Orta Asya’da Demokrasi Mümkün mü?
Orta Asya bir açmazla karşı karşıya. Demokrasi burada işleyecek gibi görünmüyor, lakin bölgenin yükselen halk hareketleri ülkeyi yeni maceralara sürüklüyor.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-07-03 11:06:00
Alman Spiegel Online sitesinde “Can Democracy Work in Central Asia?” adıyla yayımlanan yorumda şunlara yer verildi;
Genç Özbekler, Tacikler, Türkmenler ve Kırgızlar, Orta Asya Üniversitesi’nin, kırmızı mozaiklerle süslü çatısıyla oldukça çekici olan yeni binasının bulunduğu Kırgızistan kampüsünde okuyorlar. Keskin etnik farklılıklarla başı belada olan, bazen köylerin içinden geçen sınırların köyleri ikiye böldüğü ve bu yüzden evi bir ülkede işi başka bir ülkede olan çiftçilerin yaşadığı bir bölgeden pek çok insanı bir araya getiriyor bu üniversite.
Bu üniversite, Kazakistan sınırının yakınında, Kuzey Kırgızistan’daki asude bir şehir olan Tokmok’ta. Tokmok, Hazar Denizi ile Tianşan Dağları arasındaki bu patlamaya hazır bölgede yer alan bir etnik ahenk adası. Rusya, Çin ve ABD bölgede nüfuz kazanma adına son 20 yıldır birbirleri ile rekabet ediyorlar.
Uyuşturucu baronları bölgeyi, Batı Avrupa’nın tedarik rotası olarak kullanıyorlarken yer altı İslamcı hareketler de burada Taliban tarzı bir hilafet tesis etmenin yollarını arıyorlar. Bölge petrol, gaz, altın ve uranyuma sahip. Bunun yanında Sovyet diktatör Joseph Stalin tarafından Özbekler, Kırgızlar ve Tacikler arasında gelişi güzel bölüştürülen ve uzun zamandan beri adeta işleyen bir saatli bomba olan mümbit Fergana Vadisi de burada.
Üniversite bir ümit ışığıydı. Fakat şimdiyse 55.000 kişilik Tokmok sakinleri, özellikle de komşu ülkelerde Özbeklerin teşkil ettiği azınlıklar, ülkenin güneyini sarsan soykırım korkusuyla yaşıyorlar.
Müteahhit ve restoran sahibi olan elli bir yaşındaki Abdimovlan Abdezov, pahalı Alman porselenlerini gizledi, Mercedes’ini korunan bir garaja park etti ve karısını ve çocuklarını yurt dışına yolladı. Korku dolu bir biçimde, “her şey basit bir kıvılcıma bakıyor, ondan sonra ikinci bir Oş vakasını karşımızda bulacağız” diyor.
Merkezi hükümet ülkenin ikinci büyük kenti Oş’u artık kontrol edemiyor. Geçici başkan Roza Otunbayeva, halk sokaklara hücum ettiğinde, kuru kuruya protesto etmekle yetindi. Nisan ayında rüşvetçi selefi Kurmanbek Bakiyev’i istifaya mecbur etti ancak görece o tarihten itibaren güçsüz kaldı. Hükümete bağlı büyük sayıda birlikleri kriz bölgesine göndermek yerine, barışçı sloganları ile bölgeye uğrayan pilotları var. Oş’ta son kez göründüğü Cuma’ya kadar böyle değildi.
Başkanlık makamına göre, o zamana kadar şiddet zaten 2.000 cana mal oldu. On binlerce Özbek’in, çoğu Özbekistan’a olmak üzere, kaçtığı sanılıyor. Bu arada Özbekistan’da yaşayan Kırgızlar, resmi adıyla Kırgız Cumhuriyeti olarak bilinen Kırgızistan’a kaçıyorlar. Bölge şiddetin Orta Asya’nın diğer kısımlarına sıçraması tehlikesi ile karşı karşıya. Geçtiğimiz Cuma günü Moskova’da, Rusya Savunma Bakanlığı’nın stratejik üslerini korumak üzere birlik gönderme planları yaptığı duyuruldu.
“Demokrasiye ihtiyacım yok”
Bu arada restoran sahibi Abdezov, Tokmok’ta hasar gören mallarını satmaya çalışıyor. O da Özbekistan’a taşınmak ve ironik olarak muhalefeti bastıran, insan hakları aktivistlerini hapse tıkan ve Müslüman alimleri bezdiren bir diktatör olan İslam Kerimov tarafından yönetilen bu ülkede yeni bir hayat kurmak istiyor. Zaman zaman “Orta Asyan’nın İsviçresi” olarak anılan Kırgızistan, uzun zamandan beri bölgede bir demokrasi modeli olarak görülüyor. Abdezov ise, “benim demokrasiye ihtiyacım yok, ben karım ve çocuklarım için güvenlik istiyorum,” diyor.
Kırgızistan’daki kaos, komşu ülkelerdeki otokratların başından beri haklı olduklarını ispatlayacak gibi görünüyor. Tarihin büyük kısmında görülüyor ki bölge ancak despotlar –önce Cengiz Han, sonra Rus çarları ve son olarak bölgeyi Sovyet idaresine sokan Stalin- zamanında istikrara kavuşuyor.
