Arzumuz Selanik ile İstanbul'un yeniden buluşması
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Balkan şehirlerinin tarihini anlamadan Balkan tarihini ve geleceğini anlamanın mümkün olmadığını belirterek ''Asırlarca bir arada yaşayan Balkan kentleri 20. yüzyılda maalesef değişik gerekçelerle koptular'' dedi.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-06-24 15:43:00
Açılışta konuşan Davutoğlu, forumun hem muhteva, hem de zamanlama olarak doğru bir dönemde hayata geçtiğini belirterek, Balkan tarihi demenin Balkan kentlerinin tarihi demek olduğunu, Balkan şehirlerinin tarihini anlamadan Balkan tarihini ve geleceğini anlamanın mümkün olmadığını söyledi.
Davutoğlu, ''Eğer Balkan tarihinin bir serüveni varsa, bu aslında Balkan kentlerinin serüvenidir. İstanbul'un, Edirne'nin, Selanik'in, Üsküp'ün, Filibe'nin, Belgrad'ın, Saraybosna'nın, Priştine'nin serüvenidir. O kentlerin geçmişi anlamaksızın Balkanlar'ın geleceğini anlayamazsınız. Bu nedenle bu kentlerde bugün belediye başkanlığı yapanlar sadece kendi kentlerine hizmet etmiyorlar, hepimizin coğrafyası olan Balkanlar'ın geleceğini şekillendiriyorlar'' diye konuştu.
Böyle bir faaliyete öncülük etmenin Balkanlar'ın geleceğine damga vurmak anlamına geldiğinin altını çizen Davutoğlu, İstanbul'da iki gündür Güneydoğu Avrupa Ülkeleri Zirvesine ev sahipliği yaptıklarını, bu zirvenin Balkanlar'ın coğrafi karşılığı olduğunu söyledi. Davutoğlu, iki etkinliğin birbirini tamamlayan faaliyet olduğunu, çünkü siyasi liderlerin aldıkları kararları hayata geçireceklerin yerel yönetimler olduğunu kaydetti.
-İKİ KUTUPLU DÜNYA-
Balkan tarihini bilenler için şehirleri inşa etmeden Balkan tarihini inşa etmenin mümkün olmadığının altını çizen Davutoğlu, ''Asırlarca bir arada yaşayan Balkan kentleri 20. yüzyılda maalesef değişik gerekçelerle koptular. 16., 17., 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarındaki Balkanlar'a baktığımızda İstanbul ile Saraybosna, Selanik ile Üsküp, Filibe ile Belgrad arasında tam ve yoğun bir ekonomik alışveriş olduğunu, halkların rahatça seyrüsefer ettiğini görürsünüz. Bir yerde okunan şiir, söylenen şarkının diğer kentlerde yankılandığını görürsünüz. Tarih boyunca böyle yaşadı Balkanlar. Ancak 20. yüzyılını ikinci yarısında üç dönemde farklı tecrübeler yaşadık'' diye konuştu.
Soğuk Savaş döneminde bütün dünyanın iki kutba bölünmesi nedeniyle Balkanlar'ın da ikiye bölündüğünü, bir tarafta NATO üyesi, diğer tarafta Varşova Paktı üyesi olanlar veya sosyalist rejimler olarak tanımlanan Yugoslavya gibi ülkelerin bulunduğunu söyleyen Davutoğlu, bir anda Balkan şehirlerini birbirinden koptuğunu kaydetti.
Davutoğlu, Edirne ile Filibe arasındaki doğal coğrafyanın birden Berlin Duvarı gibi NATO ve Varşova Paktı arasında bölündüğünü belirterek, benzer şekilde Selanik ile Üsküp, Tiran ile Belgrad arasında bağların koptuğunu ve birden değişik ideolojik kamplar içinde kentlerin birbirinden kopmasına paralel olarak halkların da birbirinden koptuğunu ve devletlerin birbirini tehdit olarak algıladıklarını ve buna göre siyaset geliştirdiklerini ifade etti.
-BALKANLAR'DA YAŞANAN ACI HATIRA-
Tarih boyunca Balkanlar'da merkezi bir hüviyet taşıyan Edirne'nin bir anda Türkiye'nin kenarında kalan ve karşısında Varşova Paktı üyesi bir ülkeyi bulundurduğu için bir kenar şehir haline dönüştüğününe vurgu yapan Davutoğlu, Selanik, Üsküp veya Filibe'nin tarih boyunca bir arada yaşadıklarını anlattı.
