Dario Valcarcel: Bu kez Türkiye haklı
İsrailli yetkililer, uluslararası kanunları defalarca ihlal edebilecekmiş gibi davranıyorlar ama edemezler.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-06-28 13:11:00
Gazze sularında dokuz Türk vatandaşının yaşamına mal olan olayın üzerinden bir ay geçti. Türkiye, Tel Aviv'deki Büyükelçisini geri çekti, her yıl İsrail ile yaptıkları askerî tatbikatlarını belirsiz süreliğine iptal etti ve Binyamin Netanyahu hükûmetine özür dilemek için bir aylık bir süre verdi ve bu, diplomatik olarak hiç de küçük bir şey değil. Recep Tayyip Erdoğan hükûmeti, Ban Ki-mun'un isteğini onayladı. Genel Sekreter, salt İsraillilerden oluşan bir komisyonu reddederek BM kontrolünde ve idaresinde güvenilir bir soruşturma istiyordu.
İsrail belki bu saldırıdan dolayı yüksek bir bedel ödemeli. Ölü sayısı iki tarafta da binleri bulan bir topraktan Gazze'den bahsediyoruz. Ancak gemideki ölümler önlenebilirdi. ABD ve Avrupa'nın tepkisi çok sert oldu ve azalmadı arttı. Netanyahu, 2 Haziranda vatandaşlarına sesleniyordu: "Gazze ablukasını kaldırmak, Gazze'yi İsrail'e ve Avrupa'ya karşı bir füze üssüne çevirmektir." Bu basitlikler İsrailli Başbakanı gözden düşürüyor.
Bir Türk diplomat, söz konusu olayı uluslararası hukuka vurulan bir çekiç darbesi olarak niteliyordu. Uluslararası sularda İsrailli komandoların insani yardım taşıyan sivillere saldırı durumuyla karşı karşıyayız. Yardım teslimatına düşmanca bir eylem gibi ve teslimatçılara da savaşçılar gibi muamele etmek, tehlikeli bir ruh halini yansıtıyor. İsrailli yetkililer, uluslararası kanunları defalarca ihlal edebilecekmiş gibi davranıyorlar ama edemezler.
Erdoğan, sertlikle tepki verdi. İsrail'in, dost bir devlete, son yirmi yıl boyunca destekçisi olan bir devlete yaptığı açıklamalar durumu daha da kötüleştirdi. Suriye, Lübnan, Suudi Arabistan ve Mısır ile olan denge bozuldu. İsrail, ABD ve AB ile olan müzakere yeteneğini daha da azalttı. Bu, Yahudi devleti için son derece tehlikelidir.
ELEFTHEROTİPİA: KUDÜS-ANKARA İLETİŞİM KODU
Tirajı günde 50.298 olan Eleftherotipia gazetesinin 25 Haziran 2010 tarihli sayısında, Hristos Hristodulu imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yorumun çevirisi şöyledir:
Türkiye ile İsrail ilişkileri hakkında özellikle Gazze Şeridi açıklarında yaşanan uluslararası acı olaydan sonra "mürekkep bolca akmaya" devam ediyor. Aslında askerî, ekonomik ve diplomatik düzeyde ilişkilerinin çok etkili olmasına rağmen son iki yıldan bu yana iki ülke karşılıklı olarak yabancılaşma sürecine girmiş bulunuyor.
Hem İsrail, hem de Türkiye aralarında yakın iş birliği olmazsa ve özellikle son yıllarda gelişmiş olan karşılıklı güven olmazsa bölgedeki uzun vadeli planlarını ilerletemezler. Washington'un bir numaralı katalizör konumunda olduğu bu ortamda Ankara ile Kudüs arasında yoğunlaşan kriz, siyasi bir çelişki, jeostratejik bir bulmacaya dönüşüyor, kodu da zamanında çözülmezse özellikle ikili ve bütün diğer ilişkilerde şunlara neden olabilir:
- Bağların kesinlikle kopmasına (iki ülkenin karşılıklı çıkarları, bölgesel istikrar ve Batı'nın bölgede elde ettiği kazanımlar etkilenecek).
