Ahmet Türk'e göre o yumruğun artıları
Samsun'da yumruk yiyen ve burnu kırılan Ahmet Türk "Tabii ki kimse yüzüne o yumruğu yemek istemez" dedi.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-05-02 18:50:00
-Üzerinden çok geçti, siz de 'Bir musibetten bir hayır doğar,' dediniz; ancak yaşadığınız kolay kolay geçiştirilecek gibi değil. Anlatır mısınız o gün Samsun'da ne oldu?
- Biz Samsun'da Bulanık olayları nedeniyle yapılan mahkemeye girerken 20-30 kişilik bir grup adliyenin karşısında toplanmıştı zaten. 'Burada ne işiniz var,' gibi laflar atıldı. Ağır bir hava vardı doğrusu. Dışarı çıkıp basına açıklama yaptım...
- Hiçbir şey yok o ana kadar...
- Yok. Hatta arada mahkeme salonundan çıkıp sigara içtim, baroyu ziyaret ettim. Saldırıya daha açık olduğum bütün bu süre zarfında hiçbir şey olmadı. Tam arabalara binerken, ki bana göre o kişi bir yerlerden işaret aldı, önüme çıkıp vurmaya başladı. Kendi başına hareket etse, beklemezdi.
- Şöyle bir haber okudum... Siz açıklama yaparken, kalabalık arasından hakaret dolu cümleler sarf edilmiş, Sırrı Sakık da polislere 'susturun bu terbiyesizleri' dediği için olay çıkmış. Doğruluk payı nedir?
- Hayır, bağrışmalar, protestolar artınca Sırrı Bey de polisleri "Bakın, müdahale edin, tedbir alın," diye uyardı. Sırrı Bey'in 'terbiyesizler' kelimesini kullanması saldırıdan sonra oldu. O ruh halinde de normaldir bu; yanında bir arkadaşı kanlar içinde kalmış sonuçta.
- Polis saldırıdan ne kadar zaman sonra müdahale etti?
- Neredeyse polislerin arasında gerçekleşti olay. Ama ilgisizlerdi, refleks dahi göstermediler. En azından 70-80 polis vardı. Slogan atanlara dönüp bakmadı bile hiçbirisi.
- Yumruktan sonra peki?
- Olaylar daha da büyüyebilir diye hemen Samsun'dan çıktık. Kavak'a giderken hastaneye uğrayabildik ancak. Biz hastaneye girerken kapının önünde iki-üç kişi sloganlar atıyordu yine. Kulak burun boğaz doktoru olmadığı için serum verdiler sadece. 15 dakikada, bitmeden çıkardık serumu da. Oradan Havza'ya gittik. Orada da aynı muameleyle karşılaştık. Yanımızda emniyet müdürü falan var ama arabaya yumurta attılar. Merzifon'a doğru yola çıktık, bu kez içinde üç kişinin olduğu bir araba önümüzü kesip taş atmaya çalıştı. Şoförümüz üzerlerine üzerlerine giderek sıyrılabildi. Sonuçta bunun örgütlü bir şey olduğu ortada; yol boyunca bize çalıştılar.
- Neşe Düzel'e konuşan siyaset bilimci Emre Uslu şöyle bir tespitte bulunmuş: "Enerji Bakanı da yumruk yedikten sonra anlaşıldı ki bu bireysel bir eylem değil; bu eylemlerin stratejikderin bir aklı var. Bu aklın hedefi de Türk-Kürt karşıtlığı yaratarak 2011'de AKP'nin oylarını düşürmek ve Anayasa referandumu sürecini Türk-Kürt karşıtlığına kilitlemek. Bu yüzden benzer eylemler devam edecek..." Bu tespite ne diyorsunuz?
- Tamamen katılıyorum. Bu saldırının bir mesajı var; toplumda infial yaratarak Kürtleri yalnızlaştırmak, bin yıldır birlikte yaşamış iki halkı, Türk ve Kürt halkını karşı karşıya getirmek...
- İlgisiz davranan polis de bu planın içinde mi size göre?
- Bu derin ilişkinin içinde polis ne kadar var, nasıl bir rolü var bilemiyorum, elimde kanıt yokken bir şey diyemem. Ama en baştan bakışlarından, ilgisizliklerinden seziliyordu; sanki birileri yumruk atsa gibi bir duruşları vardı.
- Kürt politikacılar içinde en ılımlı, en birleştirici, en barışçıl mesajlar veren isimsiniz. Bunun başkasına değil de size yapılması enteresan değil mi?
- Bana yönelmelerinin aslında bir mesajı var; aklı selim yaklaşım gösteren insanlar ortadan kalkarsa çok daha fazla hata yapılır. Öyle bir durum da kargaşa isteyen, halkları karşı karşıya getirmek isteyenlerin hoşuna gider. Yani bilinçli bir seçim bu.
- Peki yılgın, yorgun ya da umutsuz musunuz? Bu kadar çabalayıp, bir arpa boyu bile yol gidemedik duygusuna kapılıyor musunuz zaman zaman?
