İsrail'in beyaz yalanı
İsrail mahkemesi, bir grup İsrail vatandaşı tarafından zorla "İsrail halkından" gösterildiklerini ve bunun iptal edilmesi için açtıkları bir uygulamanın iptali davasını yarın karara bağlayacak.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-03-02 12:25:00
İsrailli ünlü gazeteci-Yazar Uri Avnery İsrail mahkemesinin yarın vereceği kararla ilgili bir makale kaleme aldı. "Beyaz Yalan" adıyla yayımlanan makalede Avnery, İsrail'in son günlerde tartıştığı konunun gerçek yönünü ortaya serdi. Makaleyi timeturk.com ziyaretçileri için tercüme ettik;
Beyaz Yalan
Uri Avnery*
Önümüzdeki Çarşamba günü (yarın) İsrail Yüksek mahkemesi, bir grup İsrail vatandaşı tarafından zorla “İsrail halkından” gösterildiklerini ve bunun iptal edilmesi için açtıkları bir uygulamanın iptali davasını karar bağlıyacak.
Acayip mi? Gerçekten.
İsrail İçişleri Bakanlığı 126 milleti tanır fakat İsrail milletini tanımaz. Bir İsrail vatandaşı, Asuri, Tatar veya Çerkez olarak kayıtlara geçirilebilir. İsrail milleti mi? Üzgünüz, böyle bir şey yok!
Resmî doktrine göre, İsrail Devleti “İsrail” milletini tanıyamaz, çünkü o bir “Yahudi” devletidir. Kelimenin diğer anlamıyla, bu devlet, Brooklyn, Macar, Buenos Aires Yahudilerine aittir, her ne kadar buradaki Yahudiler kendilerini Amerikan, Macar veya Arjantin halkından olarak kabul etseler de.
Karmakarışık mı? Gerçekten de öyle…
BU KARIŞIKLIK, 113 yıl önce, Viyanalı Gazeteci Theodor Herzl “Yahudilerin Devleti- The State of the Jews” isimli kitabını yazınca başladı. (Bu doğru bir tercümedir. Genellikle başka yerlerde yanlış anlamlara gelecek “Yahudi Devleti- Jewish State” olarak tercüme edildi.) Herzl bu gayeye ulaşmak için akrobatik bir çaba gösterdi. Birileri onun bir beyaz yalan kullandığını söyleyebilir.
Modern Siyonizm, doğrudan modern anti-Semitizmle bağlantılı olarak doğdu. , “Siyonizm- Zionismus” terimi kazara değil, “Antisemitizm-Antisemitismus” teriminin Almanya’da keşfedilmesinden 20 yıl sonra doğdu. Bu iki kelime ikizdir.
Avrupa ve Amerikalarda modern bir terim doğdu, büyüdü ve gelişti. Bu Terim “Milliyetçilikti.” İmparatorlar ve Kral hanedanları idaresi altında asırlardır birlikte yaşayan insanlar kendilerinin sahip olacağı “millî” bir devlete sahip olmak istedi. Arjantin’de, ABD’de, Fransa’da ve diğer bütün ülkelerde “millî” devrimler gerçekleşti. Milliyetçilik fikri, Peru’dan, Litvanya’ya, Kolombiya’dan, Sırbistan’a yani, küçüğünden, büyüğüne hatta minisine kadar bütün toplumları tesiri altına aldı. İnsanlar, yaşadıkları ve öldükleri bir yere, bir topluma ait olmak ihtiyacı hissetti.
Bütün bu milliyetçi hareketler ister istemez az veya çok anti-Semitik olmak durumundaydı, çünkü bu milletlerin temel algılarının aksine hareket eden güçlü bir Yahudi Diasporası mevcuttu. Düzinelerce ülkeye dağılmış yurtsuz diaspora, -köklü milletler aynîlik arar, birbirine benzerlik ister- bir vatan idealine razı edilemezdi.
Herzl, bu yeni gerçeğin özünde Yahudiler için tehlike barındırdığını anladı. Başlangıçta bütünüyle asimilasyon fikrine coşkuyla sarıldı: Bütün Yahudiler vaftiz olacak ve yeni milletler içinde görünmez bir hâle gelecekti. Profesyonel bir tiyatro yazarı olarak hemen bir senaryo tasarladı: Bütün Viyana Yahudileri St. Stephen’s Katedrali’ne gidecek ve topluca vaftiz olacaklardı.
