13 Eylül sabahı nasıl bir Türkiye?
Ekrem Dumanlı sandıktan "evet" yada "hayır" çıkması halinde 13 Eylül'de nasıl bir Türkiye'ye uyanacağımızı kaleme aldı
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-08-03 16:29:00
Referandumdan evet çıkarsa ne olur?
Kabul etmek gerekir ki Türkiye'de yerleşik bir referandum kültürü yok. Bu nedenle referandum kampanyaları genel seçim havasında sürdürülüyor. Hâlbuki referandumda bireyler muhtevaya bakarak karar vermek zorunda. Sempati duyduğu partinin referandumda aldığı kararın bireyi bağlayan hiçbir özelliği bulunmuyor. Tabii ki sivil toplum kuruluşları ve siyasî partiler 'Evet' ya da 'Hayır' kampanyaları düzenleyebilir. Ancak o kampanyaların özü mutlaka referandumun önerdiği somut maddelere dayanmalı. İçeriğe dair iki kelam etmeden yürütülen her kampanya kısır siyasî çekişmenin ötesine geçemez ve partizanlığı körüklemekten başka bir işe yaramaz.
13 Eylül sabahı sandıktan 'Evet' sonucunun çıkması, referandum kültürünün oturmasına katkı sağlayacaktır. Zira 12 Eylül referandumuna MHP, CHP ve BDP topyekûn karşı çıkıyor. Kimyaları tutmayan bu partilerin aynı çatı altına girmesi ve 'Hayır' kampanyasına kilitlenmesi referandum paketinde yer alan herhangi bir maddeye dayanmıyor. Böyle bir durum olsaydı onu da referandum kültürünün kazanç hanesine yazmak gerekirdi.
CHP'nin 'Hayır' demesinin sebebi çok açık: HSYK ve AYM'deki hükümranlığının sona ermesini, oradaki özel yapının dağılmasını istemiyor CHP. Arzu ediyor ki dar alandaki kısa paslaşmalardan doğan dayatmaları uluslararası hukuk standartlarına yükseltilmesin. Bedavadan elde edilen ve halk desteğine gerek kalmayan bu tür hükümranlık sisteminin devam etmesini istemek de kendi açılarından mazur görülebilir. Çünkü yargı yoluyla elde tutulan egemenlik ne seçim çalışması gerektiriyor ne vatandaşı ikna gayreti. Böylece kurumlar aracılığıyla sağlanan egemenliği halk vermese bile "İktidar kim olursa olsun muktedir biziz" havası devam etmiş oluyor.
CHP için geçerli olan 'Hayır' mazereti MHP için de bir anlam ifade ediyor mu? Ya da BDP'nin bahsi geçen üst yargıdan aynı ölçüde istifadesi ve bu çıkar nedeniyle 'Hayır' demesi söz konusu mu? Hayır. Demek ki bu partilerin 'Hayır' deme gerekçesi farklı. Peki, MHP'nin ve BDP'nin 'Hayır' deme sebebi nedir? Cevabı olmayan bir soru bu.
Güya MHP, bir sonraki Meclis'in anayasa yapmasını istiyor. Güzel. Bu da bir teklif; ancak halkoyuna sunulan paketi bağlayacak, hatta bu pakete 'Hayır' dedirtecek bir mazeret değil ki bu! 12 Eylül darbesinde büyük haksızlıklara maruz kalmış MHP tabanının somut bir gerekçe bulunmadan referanduma 'Hayır' demesi referandum kültürü ile genel seçim alışkanlıklarının birbirine karıştırılması demektir. Gerek yok ki...
