İsrail, Türkiye'nin planlarını bozabilir!
Turquie Diplomatique'te manşetten verilen yoruma göre; Türkiye'nin kaderi aynı zamanda Arapların kaderine bağlı. Türk dış politikasındaki dönüşüm de, içerinin algılama ve hazmetme kapasitesini aşan bir hızda yaşanıyor.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-04-20 09:39:00
"Türk projesi sadece iç belirleyicilere değil, aynı zamanda dış belirleyicilere dayanıyor. Burada yatan tehlike ise Türkiye'nin dış belirleyicilerin bütün anahtarlarına sahip olmaması ve bu durumun onu, başkalarının niyetlerinin ve projelerinin rehini hâline getirme olasılığı. Örneğin İsrail'in bölgede başka bir savaşın fitilini ateşlemesi veya Türkiye'nin ara buluculuk rolünü engellemesi, Türkiye'nin dış politikasını merkezinden vurur. "
Türkiye'nin gelecek planlarının, İsrail ve İran'ın takip edeceği politikalara rehin olduğu iddia edildi. Turquie Diplomatique'te manşetten verilen yoruma göre; Türkiye'nin kaderi aynı zamanda Arapların kaderine bağlı. Türk dış politikasındaki dönüşüm de, içerinin algılama ve hazmetme kapasitesini aşan bir hızda yaşanıyor.
Yorumun tam metni şöyle:
"Erdoğan ve Gül, Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun, Türkiye'nin bölgedeki rolünü yeniden tanımlamayı hedefleyen ve bölgesel açılımdan yola çıkan bakış açısını benimserken, Türkiye, 10 yıldan kısa bir sürede büyük ve hızlı bir değişime tanıklık etti. Hiç kuşku yok ki bu dönüşüm, Orta Doğu haritasında Türkiye'ye, pek çok oyuncunun sahip olmak için kavga ettiği merkezi bir rol kazandırdı. Üstelik bölgenin, özünde artan bir zayıflık ve gevşeklik çeken Arap bölgesini ifade ettiği de bilinen bir durum.
Artan İsrail saldırılarına ve büyüyen İran nüfuzuna karşı Arap safını toparlamak için harcanan çabalar ise artan tehditlere karşı hâlâ olması gereken konumun çok altında. Arap devletlerinin şansına Türkiye doğru zamanda geri döndü. Araplar bu ülkenin tutumundan iyi bir şekilde yararlanabilirlerse içinde bulundukları krizden çıkabilir ve meydan okumalara karşı yardım alabilirler.
Türk projesi, Ankara'yı bölgesel bir güç hâline getirmek için iki temel ilkeye dayanıyor: Birincisi, bölgesel istikrar, ikincisi de ekonomik bağların ve ilişkilerin güçlendirilmesi. Öyle görünüyor ki pek çok Arap ülkesi, Türkiye ile bu hedefi paylaşıyor. İran ve İsrail ise böylesi bir projenin hayata geçirilmesi konusuna, pek de yüksek olmayan, dar açılı ve her an değişebilecek geçici bir ilgi gösteriyor.
İsrail, bölgede güvenlik boyutuyla ilgileniyor. Bir taraftan başka bir bölgesel oyuncunun yeniden ayağa kalkmasını önlemeye çalışırken, diğer taraftan da Tel Aviv'in arzularını sınırlayacak barışın sağlanmaması için çabalıyor. Tabii kuşkusuz İsrail'in bunları yaparken başvurduğu araç, askerî güç, ittifaklar politikası, Amerikalılar ve Avrupalılarla var olan çıkarlar.
İran ise 2001 yılından bu yana bölgede yaşanan değişimlerden faydalanmaya çalışıyor. Bu değişimler onun için tarihî bir fırsat yarattı ve yayılmasını engelleyen jeopolitik kıskaçtan kurtulmasını sağladı. Bu projeyi hayata geçirmenin yöntemleri ise Filistin meselesini kurcalamak, askerî güç inşa etmek ve birtakım grupların içine girerek bölgesel araçlardan faydalanmak olarak çıkıyor karşımıza.
