Türk Dış Politikası'nda olumlu adımlar!
Haftalık olarak yayınlanan Jane's Defence Weekly adlı dergide yer alan bir haberde Türkiye'nin dışpolitikasında meydana gelen gelişmelere karşı yapılan eleştirilere karşı yaşananların Türkiye'nin gelişimine işaret olduğuna vurgu yapıyor.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-07-30 17:17:00
Herkes son dönemdeki Türk dış politika girişimlerinin bazı noktalarından hoşlanmasa da, bunlar Türkiye'nin dünyada daha aktif bir rol oynaması açısından çok olumlu ve umut verici gelişmeler. Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun ifadesiyle, "Dünyanın temeli değişiyorsa, biz bu temelde kalamayız. Ancak her zaman ilkelerimizin arkasında duracağız."
Eleştirmenler şu anki Türk dış politikasını tanımlamak için "yeni Osmanlı", "milliyetçi", "Türk de Gaulle'cülüğü" ya da "İslamcı" gibi etiketler arayadursunlar, aslında şu anda tanık olduğumuz olgu, jeopolitik yapının fay hatları üzerine konumlanmış, hızla gelişen ve demokratik bir ulusun engellenemez kendine güveni.
Geçenlerde New York'ta düzenlenen bir Dış İlişkiler Konseyi tartışmasında Davutoğlu şöyle konuşuyordu: "Türkiye bir Avrupa ülkesi, bir Asya ülkesi, bir Orta Doğu ülkesi, bir Balkan ülkesi, bir Kafkasya ülkesi, Afrika'nın komşusu, bir Karadeniz ülkesi; Türkiye bunların hepsi." Türkiye hem coğrafi hem de siyasi olarak dünyadaki neredeyse tüm uluslararası sorunların içinde. Konumu, büyüklüğü, tarihi ve ülkeyi çevreleyen istikrarsız bölge nedeniyle başka seçeneği de yok.
Batı'da birçok uzman ve siyasi, Irak'ı istila eden ABD askerlerinin ülke topraklarını kullanmalarını reddetmesinden tutun da, İran ile yaptığı başarısız nükleer yakıt takası anlaşmasına ve İsrail'in Gazze politikası üzerindeki gerilime kadar birçok meselede Türkiye'nin "ihanetinden" söz ediyorlar. Bunu yaparken Türkiye'nin -daha dürüst bir aracı olmasından doğan- oynayabileceği yapıcı rolü ve artan itibarını görmek istemiyorlar. Bu kişilerden bazıları Türkiye'nin elden gidip gitmediğini de soruyorlar, bazı Batılı siyasetçiler (bazı Amerikalılar, Paris, Irak istilasına karşı çıkınca "Fransız kızartması" olarak adlandırdıkları kızarmış patates yemeyi reddettikleri zaman) Türkiye'nin NATO'dan çıkarılması gerekip gerekmediğini bile sordular.
Aktif ittifaklar dalkavuklardan oluşmamalı. Bazen asi görünenler haklı çıkarlar. Fransa'nın, Irak konusundaki tavrı gibi. Zaman zaman bir hükûmetin bakış açısını haklı çıkaran mantıklı ve pragmatik nedenler vardır. Türkiye de Koalisyon saldırısının Irak'ta neden olduğu istikrarsızlık konusunda haklı olarak endişeliydi. ABD ve diğer NATO müttefikleri rahat rahat uzak mesafeden bakarken, Türkiye Irak'a karşı daha önce uygulanan yaptırımların kendi ekonomisindeki tahrip edici etkilerini de anımsıyor.
Haklı olarak Avrupa'nın kendisine ihanet edip etmediğini sorabilecek hareketlerle karşılaşmasına rağmen, Türkiye'nin adımları her zaman ABD ve NATO'nun siyasi amaçları ile tutarlılık göstermiştir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın gerçekleştirdiği uyum reformlarının uygulanmasına karşın, on yıl süren müzakerelerin ardından Türkiye'nin AB'ye kabul edilmesi, katılım sürecinin başlangıcına oranla daha da uzak gözüküyor. Kıbrıslı Rumların ve Türklerin çözüme kavuşturulamayan ihtilafına karşın, Türkiye'nin, Kıbrıs'ın 2004'te AB'ye girmesine tanıklık etmesi de yaranın üzerine tuz biber ekti. Türkiye'nin, İsrail ve Suriye arasında barış görüşmelerine ara buluculuk yaptığı İsrail ile on yıl süren yakın iş birliğinin ardından, İsrailliler geçen yıl Ankara'ya önceden bildirmeden Gazze'ye tartışmalı bir saldırı düzenlediler. Halbuki saldırıdan sadece dört gün önce dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Erdoğan'ın resmî ikametgahında konuğu idi.
Günümüzde dünya sahnesinde Türkiye kadar olumlu katkıda bulunma potansiyeline sahip ülke sayısı çok az. Afganistan (Türkiye zaten buraya askerlerini yerleştirmiş durumda ve yerel polislerle astsubaylara eğitim veriyorlar) ve Irak'a istikrar getirme gibi hedefleri hayâl etmek, Türkiye'nin desteği ve katılımı olmadan daha zor. Getirdiği diplomatik çözüm kusursuz olmasa da Türkiye, nükleer silahlara sahip bir İran düşüncesine bile en az ABD kadar karşı. Güçlü bir Türkiye, İran'a karşı ağır bir seçenek oluşturuyor.
Benzer bir şekilde Türkiye, bölgesel gücü ve Rusya'nın Batı Avrupa'ya giden petrol ve doğal gaz kaynakları üzerindeki kontrolünü azaltan Bakü-Tiflis-Ceyhan ve Nabucco boru hatları gibi girişimleri göze alındığında, yeniden dirilen Rusya'nın gücünü dengeliyor. Türkiye'nin su kaynakları da sorunlarla dolu ve suyun kıt olduğu bir bölgede kendisine diplomatik koz sağlıyor. Ankara'nın öncülük ettiği "yeni Orta Doğu", Türkiye'nin kesinlikle güçlü bir rol oynamasını gerektiriyor. Hamas kontrolündeki bölgelerde bile olumlu Türkiye imajının İran'ı geride bırakması ve Erdoğan'ın aşırı derecedeki itibarı, özellikle umutları yeşerten bir işaret.
Ülkenin İsrail ile ilişkilerindeki gerginlik bile, Kudüs'te bugün iktidardaki hükûmet ile süregelen anlaşmazlık ve İsrail'in 31 Mayısta Gazze yardım filosuna yaptığı baskını izleyen süreçten kaynaklanan geçici bir etki olarak görülmelidir. İsrail ile Suriye arasında barışa gidilmesi durumunda, Türk diplomatlar kesinlikle barış görüşmelerinde bulunacaklardır.
ABD (ve ayrıca NATO) politikaları, İslam dünyasında tutarlı ve ılımlı demokrasiler görmek istiyor. Türkiye, bu hedefin uzun zamandır süregelen bir modeli. Şimdiye kadar etkisiz kalan Batı politikalarıyla uyumlu davranmadığı için Türkiye'yi kınamak yerine Türkiye'nin dış politika dinamizmini, yardımın gerekli olduğu bölgelerde gittikçe büyüyen etkinin bir kaynağı olarak görmeliyiz. Batı, bu dinamizmin temsil ettiği, dünyayı uzun süredir uğraştıran bir dizi meselede, barışçı siyasi çözümlerin desteklenmesi fırsatının değerini bilmelidir.
BYEGM
SON VİDEO HABER
Haber Ara