Yalçınkaya'nın Anayasa değişikliği tavrı
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, TBMM'den geçen ve cumhurbaşkanı tarafından onaylanan Anayasa değişikliği ile ilgili açıklamalar yaptı. Yalçınkaya, şu açık uyarılarını sıraladı:
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-06-04 12:00:00
Yalçınkaya, Yargıtay Konferans Salonunda düzenlenen ''Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 18. Onur Günü''nün açılış konuşmasına yaptı.
Yalçınkaya, adaletin, demokratik yaşamın esasını teşkil ettiğini, gözden kaçırılmaması gerektiğini ifade ederek, ''Hukuk devletinin oluşturulması, demokratik ve hukuki kuralların yerleşmesini sağlamakla yükümlü olan yüksek yargı organlarına yönelik siyasi partilerin politik çıkarlara dayalı beyanları, Anayasa'da belirtilen güçler ayrılığı ilkesine aykırı olduğu gibi, kamuoyu önünde yargıyı ve kararlarını tartışılır konuma getireceği, saygı ve güveni azaltacağı tartışmasızdır'' diye konuştu.
Yalçınkaya, ''Yüksek karaktere sahip ulusumuz Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışının, Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve Onun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda, milli birlik ve bütünlüğünü muhafaza ederek, yargıya karşı yapılan haksız ve müdahaleci davranışları sağduyu ile değerlendireceğini ve ülkemizde hukuk devleti ilkesine saygının egemen olacağını düşünmekteyiz'' dedi.
Hukuk devletinin ''insanlığın demokrasi mücadelesinde yaşadığı uzun ve acı dolu çabaların sonucu, çağdaş uygarlığın ulaştığı en önemli değerlerden birisi olarak ortaya çıktığına'' işaret eden Yalçınkaya, bütün demokratik rejimlerin temelini oluşturan hukuk devleti ilkesinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın başlangıç kısmı ile 2. maddesinde yer alan devletin temel, vazgeçilmez ve değiştirilmez nitelikleri arasında sayıldığını anımsattı.
Hukuk devletinin ''yasallık ilkesi'' ile aynı anlamda kullanılan ''hukukun üstünlüğü'' olarak algılandığını vurgulayan Yalçınkaya, şöyle devam etti:
''Hukuk devleti, temel hak ve özgürlüklerin korunduğu, devletin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi olduğu, bu hususların gerçek anlamda güvence altına alınması için hak arama yollarının açık olduğu, etkin bir yargı denetimi için bağımsızlık ve tarafsızlığı sağlayacak unsurların anayasa ile güvence altına alındığı, hukuk altyapısı üzerine şekillenir.
Anayasa Mahkemesi de birçok kararında hukuk devletini, 'Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp, yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa koruyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinde olan devlettir...' diye tanımlamıştır.''
Yalçınkaya, devlet organlarının hukuka bağlılığını, idarenin işlemlerinin yargısal denetime tabi tutulmasını, toplumun hukuki güvenliğini, yargının bağımsızlığı ve teminatını sağlayamayan bir devletin hukuk devleti olamayacağını kaydetti.
BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ YARGI TANIMI
Abdurrahman Yalçınkaya, hukuk devletinin en önemli unsurlarından birinin kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı olduğuna işaret ederek, ''Yasama ve yürütme organı ile devlet ve toplumda etkili olan sosyal ve ekonomik baskı grupları karşısında bağımsız olamayan, söz konusu güçlerin doğrudan veya dolaylı denetimine veya etkisine açık olan yargı bağımsız değildir'' dedi.
Anayasa Mahkemesi'nin kararlarında ''yargı bağımsızlığı'' için ''hukuk devletinin en önemli ögesi, olmazsa olmaz koşulu'' değerlendirmesinde bulunduğunu hatırlatan Yalçınkaya, siyasi iktidarların, onunla hiyerarşik bağ içindeki bürokrasinin, doğrudan veya dolaylı olarak yönetimi veya etkisi altında olan bir yargının adil ve tarafsız karar veremeyeceğini belirtti.
Adalet Bakanı ve müsteşarının oy hakkında sahip olduğu, kendi sekreteryası, bütçesi ve binası bulunmayan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) mevcut yapısının kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olduğunu ve bunun da yargı bağımsızlığı ve teminatının önündeki en büyük engel olduğunu ifade eden Yalçınkaya, bu konunun Avrupa Komisyonu'nun Türkiye hakkında verdiği ilerleme raporlarında dile getirildiğini söyledi.
Avrupa Konseyi Hakimleri İstişare Konseyi'nin de hakim ve savcılar hakkında karar almaya yetkili olan yargı kurullarının yapılanması ve çalışmasında yürütme ve idare erkine mensup kişilerin bulunmasının kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı ilkelerine aykırı olduğuna işaret ettiğini kaydetti.
Yalçınkaya, ''Hukuk ve yargının, gerektiğinde vatandaşın temel hak ve özgürlüklerini yönetime karşı da koruyarak, hukuk devletini ve Anayasal düzeni sağlamakta yetkili ve görevli oldukları unutulmamalıdır'' dedi.
