Kudüs ve Filistin Türkler için ne ifade ediyor?
2. Abdülhamid'in Filistin'i 'satmayı' reddetmesinden bu yana, Kudüs ve Filistin sorunu Türkler için özel bir anlama sahiptir.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-04-05 08:29:00
2. Abdülhamid'in Filistin'i 'satmayı' reddetmesinden bu yana, Kudüs ve Filistin sorunu Türkler için özel bir anlama sahiptir. Erdoğan'ın bu konudaki tutumlarının Arap liderlerden karşılık görmemesi üzücü.
Türkiye’nin adı Filistin ve Kudüs’le bağlantılıdır. Siyonizm hareketinin lideri Theodor Herzl 2. Abdülhamit’e, imparatorluğun Batılı ülkelere olan borçlarını ödenmesi karşılığında Yahudilere ulusal bir vatan kurmaları için Filistin’i veya bir kısmını tahsis etmesini önermişti. 2. Abdulhamid’se, “Filistin Müslümanların mülküdür ve satılık değildir” diyerek öneriye karşı çıkmıştı. 2. Abdulhamid’in o zamanki duruşu, Davos’ta bir Yunan destanını andırırcasına tekrarlandı. Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, Siyonist devletin cumhurbaşkanı Şimon Peres’e karşı çıktı ve “Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” diyerek onu protesto etti; Arapların ve Müslümanların unutmayacağı türden tarihi bir sahne yaratarak oturumu terk etti.
İktidara geldiği 2002’den bu yana, Erdoğan’ın İsrail’e yönelik tutumları itirazdan şiddetli eleştiri noktasına vardı. ‘Anadolu süvarisi’, Filistin sorununu savunmak için hiçbir etkinliği kaçırmadı. Erdoğan, geçen hafta Sirte’de düzenlenen Arap zirvesinde de, bir kısmı uyuşuk, bir kısmı da yorgun olan Arap liderlerinin karşısına çıktı. Yılda bir defa yapılmasına rağmen, ileri gelen Arap liderleri bu zirveye katılmamıştı. Erdoğan Kudüs’ün Müslümanların ‘gözbebeği’ olduğunu hatırlattı ve oradaki yangının Filistin’i tutuşturacağına, Filistin’i tutuşturan yangının da bölgeyi tutuşturacağına dair uyarıda bulundu. Bu noktada ülkelerin hayır kurumları olmadığını ve her birinin, başka çıkarların veya sorunların önüne geçemeyeceği ulusal çıkarlarıyla paralel gündemleri olduğunu belirtmeliyiz.
Fakat Türkiye’nin tutumu açısından şu izahatları yapmak gerek: Öncelikle, Filistin sorunu ve Kudüs İslamcı, laik, sivil veya asker olsun, Türklerin kalbinde ve vicdanında özel bir yere sahiptir. Soğuk Savaş şartları ve 1990’lar Türkiye’nin bu soruna yönelik resmi sempatisini göstermesini engelledi; Ankara İsrail ve Batı’yla Batılı emperyalist projelerde işbirliği yaptı. Fakat Türkiye’deki ordu ve laik seçkinler Kudüs’ün ve Filistin’in vicdanlarındaki yerini dile getirmekte tereddüt etmedi. İki örnek vereceğiz: Türkiye Kenan Evren’in askeri darbe döneminde, Doğu Kudüs’ü Batı Kudüs’e ilhak etme kararına tepki olarak İsrail’deki diplomatik temsil düzeyini düşürmüştü. İkinci örnekse, İslamcı akımlara düşmanlığın sembolü olmuş Başbakan Bülent Ecevit’in, İsrail’in işgal altındaki topraklarda Filistinlilere yönelik uygulamalarını ‘soykırım’ diye niteleyen ilk Türkiye başbakanı olması.
Türkiye’nin Kudüs’e yönelik tutumunun ikinci izahatıysa, dış politikasındaki dönüşüm. Herkesle çok boyutlu ilişkiler kurmaya dayanan bu politika, ülke içi istikrarı ve ekonomiyi geliştirdiği gibi, ülkenin bölgedeki siyasi ve manevi ağırlığını güçlendirmeye de başladı. Doğal olarak Türkiye’nin Arap ve İslam bölgesine giriş anahtarlarından biri de Kudüs sorununa yoğunlaşmaktı. Fakat Türkiye Filistin halkının direnişini destekledikçe bu durum Araplara ve Müslümanlara zarar vermez.
Üçüncü izahatsa, AKP’nin ve çoğu liderinin inançlı İslamcı siyasetçiler olması dolayısıyla varolan ahlaki, dini ve ilkesel etkenle bağlantılı. Bu kişilerin Kudüs’e ve genel olarak Filistin sorununa yönelik tutumlarında insani yön baskın geliyor. Bu ve başka etkenler, AKP’nin ve arkasındaki Türk halkının ilkesel tutumunu ve yeni eğilimlerini yansıtıyor. Türkiye liderlerinin ve özellikle de Erdoğan’ın bu tür olumlu ve seçkin tutumları Arapların, Müslümanların ve bütün özgür halkların kalbinde geniş yer buluyor. Dolayısıyla bu tutumların fırsatçı olduğu söylenemez. Buradaki önemli noktaysa, Arapların Erdoğan’ın bu tarihi tavrına somut karşılık verdiğini görmememiz. (Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi Haliç, 3 Nisan 2010)
SON VİDEO HABER
Haber Ara