Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Amerikan sisteminin temeli sağlam mı?

Bazıları ABD'nin tıkanmış siyasi sisteminin ülkeyi güç kaynaklarını liderliğe tercüme etmekten alıkoyacağını ve halkın hükümete güveninin azaldığını savunuyor.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-04-18 12:53:00

Amerikan sisteminin temeli sağlam mı?
Bazıları ABD'nin tıkanmış siyasi sisteminin ülkeyi güç kaynaklarını liderliğe tercüme etmekten alıkoyacağını ve halkın hükümete güveninin azaldığını savunuyor. Oysa bir Afrikalı-Amerikalı'nın başkan seçilmesi ve sağlık yasasının kabulü Amerikan sisteminin bozulmadığının göstergesi.

Joseph S. Nye *

Kongre’nin Başkan Barack Obama’nın sağlık sigortası kapsamına neredeyse bütün Amerikalıları alma planını onaylaması, ülkenin 1960’lardan beri tanık olduğu en önemli sosyal yasaya tekabül ediyordu. Cumhuriyetçilerin güçlü muhalefeti sürse de, yasa Obama için büyük bir iç politika zaferiydi.

Yasanın yürürlüğe girmesinin geniş çaplı etkileri de var, zira Obama’nın seçilmesi gibi, bu yasa da ABD’nin siyasi sisteminin sıhhatiyle ilgili sorunlara karşılık veriyor. Neticede vaktiyle, siyasi bir aygıtı bulunmayan bir Afrikalı-Amerikalı’nın başkan olamayacağı yönünde yaygın bir kanı söz konusuydu.

Çıkar gruplarının etkisi büyük

Son dönemde birçok gözlemci Amerika’nın tıkanmış siyasi sisteminin, ülkeyi muazzam güç kaynaklarını liderliğe tercüme etmekten alıkoyacağını savunuyordu. Kavrayışı kuvvetli bir gazetecinin geçenlerde dediği üzere: “ABD yapısal zayıflıklarının (enerji kullanımı, sağlık maliyetleri, güçlü bir orta sınıfı yeniden inşa etmek için doğru eğitimsel ve mesleki bileşim) neredeyse tamamının üstesinden gelecek araçlara hâlâ sahip. 21. asrın başındaki Amerikan trajedisi de bu: Dünyanın yetenekli insanlarını cezbeden, canlı ve kendi kendini yenileyen bir kültür, fakat giderek şakaya benzeyen bir yönetim sistemi.”
İktidarın dönüşümü, yani güç kaynaklarını etkili kuvvete tahvil etmek, uzun yıllardır ABD için bir sorun oluşturuyor. Anayasa 18. asırdan kalma liberal bir görüşe dayanıyor; buna göre iktidarı kontrol etmenin en iyi yolu iktidarı dağıtmak ve birbirini dengeleyen kuvvetler ayrılığı.

ABD Anayasası dış politikada, başkanı ve Kongre’yi kontrol için mücadele etmeye davet eder daima. Güçlü ekonomik ve etnik baskı grupları, ulusal çıkara dair kendi yorumları doğrultusunda kavga veriyor. Kongre dikkatini sürekli gıcırdayan tekerleklere veriyor ve özel çıkarlar onu dış politika taktiklerini, idari kuralları ve başka ülkelere yaptırımları yasalaştırmaya mecbur bırakıyor. Eski dışişleri bakanlarından Henry Kissinger’ın vaktiyle dikkat çektiği gibi: “Yabancı tenkitçilerin Amerika’nın egemenlik arayışı olarak sunduğu şey, genellikle içerdeki baskı gruplarına bir yanıt niteliği taşıyor.” Kissinger’a göre bunun toplam etkisi, “Amerikan dış politikasını tek taraflı ve zorbaca bir tutuma itiyor. Zira, genellikle bir diyalog daveti olan diplomatik iletişimlerden farklı olarak, çıkarılan yasalar bir ‘ya herrü ya merrü’ reçetesine, bir ültimatomun operasyonel muadiline tercüme oluyor.”

Ayrıca kamuoyunun ABD kurumlarına güveninin azalmasından kaynaklı bir endişe de söz konusu. 2010’da Amerikalıların sadece beşte biri hükümetin her zaman veya çoğu zaman doğru yaptığına güvendiğini söylüyordu. Eski Clinton yönetimi yetkilisi William Galston bu konuda şöyle diyordu: “Vatandaşlardan daha parlak bir gelecek için fedakârlık yapmaları istendiğinde güvenden daha önemli bir şey yoktur. Bu istekte bulunan hükümete duyulan güvensizlik ulusal çöküşün habercisi, hatta sebebi olabilir.”
ABD de kısmen hükümete güvensizlik üzerine kuruldu ve kurucu atalardan Thomas Jefferson’a kadar izi sürülebilen bir gelenek, Amerikalıların hükümete güvenin yerlerde sürünmesinden fazla endişe duymaması gerektiğini düşünüyor. Gündelik yönetimle ilgili değil de, arkasındaki anayasal çerçeveyle ilgili soru sorulduğunda, kamuoyunun cevabı olumlu.

