Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

'İran-Türkiye rekabeti' diye bir şey yok

Filo saldırısının ardından Türkiye'nin yükselişinin İran'ı rahatsız ettiğini düşünenler yanılıyor. Zira Tahran Ankara'ya tarihsel ilişkiler ve ortak çıkarlarla bağlı olduğu gibi, bölgesel ilişkilerinde de rekabeti temel almaz

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-07-06 01:09:00

'İran-Türkiye rekabeti' diye bir şey yok
ŞAKİR KESRANİ*

İsrail’in ‘Özgürlük Filosu’ saldırısının ve Türkiye’nin sert tavır almasının ardından, birçok Arap yazar ve gazeteci İran ve Türkiye’nin rollerini ele alan makaleler yazdı. Birçoğu, Türkiye’nin parlamasının ardından İran’ın rolünün gerilediğini düşünüyor.

İslam Cumhuriyeti’ne kin besleyen bazı yazarlarsa, Türkiye’nin bölgedeki nüfuzunun artmasıyla İran’ın rolünün bittiğini sandı, Tahran’ın Türk rolünün artmasından hoşnut olmadığına dair mesajlar verdi.

Fakat İran’ı takip edenler bu ülkenin Türkiye veya başkasıyla rekabet etmediğini, aksine kendi halkına ve bölge ülkelerine karşı sorumluluk duyduğu için politikalarını propaganda ve reklamdan uzakta hayata geçirdiğini anlar. Coğrafi ve stratejik öneminin yanı sıra yüzölçümünün, nüfusunun, kaynaklarının, sivil ve askeri sanayisinin, tarım ve ihracatının büyüklüğü nedeniyle, İran’ın bölgede rol sahibi olması doğal. Aynısı Türkiye için de geçerli.

Nükleer anlaşma dostluğun kanıtı

Dini ve tarihi bağların yanı sıra komşuluk ve ortak çıkarlar İran ve Türkiye’yi birbirine bağlıyor. İki ülke birçok alanda, özellikle de ticaret ve transit alanında işbirliği yapıyor. İran’ın, Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın Arap ve İslam sorunlarına dair tutumları sonrasında yüzeye çıkan Türk rolünü kıskanması mümkün değil. Türkiye’nin Tahran bildirisinin imzalanmasında Brezilya’yla birlikte oynadığı rol, bu iki komşuyu birbirine bağlayan ilişkinin ve karşılıklı güvenin boyutunu gözler önüne serdi. İran ve Türkiye’nin rekabet ettiğini düşünen yazarlar hatalı; iki ülkenin ilişkilerinden hiçbir şey anlamıyorlar.

Bazı bölge ülkeleri, İslam devriminden bu yana İran’ın Arap ve İslam kamuoyundaki imajını lekelemeye, Şah rejiminin düşmesi sonrası bölgedeki nüfuzlarını büyük ölçüde kaybeden ABD ve Avrupa’ya hizmet etmek için gerçekleri altüst etmeye ve İran’ı suçlamaya çalışıyor. Bu ülkelerle bağlantılı medya organları bazen İran’ı yayılmacılık, ırkçılık ve mezhepçilikle suçluyor, bazen de uluslararası hukukla ilgilenmeyen asi bir devlet olarak değerlendiriyor. Fakat İslam devrimi zaferinden bu yana İran sorumlu devlet gibi davranıyor, özellikle de Ortadoğu halklarının karşılaştığı sorunlar karşısında ulusal tutumlar ortaya koyuyor.
İran’ın Filistin sorununa yönelik tavrı, başkalarının aleyhine olacak şekilde puan kazanmayı hedefleyen bir fırsatçılık olarak nitelenemez. Ayrıca Filistin ve Lübnan direnişlerinin desteklemesi de, Filistinli ve Lübnanlı liderlerin de itiraf ettiği gibi ilkesel bir tutum. İran’ın Irak ve Afganistan’a yönelik yaklaşımıysa dini ve tarihi kardeşliğin yanı sına iyi komşuluk ilkesine dayanıyor; İran’ın iki ülkenin içişlerine müdahaleyi hedeflediği söylenemez. İran’ın Saddam’ın düşüşünün, Arap rejimlerini vuran felç halinin ve petrol fiyatlarındaki sürpriz artışın yarattığı stratejik boşluğun etkisiyle harekete geçtiği doğru değil. Aksine İran, İslam devriminin ve İranlı liderlerin Müslümanlar arasında birlik mesajının başarılı olması sayesinde rol sahibi oldu. Humeyni, Müslümanları ve özellikle de bölge halklarını gaspçı İsrail’e karşı birlik olmaya çağıran ilk isimdi. Fakat bu çağrı İsrail’le görüşmek ve onu tanımak isteyenlerin direnişiyle karşılaştı. 30 yıl sonra, o dönemde müzakere çağrısı yapanlar İsrail’in barış istememesi, işgali sürdürmeyi, yerleşim inşa etmeyi ve Filistinlilere haklarını vermeyi hedefleyen her çağrıyı reddetmesi nedeniyle bu görüşmelerin durmasını talep ediyor.

İran rolünün başka ülkelerin aleyhine olduğunu ifade edenler yanılıyor. İran bölgede başkalarıyla nüfuz rekabeti içinde değil. Kendi rolünü oynuyor, başkalarınınkini eksiltmiyor. İran bölge ülkelerine dair politikalarında dürüst davranır, ilişkilerde maddi çıkarlara bel bağlamaz. Sözgelimi, Suriye’yle örnek alınacak ilişkileri sağlam temellere dayanır; iki ülke arasındaki ticaret hacmi de hızla gelişmeye başladı. İran’ın bölgedeki rolü olumludur, din, tarih ve komşuluk temeline dayanır.

Bağımsız politika nüfuz getirdi

Tahran’ın rolü, özellikle ABD ve Batı’ya bağlılıktan uzak durarak bağımsız bir politika izlemesinin ardından yüzeye çıktı. İran Doğu’ya ve Batı’ya bağlılığı reddeden bağımsız politikaları sebebiyle ABD, Batı ve İsrail’in öfkesiyle mücadele ediyor, ekonomik yaptırımlara maruz kalıyor.
İran ve Türkiye her halükârda dengeli bir biçimde hareket edecek; dar ve çıkarcı hedefleri gerçekleştirme amaçlı bir rekabet yaşanmayacak. İran’ın bölgedeki rolünün gerilemesine bel bağlayanlar bu eğilimlerini gözden geçirmeli. Zira İran bölge ülkelerine karşı sorumluluğundan vazgeçmez.

Tahran, kötü niyetlilerin söylemleriyle ilgilenmeksizin kendi sorumluluklarını yerine getirmekte kararlı.

(İran’da Arapça yayımlanan Vifak gazetesi, 4 Temmuz 2010)

Radikal

Haber Ara