- Gazze olayları nedeniyle (eski ve yeni) son yılın en kötü seviyesine inmiş olan Türkiye-İsrail iş birliğinin yeniden değerlendirilmesine.
Türkiye-İsrail krizindeki dalgalanmanın şiddeti Kudüs'ün faaliyetinden kaynaklanıyor olabilir fakat şiddetin seviyesini Ankara hükûmeti özellikle de Erdoğan belirliyor. Türkiye Başbakanı açıklamaları ve öfkesinde sınırı -genelde İsrail'i eleştirenlerden- fazla aşmamış olmasına rağmen Türk siyasi sahnesine hâkim koordinatör olarak -özellikle de İslamcı olarak- İsrail hükûmetinin ve dünyadaki süper güçlü Yahudi yanlısı baskı gruplarının tepkisini çekiyor. Erdoğan'ın Yahudi devletine karşı eleştirileri bir taraftan İslam dünyasını müthiş derecede etkiliyor ve öte taraftan da Ankara'nın şu alanlarda güç kazanma niyetini belirtiyor:
- Bölgedeki enerji gücü olmak.
- Bölgesel istikrarın kontrolünü elde etmek.
Türk hükûmetinin İran'a karşı genelde tutumu özellikle de Tahran'ın teokratik yönetiminin nükleer amaçlarına olumlu yaklaşımı sadece Türkiye Başbakanına karşı -ülkenin bütün siyasi-askerî sistemine değil- İsrail'in ve müttefiklerinin sinirlenmesine neden oluyor.
Uluslararası analizciler, Erdoğan'ın önüne zorluklar hem de uzlaşmaz-katı tutum yanlısı İsrail Başbakanının önüne çıkan zorluklardan daha fazla zorluk ve gerginliklerin çıkmasını bekliyordu.
Türkiye lideri şimdilik bir yandan reform programını öte yandan da ülkesinin komşularıyla sıfır sorun diplomasisini tehlikeye sokan verilerle karşı karşıya gelmiş durumda. Bu veriler ne muhalefetin yeniden düzenlenme çabaları, ne hükûmetin faaliyetlerine itiraz eden yargı gücüyle çarpışmasıdır, daha çok Kürt sorununun yeniden alevlenmesi nedeniyle meydana gelen toplumdaki karışıklıklardır.
Yönetimdeki AK Parti 2002 yılında iktidara geçişinden sonra ilk kez bir dönüm noktasında. Seçmenler arasında destek oranı düşüyor ve yüksek yeteneklere sahip Erdoğan'ın popülerliği azalıyor. Kürt konusu, Mustafa Kemal'in döneminden beri ülkesinin siyasi gelişmelerini özellikle de orduyu ön plana getiren gelişmeleri derinden etkileyen bir konuydu. PKK ile son çatışmalar ve her iki tarafta sürekli artan "tabut" sayısının Türkiye'de iktidar mücadelesiyle ilgili verileri değiştirip değiştirmeyeceği veya ne kadar değiştireceği şimdilik bilinmiyor.
Ancak Batı'nın ve İsrail'in Orta Doğu ve Güneybatı Asya'daki (özellikle Suriye, Irak, İran) çıkarlarını savunmak için Türkiye'ye ne kadar ihtiyacı varsa Türkiye'nin de Irak ve İran sınırlarındaki Kürtleri kontrol altına almak için Batı'ya ve İsrail'e o kadar ihtiyacı var. Askerî mekanizması güçlü ve güvenilir olmasına rağmen Amerika-İsrail yüksek teknolojisi yoksa bu mekanizma sadece "konvansiyonel" olur.
Kudüs-Ankara iletişimi sivri açıklamalara ve bunlara uygun tutuma rağmen sonunda bilinen "karşılıklı çıkar" diplomasisine boyun eğecek mi acaba?
BYEGM
SON VİDEO HABER
Haber Ara