Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Şeytanlaştırmak mı yakınlaşmak mı?

Christian Science Monitor yazarlarından Daniel M. KiIman ve Joshua W. Walker Türkiye'i şeytanlaştırmak mı? Yakınlaştırmak mı? şıklarını değerlendirdiler...

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-08-05 19:08:00

Şeytanlaştırmak mı yakınlaşmak mı?
Bundan yüz yıl öncesinde Avrupa'da süregiden tartışma Osmanlı İmparatorluğu'nun düşüşünden nasıl nemalanılacağı hakkındaydı. Bugün ise Batı yükselen bir Türkiye ile nasıl başa çıkacak?

Avrupa işe Türkiye'nin dünyadaki konumunu anlayarak başlayabilir. Türkiye, yükselen demokrasilerden oluşan seçkin bir jeopolitik kulübün üyesidir. Bu kulüpte sadece Türkiye değil; Hindistan, Brezilya, Endonezya ve Güney Afrika da yer alır. Bu ülkelerin yükselişi açıkça zikredilmese de 21. yüzyılın en önemli gelişmesidir.

Yükselen demokrasiler Batı'ya 2. Dünya Savaşı öncesinde temelleri atılan uluslararası düzenin sürdürülmesi için bir fırsat sunmaktadır. Bu düzen, denizlerde serbest dolaşım hakkı, demokrasinin ahlaki üstünlüğü ve serbest ticaretin önceliği gibi ilkeleri saygın bir yere koyar. Ancak Avrupa ve Japonya'daki ekonomik sıkıntılar ve ABD'de ortaya çıkan mali baskılar sonucunda söz konusu düzen yeni ortaklara ihtiyaç duymaktadır. Olası yeni ortaklar, yalnızca yükselen demokrasilerdir.

Batı ile söz konusu yükselen demokrasilerden biri olan Türkiye arasında yaşanan gerilim bu minvalden bakıldığında endişe yaratmalıdır. ABD ve Avrupa'nın Hindistan, Brezilya, Endonezya ve Güney Afrika ile ilişkileri normal seyrindedir; ancak Türkiye'de son dönemde yaşanan gelişmeler ise farklılıklar göstermektedir.

Türkiye'nin İsrail'in Gazze'ye giden Mavi Marmara gemisine mayıs ayında düzenlediği saldırıyı takiben benimsediği öfkeli söylemi ve haziran ayında İran'a yönelik Birleşmiş Milletler yaptırımını veto etme kararı alması Batı'nın Ankara'nın gelecekte oynayacağı rolü sorgulamasına neden olmuştur. Bununla birlikte, bazı hususlarda yaşanan anlaşmazlıklar yatışmaktan ziyade her an yeniden alevlenmeye hazırdır. Alevlenebilecek konular arasında İsrail-Filistin görüşmelerinde Hamas'ın rolü ve İran'ın nükleer programına nasıl cevap vermek gerektiği gibi konular vardır.

Washington'da ve Avrupa başkentlerinde, Türkiye'nin halihazırda "kaybedildiği" ve Türkiye'nin kaderinin uluslararası düzenin aleyhine çalışan yükselen bir teokrasiye dönüşmek olduğu sonucu çıkarılmaya çalışılıyor. Bu sonuca varmak, çok büyük bir hata olur. Türkiye'nin emsalsiz rolü Ortadoğu'da, Türkiye dışında ağırlığı olan ülkeler ya Mısır ve Suudi Arabistan gibi otoriter müttefiklerdir ya da ABD'ye düşman olan İran gibi otoriter ya da İsrail gibi demokratik ama her taraftan kuşatılmış ülkelerdir. Bölgede istikrar ve demokratik değerleri temsil eden Türkiye'nin yerini tutabilecek diğer bir ülke yoktur.

