İsrail'in savunma hakkı elinden mi alındı?
Ahmedinecad İsrail'i tehdit ederken, Obama'nın yaptırım dayatamadığı gibi İsrail'in önleyici vuruşunu da yasaklaması ahlakdışı.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-04-19 10:34:00
Ahmedinecad İsrail'i tehdit ederken, Obama'nın yaptırım dayatamadığı gibi İsrail'in önleyici vuruşunu da yasaklaması ahlakdışı. Akla, Fransa'yla Britanya'nın Çeklerin kendilerini Hitler'den korumasını veto etmesi geliyor.
Ben kişisel olarak algılıyorum: İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad beni, ailemi ve halkımı öldürmek istiyor. Sürekli, ‘Siyonist rejim’in ‘çöküşünün an meselesi olduğunu’ ilan ediyor. Biliminsanları da, bu sözlerini gerçekleştimesine olanak tanıyacak atom silahına doğru sürekli ilerleme kaydediyor.
Avrupa’nın Yahudileri (ve Polonyalılar, Ruslar, Çekler, Fransızlar ve diğerleri) de, Adolf Hitler’in tehditlerini ve 1933-1939 arasında uluslararası topluma sürekli karşı koymasını kişisel olarak algılamalıydı. Fakat büyük güçler ve Milletler Birliği’nce pazularını sıkmasına, yeniden silahlanmasına ve komşu ülkeleri yutmasına izin verildi. Hitler Polonya işgalinden ve 2. Dünya Savaşı’ndan önce durdurulsaydı, milyonlarca insan kurtulacaktı. Ama durdurulmadı.
Ahmedinecad da, ABD veya uluslararası toplum tarafından durdurulacak gibi görünmüyor. ABD Başkanı Barack Obama sürekli haksızlığa uğratılan Filistinlerin kaderini saplantı haline getirmediği zamanlarda, Ahmedinecad’ın nükleer programına yaptırımlarla son vermeyi öneriyor. Paradoks şurada: Obama ne kadar çok sayıda kilit aktörü harekete geçirmeye çalışırsa, yaptırımlar o kadar zayıf, uygulanmaları da o kadar uzak olacak. Görünüşe göre Çin bir BM Güvenlik Konseyi kararını sadece yaptırımlar anlamsızlaşana dek sulandırılınca onaylayacak (belki o zaman bile onaylamayacak). Aynısı Ruslar için de geçerli görünüyor. Bu arada İran bombaya doğru ilerliyor. Çoğu istihbarat kurumu bir-üç yıl arasında bomba elde edebileceğine inanıyor.
Tehdit altında olan ABD değil
Obama belki de, ABD ve (belki Avrupa’nın) tek taraflı olarak çok daha sert yaptırımlar dayatmasını umuyor. Fakat Çin, Rusya ve bazı AB üyeleri katılmazsa, yaptırımlar etkisiz olacak, İran ölümcül rotasına devam edecektir. 2007 sonunda, ABD ulusal istihbaratı iyi niyetle, menfaatlerine uygun biçimde ve kabiliyetsizlikle, İran’ın nükleer programın silahlanma ayağına 2003’te son verdiğini ilan etti. Obama geçen hafta bu değerlendirmeyle çelişti. ABD şu an en azından İran’ın nereye gittiğini kabul ediyor; fakat amaçlarını, yani öncelikle İsrail’i yok etme hedefini henüz teslim etmiyor.
Evet, Obama gerçekten de uluslararası toplumu yaptırımlar konusunda harekete geçirmeye çalıştı. Fakat hükümetlerle halkların bencilliği ve miyopluğu göz önüne alındığında, umutsuz bir görevdi bu. Yaptırımların 2009 sonbaharında uygulanması gerekiyordu, sonra bu tarih aralık ayına atıldı; şimdi de bu yılın sonlarına. Obama hâlâ zorluyor ve Ahmedinecad da anlaşılır biçimde Batı ve ‘yaptırım’larıyla alay ediyor. Zira yaptırımların kabul edilse bile muhtemelen etkisiz olacağını ve ABD’de askeri seçeneğin masadan kaldırıldığını biliyor.
Obama ve savunma bakanı, askeri seçeneğin masadan kalktığını açıkça dile getirdi. Fakat Obama İsrail’in kendi başına önleyici vuruş gerçekleştiremeyeceğinde de ısrar ediyor. Yaptırımlara şans verin diyor. Sorun şu ki, ağır yaptırımlar dayatılsa bile, İran bomba yapımında başarılı olmadan etki göstermeleri için yeterli zaman yok. Obama bu asimetrik takvimin farkında. Bu da İsrail’in önleyici vuruşunu yasaklamasını iyice ahlakdışı hale getiriyor. Obama, çıkarabileceği yaptırımların İran’ı durdurmayacağını biliyor. (Ahmedinecad, yaptırımların İran’ın iradesini güçlendireceğini söyledi.) Obama, risk altında bulunan kendisinin veya ABD’nin hayatı değilken, İsrail’i kendini savunma hakkından mahrum bırakıyor.
ABD başkanı belki de İran’ın nükleer emellerini kabul etti ve caydırıcılığın Tahran’ı nükleer silah kullanmaktan alıkoyacağına inanıyor veya bunu umuyor. Peki ya caydırıcılık işe yaramazsa? Ya mollalar Allah’ın isteğini hayata geçirdiklerine ve ilahi korumadan beslendiklerine inanarak caymazsa?
ABD’siz yapılabilir mi?
Amerikan vetosu, ben ve ailem dahil milyonlarca İsrailli’yi erken ölüme, İsrail’i de yok olmaya mahkûm edebilir. Bu, Britanya’yla Fransa’nın 1938’de, Çeklerin açgözlü Nazilere karşı topraklarını korumalarını veto etmesiyle kıyaslanabilir bir durum olur.
Almanya altı ayda Çekoslovakya’yı yutmuştu. Peki İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ABD vetosunun İsrail’in varoluşsal çıkarlarına baskın gelmesine izin verecek mi? Ve İsrail bu işi, ABD’nin yeşil (hatta sarı) ışığı, siyasi koruması, uçuş izinleri ve ilave teçhizatı olmadan tek başına yapabilir mi? Birçok şey, İsrail’in ordu ve istihbarat yöneticilerinin, güçlerinin neyi başarabileceğine dair inancına bağlı.
İran’ın nükleer projesini ortadan kaldırabilirler mi? Yoksa uzun süreli erteleme mi sağlayabilirler? Birçok şey de yöneticilerin, İsrail’in İran, Hizbullah, Hamas ve Suriye’nin tepkisini ABD desteğiyle veya bu desteğin yokluğunda savuşturma kabiliyetine yönelik bakışına bağlı.
İsrail’in İran’a saldırması Amerikan çıkarlarına zarar verebilir ve uluslararası petrol tedarikini kesintiye uğratabilir. Fakat İsrail’in bakış açısından, İran’dan gelecek nükleer saldırıyla maruz kalacağı ölümcül hasara kıyasla, bunlar marjinal bedeller. Netanyahu’nun hesaplarını İsrail’in varoluşsal mecburiyetlerine dair algısı şekillendirecek. Zaman ilerliyor.
(Ben Gurion Üniversitesi’nde Ortadoğu tarihi profesörü, 19 Nisan 2010)
Tercüme: Radikal
SON VİDEO HABER
Haber Ara