Avusturya, İran’ın en büyük ortağı oluyor
Avusturya sessiz sedasız bir şekilde İran’ın AB içerisindeki en mühim ortaklarından biri durumuna geliyor. Almanya ise uluslararası baskılara yavaş yavaş boyun eğiyor.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-05-01 16:59:00
Fakat geçtiğimiz yıl boyunca AB üyesi çoğu ülke İran’daki ayetullah yönetimiyle ticari ilişkilerini azaltırken, Avusturya İran’la ticari bağlarını güçlendirmeyi tercih etti.
Avusturya’nın 2009 yılında İran’a yaptığı toplam ihracat yüzde 6’lık bir artış kaydederek 350 milyon avroya ulaştı. Avusturya’nın 2009 yılındaki toplam ihracatının küresel kriz nedeniyle yüzde 20 düştüğü hesaba katılırsa, İran’a yapılan ihracattaki artış oranının önemi daha iyi anlaşılıyor. Keza Simone Dinah Hartman da Wall Street Journal’daki yazısında, “Avusturya’nın ticarette artış kaydettiği tek ülke İran.” diye yazmıştı.
Sorun sadece ticari ilişkilerin mevcudiyeti değil, ayrıca bu ticari ilişkilerin niteliği. İran ile Avusturya arasındaki ticarette rol oynayan Avusturyalı bazı şirketlerin, gerçekte İran Devrim Muhafızları’na ait olan naylon şirketlerle ticaret yaptığından şüpheleniliyor.
Yazar Emanuele Ottolenghi “Mantar Bulutunun Altında: Avrupa, İran ve Bomba” isimli kitabında bu şirketlerin bazılarının ismini zikrediyor. Mesela Avusturyalı Andritz grubunun iştiraki Tech Hydropower, aslında Devrim Muhafızları’nın mühendislik kolu olan Sepazad Engineering’in bir taşaronu olarak İran’da baraj inşa ediyor.
Devrim Muhafızları İran’ın sadece birincil askeri gücü değil, rejimin bizzat kendisidir. Devrim Muhafızları askeri faaliyetlerinin yanısıra enerji, iletişim, mühendislik makineleri, bankacılık ve inşaat da dahil olmak üzere İran ekonomisinin önemli alanlarını içine alan bir ekonomi imparatorluğunu yönetiyor.
Devrim Muhafızları ayrıca İran’ın askeri nükleer programının geliştirilmesinden sorumlu. Bu kapsamda örgüt; Birleşmiş Milletler, ABD ve Avrupa Birliği tarafından uygulanan yaptırımlardan sıyrılarak gerekli teçhizat, malzeme ve bilgiyi elde etmeyi mümkün kılmak için dünya sathında faaliyet gösteren ticari kurumlar oluşturmuş durumda. Bu kurum ve satın alma ağları, tıp ve sanayi gibi sivil alanlar için üretilmiş olmakla birlikte füze ve nükleer programların esas parçaları işlevini de görebilecek “çift amaçlı” malzeme ve teknolojinin ele geçirilmesinde uzmanlaşmış vaziyette.
Avusturyalı şirketlerin İran’la yaptıkları ticaretin çok büyük bir kısmı, Avusturyalı şirketler bunu bilmeseler ya da bilmeyi tercih etmeseler bile, Devrim Muhafızları’na ait şirketlerle yapılıyor. Neticede bu ticaret Devrim Muhafızları’nın hem sivil hem de askeri programına katkı sağlamış oluyor.
ABD ve AB’nin BM Güvenlik Konseyi’nden geçirmeye çalıştıkları karar taslağında, bundan sonra kabul edilecek yaptırımların özellikle Devrim Muhafızları’nı hedef alması öngörülüyor. Ne var ki bu yöndeki çabalar sürerken bile, devletin de hissedar olduğu Avusturya’nın en büyük enerji konsorsiyumu OMV ile İranlı şirketler arasında milyarlarca avroluk ticari ortaklığı öngören teklif hâlâ kesin kararı bekliyor. Hartmann’ın sözcülüğünü yaptığı Bombayı Durdurun örgütü ve Amerikalı Yahudi gruplar başta olmak üzere toplumsal kesimlerden gelen baskılar nedeniyle söz konusu teklife ilişkin anlaşma şimdilik dondurulmuş vaziyette.
