Boğaziçi'nde güç oyunu
Liberal eğilimli Kurier gazetesinin 16 Temmuz 2010 tarihli sayısında, Walter Friedl imzasıyla yayımlanan yorumda şunlara yer verildi:
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-07-20 11:02:00
Hâline Getiriyor ve Tam Yol Batı Rotasına Son Veriyor
Geçtiğimiz günlerde Ramallah'ta bir akademi, Filistin halkına yararlılıklarından dolayı Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a "yılın adamı" unvanı verdi. Dile getirilmeyen sebepse onun İsrail'e karşı tavizsiz tutumu. Yalnızca Batı Ürdün ve Gazze Şeridi'nin değil, aksine Arap dünyasının geniş bölümünün yeni yıldızı Başbakan Erdoğan.
Buna karşılık Türkiye'nin İsrail ile ilişkileri dip noktada. Ankara, mayıs sonunda sekiz Türk'ün ve Türk-Amerikan çifte vatandaşlığına sahip bir kişinin vurularak öldürüldüğü "Gazze'ye Özgürlük Filosu"nun zapt edilmesi olayından sonra ilişkileri koparma tehdidinde bulundu. Avusturya Uluslararası Siyaset Enstitüsünden Cengiz Günay, "Ben durumun o kadar da kötü olduğu kanaatinde değilim. Türkiye İsrail'in askerî teknolojisine, mesela (Kürt gerillası) PKK'ya karşı sipariş edilen insansız hava araçlarına hâlâ muhtaç." diye konuştu.
Yahudi Aleyhtarlığı
Türkiye uzmanı Günay, Erdoğan'ın Filistin yöresindeki Müslüman kardeşleriyle dinsel dayanışmasının "tam bir gönül meselesi" olduğunu ama aynı zamanda bu sert hitabet tarzının iç politikadan da kaynaklandığını dile getirdi. "Hükûmet partisi AK Parti, iktidarda geçirdiği sekiz yılda yenilmez gücünden bir şeyler yitirmiştir." diyen Günay, İsrail ile girişilecek bir ağız dalaşıyla seçmenler nezdinde puan toplanabileceğini kaydetti. Özellikle de Yahudi aleyhtarı gizli eğilimler varken: Bir ankette Türklerin yüzde 42'si Yahudi komşu istemediğini belirtmişti.
Üst Üste Gelen Dönüm Noktaları
Günay ayrıca iki ülke arasında köklü değişimlerin yaşandığı analizinde bulundu ve "Ankara için İsrail'in stratejik önemi, mesela Suriye gibi bir ortak düşmana sahip oldukları 90'lı yıllardaki kadar büyük değil." diye konuştu. Avrupa'nın, Yakın ve Orta Doğu'nun ve (petrol zengini) Kafkasya'nın kesiştiği bölgede bulunan Boğaziçi ülkesi, soğuk savaşın sona ermesinden sonra âdeta dünya gündeminin merkezine oturdu.
Ahmet Davutoğlu bir defasında ülkesinin ufkunun "360 derece" olduğunu söylemişti. Erdoğan'ın eski danışmanı, şimdiki Dışişleri Bakanı Davutoğlu, bu yeni vurgulamanın mimarı. ABD, AB'ye yönelik istisnasız Batı rotası, "çok boyutlu bir dış politikaya" boyun eğdi. Almanya'nın Dışişleri Bakanı Westerwelle de "Global durumun dramatik bir biçimde değiştiğinin farkına varmalıyız." demiş ve AB'nin üye adayı Türkiye konusunda yeniden pozisyon almasını talep etmişti.
Türkiye'yi güçlü bir konuma getiren o "durum" şöyle görünüyor: Ankara şu sıralar Rusya ile iyi ilişkiler yürütüyor. Kısa süre öncesinde vize kaldırıldı.
Lübnan, Ürdün ve Suriye ile bir serbest ticaret bölgesinin kurulması planlanıyor. Türkiye'nin 22 Arap Birliği üyesiyle ticareti, 2004'ten bu yana göz kamaştırıcı biçimde gelişti ve iki katına çıkarak 30 milyar dolara yükseldi. Bu noktada, Türk devlet televizyonunun gelecekte uluslararası Arapça yayın yapma arzusu da bu tabloya uyuyor.
Ankara, İran meselesinde de ABD'nin arzusu hilafına, yaptırımların sorumluluğuna ortak olmak yerine müzakereyi -ve ticareti- tercih ediyor. 2011'de Türkiye'nin İran ile ticaret hacminin 20 milyar dolar sınırını aşması bekleniyor. Bu rakam 2008'de 10 milyar dolar civarındaydı.
Türkiye, Ermenistan ile yakınlaşma süreci tıkansa da Kafkasya'da enerji taşıyıcı ülke sıfatıyla ciddi söz sahibi.
Ülkenin nüfuzu, akraba Türk halkları üzerinden Orta Asya'ya kadar uzanıyor.
Bazıları bunu "Osmanlı" dış politikası, bazıları da (İslamlaşma adı altında) Doğu'ya dönüş olarak niteliyor. Washington merkezli bir düşünce kuruluşu olan Dış İlişkiler Konseyinden (CFR) Steven Cook, "Türkiye'nin Doğu'ya yöneleceğini sanmıyorum, sadece yöneticiler yeni dünya düzeninden ne gibi fırsatlar ortaya çıkarılabileceğinin farkına vardı." diyor.
BYEGM
Haber Ara