Katar gazetesinde PKK yorumu
"PKK'nın ateşkesi Türkiye'ye yeni bir çözüm fırsatı sunuyor"
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-08-24 03:40:00
MUHAMMED NUREDDİN - KATAR Gazetesi Şark
Acaba Türkiye Kürt sorunu açısından yeni bir döneme mi giriyor? Bu soru, PKK’nın 20 Eylül’e kadar tek taraflı ateşkes ilan etmesinin ardından, Türk çevrelerinde iyimser şekilde tekrarlanıyor. PKK 20 yılı aşkın süredir yedinci kez ateşkes ilan ediyor. İlk ateşkes, cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümünden sadece bir ay önce, 1993’te yapılmıştı. PKK’nın 1999 başında lideri Abdullah Öcalan’ın tutuklanmasından sonra savaşçılarını Kuzey Irak’a çekip ateşkes ilan etmesiyse, belki de Kürt sorununda barışçıl çözüm için en önemli fırsattı. O dönemde Kürtler ilk kez, Öcalan’ın cezaevinden önerdiği gibi bağımsızlık talebinden vazgeçmeye ve Türkiye içinde özerk yönetimi kabul etmeye hazırdı.
Bugün Türkiye’de birçok yorumcu, barışçıl çözüm sürecinin başlaması açısından gerçekçi bir fırsatın varolduğu konusunda geçmiştekinden daha iyimser. İyimserlik yeni değil, fakat bu hissiyatın abartılması daima başarısızlıkla ve hem Türkler hem de Kürtler arasında hayalkırıklığıyla sonuçlandı. Zira gizli bir kutup barışçıl çözümü sürekli engelledi; barışçıl eğilimlerin bulunduğu düşünüldüğünde, çatışmalar yenileniyordu. Umutların yıkılmasında en büyük sorumluluk, Türk devletine ait olsa da tek bir tarafla da sınırlı değildi.
Fakat PKK’nın kurulmasından bugüne kadar Kürt sorunu daima bir dış boyuta da sahipti. Her milliyetçi grup gibi PKK için de temel hedef bağımsızlıktı. Bu hedef, Kürt kimliğini tanımayı reddeden ve hatta Kürtlerin Türkleştirilmesine çalışan laik, solcu, sağcı veya İslamcı Türk yetkililerin milliyetçi eğilimine tosluyordu. Bu kişilerin tek yaptığı Türkiye’deki Türk ve Kürt milliyetçiler arasındaki çatlağı derinleştirmek oldu. Sonuçta Kürtler dışarıya başvurdu, komşu ülkelerdeki askeri üsleri kullandılar. Son yıllarda da tek bir yere, yani Kuzey Irak’a yerleştiler.
PKK savaşçılarının Türkiye dışında bulunması, o topraklardaki devlete bel bağlamalarını gerektirdi. Dolayısıyla özgürlük hareketlerine damgasını vuran ‘saflık’ PKK’nın direnişi açısından geçerli değil. Bu nedenle bazıları, PKK’nın hareketleriyle ABD ve İsrail gibi dış güçlerin gündemleri arasında bağlantı kuruyor. Bu tür bir bağın bulunması şaşırtıcı olmamakla birlikte, bu durum PKK’nın gündeminin dış güçlerin ürünü olduğu anlamına da gelmez. Aksine, örgütün talepler Türkiye’de 100 yıl öncesinden bugüne dek çözülemeyen Kürt sorununun tarihinden kaynaklanıyor.
Türklerin sorumluluğu, ABD ve İsrail’den gelen saldırıların arttığı ve Washington’ın Türkiye’yi silah kaynaklarından mahrum bırakabileceğini ima ettiği şu dönemde katlanıyor. PKK’nın ateşkesi dar ve partizan hesaplar arasında boğulmamalı; hükümet ilk adım bağlamında bu girişime önem vermeli.
Kürt kimliğini ve Öcalan’ı Türkiye’deki Kürt halkının temsilcisi olarak tanımak yönünde somut adımlar atmak hükümetin veya ordunun itibarını düşürmez. Sorun Öcalan’ı tanımamakla çözülmüyorsa, niçin tanıma denenmiyor? Başbakan Tayyip Erdoğan kimliğin tanınması, seçim barajının düşürülmesi, bazı tutukluların bırakılması, operasyonların durması ve Öcalan’ın hapishane koşullarının iyileştirilmesi gibi bazı Kürt taleplerine karşılık verirse, Kürt oylarını kazanıp referandumda iyi sonuç alır. Erdoğan bunları yapmazsa manevra alanı daralır ve referandumda büyük başarı elde edemez. Bu da muhalif partilerin, ABD’nin, Batı’nın ve İsrail’in yürüttüğü kampanyanın gölgesinde partisinin ve kendisinin siyasi geleceğine olumsuz yansıyabilir. Mevcut ateşkesi kuşatan iyimserlik, sadece hükümet 20 Eylül’e kadar sürprizler yaparsa gerçekçi temellere dayanabilir. (Katar gazetesi Şark, 22 Ağustos 2010
Haber Ara