Örneğin; Türkiye, Kürt sorununda patlama noktasına gelen gerginlikleri yatıştırmaya yardım ederek Irak'ın geleceğini olumlu bir şekilde etkileyebilir. Bununla birlikte, yöntem konusunda uyuşmazlıklar olsa da Batılı güçler ve Türkiye nükleer bir İran istememektedir; Ankara, Tahran'ın önemli bir muhatabıdır.

Sonuç olarak, ancak, serbest ve adil seçimlere sahip, nüfusunun çoğu Müslüman olan Türkiye gibi bir ülke, bölgede demokrasinin güvenilir bir yol göstericisi olabilir.

Türkiye'yi şeytanlaştırmak Batı'nın korktuğu iç güçlerin elini güçlendirecektir. Türkiye'nin hiçbir zaman Batı'nın bir parçası olamayacağını düşünenlere itimat edilmesine ve bu yönde düşünenlerin Türk dış politikasını daha radikal bir eksene kaydırmalarına imkân tanıyacaktır.

Türkiye ile yaşanan mevcut gerilimlere verilecek doğru tepki, Türkiye ile daha da yakınlaşmaktır. Bu, Türkiye'nin üstüne titremek anlamına gelmemelidir. ABD ve Avrupa, Ortadoğulu arkadaşlarına gerçekleri söylemek zorundadır ve çıkarları sarsıldığında da kendi çıkarları için sağlam durmalıdır; Türkiye ise yükselen bir demokrasi olma statüsü ile bundan muaf değildir.

İngiliz Başbakan David Cameron'ın Ankara'da geçenlerde yaptığı konuşma, Türkiye'nin Batı'daki dostlarının Türkiye'ye olan bağlılığını göstermiştir ve bu konuşma Avrupa Birliği'nin 2005'ten beri Türkiye'ye karşı sürdürdüğü isteksizliği bir kenara bırakacağı, çabucak daha yakın ilişkilerin yaşanacağı bir dönemin başlamasına vesile olmalıdır.

Daha derin ilişkiler için eylem maddeleri:

- ABD'li ve Türk işadamları için üst düzey yöneticilerden oluşan bir platform kur. Türkiye'nin demokrasisi olgunlaştığına göre, iş dünyasının öncüleri siyasette daha da etkili olmaya başlamıştır. Dolayısıyla, etki sahibi olmak için işadamlarıyla daha yakın ilişkiler geliştirilmelidir.

- Kanun yapıcılar arasında sistematik değişimleri kurumsallaştır. Amerikan Kongresi'nin üyeleri ile Türk milletvekilleri arasındaki kişisel düzeydeki ilişkiler hâlâ çok sınırlı. Kongre delegelerinin Ankara'yı sık sık ziyaret etmesine rağmen bu ziyaretler ciddi istişarelerden ziyade merhabalaşmak mahiyetindedir. Her yıl düzenli olarak aynı kanun yapıcıların bir araya gelmesi daha kalıcı bir ağın geliştirilmesini sağlayacaktır.

- Türkiye ile yapılan Fullbright değişim programının sayısını iki katına çıkar. Bu, ABD'nin Türkiye uzmanı kadrosunu artırmakla beraber Batı ile yakın bağlar geliştirecek yeni nesil Türk liderlerinin yetişmesine önayak olacaktır.

Daha derin ve yakın ilişkiler geliştirmek ancak uzun vadede gerçekleşebilir; Türkiye, Batı'nın beklentilerini karşılama konusunda kısa vadeli hayal kırıklıklarına neden olabilir ya da bunun tam tersi gerçekleşebilir. Öte yandan uzun vadede daha yakın ilişkiler geliştirmek, Batı'nın Türkiye'nin yükselişini şekillendirmesine ve Türkiye'yi uluslararası düzenin bir dayanağına dönüşme konusunda desteklemesine imkân tanır.

ZAMAN
SON VİDEO HABER

Iğdır'da AK Parti İl Başkanlığı binasına molotoflu saldırı

Haber Ara