- Hayır, yorulmuyorum çünkü barışa inanıyorum. Eğer demokratikleşmek istiyorsanız, barış isteğiniz varsa; tüm bu engellemelere karşı daha güçlü, daha iradeli bir çıkış göstermeniz gerekli. Artık 64 yaşına gelmiş bir insanım ben, 25 yaşındaki bir genç gibi düşünemem. Sırtımdaki sorumluluk çok büyük. Her söyleyeceğim halkların geleceğini çok yakından ilgilendiriyor. Yoksa benim de kendime göre duygularım var, benim de zaman zaman öfkelendiğim şeyler oluyor ama sonuç olarak bize bir sorumluluk verilmiş, bunu doğru kullanmak gerek.
- Yumruk yiyip kanlar içindeyken bile, öfkelenmek yerine 'Bir hayır doğar belki,' demek de buna dahil mi?
- Yumruğu atanların niyeti neydi? Toplumu bir öfke seline götürmekti. O duygularla hareket etsek daha vahim durumlar yaşanırdı. İnanın yumruğu yediğim zaman, 'Acaba tepki ne olur, acaba bu ölçüsüz bir şeye dönüşür mü?' diye hep endişe ettim. Yani bir yumruk yüzünden birileri ölseydi çok üzülürdüm, vicdani rahatsızlık duyardım. Çok açık söyleyeyim; İstanbul'daki otobüs eylemi beni çok rahatsız etti (İstanbul'da Türk'ün saldırıya uğramasını protesto eden bir grup, içerisinde altı kişinin bulunduğu belediye otobüsüne molotofkokteyli atarak kullanılamaz hale getirdi.) ve hep şunu söyledim: Belki o otobüsün içinde, o yumruğu kendi yüzünde hisseden insanlar da vardı, hiçbiri mi böyle hissetmedi?
- Bu yumruktan sonra size ilginç ziyaretler olmuş. Ülkücü camianın önde gelen isimlerinden Musa Serdar Çelebi de 'geçmiş olsun'a gelerek; "Artık yumruklaşarak çözüm olmaz," mesajı vermiş. Bu yaklaşıma ne diyorsunuz?
- Bu ziyareti önemsiyorum. Geçmişte birçok eylem ve olayda ismi geçen bir şahıs ama bugün sorunun yumrukla çözülmeyeceği, birlikte yaşadığın halka öfke duyarak milliyetçilik yapılamayacağı mesajını vermesi çok önemli. Geçmişteki deneyimlerinden yola çıkarak konuşan insanların söyledikleri üzerine gençler, uzun uzun düşünmeli diye düşünüyorum.
- Enerji Bakanı Taner Yıldız da yumruk yedi. O anda ne düşündünüz?
- Bu da Türkiye'yi karıştırmaya yönelik örgütlü bir hareketin olduğunu ispatlıyor. Samsun, Kayseri, yarın başka bir yer... Birileri toplumsal dokuları değiştirmeye, tahrip etmeye çalışıyor.
TÜRKİYE PARTİSİ OLMAMIZI İSTEMİYORLAR
- Cengiz Çandar şahane bir yazı yazmıştı olaydan sonra: "Hrant'ın ensesine sıkılan kurşunla, Ahmet Türk'ün burnuna atılan yumruk çok benziyor. Hrant'ın cenazesine gidenler ile Türk'e 'geçmiş olsun'a gelenler muhtemelen aynı kişiler," diyerek "Ogün Samast'lar bitmiyor," mesajı vermişti ve 'Medyanın Ogün Samastları'na işaret etmişti. Mesela Yılmaz Özdil'in yazdığı yazı... Ne hissettiniz okuduğunuzda?
- Yılmaz Özdil'in böyle bir yazı yazması, böyle bir aşamada bırakın Kürtleri; bütün insanların tepkisine neden oldu. İfade ettiği şeyler bir yazar için gerçekten talihsizlik.
- Fakat bir 'Ogün Samast' durumu var değil mi tüm toplumda?
- Tabii var. Türkiye öyle bir noktaya getirilmiş ki; öyle çürütülmüş, dejenere edilmiş, içi boşaltılmış bir toplum haline getirilmiş ki... Mesele sadece Kürt sorunu da değil. Bugün 14-15 yaşındaki gencecik insanlar, bazı dizilerle, milliyetçi duyguları köpürtülerek adeta suça teşvik ediliyor. Çocuklara taciz, aile içindeki dramlar vs... Gerçekten mantığın, ahlakın, aklın almadığı bazı şeylerle karşı karşıyayız. İşte siyatçiler bütün bunlar üzerine yeniden düşünmek, nereye gidiyoruz diye tartışmak durumunda. Çünkü önümüzde duran başka bir felakettir.
- Siz parti olarak bunlara eğildiniz mi peki? Öncelikleriniz başka mıydı yoksa?
- Tabii ki halkımızın Kürt sorununun çözümü konusunda bizden beklentileri var.