Herzl, bu düşüncesinin uzak bir ihtimal olduğunu görünce, fikrini değiştirdi ve ilerde kitlesel asimilasyona yol açacak ferdî asimilasyon fikrine geçti: Şayet yeni milletler içinde Yahudilere yer yoksa, Yahudiler de, onlar gibi, bir toprağa yerleşmiş ve sahip oldukları devletlerinde yaşayan diğer yeni milletler gibi tanımlamalıydı. Bu idealin adına Siyonizm dendi.
FAKAT ORTADA bir mesele vardı: Bir Yahudi milleti mevcut değildi. Yahudiler vardı fakat bir millet değil, dinî-etnik bir topluluktu.
İnsanlık âleminde bir millet seviyesinde olmak başka, bir dinî-etnik topluluk olmak başkaydı. Bir “millet” bütünüyle ve aynı inanç ve siyasî gaye için birlikte yaşayan insanlardan mürekkeptir. Aynı inanç üzerine iman etmiş dinî bir “topluluk” farklı ülkelerde yaşayabilir. Bir Alman meselâ, Katolik veya Protestan olabilir, hakezâ yine bir Katolik bir Fransız veya bir Alman olabilir.
Varlığın bu iki değişik tipi, hayatta kalmak için tabiatlarındaki birçok farklılığa göre davranır. Bir aslan tehlikede olduğu zaman döğüşür. Aslanın tabiatı bu gaye için dişler ve pençelerle donatılmıştır. Tehlikede olan bir ceylan ise sadece koşar., yani kaçar. Onun tabiatı uzun bacaklı tabiatı, hızlı koşma imkânı verir. Her metod iyidir, şayet tesirliyse! ( Şayet tesirli değilse, türler bugüne kadar hayatta kalmayı başaramazdı.)
Bir millet tehlikeyle karşı karşıya olduğu zaman ayakta durur ve savaşır. Bir dinî topluluk tehlikede olduğu zaman ise, başka yere gider. Yahudiler, ötekilerden daha da öte, kaçış sanatını mükemmelleştirdi. Holokost korkusundan sonra bile, Yahudi Diasporası hâlâ ayakta ve şimdi, iki nesil sonra, bu korku tekrar diriliyor.
Teodor Herzl bir Yahudi milleti icat etmek için, bu farkı görmezden gelmek zorundaydı. Herzl, etnik bir dinî topluluk olan Yahudilerin ayrıca bir Yahudi milleti olduklarını varsaydı. Başka türlü ifade edecek olursak: Diğer bütün milletlerin aksine, Yahudiler hem dinî bir topluluk ve hem de bir milletti; Yahudileri ilgilendirdiği kadarıyla, millet bir din, din de bir milletti.
Bu bir “beyaz yalandı.” Başka bir çare yoktu: Bunsuz, Siyonizm varolamayacaktı. Yeni hareket, sinagogdan Davud Yıldızını, Tapınaktan ise şamdanı alarak, atkılı bir duacıdan mavi-beyaz bayrağı sembol olarak aldı. Kutsal topraklar bir vatan oldu. Siyonizm, dinî sembolleri laik ve millî içerikli kavramlarla doldurdu.
Yanlışlamayı ilk fark eden Ortodoks Rabbîler oldu. Hepsi, Herzl’i ve onun terimleri belli olmayan Siyonizmini lanetledi. En aşırı giden Lubivatich Rabbîsi oldu ve Herzl’i Yahudiliği tahrip etmekle suçladı. Bu Rabbî, Yahudilerin, Allah’ın ayetlerine bağlı kalmakla, bir bütünlük içerisinde olduklarını yazdı. Doktor Herzl, Allah’a olan bu bağlılığı kaldırarak, yerine laik milliyetçiliği getirmek istiyor dedi.
Herzl, Siyonist ideali meydana getirdiğinde, kafasında Filistin’de bir devlet kurmak fikri yoktu, aksine Arjantin’i düşünüyordu. Hattâ kitabında bile, Arjantin mi yoksa Filistin mi? Başlıklı bölümde bu konuya sadece birkaç satır ayırmıştır. Bununla birlikte temelini attığı hareket Herzl’in düşüncesini değiştirdi ve onu, İsrail Topraklarında devletleşmek için çalışmaya zorladı ve devlet burada vücuda gelmeye başladı.