Altı yıl önce İran Ticaret Odası’nın başkanı “Avusturya Avrupa Birliği’ne açılana kapımızdır” ifadesini kullanmıştı. İki ülke arasında giderek güçlenen yakın ilişkilerin bir diğer açık göstergesi de İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Muttaki’nin birkaç gün önce gerçekleştirdiği ve Avusturyalı mevkidaşı Michael Spindelegger ile biraraya geldiği Viyana ziyareti.
Oysa sedece iki ay önce Spindelegger İsrail’i ziyaret etmiş ve İran’a uygulanması muhtemel yaptırımlar konusunda ülkesinin AB ile birlikte hareket edeceği sözünü vermişti. Fakat görünen o ki söylenenle yapılanlar her zaman birbirini tutmayabiliyor. Üstelik Muttaki’yi Viyana’da kabul eden Avusturya hükümeti, Muttaki’yi ağırlamaktan kaçınması hususunda ABD, Fransa ve İngiltere tarafından yapılan gizli ve açık taleplere de kulak tıkamış oldu.
İster sosyalistler ister muhalifler tarafından idare ediliyor olsun, Avusturya’nın İran’la yakın ilişkileri sekteye uğramıyor. Binlerce İranlının hükümeti protesto etmek için sokaklara döküldüğü ve “özgürlük isteriz” diye bağırdığı 2009 yazında, Avusturya Ticaret Odası İran’da ticaret ve yatırım fırsatlar konulu bir seminer tertip etmişti.
1984 yılında, Avusturyalı Erwin Lanc, İslam Devrimi’nden sonra İran’ı ziyaret eden batılı ilk dışişleri bakanı sıfatını kazanmıştı. Keza Avusturya’nın eski cumhurbaşkanlarından olan ve geçmişindeki Nazi bağlantılarına ilişkin iddialar nedeniyle cumurbaşkanlığına gölge düşen Kurt Waldheim, 1991 yılında Tahran’ı ziyaret etmiş ve İran İslam Cumhuriyeti’nin kurucusu Ayetullah Humeyni’nin kabrine çelenk bırakmıştı.
Bir başka önemli husus ise şu ki, şu anda İran’ın cumhurbaşkanı olan Ahmedinejad’ın Devrim Muhafızları bünyesinde genç bir albay olarak görev yaptığı 1989 yılında Viyana’da üç KDP’li aktivistin öldürülmesinden sorumlu suikast timinde yer alıp almadığı henüz netliğe kavuşturulmuş değil. O tarihten bu yana, Avusturya polisi, Adalet Bakanlığı ve istihbarat
birimleri akıllardaki soru işaretlerini ortadan kaldırmak için gerekli çabayı sarfetmedi.
Yazının sonunda bir hatırlatmada bulunmak istiyorum: İsrail hükümeti sürekli olarak Avusturya ve diğer ülkelerin İran’la ticaret yapmasından şikeyet ediyor ve bu ülkelerin İran’la ticari bağlarını zayıflatmasını, böylece İran’a uygulanan yaptırımların Tahran yönetimine büyük bir bedel ödetmesini talep ediyor. Fakat İsrail yönetimi dünyaya vazetmekten başka hiçbir şey yapmıyor. İran’a karşı yürütülen uluslararası çabalara en ufak bir katkıda dahi bulunmuyor.
İsrail hükümetinin veya İsrail hükümetince maddi kaynak sağlanan grupların, uluslararası şirketlere veya onların İsrail’deki bayilerine iş ve ihale verirken, İran’la bağlarını zayıflatmaları konusunda bu şirketlerden hiçbir talepte bulunmadığını daha önceki yazılarımda dile getirmiştim. Bu hususta Başbakanlık’a yapılan çağrılara kulak verilmiyor; bu önemli konu bürokrasi ve ihmalkârlığın kurbanı oluyor.
Başbakan Benyamin Netanyahu üzerinde büyük nüfuz sahibi olduğuna inanılan Ulusal Güvelik Konseyi Başkanı Uzi Arad, Haaretz’e verdiği demeçlerden birinde “gerçekte bir sorun bulunduğunu” kabul etmiş, ama “sorunun kendi yetki alanına girmediğini” iddia etmişti. Hem Uzi Arad, hem de Başbakanlık konunun Maliye Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı Kara Para Aklamayla Mücadele Başkanlığı’nın yetki alanında bulunduğunu belirtiyor. Kısacası hiçbir girişimde bulunulmuyor.
ekopolitik
SON VİDEO HABER
Haber Ara