''TBMM, ANAYASA'NIN KOYDUĞU KURALLARA SADAKAT GÖSTERMELİDİR''
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya, anayasa değişikliğine ilişkin yaptığı değerlendirmelerde de anayasanın tarafsız bir biçimde hazırlanması veya değiştirilmesi için geniş bir katılımın sağlanması, toplumun her kesiminin görüş, düşünce ve eleştirilerinin alınması, tereddüt ve beklentileri giderecek bir yöntemin izlenmesi gerektiğini söyledi.
''TBMM yetkilerini kullanırken ve bu kapsamda anayasayı değiştirirken Anayasa'nın koyduğu kurallara mutlak suretle sadakat göstermesi'' gerektiğini ifade eden Yalçınkaya, ''Anayasa'nın koruma altına aldığı maddelerde değişiklik öngören veya Anayasa'nın diğer maddelerinde yapılan değişikliklerle, koruma altına alınan maddelerin doğrudan doğruya veya dolaylı olarak değiştirilmesi, değiştirilmesinin teklif edilmesi Anayasaya aykırılık sonucunu doğurur'' diye konuştu.
Özel hayatın gizliliği ve haberleşme özgürlüğüne de değinen Yalçınkaya, ''telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesi''nin sıkı koşullara bağlanmak suretiyle Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135. maddesinde yazılı suçlarla sınırlı olarak kabul edildiğini anımsattı. Yalçınkaya, şöyle devam etti:
''Söz konusu koruma tedbirinin, kişi temel hak ve özgürlüklerinden olan, özel hayatın gizliliği ile haberleşme özgürlüğünü kısıtlayan niteliği yatmaktadır. Kanun koyucunun bu açık iradesiyle, kanunda öngörülmemiş olması ve uygulamasının da demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun olmaması nedeniyle ceza muhakemesinde iletişimin denetlenmesi suretiyle elde edilen bir delil 'başka bir amaçla' kullanılamaz. Bu çerçevede alınan delilin, hukuka uygun şekilde elde edilmiş olmasının veya biçimsel olarak bir hakim kararına dayanmasının herhangi bir önemi bulunmamaktadır.''
HUKUKA AYKIRI ELDE EDİLEN DELİLLER
Kanunda aranan koşullara kısmen veya tamamen aykırı olarak iletişimin denetlenmiş olmasının bu delilin gerek ceza, gerekse hukuk dalları açısından hukuka aykırı olacağına işaret eden Yalçınkaya, ''Özel hayatın gizliliği ve haberleşme özgürlüğü ihlal edilerek elde edilen bulguların, ceza hukukunda olduğu kadar özel hukukta ve disiplin hukukunda, başka bir ifadeyle hukukun hiçbir alanında delil değeri olması düşünülemez. Bu nedenle gerek idare makam ve mercileri, gerekse mahkemeler, genelde hukuka aykırı olan delillere, özelde ise iletişimin denetlenmesi yoluyla elde edilen bulgulara dayanamazlar'' dedi.
Yalçınkaya, ''Toplumun her kesiminden olan kişiler üzerinde, dinlenilme ve izlenme kuşkusunu yaratan, geniş kapsamlı ve sistematik uygulamalar, iletişim özgürlüğünü ve özel hayatın gizliliğini ihlal etmektedir. Bu durumun hukuk devleti ilkesinin içselleştirildiği bir ortamda kabul edilmesi mümkün değildir'' dedi.
''SAVCILAR VERDİKLERİ ZARARDAN SORUMLU OLMALIDIR''
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya, savcıların Anayasa ve yasalardan aldıkları yetkiye dayanarak ceza soruşturmaları yürüttüklerini belirterek, soruşturmalarda ''yasa önünde birey olarak tanınma hakkı, kanun önünde eşitlik hakkı, yetkili mahkemelerde yargılanma hakkı, keyfi tutuklamadan korunma hakkı ve adil yargılanma hakkının'' uygulanmasının önemli olduğunu vurguladı.
Savcıların, devletin kurumları aracılığıyla yetki kullandığı sırada verdiği zararlardan sorumlu olması gerektiğini dile getiren Yalçınkaya, bu ilkenin vatandaş açısından ''devlete ve devletin kurumlarına karşı yasal başvuru hakkını'' ifade ettiğini söyledi. Yalçınkaya, şunları kaydetti:
''Anayasa'nın 129. maddesinde, kamu görevlilerinin hukuki sorumluluğu düzenlenmiş, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlü oldukları, yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabileceği belirtilmiştir.
Savcıların korunma tedbirleri (yakalama, gözaltına alma, arama) ile ilgili yetkilerini kötüye kullanması halinde, mağdur olan kişiler maddi ve manevi zararlarının tazminini savcılara rücu edilmesi hususu saklı kalmak kaydıyla devletten isteyebilirler. Savcıların ceza soruşturmalarında yaptıkları yasaya-hukuka aykırı işlemler nedeniyle ceza ve disiplin hukuku açısından sorumluluğu bulunduğu açıktır.''
AA
SON VİDEO HABER
Haber Ara