Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Avrupa bizzat Brüksel'de çökebilir

Avrupa, bulaşıcılığına rağmen Atina'nın yarattığı ekonomik sorunu çok zorlanmadan çözebilir.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-05-16 12:39:00

Avrupa bizzat Brüksel'de çökebilir
Avrupa’da, birleşme yolculuğuna başlandıktan bu yana şom ağızlılar oldu. Birçok insana göre bu imkânsızdı. Ve bunu istemeyen de çoktu. Yine de şunu söylemek lazım: 1945’ten beri sürdürdüğü uzun ve dolambaçlı yolda Avrupa’nın birleşmesi projesi gayet iyi iş çıkardı. Ne de olsa Avrupa en az 500 yıl boyu milliyetçi çatışmalarla paramparça olmuştu; bilhassa 2. Dünya Savaşı’nda en vahim zirvesine ulaşan bir çatışmaydı bu. Ve hâkim olan hissiyat intikam gibi görünüyordu. 2010’a gelindiğindeyse bugün AB dediğimiz yapı, 16 ülkenin kullandığı ortak
para birimine sahip. Vizesiz dolaşım özgürlüğünü bir şekilde mümkün kılan 25 üyeli bir bölgeye de sahip. Merkezi bir bürokrasisi, bir insan hakları mahkemesi var ve bir başkanla dışişleri bakanına sahip olmak yolunda epey mesafe kat etti.

Avrodan atmak imkânsız

Bütün bu yapıların gücü abartılmamalı, fakat bütün bunların iyi kötü temsil ettiği şeyin boyutu, yani Avrupa’nın dört bir köşesinde, bilhassa da bazı güçlü ülkelerde milliyetçi direnişin üstesinden gelinmesi de küçümsenmemeli. Fakat tam da şu an, Avrupa’nın bazı bakımlardan içe doğru patlayacağı izlenimi verdiği bir durum da söz konusu. Bu patlamanın şifre kelimeleri ‘Yunanistan’ ve ‘Belçika’.
Yunanistan vahim bir ulusal borç krizi yaşıyor. Moody’s Yunan devletinin tahvillerinin yüksek riskli tahviller olduğunu ilan etti. Başbakan Yorgos Papandreu, son derece gönülsüz bir şekilde de olsa, IMF’den borç almak zorunda kalacağını söyledi; neoliberal yeniden yapılanmanın belli biçimlerini gerektiren bildik IMF koşullarının
kabul edilmesine bağlı bir borç bu. Bu, Yunanistan’da hiç hoş karşılanmayan bir fikir - ülkenin egemenliğine, onuruna ve bilhassa da Yunanlıların cüzdanlarına vurulmuş bir darbe. Ayrıca bir dizi Avrupa ülkesinde Atina’ya mali yardımın bütün diğer AB üyelerinden önce gelmesi gerektiği fikri dehşetle karşılandı.

Bu senaryonun izahı son derece basit. Yunanistan büyük bir bütçe açığına sahip. Yunanistan avro bölgesinin parçası olduğundan, sorunu hafifletmek için para birimini devalüe edemiyor. Bu yüzden mali yardıma ihtiyacı var. En büyük ve en zengin Avrupa ülkesi olan Almanya’da kamuoyu Yunanistan’a yardım edilmesine şiddetle karşı ve bunun temel nedeni Avrupa’nın sıkıştığı bir dönemde korumacı bir refleks gösterilmesi. Ayrıca Yunanistan’a yardım edilirse sıkıntı içindeki diğer ülkelerin de (Portekiz, İspanya, İrlanda ve İtalya) benzer taleplerde bulunmak için sıraya girmesinden korkuyorlar.

Alman kamuoyu hepsinden uzak durmak, en azından Yunanistan’ın bir şekilde avro bölgesinden atılmasını istiyor. Bunun hukuken imkânsız olması bir yana, böyle bir senaryoda Yunanistan’ın yanında en fazla zarar görecek olan ülke kuşkusuz Almanya, zira ekonomik bekası büyük oranda avro bölgesi dahilindeki güçlü ihracat pazarına dayanıyor. Yani şu an için bir çıkmazda gibi görünüyoruz. Ve ulusal borç sıkıntısı içinde olan bütün avro bölgesinin üzerinde piyasa akbabaları geziniyor.

Bütün bu manzaranın ortasında, bir de artık kalıcı hale gelen Belçika krizi, bilhassa şiddetli bir şekilde başını kaldırıyor. Bir ülke olarak Belçika, pan-Avrupa politikalarının sonucunda vücut buldu. 5. Charles’ın Habsburg İmparatorluğu’nun çöküşü, Burgundy Hollandası’nın kuzeyde Birleşik Eyaletler, güneydeyse Avusturya Holladası şeklinde bölünmesiyle sonuçlandı. Napolyon Savaşları, iki parçanın tekrar tesis edilen Hollanda Krallığı’nda birleştirilmesine yol açtı. Ve 1830 Avrupa savaşları iki parçanın tekrar ayrılmasına sebep oldu; aşağı yukarı vaktiyle Avusturya Hollandası olan yerde Belçika kuruldu ve başka yerden ithal edilen bir kral başına geçti. Belçika daima Hollandaca konuşan ‘Flamanlarla’ Fransızca konuşan ‘Valonlar’ın bir bileşimi oldu; bu iki toplum, net sınırlarla olmasa da, büyük oranda iki farklı coğrafi bölgede (Belçika’nın kuzeyi ve güneyi) yaşadı. Almanca konuşan küçük bir bölge de vardı.

