'Eroğlu sorununu ancak AB çözebilir'
Kıbrıs ve ihtilaf sözcükleri ne yazık ki birbirine kopmaz biçimde bağlı görünüyor. Ada, sayısız çözüm görüşmelerine rağmen 35 yıldır bölünmüş durumda.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-04-24 11:02:00
Kuzey Kıbrıs'taki seçimin ardından sıfıra yaklaşan birleşme umutları üç yolla canlanır: Türkiye Eroğlu'na müzakereleri sürdürme baskısı yapabilir veya Atina'yla ortak bir girişimde bulunabilir. En iyi yolsa, AB'nin kuzeyle doğrudan ticaret başlatarak Rumlar üzerindeki baskıyı artırması
Kıbrıs ve ihtilaf sözcükleri ne yazık ki birbirine kopmaz biçimde bağlı görünüyor. Ada, sayısız çözüm görüşmelerine rağmen 35 yıldır bölünmüş durumda. Dolayısıyla, 18 Nisan’da sertlik yanlısı Kıbrıslı Türk siyasetçi Derviş Eroğlu’nun devlet başkanı seçilmesi, bu bitmek bilmez hikâyede sadece yeni bir bölüm gibi görülebilir.
Fakat Kıbrıs’ın hazin standartlarında bile Eroğlu’nun zaferinin sonuçları ciddi. Eroğlu, Kıbrıslı Türklerin bugüne dek çözümü en çok destekleyen lideri olan Mehmet Ali Talat’ın yerine geldi.
Kendisi, 1977’den bu yana bütün Kıbrıs görüşmelerinin temeli olan ‘iki bölgeli, iki toplumlu federasyon’ fikrine karşı. Kıbrıs Rum Devlet Başkanı Dmitris Hıristofyas’ı pek tanımıyor ve neredeyse hiç İngilizce bilmiyor. Talat ve Hıristofyas ise tam tersine, çözüm yanlısı olmakla kalmayıp eski sendika arkadaşlarıydı ve akıcı İngilizce konuşuyorlardı. Hem iki taraftaki Kıbrıslılar, hem de onları sabırla bir araya getirmeye çalışan BM müzakerecileri şunu sormakta haklı: Bu iki lider ihtilafı çözemediyse ve 18 aylık görüşmelerin ardından Kıbrıslı Türkler Talat’ı koltuktan indirdiyse, geriye başka ne şans kalacak?
NATO’yla AB arasında da sorun
Bunu sadece yerel bir çıkar meselesi olarak görmek yanlış. Kıbrıs’ın gölgesi Avrupa’nın da üzerine düşüyor. Mayıs 2004’te AB aptalca bir karar alarak, BM’nin birleşme planını reddeden taraf olmasına rağmen Kıbrıs Cumhuriyeti’ni (yani Kıbrıslı Rumları) üyeliğe kabul etti. Üye sıfatıyla Kıbrıs yıkıcı bir rol oynadı; hem AB’nin BM planı lehinde oy veren Kıbrıslı Türklere yardım çabalarına,
hem de Türkiye’nin üyelik müzakerelerine ket vurdu. Türkiye NATO üyesi olduğu (fakat AB üyesi olmadığı) ve Kıbrıs da AB üyesi olduğu (fakat NATO üyesi olmadığı) için bu iki örgüt birlikte çalışmakta zorlanıyor.
Ne yapılmalı? İhtilafı çözme çabasını külliyen bırakmak cazip geliyor. Adanın bölünmüşlüğünden dolayı kimse öldürülmedi. ‘Yeşil hat’tı geçmek son yıllarda çok daha kolay hale geldi. Ve Eroğlu’nun seçilmesinin de gösterdiği gibi, iki tarafta da birçokları fiili bölünmeden şikâyetçi değil. Türkiye adanın tecrit edilmiş durumdaki kuzeyine her yıl vermek zorunda kaldığı 600 milyon dolarlık mali destekten memnun olmayabilir. Fakat Türk ordusu çok sayıda askerini konuşlandırıp eğittiği bir yere sahip olmaktan memnun.
Kıbrıs meselesi epey can sıkıcı ama çözüm çabalarından vazgeçmek yanlış olur. Tecrübe gösteriyor ki, Kıbrıslı Rumlarla Türkler aralarındaki ihtilafı kendi başlarına çözmeyecek. İhtilafın iltihap toplamasına izin vermek, hem kimsenin tanımadığı cumhuriyetleri dünyayla doğrudan ticaret ve nakliyat yapamayan Kıbrıslı Türkler için, hem de kuzeyde büyük bir Türk ordusuyla yüz yüze bulunan, toprak ve mülk kaybetmiş Kıbrıslı Rumlar için kötü olacaktır. Ayrıca mevcut durum adanın ekonomisine, özellikle de turizm sektörüne zarar veriyor. Dahası, Türkiye’nin Kıbrıs’ta çözüm olmaksızın AB’ye nasıl katılacağını kestirmek de çok güç, zira üyelik durumunda Kıbrıs Rum yönetimini tanımak ve Kıbrıslı Türkleri kendi haline bırakmak zorunda kalacak. Öte yandan Fransa ve Almanya, Türkiye’yi dışarıda tutmak için bir başka mazeret mahiyetinde Kıbrıs’ı utanmazca kullanıyor.
Kıbrıs’ta çözüm umudunu canlandırmanın üç yolu var. Birincisi Türk hükümeti, faturalarını ödediği Eroğlu’na görüşmelere Talat’ın bıraktığı yerden tekrar başlaması yönünde baskı yapmalı. Bu zor olacaktır. Fakat karizmatik olmayan Eroğlu’nun bizzat Türkiye’de çok fazla taraftarı bulunmaması katkı sağlayabilir. İkincisi, Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan Kıbrıslı Rumlarla doğrudan görüşmenin bir yolunu bulmalı. Bu hassas bir mesele, çünkü Eroğlu’nun arkasından iş çeviriyormuş gibi görünmemeli. En uygun yol, gelecek ay Atina’da bir araya geleceği Yunanistan Başbakanı Yorgos Papandreu’nun yardımına başvurması. Yunan ve Türk hükümetlerinin ortak bir diplomatik girişimi, Eroğlu’nun sahneye çıkmasının yol açtığı hasarı büyük oranda tamir edebilir.
Lizbon Anlaşması umut sebebi
Ancak en büyük sorun Kıbrıs Türk tarafı değil, Kıbrıslı Rumlara taviz verme-leri için baskı yapılmaması. Papand- reu’nun bu konuda da yardımı olabilir. Fakat çok daha fazla umut vaat eden ihtimal, Brüksel’in ipleri eline alması.
AB’nin Kuzey Kıbrıs’la doğrudan ticaretine imkân verecek bir düzenleme, 2004’ten beri Kıbrıs yönetimi tarafından bloke ediliyor. Şimdi, Lizbon Anlaşması’nın muğlak bir maddesi uyarınca, bu düzenleme Avrupa Parlamentosu’nda canlandırılıyor. Kabul edilirse, AB hükümetlerinin çoğunluğu tarafından da onaylanabilir ve bu da Türklerin limanlarıyla havaalanlarını Kıbrıslı Rumlara açmasını sağlayabilir. Böyle bir AB manevrası Kıbrıslı Türklerin ekonomik tecridini sona erdirirse, Kıbrıslı Rumlara anlaşma
yönünde adım atmaları için yapılan baskı da artacaktır ve bitmez bilmez Kıbrıs hikâyesi, böylelikle tatmin edici bir sona kavuşabilir.
*Başyazı, 22 Nisan 2010
Tercüme: Radikal
SON VİDEO HABER
Haber Ara