BDP'nin mazereti de suya tirit sayılabilecek cinsten gerekçelere dayanıyor. Yüzde 10 barajının düşürülmesi başka bir konu; halkoyuna sunulan 26 maddelik referandum paketine 'Evet' ya da 'Hayır' demek başka bir konu. Minder dışına kaçarak, "Beklentimiz yerine getirilmedi." demek anayasa paketinin sağlayacağı yeni özgürlükleri göz ardı etmektir. Hele referandumu boykot etmeye kalkmak; hatta bunun için terör örgütünün oluşturacağı korkudan medet ummak BDP için tükenişin resmidir...
13 Eylül sabahına 'Evet'le uyanmak aslında şu anlama geliyor: Darbecilerin yaptığı anayasa bundan sonra ihtiyaç oldukça değiştirilebilir. Bu değişikliği yapacak kudret hem Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir; hem de referandum sayesinde halkın bizzat kendisidir.
'Evet' oylarının çoğunlukta olması, yeni bir anayasa yapmak için siyasetçilere cesaret verecektir ki bu çok önemli. Sivil toplum kuruluşları ve akademisyenlerin yeni bir anayasa yapılması konusunda yeni bir heyecan duyması da referandumda alınacak 'Evet' cevabına bağlıdır. Yeni bir anayasaya ihtiyaç duyulduğu ortada. TÜSİAD ve TOBB başta olmak üzere bütün sivil toplum kuruluşlarının yeni anayasa beklentisi boşuna değil. Bütün siyasi parti programlarında yeni bir anayasa vaadi vardır. Çünkü 1982 Anayasası'nın bazı temel çıkmazları bulunmakta.
Askerî darbenin akabinde yapılan anayasanın ruhu devleti korumak, bireyi geri plana atmak, demokrasiyi değişik yorumlarla prangalamaktır. 1982'den bugüne çok şey değişti. Soğuk savaş bitti, iç ve dış düşman kavramları değişti, ferdin haklarında büyük aşamalar kaydedildi. Bu nedenle artık bu anayasa modern ve gelişmiş Türkiye'yi taşımıyor; hatta bu ülkenin kanat çırpıp yükselmesini dünya devletleri arasında yer almasına mani oluyor...
13 Eylül sabahına 'Evet' ile uyanmak sadece darbe geleneğini tarihin sayfalarına gömmeyecek; bu ülkede yaşayan insanlara yeni haklar verecek. Engelli vatandaşlardan, kadın ve çocuklara tanınacak pozitif ayrımcılıktan başlayan kazanımlar memurların sendikal haklarına, YAŞ kararlarında mağdur edilen ve ordudan atılan kişilerin üst yargıya müracaat etme hakkına kadar pek çok somut kazanım elde edilecek.
Kazanımlar bunlarla sınırlı değil, 'Evet' sonucuyla başlayan yeni dönemde. Mesela kişisel bilgilerin korunmasını güvence altına alıyor anayasa değişikliği. Bireyin rızası alınmadan hiçbir şahsî bilgi bir yere kaydedilemeyecek. Kitabın ortasından konuşmak gerekirse artık hiçbir kişi ya da kurum insanları fişleyemeyecek. Yeni anayasa sayesinde vatandaş mahkeme kararlarından dolayı ille de AİHM'ye başvurmak zorunda kalmayacak; daha çoğulcu ve katılımcı yapıya kavuşacak olan Anayasa Mahkemesi'ne ferdî başvuruda bulunabilecek.
Vatandaşın tek tek kazanacağı hakların yanında meselenin bir de siyasî yansımaları olacak hiç şüphesiz. Parti tabanlarına hiçbir makul gerekçe beyan etmeden; hatta tabandan yükselen sesleri otoriter bir edayla susturarak yoluna devam eden parti yönetimleri muhtemel bir 'Evet' cevabı sonrası tabanın sesine yani halkın vicdanına kulak vermek gerektiğini düşünecek ki bu da referandum geleneğinin oluşması adına önemli bir gelişmedir...
Referandumdan hayır çıkarsa ne olur?