- HEP, DTP, BDP adı her ne olursa olsun, bugüne kadar içinde yer aldığınız partiler ne Türkiye partisi olabildi, ne de bütün Kürtler'in partisi. Nerede hata yapılıyor?
- Tabii ki eksiklerimiz olabilir, sonuçta siyaset bir deneyim olayıdır. Hatta eksiklikleri görmek de bence bir basirettir. Bir Türkiye partisi olamadınız diyorsunuz... Biz tabii ki bir Türkiye partisiyiz, bunu hep söylüyoruz ama Türkiye partisi olmamızı istemeyen bir süreçle karşı karşıyayız...
- Süreç derken?
- Siyasi partiler yasası, yüzde 10 barajı... Bugün önümüzde yüzde 10 barajı konulduğu için seçimlere bağımsız adaylarla girmek zorunda kalıyoruz. O zaman ne oluyor? Yıllardan beri bu partiye emek vermiş, çabalamış belli insanlarla yola çıkıyorsunuz. Aksi olsa; barış, demokrasi yanlısı çok değerli akademisyenler, yazarlar da partimizde olurdu, Türkiye partisi olma konusunda önemli bir mesafe alırdık..
- Bütün Kürtler'in partisi olamama nedeniniz nedir peki?
- Tabii ki siyasal, ideolojik çok farklılıklar olacak; bütün Kürtleri aynı partide toplamak mümkün değil... Sonuçta Türkiye'deki bütün Kürtler'le diyalog içinde olduk, görüştük. İkiüç Kürt partisinin gücüne bakarsak, ana gövde olduğumuz görülebilir. O halde, bu arkadaşlar da bizimle birlikte sürece katkı sağlayabilir. Biz kapımızı hiç kapatmadık. HEP sürecinden DTP sürecine kadar halkın bize gösterdiği ilgi ortada. Şimdi bu arkadaşlar bizi eleştiriyorlarsa ve kendileri de bu ortaya koyduğumuz muazzam gücün yüzde birini oluşturamıyorsa, demek ki kendilerinde bir yanlışlık var.
EVİMİN HABER OLMASI BENDEN KAYNAKLANMADI
- Yumruktan önce kamuoyunun içini sızlatan başka bir hikâyeniz daha oldu. 'Komşular istemiyor' gerekçesiyle kontratını bile imzaladığınız bir eve taşınmanızı istemedi ev sahibi. Tepki gösteren duyarlı insanlar çıktı 'Evimiz evinizdir' kampanyası başlatıldı ama neticede ne hissettiniz?
- Bu ev meselesinin gündeme gelmesi beni rahatsız etti. Sonuçta bir hemşerimiz evi konusunda hazır olduğunu söyledi ama sonra şey oldu...
- Hem de hemşeriniz miydi?
- Tabii ki o insan bana saygı gösteren biri ama herhalde mahalle baskısından çekindi. İnsanların duyarlılık göstermesi güzel bir yaklaşımdı, ayrımcılık politikasına karşı bir duruştu ama bu konuyu çok fazla tartışmak istemiyorum; olayın basına yansıması da benden kaynaklanmadı. Ben toplumsal meseleler konusunda oturup tartışmayı tercih ederim.
AÇIKÇASI OĞLUMUN ASKERE GİTTİĞİ GÜN ENDİŞELENMİŞTİM
- DTP kapatıldığı gün oğlunuz askere gitti. Her şeyin arka arkaya geldiği o gün, ne hissettiniz; hangi birine üzülsem diye düşündünüz mü?
- İnanın ki milletvekilliğimin düşmesine üzülmedim. Oğlumun askerde olması basına yansıdığı için, o konuda endişelerim vardı sadece...
- Ne gibi?
- Sonuç olarak Ahmet Türk'ün oğlu... Zaten ilk gittiği gün de, birliğinin önünde bir grup sloganlar atarak kışkırtmaya çalışmıştı.
- Şu anda var mı rahatsızlığı; baskı ya da olumsuz bir şey?
- Yoo hayır, imkân bulduğu zaman telefon açıyor zaten. Özel bir şey yok, her asker gibi askerliğini yapıyor.
BİR GÜN DİYALOG OLACAK
- Size atılan yumruk Türkiye'de herkesi birleştirdi resmen! Şaka yollu da olsa 'İyi ki atmışlar,'s diyor musunuz içinizden?
- Tabii ki kimse yüzünde o yumruğu görmek istemez (gülüyor) ama sonuçlarına baktığınızda her insanın yeniden düşünmesini sağlamış bu durum! Bu yumruk; öfkeyle, kinle bu sorunların çözülmeyeceği, artık farklı bir yaklaşımın gerektiği konusunda uyarıcı oldu, yararlı oldu. Evet zaman zaman çatışmalar olabilir, şiddet gündeme gelebilir ama köprüleri yıkmak çok tehlikelidir; hiçbir zaman unutmamalıyız ki bir gün diyalog olacaktır, bir gün uzlaşı için yeni bir süreç başlayacaktır.
Sabah - Pazar
SON VİDEO HABER
Haber Ara