Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

İran'ı izole etmek kime ne kazandıracak?

Londra'da yayınlanan El Şarkulevsat gazetesinde yayınlanan yazıda, Batı dünyasının İran'ı izole etmekle ne elde etmeye çalıştığını sordu. İşte o yazı:

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-05-21 12:35:00

İran'ı izole etmek kime ne kazandıracak?
Osman Mirgani*

İran ile Brezilya arasında önceki gün ilan edilen ve zenginleştirilmesi düşük 1200 kilogramlık İran uranyumunu Tahran'daki araştırma tesislerinin çalıştırılması için 120 kilogramlık zenginleştirilmiş uranyumla değiştirilmesini öngören üçlü anlaşma, İran nükleer dosyası krizinin çözümüne başlamaya uygun olup olmadığını anlama noktasında hali hazırda dünya etrafındaki birçok başkentçe değerlendiriliyor.

Batı'nın ilk tepkilerinin temkinli olmasına rağmen ortada bu anlaşmanın tamamen reddedilmesinin zor olduğunu düşünen sesler var. Özellikle de bu anlaşma Batılı ülkelerin ve Atom Enerjisi Kurumu'nun geçen ekim ayından beri sunduğu nükleer yakıt değişimi önerisi temelinde formüle edilmişken. Dolayısıyla ortada şu an üçlü Tahran anlaşmasının bu dikenli dosyanın çözümü için baz alınabilecek bir adım olarak görülmesi çağrısı yapanlar var. Zira anlaşmayı reddetmek yaptırımların artırılmasına bel bağlanılması veya kapıların bölge üzerinde tehlikeli sonuçlarla dolu askerî operasyon ihtimaline açılması anlamına geliyor.

Anlaşmanın zaman kazanma, Türkiye ve Brezilya'nın Güvenlik Konseyi'nde daimi olmayan iki ülke konumu sebebiyle konseydeki üyelerin oylarını bölme amaçlı bir manevra olması ve Çin'in anlaşmayı olumlu gördüğünü açıklaması bir yana, üzerinde durulmasını hak eden nokta Ankara'nın anlaşmadaki rolü ve bölgedeki hareketlenmeleridir. Türkiye ile İran arasında bölgesel rekabet, su yüzüne çıkmamış anlaşmazlık konuları olduğu biliniyor. Fakat bu durum Türkiye'yi İran'la önemli ilişkilerini korumaktan alıkoymadı. İran, özellikle de nükleer konuda Tahran ile Batı arasında arabuluculuk rolü oynamasına ve Brezilya ile birlikte bir anlaşmaya varılmasında esaslı rol oynama izni verdi.

Türk arabuluculuk rolü zihinlere Cezayir diplomasisinin Tahran Amerikan elçiliğindeki rehineler krizinin çözümü için yaptıklarını getiriyor. Ayrıca Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa'nın İran'la ilişkilerle ilgili olarak kapsamlı bir tartışma yaratan 'komşu ülkeler birliğine' dair önerdiği düşünceyi gündeme getirdi. Birçokları İran'ın bölge ülkelerinin içişlerine müdahale ettiğine, bazı bölgelerde endişeler oluşturduğuna ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin adalarını bu konuda diyaloğu reddederek işgal ettiğine işaret ediyorlar. Ayrıca ortada bölge ülkeleri için İsrail'den daha fazla tehdit oluşturacak İran nükleer bombası olması hasebiyle nükleer projeye dair bir endişe var. Fakat bütün bu sorunların varlığına rağmen bölgede birçoklarının zihnini meşgul etmesi gereken soru şu: İran'la ortak Arap diyaloğunun olmaması ve Batı'nın Tahran'la mücadelesinin sonuçlarının beklenilmesi noktasında seyirci sıralarında oturulmasının bir hikmeti var mı?

Hali hazırda had safhadaki krize rağmen Batılı ülkeler Tahran'la kanalları kapatmadılar. Aksine ABD yaklaşık iki yıldır 5+1 grubu ile İran arasındaki diyalog masasına müzakerelerin seyrinde daha etkili olabileceği temelinde oturmayı seçti. Obama yönetimi geldiğinde elini Tahran'a uzattı. Bu durum o vakitler Washington'ın Tahran'la çözüme varacağı ve bunun bölge ülkelerinin aleyhine olacağı yönündeki endişeleri körükledi. Hatta Ahmedinejad hükümeti, Obama'nın girişimine olumlu karşılık vermese bile Washington gerek Türkiye kanalıyla gerekse de başka taraflarla Tahran'la kanalları açık tuttu.

Ankara kartları kendi çıkarlarını koruyacak şekilde kullanmakta başarılı oldu ve İran'la bağlantı politikası kanalıyla Tahran üzerinde etkide bulunarak bölgede ve bölge dışında kendisine daha fazla nüfuz verecek şekilde diplomasisini harekete geçirdi. Suriye ile İsrail arasında arabuluculukta bunu yaptı ve yapıyor. Türk diplomasisi İran'ın coğrafya ve tarih gereği komşu bir ülke olduğu, anlaşmazlıklar, rekabet ve şüphelere rağmen izole edilmesi veya yalnız bırakılması yerine bağlantı kurarak Tahran'ın kararlarını etkileyebileceğini kararlaştırdı. Ankara'nın İran nükleer programına yönelik endişesinin Arap veya uluslararası endişelerden geride kalmadığı biliniyor.

Acaba Araplar benzer bir rol oynayabilirler mi? Bir başka ifade ile 'komşu ülkeler' veya başka birlikler sunma çerçevesi içinde Tahran'ın politikaları üzerinde bir etkide bulunabilirler mi? Ortada böyle bir garanti yok, ancak aynı masa etrafında oturmak ve sorunları yüz yüze sunmak, güvensizlik havasının çekilmesine faydası olmasa da en azından mesajların açıkça ulaştırılmasına katkıda bulunacaktır. Ayrıca komşularla diyalog birliği formülü kapsamında Türkiye'nin de bulunması özellikle de nükleer dosya konusunda Arap tutumu ve Ortadoğu'nun nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlardan arındırılması çağrısı yapan sunumun lehinde olacaktır. Zira çıkarlar siyasetteki duygusallıklara baskın gelir. Ülkeler geçmişin anlaşmazlıklarının ve çekişmelerinin esiri olarak yaşasaydı dünya ülkelerinin çoğunluğu arasında bir ilişki olmazdı.

*Londra'da Arapça yayımlanan El Şarkulevsat gazetesi, Sudanlı yazar, 19 Mayıs 2010

Tercüme: Zaman
SON VİDEO HABER

Iğdır'da AK Parti İl Başkanlığı binasına molotoflu saldırı

Haber Ara