Ergenekon’un Üç Atlısı
Devlet, kendi halkına zulmettiğini alenen deklare etmese de, hükümet başkanının ağzından ‘geçmişte kötü şeyler oldu’ diyerek bu kapıyı araladı.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-07-17 18:50:00
Türkiye kritik eşiği ha aştı ha aşacak…
Doğrusunu söylemek gerekirse Anayasa mahkemesinin, meclis tarafından gerçekleştirilen değişikliklere yönelik, hafif hasarla neticelenecek bir karar alacağı aklımın ucundan bile geçmiyordu.
İnsanın yanılgısından ötürü mutlu olması ilginç bir durum…
Şuan, o ilginç durumu yaşıyorum açıkçası.
27 yıldan beridir bıkmadan usanmadan dile getirdiğim iddialarımı, bu sayfada, defalarca yazma imkânı buldum.
Dün gibi hatırlıyorum, bu iddiaları ilk dillendirdiğimde insanlar bana ‘kaçık’ nazarıyla bakıyorlardı.
Bir bakıma haklı da sayılırlardı.
Öyle ya, devletin amansızca savaştığı bir örgütü, ‘devlet içerisine çöreklenmiş bir takım odakların kurduğu’ yönündeki bir iddiaya inanmak kolay şey değildi.
Bendenizin bu kanaate ulaşmasının birkaç pratik ölçütü vardı.
Birincisi:
Örgüt, ümmetin en dindar topluluğu olan Kürt halkının dini hassasiyetlerine zerre kadar yakın olmamanın yanında ‘dini’ tıpkı ‘Kemalistler’ gibi ‘gericilikle’ suçluyordu.
İkinci en önemli unsur:
Örgütün propagandasının, 12 Eylül rejimi tarafından bizzat üstlenilmesiydi. Öyle ki, bu propaganda sayesinde, inanılmaz bir hızla büyüdü…
Yani anlayacağınız tam bir ‘Kemalist’ projeydi…
Üçüncüsü:
Sistemin, halkı örgütün yanına itmek için her türlü yola başvurmasındaki ilginçlikti…
Düşünün…
İki genç, yolda yürürlerken Kürtçe konuşuyorlar ve sırf bu yüzden içeri alınıp günlerce işkence görüyorlar…
Bir (ve daha niceleri), köy halkına, iğrençliğin üzerine tüy dikercesine dışkı yediriliyor…
Genç bir çocuğun gözleri önünde hamile annesi dipçikleniyor…
Diyarbakır cezaevinde, insanlık tarihinin en acımasız işkence metotları, tüm insani değerler idam edilircesine tutuklulara tatbik ediliyor.
Binlerce faili meçhul cinayet ve akla hayale gelmedik nice zulümler…
Bunların hepsi, örgütün tüm çelişkilerine rağmen taban tutmasına yardımcı olan dış nedenlerdi.
Yapanlar, ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlardı yani…
Yerden göğe kadar haklı taleplerin, yani bir insanın doğarken kendisiyle birlikte getirdiği anadiliyle konuşma ve o dille eğitim görme hakkının, kendi yaşadığı şehri, köyü, kasabayı, atalarından tevarüs eden isimleriyle isimlendirme gibi en tabii hakkının, herkes kadar insanca muamele görme hakkının karşılık bulmasından ibaret en insani talepler, saçma sapan gerekçelerle yok sayılıyor ve bu yolla da insanlara ‘haydı ne duruyorsunuz dağa çıksanıza!’ deniyordu adeta…
Nitekim öyle de oldu ve binlerce Kürt ve Türk çocuğunun ölümüne neden olan savaş, durmak bilmedi…
Eldeki bu veriler, bendenizi, PKK’nın ‘derin oluşumun’ uzantısı olduğu yönündeki kanaate ulaştırdı…
Şimdilerde, Genelkurmayla örgüt arasındaki görüşmeler, aynı amaca yönelik ortak operasyonlar artık herkesin bilgisine belgelerle birlikte sunuluyor.
Kim, kiminle, nasıl iş tutmuş, hepsi biliniyor.
Yani bir anlamda bizim, 27 yıl önce ‘el yordamıyla’ serdettiğimiz iddialar, ete kemiğe bürünüyor.
Bugün, Kürt halkı için mezkûr taleplerin makes bulması söz konusu.
İslâmî manada kâmilen olmasa da böyle bir vasat hayat buldu. (Yetmez ama evet!)
‘Kardeş gerek düz gerek!’ paylaşımı henüz tam manasıyla mevcut değil ama bu yönde bir ümit sahibiyiz en azından…
Yok sayılan (ve bu yüzden yok edilmek istenen), bir halk artık var!
O halkın lisanı özgürce konuşulabiliyor.
Yöre isimleri, Cumhurbaşkanının, ‘Norşin’ diyerek yaptığı jestle aslına rücu etme şansı yakaladı…
Devlet, kendi halkına zulmettiğini alenen deklare etmese de, hükümet başkanının ağzından ‘geçmişte kötü şeyler oldu’ diyerek bu kapıyı araladı.
Ve nihayet, ülkedeki iç barışa büyük katkı verecek olan son anayasa değişiklikleri ile sistemi kontrol altında tutan statükonun belirleyici olma vasfının önemli ölçüde devre dışı bırakılmasının yolu açıldı…
Peki, ne oldu bütün bu hadiseler cereyan ederken?
Statükonun ana damarını teşkil eden yapılanmalar teyakkuza geçti tabii ki…
CHP, MHP ve BDP (yani PKK) aynı safta, omuz omuza durmaktan imtina etmediler. Hem de, görülmemiş bir dayanışma bilinciyle…
Ergenekon can çekişiyor!
Bütün ümidini, bu üç yapının göstereceği performansa bağlamış. CHP’nin Baykal’ı gönderip Kılıçdaroğlu’nu getirmesi bundan, MHP’nin, tabanına rağmen bu işbirliğine teşne olması bundan ve PKK’nın (BDP sıfır inisiyatife sahip olduğundan, ayrıca zikretmeye gerek görmedim), durup dururken ortalığı yangın yerine çevirmesi bundan…
Mübarek gün ve gecelerdeyiz. Allah, yüzyıllar boyu İslâm’a hizmet etmiş bu halkların acısını dindirip, ‘tekrar şerefli ve izzetli günlerine döndürsün’ diye dua ediyoruz…
Dudak ucuyla değil, gönülden ‘âmin!’ deyin lütfen…
Gerçek Hayat*
SON VİDEO HABER
Haber Ara