72 yaşındaki Kerimov, 29 milyonluk nüfusu ile Orta Asya’nın en kalabalık ülkesi olan Özbekistan’daki Komünist Parti’nin eski lideriydi. 2005 yılında Kerimov’un güvenlik güçleri Andijan’daki protestocuları katlettiği zaman, söylendiğine göre yaklaşık 1.500 insan öldürüldü. Tacikistan, kendi payına, kanlı bir iç savaş yaşadı ve uzun zaman kanunsuz çetelerin kontrolünde kaldı. Bugün ülkenin despot başkanı, İmam Ali Rahman, yönetmekten çok ülkeye komuta ediyor. Türkmenistan ise, kendine has tuhaf şahıs kültü ile büyük ölçüde dış dünyadan tecrit olmuş vaziyette.
Öte yandan petrol zengini Kazakistan’da, tek partili parlamento 2007’de, 67 yaşındaki Nursultan Nazarbayev’i ömür boyu başkan yapan bir anayasa değişikliğini onayladı. Geçtiğimiz hafta meclis üyeleri, gelecek seçimlere olan ihtiyacı ortadan kaldıran “Ulusun Önderi” sıfatını kendine tevdi ettiler. Şu anda ülkesi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı dönem başkanlığı koltuğunda oturan Nazarbayev’i gocundurmak yasa dışı. Ayrıca kovuşturma dokunulmazlığına sahip; önemli olan da bu çünkü bu dokunulmazlık, tıpkı diğer Orta Asyalı liderler, onların aileleri ve sülaleleri gibi, doğal kaynaklara ve kilit konumdaki şirketlere erişim sayesinde kendi cebine hizmet etmesini mümkün kılacak.
Kırgızistan, uzun zaman boyunca ezber bozacak tek Orta Asya ülkesiydi. İlk devlet başkanı Askar Akayev kendine çok dikkat etse de muhalefet partilerine izin vermişti. 2000 yılında Spiegel’e verdiği bir röportajda, hayalinin modern bir İpek Yolu kurmak olduğunu söylemişti, bununla birlikte, duruma gerçekçi bir bakış da sunuyordu: “Marco Polo, bugün İtalya’dan Çin’e bizim bölgemizden geçerek gitmek istese, resmi teamüller, sınır muhafızları ve mevcut vize uygulamaları nedeniyle bu konuda hiçbir şansı olmayacaktı.”
Fakat 14 yıllık iktidarının ardından Akayev, kendisi ve sülalesinin gözden düşmesiyle birlikte iktidardan uzaklaştırıldı. Batı bile darbeyi destekledi. Akayev’i alaşağı eden ve 2005’teki “Lale Devrimi”nin liderlerinden biri olan Edil Baysalov, Akayev’in halefi Bakiyev’in bir adım geride olduğunu söylüyor. Otuz iki yaşındaki Baysalov Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te, şehir merkezindeki bir kafede otururken iki kez başarısız olmasının kendisini hayal kırıklığına uğrattığını söylüyor.
Devrimin hemen akabinde, Bakiyev iktidara gelmesi için kendine yardım eden ve “bizim küçük Kırgızistan’ımızı soyup soğana çeviren” basını kontrolü altına alınca, Baysalov’un yeni diktatör Bakiyev ile arası bozuldu. Söylediğine göre, Baysalov’un canını en çok sıkan şey, Bakiyev seçimleri manipüle ettiğinde ve muhalefet mensuplarını öldürdüğünde Amerika’nın buna ses çıkarmamasıydı. Ancak Washington’un, Afganistan’a tedarik sağlayabilecek bir dağıtım merkezi olarak Kırgızistan’a ihtiyacı vardı. Bob Dole gibi önceki Amerikan senatörleri, hatta bir bankanın yönetim kurulunda yer alanları bile söylendiğine göre Bakiyev’in oğlu Maksim tarafından kontrol edilmiş.
Demokrasi Fiyaskosu
Bakiyev alaşağı edildikten sonra Baysalov, geçici Cumhurbaşkanı Otunbayeva’nın genelkurmay başkanı olarak atansa da, sadece iki ay sonra bu görevden istifa etti. Otunbayeva başkanlık sisteminin yerine bir parlamenter demokrasi inşa etmek istiyordu. Bu asil bir hedefti, ancak Kırgızistan için doğru olan yol bu muydu? Baysalov eski patronunun, iktidarını korumak için hiçbir şey yapmadığını söylüyor.
Orta Asya bir açmazla karşı karşıya. Demokrasi burada işleyecek gibi görünmüyor, lakin bölgenin yükselen halk hareketleri yahut giderek daha fazla taraftar toplayan İslamcı hareketler tarafından iktidardan savrulan despot rejimleri, uzun zamandan beri kendi halklarına baskı yapma riskini göze alıyorlar.
Şu anda görünürde bir çözüm yok gibi.
Ekopolitik
SON VİDEO HABER
Haber Ara