Ancak Soğuk Savaş döneminde Bulgaristan ve Yunanistan arasındaki bölgenin askeri bölge ilan edilmesi dolayısıyla Kırcaali, Gümülcine gibi kentlerin bağlarının koptuğunu söyleyen Davutoğlu, konuşmasında şunlara yer verdi:
''Tam Soğuk Savaşın tesiri bitiyor derken, Balkan tekrar kaynaşacak derken, 1990'lara geldiğimizde bu sefer Balkanlar'da yaşanan iç çatışmalarda mahalleler bölündü, mahalleler bombalandı. 1990'lı yıllar Balkanlar'ın tarihinde acı bir hatıra olarak kalacak. Bizler şimdi, bütün tecrübelerden ders alarak yeni bir Balkanlar inşa etmek zorundayız. Bu yeni Balkanlar'da siyasi liderler, yerel yöneticiler en üst düzeyde diyalog içinde olacak. Birbirlerine farklı, etnik veya mezhebi kökenden geldikleri şeklinde bakmayacaklar. Balkan coğrafyasının liderleri olarak bakacaklar. Bu yeni Balkanlar'da ekonomik etkileşim o kadar artacak ki tekrar Edirne'yi, Belgrad'ı, Üsküp'ü, Köstence'yi keşfedecek. Tarihte olduğu gibi. Ticaret yolları yeniden inşa edilecek. Enerji hatları öylesine inşa edilecek ki artık ülkeler birbirlerinin kaderlerini diğerlerinden farklı görmeyecek. Biz böyle bir Balkanlar arzu ediyoruz. Öyle bir Balkanlar arzu ediyoruz ki kültürel anlamda her bir şehir farklı kökenden insanı barındırmaktan gurur duyacaklar. Bunları tehdit gibi algılamayacaklar. Kilisenin ve caminin asırlarca yan yana yaşadığı gibi. Bir yerde kilise varsa cami olmaz veya cami varsa kilise olmaz anlayışı yıkılacak.''
Kültürel olarak farklı geçmişe sahip olan toplulukların bir arada Balkanları yeniden inşa edeceklerini belirten Davutoğlu, Üsküp'teki köprünün şehri ikiye ayıran değil, birleştiren bir köprü olacağını, aynı şekilde Saraybosna'nın bütün o olumsuz hafızayı silerek yeniden inşa edileceğini söyledi.
-''SELANİK İLE İSTANBUL'UN YENİDEN BULUŞMASINI İSTİYORUZ''-
Bu nedenle, Bosna-Hersek ile Sırbistan arasında aylarca süren diplomasiyle Balkan Zirvesini gerçekleştirdiklerini hatırlatan Davutoğlu, bu zirvenin 20 yılda gerçekleşen ilk zirve olduğuna vurgu yaptı.
Türkiye'nin, Bulgaristan ve Yunanistan ile komşuluk ilişkilerini sıradan komşuluk ilişkileri olmaktan çıkararak stratejik işbirliğine dayandırdıklarını kaydeden Davutoğlu, konuşmasını şöyle sonlandırdı:
''Çünkü Selanik ile İstanbul'un yeniden buluşmasını istiyoruz. Bu perspektifli son zirve çok başarılı geçti. Bu zirveden sonra balkan kentleri arasında kurulan işbirliği ve dayanışma forumun, aslında siyasi zeminin üzerinde yeni Balkanlar inşasına öncülük edecek yerel yönetimleri ağırlıyor. Değişik kentlerden gelen belediye başkanlarına şunu söylemek istiyorum. Kendi kentleriniz keşfettiğiniz kadar başka şehirleri de keşfedin, kendi kentlerinizle ilgilendiğiniz kadar komşu kentlerle de ilgilenin. Çünkü Balkanlar'da hiçbir şehrin tarihi ve kaderi, diğer kentlerin tarihi ve kaderlerinden kopamaz. Gelin Balkanları kentlerimiz etrafında yeniden inşa edelim. Tarihi eserlerimizi tamir edelim. Başka bir dine ait ait tarihi eseri farklı görmeyelim. İster cami, sinagog, kilise, ister Osmanlı rüşdiyesi veya ister Bulgar mektebi veya Makedon mektebi olsun. Hepsini muhafaza etmeliyiz. Bu şehirleri bu şekilde muhafaza ettiğimizde aslında geleceği de çocuklarımıza yeni bir mantıkla aktarıyoruz demektir. Bu mantık karşılıklı kültürel saygı mantığı, birbirine hoşgörüyle davranma mantığıdır. Önümüzde iki yol yol var: Ya 1990'lı yılların hatasını tekrar edeceğiz ve birbirinden kopuk kentler ve mahalleler, tek tip ve tek kültürlü belediyeler oluşturacağız ya da tarihte olduğu gibi kaderimizi ve geleceğimizi ortak kılan çok kültürlü yapılar oluşturacağız. Onun için Mostar Köprüsü'nün 1990'lı yıllarda yıkılışı sadece Mostar Köprüsü'nün yıkılışı değil, bir felsefenin yıkılışıdır. Şunu unutmayalım: Geçmişimiz beraberdi, tarihimiz de, geleceğimiz de ortak.''
AA
SON VİDEO HABER
Haber Ara