12 Eylül'de yapılacak referandumda sağlıklı bir tercih yapabilmek için 13 Eylül sabahını iyi düşünmek gerekiyor. Referandumun evet ya da hayır sonucuyla vereceği mesaj, Türkiye'nin istikbalini etkileyecek. Referandum esnasında partilerin takındığı tavır, o partilerin ensesinde her daim hissedilecek. Yarınlarda, "Biz ne yaptık da böyle korkunç bir imaj kaybına uğradık?" dememek için bugün çok ince ve derin düşünmek şart.
Diyelim ki referandum kampanyaları siyasete kurban edildi, partizanlık referandum kültürünü ezdi geçti ve sandıktan 'Hayır' cevabı çıktı. Bu sonuçtan kim(ler) zarar görecek, kimler pişman olacak, kimler itibar kaybedecek?
Sonucun olumsuz çıkması karşısında AK Parti, referandum kültürünün zayıf olmasından, muhalefetin (CHP-MHP-BDP) bir blok oluşturmasından, o derin bloga karşı tek başlarına mücadele etmelerinden; bütün olumsuz propaganda ve provokasyonlara rağmen önemli bir oranda destek bulduklarından bahsedecek. 'Hayır'cı cephenin birbirine zıt (hatta adeta birbirine düşman) kutuplardan oluşmakla beraber belli bir amaç birliği içinde partizanlığı körüklediğini anlatacaklar. Araya sıkıştırılacak birkaç özeleştiriyle 'tek başına' mücadele ettiklerini söyledikleri anayasa davasını belli bir süre için buzdolabına kaldıracaklar.
Uzun vadeli düşünüldüğünde ise şu çıkarımı yapmaya mecburuz: 'Hayır' sonucunun ağır faturasını önce Türkiye ödeyecek; sonra 'Hayır' cephesi. Böyle bir sonuç çıktığında Türkiye'deki demokratikleşmenin sekteye uğrayacağı aşikârdır. Bugünkü anayasanın arkasında zaten kimse durmuyor. "Darbe Anayasası'nın değiştirilmesi" bütün partilerin en bariz ve değişmez gündemi. 1982 Anayasası'nı değiştirmek bu kadar yaygın bir umutken, bu referandumda "Anayasa değişmesin!" demek tutarlı bir davranış sayılmaz. Bunun sadece etik aşınmaya sebep olacağını söylemek, ortaya çıkacak sonucu hafife almak manasına gelir. Zira 'Hayır' sonucunun oluşturacağı yük, bütün siyasi partilerin omuzlarına binecektir. Neden mi?
Kabul etmek lazım ki reform paketi ilk akla gelen çare değildi. Yeni bir anayasa yapılması için çalışmalar başladığında kıyamet koparılmış ve Prof. Ergun Özbudun başkanlığında yürütülen anayasa çalışması askıya alınmıştı. Şu anki referandum yeni anayasa yapılamadığı için 'ara formül' olarak düşünüldü. Bu kısmî düzenleme bile Türkiye'yi rahatlatacak ve demokrasi çıtasını yükseltecek özellikler taşıyor. Siyaset, topyekûn karşı olduğu darbe anayasasını bugün kısmen bile değiştiremiyorsa, yarın nasıl yeni bir anayasa yapabilir ki? Muhtemel bir 'Hayır' sonucu yeni anayasa ihtiyacını karanlığa mahkûm edecek. 82 Anayasası'nın Türkiye'yi taşıyamadığı ortada olduğu halde...
Belki 'Hayır'cılar farkında değil ancak keskin gerçek şu: MHP, CHP, BDP blogunun oluşturacağı 'Hayır' sonucu darbe anayasasının uzun yıllar daha devam etmesini sağlayacak. 13 Eylül günü CHP'li vatandaş CHP yönetimine demeyecek mi: Darbe anayasasını bu sonuçtan sonra biz nasıl değiştireceğiz? MHP tabanı parti yönetimine sormayacak mı: Mağduru olduğumuz darbe anayasasını sonsuza kadar yaşatmak bize mi kalmıştı? BDP'ye oy veren insanlar bu saatten sonra bu partinin 'parti kapatma' mağduriyetine nasıl inanacak, 12 Eylül'de Diyarbakır Cezaevi'nde yaşanan korkunç işkencenin arkasına sığınan parti yönetimini topa tutmayacak mı?
