ABD/İsrail ilişkilerinde kırılma var mı?
ABD ve İsrail arasındaki bu dalgalanma, yakında sona erecek bir fırtına ihtimali gibi görünmemektedir. Şayet fırtına dinmezse, Obama’ya karşı Yahudi örgütlerinin saldırıları sürekli tekrarlanarak, daha da rezilleşecek.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-04-07 13:02:00
ABD-İsrail âşıkları bir karışıklığın içine düşmüş görünüyor. Önceki politikaya ters olarak ABD, Filistin Otoritesiyle barış görüşmelerinin yolunu açmak için, İsrail’in Doğu Kudüs’te yeni yerleşim yerleri inşaatını ertelemesinde ısrar ediyor. Değişim için ABD, sertçe konuşarak, bir süreliğine İsrail’in “Hayır” sesini duymak istemiyor.
9 Mart’ta, ABD Başkan Yardımcısı, Tel Aviv’deki yeni yerleşim yerleri inşaatıyla karşılandığında çok öfkeliydi. Netanyahu’ya özel olarak, bu girişim bizim Irak, Afganistan ve Pakistan’da savaşan askerlerimizin altına mayın koymaktır dedi. Bizi tehlikeye sokuyor, bütün bölgesel barışı tehlikeye atıyor.” Şeklinde konuştu.
Bu sağ kanadın bağırarak birinin konuşturmaması değildi. Başkan Yardımcısı Joe Biden, Orta Doğu’daki ABD askerlerinin komutanı, ABD ordusunun Müşterek Komutanlarından ve ABD Silahlı Hizmetler Komitesi’nden General Petraus’un bir mesajını aksettiriyordu. Hillary Clinton da, AIPAC’taki konuşmasında bu mesajı tekrar etti.
Bu kutsal evlilikte karı koca arasındaki çatlağın bu kadar açılmasına ne sebeb oldu? Onların arasında daha önce de anlaşmazlık vardı, fakat daha önce, ABD yönetimi İsrail’e, izlediği politikanın Orta Doğu’da ki ABD askerlerinin ve ABD çıkarlarını tehlikeye attığını söylemiş miydi? Bu konuşma oldukça ciddîdir. Bu tartışma, İsrail’in on yıllardır, Amerika’nın, Ortadoğu’daki sarsılmaz hava taşıtı olduğu retoriğini gizlemektedir.
Bu tartışmanın geçmişinin İsrail’e yetişemeye başladığı görünmektedir. Düşmanlar, uzun süre baskıda bulunmuş, güçler onun yayımla siyasetine gem vurmuştu. Kibirle alınmış kararların geri tepmesi şimdi İsrail’in tercihlerini sınırlama noktasına geldi. Geçmişte sonsuz başarıyı getiren Siyonist mantık şimdilerde aksi yönde mi çalışıyor? İsrail, masalsı hamaratlığını dışarı mı atıyor?
İsrail’in 1967 yılındaki şaşırtıcı zaferi iki önemli istikrarsız neticeye sebeb oldu. İsrail, 1948 yılında kendi iç problemini çözmüş haldeyken, Batı yakası ve Gazze’yi kuşatma kararıyla yeni bir durum meydana getirdi. Haziran Savaşı, bunun yanında, Doğu Kudüs, Batı Yakası ve Gazze’yi kolonize etmeye başlayan aşırı Yahudilerin klik olarak bir patlama yapmasına yol açtı. Filistinlileri sürmekte başarısız kalmasıyla, bu yeni kolonizasyon çemberi İsrail’i bir apartheid/ırk ayrımcısı bir devlet haline getirecektir.
2000’lerde uluslar arası sivil toplum dikkate almaya başladı. Hareketler, İsrail’i haklardan mahrum etmek, boykot etmek ve ambargo uygulamak gibi eylemlere odaklandı. Eylemciler, İsraillilerin savaş suçlusu olarak yargılanmaları için aleyhlerine davalar açarak, Batı hukuk sistemini kullanmaya başladı.
Batı’daki kampüsleri ziyaret eden İsrailli liderlerin sözleri kesilmesi, rutin olaylardan biri olmaya başladı. Batı kamuoyun yavaşça İsrail’den uzaklaşıyor.
1982 yılında, İsrail’in Kuzey sınırı boyunca yayılma teşebbüsünde, İsrail güney Lübnan’ı işgal etti. Lübnan Şiîleri buna, çok katmanlı, siyasî direniş partisi, İsrail’in karşılaştığı en zorlu düşman olan Hizbullah’ı meydana getirerek, cevap verdi. Hizbullah 2000 yılında, İsrail’i tek taraflı olarak, Lübnan’dan geri çekilmeye zorladı. 2006 yılında ise, burnunu kanatarak, İsrail’in bu saldırısını geri püskürttü.
Artık Tahran, İsrail için uzak bir tehdit değildi: İsrail’in hemen yanında, sınırında pozisyon almıştı. her ne kadar Hizbullah lideri bunun Lübnan Şiîlerinin metanet ve disiplinli neticesi olduğunu söylese de, Hizbullah, İran desteği olmaksızın büyüyemezdi.