Arap devletlerinin özünü ifade eden net bir projeleri ve bölgede barışın sağlanması hususunda gerekli araçları olmadığı için de Türkiye'nin bölgedeki hareketliliğini destekleyen büyük bir Arap çıkarı var. Üstelik bu çıkar, hem resmî çevreleri hem de halk çevrelerini kapsıyor. Kuşkusuz Türkiye'nin bu hareketliliğinden yararlanmak, onunla siyasi ve ekonomik bağları pekiştirmeyi ve kültürel iş birliğini derinleştirmeyi gerektiriyor.
Türkiye, pek çok kez herhangi bir eksenin parçası olmayacağını ve herkese eşit mesafede duracağını tekrarladıysa da bölgedeki siyasi ve ekonomik çizgisinin İsrail ile İran'a zarar verdiğini, buna rağmen doğru kullanabilirlerse Araplara yaradığını görmek mümkün. Arap ülkeleri, ister petrol ve doğal gazda olsun isterse bölgedeki rolüne meşruiyet katmak olsun, her türlü yatırımla ilgili olarak Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu pek çok şeye sahip ki bu, Türkler için temel ve önemli bir konu. Bununla birlikte Türk projesinin, onu tehdit eden ve her an tamamen yıkabilecek meydan okumalar ve boşluklarla çevrili olduğunu göz önünde bulundurmamız gerek.
İçeride
İlk olarak Türk dış politikasındaki dönüşüm, içerinin algılama ve hazmetme kapasitesini aşan bir hızda yaşanıyor. Bu hız aynı şekilde devam ederse aradaki boşluk iyice büyüyecek ve dış politika bu çerçevede gerçekçi gerekçelere dayanamayacak. Aksine akademik tasavvurların taşıdığı ve pozitivist bir seçkin tabakanın uyguladığı bir sıçrayıştan ibaret olarak kalacak.
İkinci olarak AK Partinin geleceği pek net değil. Parti ileriye doğru sabit adımlarla yürüse de herhangi bir ani gelişme -rolünün sona ermesi veya ordunun darbe yapması gibi- projenin sonunu getirebilir.
Dışarıda
Birincisi, bölgesel Türk projesi sadece iç belirleyicilere değil, aynı zamanda dış belirleyicilere de dayanıyor. Burada yatan tehlike ise Türkiye'nin dış belirleyicilerin bütün anahtarlarına sahip olmaması ve bu durumun onu, başkalarının niyetlerinin ve projelerinin rehini hâline getirme olasılığı.
"Çekişmeleri sıfırlama" ve "bölgesel istikrar" sağlama politikası sadece Ankara'nın girişimlerine değil, aynı zamanda "karşı tarafın" buna ne denli karşılık verdiğine ve etkileşime geçtiğine de dayanıyor. Örneğin İsrail'in bölgede başka bir savaşın fitilini ateşlemesi veya Türkiye'nin ara buluculuk rolünü engellemesi, bu ülkenin dış politikasını merkezinden vurur. İran da barış sürecini bozarak veya komşu ülkelerdeki bölünmeyi pekiştirerek aynı şeyi yapabilir.
İkincisi, Türk projesinin Arap çevresinde, resmî süreç ile halk süreci arasında hassas bir denge tutturması gerekir. Proje şu ana kadar bu dengeyi tutturmuş durumda. Bölgeye izin alarak, kapılarından girdi ve siyasi rolü için rıza aldı, üstelik bölge halklarının taleplerini benimsedi.
Ancak popüler diplomasinin benimsenmesinde abartıya kaçmak, Türkiye'yi akılcı raydan çıkarıp demagojiye sürükleyebilir. Dolayısıyla rolü de İran'ın biraz daha iyileştirilmiş bir kopyasına dönüşür ki bu durum, ona, rolüne ve Arap ülkeleriyle ilişkilerine zarar verir.
Hiç şüphe yok ki görünen meydan okumalar, Türklerin boşlukları doldurma yeteneğinde ve Arapların bu projeden ne denli yararlandıklarında temsil bulacak. Dolayısıyla hem Arapların hem de Türklerin, karşılıklı ihtiyaçları ve gelecek meydan okumaları göz önüne almaları, ortak çıkarları üzerinde ikili ilişkilerin yükseleceği bir zemin hâline getirmeye odaklanmaları gerek. Zira Erdoğan'ın Libya'daki zirvede de söylediği gibi Türkiye'nin kaderi, Arap ülkelerinin kaderine bağlı. "
Kaynak: Turquie Diplomatique
SON VİDEO HABER
Haber Ara