Baykal ‘Cassandra Sendromu’ yaşıyor
Psikiyatri Uzmanı Alper Everest, Baykal'ın ruh halini analiz etti.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-03-10 13:23:00
Balyoz darbe planı için “Doğruysa, dünyam çok sarsılır.” diyen Baykal için Albay Çiçek’e ait komplo belgesinin gerçek çıkması büyük bir şoktu. CHP lideri, belgenin sahteliğine o kadar şartlandı ki yeni durumu kabullenemiyor ve en sık başvurulan savunma mekanizmasına; inkâra yöneliyor.
‘AKP ve Gülen’i Bitirme Planı’nın gerçek olduğunu kabul etmeyen bir isim kaldı; CHP Genel Başkanı Deniz Baykal. TÜBİTAK, Emniyet, Adli Tıp ve son olarak Jandarma Kriminal’in raporu doğrultusunda Genelkurmay Başkanlığı belgenin gerçek olduğunu kabul etti. Ancak Baykal, belgenin orijinali ortaya çıkmış olmasına rağmen “Benim için önemli olan (Dursun Çiçek’in) parmak izi.” diyor. Bu da aslında onu tanıyanları hiç şaşırtmıyor.
Deniz Baykal, bu tür gerçekleri sürekli reddetme psikozu içinde yaşıyor. Psikiyatride buna ‘Cassandra Sendromu’ adı veriliyor. Somut bir olayı gördüğü hâlde kabul etmeyen Baykal’ı analiz eden psikiyatri uzmanı Prof. Nevzat Kaya, “Ya işin içindedir ya da hakikaten böyle bir şey olmadığına kendini inandırmıştır.” diyor.
AK Parti, demokrasi dışı güçlerin siyasi alana müdahalesine karşı çıkıyor. MHP ve DTP süreci sessiz ama karşı çıkmadan izliyor. CHP ise başta Ergenekon davası, devam eden soruşturmaların komplo olduğuna kendini inandırmış gözüküyor. Cuntacılara dokunanlara müdahale etmeye çalışıyor. Savcıların ortaya koyduğu delillere ve mahkemenin bunlara itibar etmesine rağmen Baykal, Balyoz gözaltıları için “Aradan yedi yıl geçmiş, darbe de olmamış. Niye bu adamları gözaltına alıyorsunuz?” diyebiliyor. Mahkemeye ‘delillerin hiçbiri gerçek değil’ ön kabulüyle çağrıda bulunuyor. Askerî savcılığın, Balyoz darbe planının gerçek olabileceğine dair notunu bile dikkate almıyor. Genelkurmay’ın Dursun Çiçek imzalı belgenin gerçek olduğunu kabul etmesi CHP liderinin Ergenekon’la ilgili bütün tezlerini çürütüyor. Baykal haftalık grup konuşmasında ıslak imzadan tek kelime ile bahsetmedi.
Peki, Deniz Baykal ve CHP gerçekten ne istiyor? Baykal, tarih yazılacağı zaman ‘muhalif’ kişiliği ile anılacak şüphesiz. Meclis’teki grup konuşmaları iktidar olmak için kitlelere heyecan vermekten çok, AK Parti ve Ergenekon soruşturmasına dönük eleştirilerden oluşuyor. CHP’nin resmî sitesinde duran 349 sayfalık parti programı da bu konuşmalardan farklı değil.
Türkiye’nin kurucu partisi CHP, demokratikleşme ve sivilleşmeye hiç kapı aralamıyor. Anayasa Mahkemesi, CHP’den gelen hemen her talebe olumlu cevap veriyor. AK Parti’nin iktidarda olduğu 2002’den bu yana 150 defa Anayasa Mahkemesi’nin kapısını çaldılar. 62 başvuru sonucunda yasalar tamamen ya da kısmen iptal edildi. 33 başvuru reddedildi. 55’i ise görüşülmediği için karara bağlanamadı. CHP lideri, geçtiğimiz çarşamba günü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le görüşmesinden önce, Meclis’ten geçmesi hâlinde hukuk reformunu da Anayasa Mahkemesi’ne götüreceklerini açıkladı.
Sivilleşme yolundaki Türkiye’nin, Avrupa Birliği ile müzakereler çerçevesinde yapması gereken reformlar var. CHP de AB üyeliğini istiyor, bunu programına da koymuş, ancak reformlara destek vermiyor. Bu Meclis’in Anayasa değişikliğini yapamayacağını ileri sürüyor, buna da Parlamento’daki iki partinin (AK Parti ve DTP) Anayasa Mahkemesi tarafından mahkûm edilmesini gerekçe gösteriyor.
Türkiye, o klasik tabirle, ‘kendi şartlarına özgü demokrasi ve hukuk’ yerine, çağdaş standartlarda demokrasi ve hukuki altyapıya kavuşmak istiyor. Peki, CHP’nin bu yapısal problemlere ne tür çözüm teklifleri var? Değişim adını taşıyan fakat değişmeyi önermeyen CHP programının satır aralarına bakınca mevcut askerî ve yargısal sistemin devamlılığının esas alındığı görülüyor. Asker-yüksek yargı -CHP şeklinde formüle edilen ‘siyasi koalisyon’un sürmesi isteniyor.
CHP’nin değişim programında askerlerin yaptığı 82 Anayasası’nın ruhu korunuyor. Siyasi partiler yasası ile ilgili ‘anayasa değişiklik’ teklifinde milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılacağı belirtilirken, asker-sivil bürokratlarla ilgili dokunulmazlıklar hiç gündeme getirilmiyor. Hükûmetin yürüttüğü ‘Demokratik açılım’ çalışmalarına paralel teklifler programda dikkat çekiyor. “Millî Eğitim’in dışında kurslarda Kürtçe eğitimi verilebilir.” deniyor. Cemevlerine camiler gibi yardım edileceği belirtilerek Alevilere zeytin dalı uzatılıyor. Diyanet’in yapısında Alevileri temsil edecek bir değişiklik yapılacağı programa yazılmış. Lakin, başörtüsünden dolayı üniversiteye gidemeyen öğrenciler konusuna hiç değinilmiyor. İmam hatipler ve Kur’an kursları ise çeşitli kısıtlamalarla hedef alınıyor. Ordunun kalabalık yapısının dinamik ve çevik bir yapıya dönüştürüleceği söyleniyor. Ancak Genelkurmay’ın Millî Savunma Bakanlığı’na bağlanması, MGK’nın yapısı gibi konulara girilmiyor.
CHP programında yargı reformu da yer alıyor. Buna göre, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndan adalet bakanı ve bakanlık müsteşarı çıkarılıyor. Kurul üyelerinin yargı organları tarafından seçilmesi öngörülüyor. Hâkim ve cumhuriyet savcıları hakkında soruşturma başlatma yetkisi de Adalet Bakanlığı’ndan alınarak HSKY’ya veriliyor. Adalet müfettişleri HSKY’ya bağlanıyor. CHP programı Türkiye Barolar Birliği’ne Anayasa Mahkemesi’nde dava açabilme izni veriyor.
CHP, terörü olağan dışı yöntemlere sığınmadan, güvenlik güçlerini yasalara uygun ve etkili biçimde kullanarak ve gerekli sosyoekonomik tedbirler alarak önleyeceğini vadediyor. Ancak sosyoekonomik tedbirlerin ne olacağı net olarak açıklanmıyor.
CHP’nin eğitim politikalarında 28 Şubat kararlarına paralel ilginç detaylar dikkat çekiyor. “Dinî duygular istismar edilerek cemaat veya tarikatların eğitim kurumlarını kuşatması önlenecektir.” deniyor. Diğer bazı maddeler ise şöyle: “İmam hatip eğitimi, din görevlisi sayısına duyulmakta olan ihtiyaç çerçevesinde düzenlenecektir. İlk ve ortaöğretim kurumlarında verilen din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin Anayasa’nın öngördüğü amaca uygun bir müfredatla verilmesi sağlanacaktır. Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Kur’an kursları dışındaki kurslar veya benzeri hizmet sunan kuruluşlara izin verilmemesi ve etkin olarak denetlenmesi sağlanacaktır.” CHP azınlıklara din adamı yetiştirme imkânı sağlanacağını da programına koymuş: “Azınlıkların dini ihtiyaçlarını karşılamak ve din adamı yetiştirebilmeleri için devlet üniversitelerinin ilahiyat fakültelerine bağlı yüksek okullar açılabilecektir.”
CHP programında sivilleşme, demokratikleşme ve hukuk devleti konularının altı çizilse de parti yönetiminin eylemleri bu vaatleri kâğıt üzerinde bırakıyor. CHP’nin sicili bu açıdan pek de parlak değil; 28 Şubat postmodern darbesine ve 27 Nisan e-muhtırasına karşı durmadı. 367 gibi bir hukuk ucubesiyle Meclis iradesinin önünün kesilmesine öncülük etti. Asker kişilere Avrupa demokrasilerindeki gibi sivil yargı yolu açan düzenlemeyi iptal ettirdi. Asker ve sivilden oluşan iki başlı yargı düzenini savundu. 17 bin 500 faili meçhul cinayetin aydınlatılmasının peşine düşmedi.
CHP, devletin resmî ideolojisine sıkı sıkıya bağlı, asker ve yargı vesayetinin sürmesi için gizli-açık çabalıyor; ancak bir siyasi parti olarak da seçmeni cezbedecek politikalar ortaya koyması lazım. Anayasa değişikliklerini istemeyen ve referanduma karşı çıkan CHP’nin önüne istemese de sandık gelecek. Tabandan gittikçe muhalif sesler yükseliyor. Balyoz darbe planı için; “Doğruysa, benim dünyam çok sarsılır.” diyen Baykal için Dursun Çiçek’in ıslak imzasının gerçek çıkması büyük bir şoktu. Türkiye vesayet rejiminden demokrasiye doğru mesafe alırken, çanlar elbette bu çarpık yapının parçası CHP ve Baykal için çalıyor.
Psikiyatri Uzmanı Alper Evrensel:
BAYKAL GERÇEKLERİ TOLORE EDEMİYOR
Deniz Baykal, hayatını ülkenin gözü önünde sürdürüyor. Bir hekimin tanı koyabilmesi için muayene etmesi gerekiyor; ancak açıklamalarından muayene etmiş kadar tanıyoruz. Sorunun savunma mekanizması ile ilişkili olduğunu düşünüyorum. İnkâr denilen savunma mekanizması var. Gerçek olduğunu bildiğiniz bir şeyi yok farz etmek. Bu ruhsal yapıyı çok rahatlatıyor. Zaman zaman herkes bunu kullanagelir. Kısa süreliğine kişiyi rahatlatır, uzun vadede sorunu çözmez. Bir travmaya maruz kalan sanki hiç olmamış gibi davranabilir. Ama bu, ileride büyük psikolojik problemlere sebep olur. Belgenin gerçek olduğu ortaya çıkmasına rağmen Deniz Baykal’ın bu durumu reddetmesi, o olumsuzluğu tolere edememesinden kaynaklanıyor. Üzerine o kadar ağır yük biniyor ki, ‘benim dünyam yıkılır’ demişti. Buna o kadar duygusal yatırım yapmış ki, gerçekliğinin kanıtlanmış olması üzerinde yük teşkil ediyor. Her şeyi reddetmesi ‘Cassandra Sendromu’na uyuyor.
ASKERÎ SAVCI BİLE KABUL ETTİ
Deniz Baykal, ‘İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nın fotokopi, ıslak imzanın sahte olduğunu iddia ederek, “Genelkurmay’a komplo kuruldu!” demişti. Askerî savcılık; ıslak imzanın gerçek olduğu sonucuna vardı ve Albay Dursun Çiçek’in tutuklanmasını istedi. Baykal, darbe planlarına da itibar etmedi. Ele geçirilen belgelerin ‘askeri dövmek’ için uydurulduğunu ile sürdü. Fakat askerî bilirkişi, Balyoz Güvenlik Harekat Planı’nın sıkıyönetimin ötesinde, hükûmeti devirip devlet idaresine el koymayı öngören bir gizli darbe planı olduğuna kanaat getirdi.
Kaynak: Aksiyon
Haber Ara