Hemen hemen aynı zamanda, stratejisinin bir parçası İkinci İntifadayı geri püskürtmek olduğu için İsrail, Batı Yaka’nın etrafına ayrımcılık duvarı ördü ve dış dünyayla teması kopartılan Gazze’nin etrafındaki Yahudileri çekti. İntihar saldırırlarını durdurmak suretiyle duvar, İsrail’e, Gazze’yi de, Batı Yaka’daki gibi kuşatmayı tamamlama zamanı verdi. Neticede, Filistinlilerle yürütülen “barış” görüşmeleri İsrail için aciliyetini kaybetti ve rafa kaldırıldı. Bu durum önde gelene Arap rejimlerini kızdırdı: Bu Arap rejimlerinin, kendi iç kamuoylarındaki az buçuk kalan meşruiyetlerini desteklemesi için, sessiz sinema gibi yürütülen“barış” görüşmelerine ihtiyaçları vardı.
Gazze’nin Mısır-İsrail tarafından kuşatılması, İsrail’in güney sınırında bir İran tesirini doğmasına yol açtı. Kuşatma, Hamas’ın başka bir Hizbullah olmasını engelledi, fakat el yapımı roketleri, İsrail’e,- kendilerini sık sık ziyaret edecek kâbuslardan, hortlaklardan- iç meselesinden daha fazla kaçamayacağını hatırlattı.
Siyonist mantık 1990’larda, Orta Doğu’da ABD’ye karşı savaş açılmasını cezp etmek için terörü kullanan bir grubu, El-Kaide’yi meydana sürdü. Soğuk Savaştan sonra, Siyonistler de - öncülüğünü Neo-conların yaptığı- oyunun aynısını uyguladı. Saçma “medeniyetler çatışması” tezini kullanarak Batı’yı, İslâm üzerine savaşmaya teşvik etmeye başladı. ABD’yi, İran, Suriye ve Irak’a saldırtmaya çabaladılar.
Bu durum İsrail’in uzun savaş stratejisinden bir kopmaydı. İsrail, ABD’den para ve silahlar aldı ama kendi silahlarıyla savaştı. Bu ona bazı avantajlar sağladı. İsrail’in askerî güçlüğünün ve prestijini inşâ etmesini sağladı; Orta Doğu’da, kendi yolunda gidebilmesi için, ABD ordusunun hegemonyasından kurtulmasını sağladı. Ayrıca, şayet Amerikalılar, askerlerinin İsrail’in savaşlarında öldüğünü görselerdi Amerika’nın İsrail’ desteği zayıflayabilirdi. Şayet İsrail bu stratejiyi 1990’larda terk etmeye hazır olsaydı, İran, Irak ve Suriye üzerine bu kadar düşemezdi.
Böylece bu ölen bir strateji oldu. 11 Eylül’deki El-Kaide saldırısını, İsrail bir fırsat olarak gördü. Siyonistler bütün güçlerini ABD’nin Irak’ı işgal etmesi için kullandı ve başardı. Birkaç İsrailli, piliçlerin eve kızarmış olarak geleceğinden dolayı üzüntü duydu. 2008 Nisan’ında Netanyahu, biz, İkiz Kulelere, Pentagon’a düzenlene saldırılar ve ABD’nin Irak işgali gibi şeylerden faydalanıyoruz” dedi.
Şimdi, 10 yıl sonra piliçler eve kızarmış olarak geliyor. Irak Savaşı, İsrail için küçük bir başarıydı. Bu savaş Saddam Hüseyin’i devre dışı bıraktı ama bu sefer de İran’ın etkinsi Irak’a yaydı ve Irak’ın kuzey ve güney sınırlarında, İran’ı vekil pozisyonuna getirdi. İran şimdi, Filistin’i, ABD taraftarı Arab rejimlerinin altını oymak için kullanıyor.
Daha meşumcası, ABD askeri konuşmaya başladı. İsrail politikalarının, Ortadoğu’da gerilimi arttırdığını ve ABD’nin durumunu tehlikeye düşürdüğü konusunda uyardı. İsrail ve arkasındakilerin, ABD generallerini anti- Semitizmle suçlayarak susturması kolay olmayacak. İşte bu sebeple birçok Siyonist yorumcu alarm işareti verdi. Bir İsrailli yorumcu, “Obama ve Netanyahu geri dönülmez bir noktanın eşiğinde” ikazında bulunmaktadır. Diğerleri ise daha kötüsünü söylüyor.
ABD ve İsrail arasındaki bu dalgalanma, yakında sona erecek bir fırtına ihtimali gibi görünmemektedir. Şayet bu olmazsa, yani fırtına dinmezse, Obama’ya karşı Yahudi örgütlerinin-içerde ve dışarıda- saldırıları sürekli tekrarlanarak, daha da rezilleşecek. Kongre içindeki ve dışındaki ABD’ye sadık bazı Amerikalılar test edilecekler. Bu nereye varacak, önceden kestirmek çok zor.
Bununla birlikte, bu durum daha açık olabilir. Ortadoğu üzerindeki ABD-İsrail farklılıklar şimdilik ustalıkla idare edilse de, sonuna kadar böyle gitmeyecek. Baskılar sürüp gidecek olan Filistin problemi üzerinde bir “çözüm” de ısrarcı olması için, ABD’yi ikna edecek. Realiteler, ABD ve İsrail’in daha fazla uzak duramayacakları şimdiki dalgalanmayı oluşturdu.
*M. Shahid Alam (Şahid Alem) Northeastern Üniversitesinde ekonomi profesörüdür. Bu yazı onun (Israeli Exceptionalism: The Destabilizing Logic of Zionism- İsrail İstisnacılığı: Siyonizm Mantığının İstikrarsızlaştırması)isimli kitabından iktibas edilmiştir.
Bu makale Fazıl Duygun tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara