Dolar

34,9500

Euro

36,7054

Altın

2.995,67

Bist

10.066,64

Eksen kayması yok, Türkiye merkez ülke

Avrupa Birliği'nin bütün kritik konumlarını kontrol eden Hıristiyan Demokratların Avrupa Parlamentosu Grup Başkanı Wilfried Martens, TUSKON'un Dünya Köprüsü zirvesi için geldiği İstanbul'da Zaman'a çarpıcı açıklamalarda bulundu.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-06-16 07:47:00

Eksen kayması yok, Türkiye merkez ülke
Türkiye'nin son dönemde izlediği dış politikada bir eksen kayması görmediğinin altını çizdi. Aynı zamanda eski Belçika başbakanı olan Martens, ABD Başkanı Obama'nın "Türkiye, Doğu ile Batı'nın bir araya geldiği yerdir ve birçok şeyin merkezindedir." sözlerine katıldığını vurguladı. Türkiye'nin komşularıyla kurduğu ilişkilerin AB üyeliği perspektifiyle çelişmediğini kaydeden Martens, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın AB perspektifini sürdüreceğine olan inancını dile getirdi. Anayasa paketinin Türkiye'de demokrasiyi güçlendireceğini belirten Martens, Ergenekon davasını ise önemli bir gelişme olarak değerlendirdi. Belçika'da başbakanlığı sırasında Gladio'nun faaliyetlerine son verdiğini hatırlatan. Martens, kanlı Mavi Marmara baskınıyla ilgili olarak da İsrail'in 'Ulusal komisyon' kurmasına tepki gösterdi: "Güvenilirlik için ulusalararası olmalı."

27 ülkenin bakan düzeyinde katıldığı ve farklı kıtalardan yüzlerce işadamını buluşturan TUSKON'un Dünya Köprüsü programı için Türkiye'ye gelen Wilfried Martens, Zaman'ın sorularını cevapladı. Türkçeye çevrilen otobiyografisinin tanıtım toplantısına da katılan Martens, Türkiye-AB ilişkilerinden İsrail'in kanlı Mavi Marmara baskınına, imtiyazlı ortaklık önerisinden eksen değişikliği tartışmalarına birçok konuda görüşlerini dile getirdi.

En sıcak tartışmadan başlayalım. Sizce son dönemde izlediği dış politikayla Türkiye eksen değiştirdi mi?

Avrupa'da, Batı'da ve Doğu'da yapılan bu tartışmayı izliyorum. Bu sabah Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun açıklamasını ilgiyle okudum. Bakan, izledikleri komşular siyasetinin, insanların ve malların serbest dolaşımını hedefleyen AB ilkelerine dayandığını ve bir alternatif olarak görülmemesi gerektiğini söylüyordu. Bence buradaki önemli nokta, bütün bunların AB'ye alternatif olmadığı. Türkiye'nin NATO ve Avrupa Konseyi olması önemli adımlardır ve bir gün AB katılım süreci de gerçekleşecektir. Türkiye'nin istikametiyle ilgili tartışmalara değinen Obama'nın bir yıl önce TBMM'de dediği gibi Türkiye, Doğu ile Batı'nın bir araya geldiği yerdir ve birçok şeyin merkezindedir. Tamamen buna katılıyorum. Yine de aklıma takılan soru, AB politikanızın ne kadar gerçek olup olmadığı ve hükümetinizin bize söylediği gibi komşular siyasetinin AB ile çelişip çelişmediği.

Davutoğlu ve Obama'ya atıfta bulundunuz. Peki sizce eksen kayması var mı?

Hayır. Sizin komşularla ilişkileriniz var, AB'nin de bölgeler politikası var. Komşular siyaseti, Türkiye'nin AB üyeliğini reddetmesi anlamına gelmez.

ABD Savunma Bakanı Gates, Mavi Marmara krizi üzerine AB'yi, Türkiye'yi Batı'dan uzaklaştırmakla suçladı. Katılıyor musunuz?

Hayır. Catherine Ashton'ın buna verdiği tepkiyle cevap vereceğim. AB'nin hem Türkiye hem İsrail'le mükemmel ilişkileri var ve bu iki ülkenin ikili ilişkileri AB'nin bu ülkelerle ilişkisine bağımlı değildir. Gates'e katılmıyorum. AB ülkelerinin Türkiye hakkında farklı fikirleri var. Ama bunu Türkiye'nin Batı'dan uzaklaşma sebebi saymak yanlış. 1963'te imzalanan anlaşmadan beri Türkiye, bu sürecin içinde. Bu anlaşmayı imzalamak için Almanya'nın Hıristiyan Demokrat lideri Conrad Adenauer'un Ankara'ya geldiğini unutmamalı. Katılım sürecinin nasıl tamamlanacağı konusunda farklı fikirler olsa da hepsi Türkiye ile çok yakın ilişkiden yana. Tartışma sadece sürecin sonucuna ilişkin: Tam üyelik mi, başka bir ilişki biçimi mi?

Tam üyeliği reddedilmiş bir Türkiye'nin Doğu'ya dönme riski yok mu?

Bu, çok ciddi sonuç olur. Çünkü bütün AB ülkeleri Türkiye ile yakın ilişki istiyor.

Türkiye'nin AB üyeliğine siz nasıl bakıyorsunuz?

Avrupa Halk Partisi'nin (EPP) pozisyonu imtiyazlı ortaklık. Türkiye, reformları yerine getirecek ve bir güven oluşacak. Bu konuda bugün referandum yapılması halinde, birçok üye ülkede çoğunluğun üyeliği desteklemeyeceği de bir gerçek.Bence birçok ülkede, üye ülkelerin çoğunda kamuoyunu buna ikna etmemiz gerekiyor.

Tam üyelik ile imtiyazlı ortaklık arasındaki farkı kimse bilmiyor. Siz biliyor musunuz?

Türkiye ve AB bunun içeriğini müzakere etmeli. Örneğin üyeliğin ilk 10 yılı imtiyazlı ortaklık şeklinde olabilir. Bu fikrin Türkiye'de sevimsiz olduğunu biliyorum. Fakat bence, her durumda süreç devam etmeli ve reformlar tamamlanmalı. Bunu iki taraf için de söylüyorum. Birçok üye ülkede şüphe olduğunu ve nihai karar vermeden önce hayli zaman geçeceğini unutmamalı.

Siz hukukçusunuz, sözlerin tutulması, Latincesi ile 'pacta sund servanda' en önemli ilkelerden biri. Avrupa'nın, tam üyelik sözünü tutması gerekmiyor mu?



Bir anlaşma (pakt) yok, söz var. Bu sözü verenler gereğini yapmalı. Ancak 1963'teki Avrupa ile 1970'lerdeki ve bugünkü AB'nin niteliği çok farklı. Ama benim yaklaşımım farklı: Bir problem var ve bu çözülmeli. AK Parti hükümeti reformlar konusunda fantastik başarı gösterdi, ama henüz iş bitmedi. Ayrıca kamuoyu problemimiz var. Reformların tamamlanması ve kamuoyunun ikna olması için bir süreye ihtiyaç var.

Sözle anlaşmayı ayırıyorsunuz ve 1963'ten söz ediyorsunuz. 2002'de AB oybirliğiyle söz vermedi mi?

Evet, ama bu bir anlaşma, bir karar değil, bir sözdü. Söylediğim gibi bu sözü verenler tutmalı. Fakat bu liderlerin çoğu bugün iktidarda değil. Sözlerini tutamazlar.

Ama devletler yerinde ve Sarkozy'nin önerisiyle kurulan Akil Adamlar Grubu da bu yönde karar verdi.

Söz veren liderler iktidarda değil. Helmut Kohl de bana, söz verdiklerini, ama realize edemediklerini anlatırdı. Komitenin kararı doğru, sözler tutulmalı, ama reformların tamamlanması ve kamuoyları gibi iki sorunumuz var.

Web sitenizde Erdoğan'ı da partinize bağlı 13 hükümet başkanından biri olarak gösteriyorsunuz. Türkiye'ye en fazla karşı çıkan grup olarak AK Parti'yi kendinize yakın mı hissediyorsunuz? Marjinal bazı çevrelerin Erdoğan'la ilgili gizli ajandası olduğu iddialarına ne diyorsunuz?

AKP gözlemci statüsüyle grubumuza üye. Bu yüzden Erdoğan'ın resmi var. AKP, statüsünü yükseltmek istiyor ve bu gerçekleşmediği için ilişkilerimizde sorun oluşturuyor. Erdoğan'la çok kez görüştüm ve hakkında çok olumlu izlenimlerim var. Çok önemli reformlara imza attı, ama henüz bitmedi. Onun AB perspektifini sürdüreceğine inanıyorum. Bu, komşular siyasetine ters değil. AB'de de böyle davranan çok ülke var. Erdoğan'ın veya AK Parti'nin gizli ajandası olduğuna inanmıyorum. Kitabımda da söyledim. Erdoğan'la çok tartıştım, parti tüzüğünü ve açıklamalarını okudum.

Erdoğan, Türkiye'nin AB için test konusu olduğunu, Türkiye'yi reddetmenin AB'yi Hıristiyan Kulübü yapacağını söylüyor.

Hayır, bu doğru değil. Avrupa'nın evrimini biliyorsunuz. Ayrıca AB'ye üye olmak isteyen iki küçük Müslüman ülke daha var: Bosna-Hersek ve Arnavutluk. Kimse Müslüman oldukları için bunun olamayacağını söylemiyor. AB, Hıristiyan kulübü değil. Avrupa için Hıristiyan geleneğinin önemi açık, ancak bu, AB'nin sadece Hıristiyan ülkelerin birliği olduğu ve başka inançların kabul edilmediği anlamına gelmez.

O halde Türkiye'yi Polonya veya Macaristan'dan farklı kılan ne? Neden özel bir ilişki öneriyorsunuz?

Dediğim gibi iki problem var: Reformların tamamlanması ve kamuoyları.

Hükümetin hazırladığı anayasa reform paketine nasıl bakıyorsunuz?

Bu paket, ülkedeki demokratikleşmeye yardımcı olacak ve çok güçlü bazı güçlere karşı demokrasiyi güçlendirecektir.

İsrail'in soruşturması güvenilir olmaz

İsrail'in uluslararası sularda Mavi Marmara'ya yaptığı kanlı baskına tepkiniz ne oldu?

O zaman Mısır'daydım. Kahire'ye vardığımızda, oradaki AB temsilcisi hadiseyi anlattı ve hemen bir protesto açıklaması yaparak, Gazze'ye insanî yardım taşıyan gemideki insanların öldürülmesini kınadığımızı belirttik. Acilen, bu trajedinin nasıl olduğunu ortaya koyacak güvenilir bir soruşturmaya ihtiyaç var. Bence AB'nin bu konuda kararlı bir tutum alarak, bölgedeki barış ve istikrara yardımcı olması zamanı geldi. Aynı açıklamada, Gazze'ye uygulanan ambargonun yasadışı olduğunu ve kaldırılması gerektiğini de ifade ettim. AB olarak Filistinlilere çok para veriyoruz, ama olanlar hakkında siyasi olarak hiçbir söz hakkımız yok. Bence bu AB'nin müdahil olması için uygun zaman.

Sizce AB'nin tatmin edici bir tutumu var mı?

Henüz değil. Ama bu benim EPP lideri olarak pozisyonum. Yüksek temsilci, komiser ve konsey başkanı değilim. Görüşlerimizi, AB Zirvesi çerçevesinde de dile getireceğiz.

Türkiye de trajedi için uluslararası bir soruşturma istiyor, ama İsrail bunu reddediyor. Sizce soruşturma nasıl olmalı?

Biz de güvenilir bir soruşturma istiyoruz. Güvenilir olması için, elbette uluslararası bir soruşturma olmalı. Bağımsız ve güvenilir olmalı.

Yani İsrail'in soruşturması güvenilir olmaz?

Evet. Ben başbakan iken Kongo'yla ilgili bir hadise olmuştu. O zaman Mobutu da aynı görüşü, yani ulusal bir soruşturma yapılmasını savunmuştu. (gülüyor) Ama elbette ciddi değildi. Güvenilir soruşturma uluslararası olmak zorunda.

Türkiye bir de özür bekliyor...

Şayet soruşturma sonucunda İsrail'in sorumluluğu ortaya çıkarsa, evet. Açıklamamda dediğim gibi, uluslararası sularda gerçekleşen bu hadise kınanması gereken bir tavır.


Avrupa Parlamentosu'nun Kuzey Kıbrıs'a doğrudan ticaretin yolunu açması gündemde. Bu girişime destek verecek misiniz?

Biz Kıbrıs görüşmelerinin BM çerçevesinde yürütülmesinden yanayız. Bu türden girişimler, sürecin tıkanmasına yol açabilir.

Hayat hikâyenizi anlattığınız ve Türkçeye de çevrilen kitabınızın başlığı, "Mücadele Ettim ve Başardım". AB üyeliği için Türkiye'ye mesajınız, 'Gayret et, başar' mı, yoksa 'Bu sevdadan vazgeç' mi?

Elbette, Türkiye gayret etmeli ve başarmalı. Türkiye reformları tamamlamalı ve AB perpektifini korumalı. Şayet Türkiye, reformları tamamlar ve AB ilkelerini benimserse, o zaman Avrupa kamuoyunu ikna etmek bizim görevimiz olur.

Yani, Türkiye'nin Müslüman kimliği sorun olmayacak?

Hayır, hayır, hayır.

Öyle olmasını umalım ve bunu bir söz olarak kabul edelim. Teşekkürler Başbakan.

Bizde de Gladio vardı, ben bitirdim

Türkiye'nin Avrupa'da Gladio olarak bilinen Ergenekon'la yaptığı mücadele için ne diyorsunuz?

Şu kadarını söyleyeyim ki; başbakanlık yaptığım dönemde Belçika'da da aynı problemle karşılaştık. Belki sizdeki kadar ağır bir sorun değildi. Burada birçok üst düzey asker işe karışmış durumda. Herhalde şimdi bir kısmı cezaevinde. Dediğim gibi Gladio tipi yapılar bana yabancı değil.

Örgütün varlığını öğrenince siz ne yaptınız?

Bizdeki bir suç örgütüne dönüşmüş değildi. Bu örgütün, NATO bünyesi içinde Belçika'da bulunduğu bilgisini edindim. O zaman başbakandım ve bir açıklama yapmam gerekiyordu. Bu örgütün var olduğunu ve artık aktivitelerine son verdiğimizi kamuoyuna açıkladım. Bu konu, Soğuk Savaş'ın bir parçasıydı.

Erdoğan'a bu konuda bir tavsiyeniz var mı?

Bildiğim kadarıyla Türkiye'de konu yargıya intikal etmiş durumda. Konu mahkemenin alanında.

Bir tehdit aldınız mı?

Hayır, bir tehdit değillerdi. Çünkü bir suç örgütüne dönüşmüş değillerdi.

ZAMAN
SON VİDEO HABER

Şam'daki tarihi Emevi Camii'nde ilk Cuma namazı

Haber Ara