Amerikalılar ülkeden memnun

Gerçekten de Amerikalılara yaşanacak en iyi yer neresi diye sorduğunuzda, yüzde 80’i ABD diyor. Demokratik yönetim sistemini sevip sevmedikleri sorulduğunda yüzde 90’ı sevdiğini söylüyor. Pek az insan sistemin çürüdüğüne ve devrilmesi gerektiğine inanıyor. ;

Mevcut ruh halinin bazı veçheleri muhtemelen döngüsel, bazıları da siyasi çekişmelerden ve tıkanıklıktan duyulan rahatsızlığı yansıtıyor. Doğru, yakın geçmişe kıyasla parti politikaları daha kutuplaşmış hale geldi. Fakat çirkin siyaset yeni bir şey değil ve hükümete güvenin azalmasına dair göstergelerin büyük kısmı, soruların soruluş şekline duyarlı karşılıkları ölçüp tartan anket verisinden kaynaklanıyor. Dahası destek oranındaki en büşük düşüş 40 yıl önce, 1960’ların sonu ve 1970’lerin başında gerçekleşti.
Bu, hükümete güvenin azaldığına dair ifadelerin sorun teşkil etmediği anlamına gelmiyor. Azalmanın nedenleri ne olursa olsun, halkın vergi gibi hayati kaynakları sağlamak ya da yasalara gönlüyle uymak konusunda isteksiz hale gelmesi veya parlak gençlerin devlet görevlerine girmeyi reddetmesi halinde, idari kapasite sekteye uğrayacak ve insanlar yönetimden daha da şikâyetçi olacaktır. Güvensizlik iklimi, nüfusun ayrıksı üyelerinin aşırı eylemlerini de kışkırtabilir.

Bugüne dek bu tür davranışsal sonuçlar gözlenmiş değil. Gelirler Dairesi vergi usulsüzlüğünde artış görmüyor. Birçok durumda hükümet yetkilileri geçmişe kıyasla daha az yolsuzluk yapıyor ve Dünya Bankası’nın ABD’ye verdiği ‘yolsuzluk kontrolü’ notu yüzde 90’ın üzerinde.
Dahası, seçime katılım oranlarındaki 40 yıllık düşüşün ardından (yüzde 62’den yüzde 50’ye geriledi) 2000’de tekrar yükseliş başladı ve 2008’de yüzde 58’di. Vatandaşların davranışları, anket sorularına verdikleri cevaplar kadar ciddi bir değişiklik içinde görünmüyor. Amerikalıların dörtte üçü kendi topluluklarına bağlılık hissediyor ve buradaki yaşam kalitesinin mükemmel veya iyi olduğunu söylüyor; yüzde 40’ı topluluklarındaki diğer insanlarla çalışmanın yapabildikleri en önemli şey olduğunu belirtiyor.

Halk siyaset kadar kutuplaşmadı

Son yıllarda Amerikan siyaseti ve kurumları, ülke kamuoyundan daha fazla kutuplaşmış durumda. Durum 2008 sonrası, ekonomik gerilemeyle derinleşti. Geçenlerde Economist dergisinde yayımlanan bir başyazı şu sonuca varıyordu: “Amerika’nın siyasi sistemi yasama işini federal düzeyde kolaylaştırmak değil, zorlaştırmak doğrultusunda tasarlandı. Kurucuları Amerika büyüklüğünde bir ülkenin en iyi şekilde yönetilmesinin ulusal değil, yerel düzeyde olacağına inanıyordu... Bu nedenle temel sistem işliyor; fakat bu durum sistemin reforma tabi tutulabileceği alanları, sözgelimi Temsilciler Meclisi’nde dolap çevirerek elde edilen garanti koltukları, Senato prosedürlerinin bloke edilmesini ve yönetimin engellenmesini görmezden gelmenin mazereti değil.”

Amerikan siyasi sisteminin kendisini reformdan geçirip geçiremeyeceği ve bu tür sorunların üstesinden gelip gelemeyeceğini zaman gösterecek. Obama’nın sağlık yasası zaferi, tıpkı 2008’de seçilmesi gibi, ABD’nin siyasi sisteminin tenkitçilerin Roma İmparatorluğu’nun çöküşüyle analojiler kurup bizi inandırmaya çalıştığı kadar bozulmadığını ortaya koyuyor.

*Harvard Üniversitesi’nde profesör, neoliberal teorinin ve yumuşak güç teorisinin mimarlarından

Tercüme: Radikal

Haber Ara