Daha açık ifadeyle söylemek gerekirse referandumdan çıkacak bir 'Hayır' sonucu 12 Eylül darbecilerinin yaptığı ve Türkiye'yi artık taşıyamayan anayasaya hayat öpücüğü gibi gelecek ve bu ağır vebal Türk demokrasisinin üzerine heyula gibi çökecek. Böyle bir sonuç sonrası her kim anayasayı değiştirmek ya da yeni bir anayasa yapmak istese, "Halk değişiklik istemiyor ki!" cevabıyla karşı karşıya kalacak. Geçenlerde Kenan Evren 82 Anayasası için "Gökten gelmiş kutsal metin değil ya; tabii ki bazı şeyler değişebilir." demişti. Darbenin komutanı böyle derken siyasî partiler hangi mantıkla "Aman anayasa değişmesin." diyerek köhneleşmiş bir darbe anayasasının arkasında durabilir?
Muhtemel bir 'Hayır' sonucu üzerine her partinin kendini onlarca yıl sürecek iç sorgulanmaya hazır hale getirmesi gerekiyor. Bu çerçevede en ağır imtihanı şüphesiz MHP yönetimi verecek. Şayet anayasa değişikliği MHP'nin gayretleriyle engellenirse konu sadece ülkücü camianın 12 Eylül darbesinde çektiği çile ile sınırlı kalmayacak. Mesela şu tarz somut sualler parti yönetimini buram buram terletecek: Anayasa Mahkemesi'nin haksız kararları ve siyasî tasarruflarına razı mısınız ki hayır kampanyası yaptınız? YAŞ kararlarıyla haksız bir şekilde ordudan atılan subayların bir üst mahkemeye giderek mağduriyet gidermeleri bizi niçin rahatsız ediyor ki referandumda 'Hayır' dedik? HSYK'nın dar bir zümre tarafından adeta yargı vesayeti oluşturduğu ve en kritik davalara müdahale ettiği kanaati bu kadar yaygınken MHP yönetimi niçin HSYK'nın daha çoğulcu bir yapıya kavuşmasından rahatsız oldu ki topyekûn 'Hayır' denmesi için kendi camiasına propaganda yapma lüzumu hissetti? Bu sorular çoğalacak ve MHP yönetimine nefes aldırmayacak. Çünkü bu ve benzeri sorulara MHP tabanının makul cevap istemeye hakkı var.
Her partinin sınavı ayrı olacak. MHP, BDP ve CHP en dip noktadan başlayan ve dalga dalga yayılan, "12 Eylül darbe anayasasını korumak ve kollamak" suçlamasından yakasını bir türlü kurtaramayacak. Bu sıkıntıyı bertaraf etmenin tek makul gerekçesi olabilir: "Falan madde bu ülkeye zarar veriyordu; o yüzden referandumda 'Hayır' deme kararı aldık." Böyle somut bir gerekçe yok ortada. 'Hayır' blogunda nispeten en şanslı konumda olan parti CHP. Çünkü bu parti halkın kendisine vermediği iktidarı, üst yargıdaki siyasallaşma vasıtasıyla elde ettiğini, o kurumlarda çalışanların kendi zihniyetlerine yakın olduğunu söyleyerek tabandaki bazı katmanları 'Hayır' demeye ikna edebilir. Ya MHP? Ya BDP? Sonucun 'Hayır' çıkması bu iki partinin zaferi değil kâbusu olacaktır. Bu kadarcık algı yönetimini yapamayanların parti yönetme hakkı var mı acaba?
Haber Ara