‘Belçika 22 Nisan’da öldü’

1945’e dek Valonlar daha eğitimli, daha zengin olanlardı ve ülkenin başlıca kurumlarını kontrol ediyorlardı. Flaman milliyetçiliği, siyasi, ekonomik ve dilsel hakları için mücadele eden ezilenlerin sesi olarak doğdu. 1945’ten sonra Belçika ekonomisi yapısal bir değişim yaşadı. Valon bölgeleri güç kaybederken Flaman bölgeleri güçlendi. Bunun sonucunda Belçika siyaseti, Flamanların daha fazla siyasi hak elde etmek için verdiği sonu gelmez bir mücadeleye dönüştü; birçokları için nihai hedefi iki ülkeye bölünme olan bir yetki devri mücadelesiydi bu.

Flamanlar bu yolda adım adım ilerledi. Bugün bir ülke olarak Belçika’nın ortak bir monarşisi, ortak bir dışişleri bakanı ve başka pek az ortak noktası var. Bu düzenlemedeki kilit nokta şu: Belçika şu an, iki değil, üç bölgeden oluşan konfederal bir devlet. Brüksel sadece Belçika’nın değil, Avrupa’nın da başkenti. Ayrıca iki dilli bir kent. Ve Flamanlar bu özelliğini tırpanlamakta ısrarlı. Sorun şu ki, Belçika’nın bölünmesi konusunda anlaşmaya varılsa bile, Brüksel’in kaderini belirlemek hiç kolay olmayacak.

En son müzakereler o kadar zorluydu ki, ülkenin önde gelen Fransızca gazetesi Le Soir, “Belçika 22 Nisan 2010’da öldü” iddiasında bulundu. Başyazarı, “Bu ülkenin bir anlamı var mı artık?” diye soruyordu. 1 Temmuz’da Belçika AB’nin dönem başkanlığını devralacak ve başkanlığının başına geçecek bir Belçika Başbakanı olup olmayacağı belli değil.

Yunan sorunu bulaşıcı bir sorun. Yunanistan’ın sıkıntıları Avrupa’nın diğer yerlerinde tekrarlanacak mı, yoksa zaten tekrarlanmakta mı? Avro hayatta kalabilecek mi? Ancak Belçika sorunu daha da vahim bir bulaşıcı sorunu
temsil ediyor. Belçika bölünürse ve iki parça sonrasında AB üyesi olursa, diğer ülkeler de bölünmeyi düşünmeyecek mi? Neticede birçok Avrupa ülkesinde önemli ayrılıkçı veya yarı ayrılıkçı hareketler var. Belçika’nın krizi kolayca Avrupa’nın krizi haline gelebilir.

Milliyetçi unsurlar güçleniyor

İki içe doğru patlama tehlikesinden Yunanistan’ın temsil ettiğini çözmek daha kolay. Çözüm temelde sadece Almanya’nın şunu idrak etmesini gerektiriyor: Almanya’nın ihtiyaçları, Alman korumacılığından ziyade Avrupa korumacılığını gerektiriyor. Belçika krizi daha temel bir meseleye işaret ediyor. Avrupa gerçekten federal bir devlete doğru hemen şimdi ilerlemeye hazır olsaydı, mevcut devletlerinin herhangi birinin bölünmesi söz
konusu olmazdı. Fakat şu an Avrupa buna hazır değil. Ve dünyanın ortak ekonomik zorlukları, son seçimlerin de gösterdiği gibi, bütün Avrupa ülkelerinde dar milliyetçi unsurları daha da güçlendiriyor. Güçlü bir Avrupa federasyonunun yokluğunda Avrupa için bir bölünmeler silsilesinden sağ çıkmak son derece zor olacaktır. Siyasi tahribatın orta yerinde heba olup giden bir Avrupa’ya tanık olabiliriz.

Amerikalı siyasetçiler arasında Avrupa’nın yaşadığı sorunlara bakıp ‘oh olsun’ diyenler olduğu muhakkak. Ancak Avrupa’yı içe doğru patlamaktan kurtarabilecek olan şey, tam da ABD’nin her zamankindan daha çok kadar artan içe doğru patlama tehlikesi. Avrupa ve ABD bir tahterevallinin üzerinde, biri inerken diğeri çıkıyor. Gelecek iki ila beş yıl içinde bunun sonunun nereye varacağı da hiç belli değil. (Dünya Sistemleri Teorisi’nin mimarı, Yale Üniversitesi’nde öğretim görevlisi, 1 Mayıs 2010)


SON VİDEO HABER

Iğdır'da AK Parti İl Başkanlığı binasına molotoflu saldırı

Haber Ara