İsrail Devleti kurulduktan ve Siyonist rüya gerçekleştikten sonra artık daha fazla “beyaz yalana” ihtiyaç yoktu. İnşaat bitirilmişti ve iskele söküldü. Bir İsrail milleti vücuda gelmişti, artık daha yeni bir hayale ihtiyaç yoktu.
BUGÜNLERDE İsrail’in en çok okunan gazetesi Yediot Ahranot, bir Tv reklâmında sürekli tarihî seçilmiş metinleri gösteriyor. İsrail Devleti’nin kurulduğu gün, kocaman bir başlıkla anons edildi: “İBRANİ DEVLETİ!”
“İbrani”, “Yahudi” değildir. Ve asla kazara olmayacak bir şekilde; şu zamanda, “Yahudi devleti” terimini seslendirmek kesinlikte acayiptir. Bu ülkede önceki yıllarda, “Yahudi” ve “İbrani” terimleri arasında keskin bir ayrıma gidilir, Diaspoaraya veya bu ülkeye ait meseleler arasındaki farklılıklar ifade edilirdi. Meselâ, Yahudi Diasporası, Yahudi dili (Yiddiş), Yahudi dini, Yahudi geleneği öte tarafta ise İbrani dili, İbrani tarımı, İbrani sanayi, İbrani yer altı çeteleri, İbrani polisleri…
Şayet böyleyse, Bağımsızlık Günümüzde kelimeler “Yahudi devleti” olarak söyleniyor? Bunun basit bir izahı var: BM, ülkenin bir “Arab devleti” ve bir “Yahudi devleti” olarak ikiye bölünmesi fikrini bir çözüm olarak zorladı. Yeni devletin meşrû temelleri işte buydu.Bu sebeble, aceleyle hazırlanan deklarasyon “İsrail Devleti adında, Yahudi devleti” kuruyor olduğumuzu (BM çözümüne göre) söyledi.
İnşaat bitirilmiş fakat iskele kaldırılmamıştı. Aksine, inşâ aşamasının en önemli kısmı oldu ve binanın dış görünüşüne hâkim olmaktadır.
Zamanımızdaki ÇOĞU GİBİ, David Ben Gurion da, Siyonizmin, dinin ayağını kaydırarak onun yerine geçtiğine ve dinin gereksiz olduğuna inandı. Ben Gurion yeni laik devlette dinin bir kurumuş yaprak gibi buruşacağını ve kendiliğinden ortadan kaybolacağına oldukça emindi. Yeshiva Almanlarından (Talmud okulu öğrencileri) kurtulmak gerektiğine ve sayılarının birkaç yüzden sıfıra indirilebileceğimize karar vermişti. Aynı şey mevcut dinî okullara da uygulandı. Tıpkı Herzl gibi, Gurion da, “ Rabbîlerimizin sinagoglardan ve kışlalardaki subaylarımızdan uzak tutulacağı” sözünü verdi. Ben-Gurion devletin bütünüyle laik olacağına emindi.
Herzl “Yahudi devleti”ni yazdığında, Yahudi Diasporasının varlığını korumaya devam edeceğini hayal etmedi. Onun düşüncesine göre, sadece yeni devletin vatandaşları “Yahudi” olarak bilinecek, diğer bütün Yahudiler ise değişik milletler içerisinde asimilasyona uğrayacak ve gözlerden uzak kalacaklardı.
ANCAK “beyaz yalan”, Herzl’in, tıpkı Ben-Gurion’un verdiği tavizler gibi neticelendi ve rüyasında bile göremediği şeyler oldu. İsrail’de din silinip gitmedi tam aksine devletin kontrolünü eline geçirerek, büyük bir kazanç elde ediyor. İsrail hükümeti burada yaşayan İsraillilerin millî devleti sıfatını kullanmıyor, aksine “Yahudilerin millî devleti” ( dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın hattâ kendini başka bir millete ait hissetsin dünyadaki bütün Yahudilerin devleti) sıfatını kullanıyor.
Şayet tehlikenin ciddîyeti konusunda uyanık davranmaz ve İsrailli varlığımızı göstermezsek, dinî okullar eğitim sistemimizi yiyip bitirecek ve kaba güç kullanarak etkisiz hâle getirecek. Yurt dışında ikamet eden İsraillilerin oy kullanma hakları kabul edildi bu dünyadaki bütün Yahudilere oy kullanma hakkı vermenin ilk adımıdır. Ve daha da önemlisi, bahçemizde büyümekte olan millî-dinî ayrık otları (fanatik yerleşimciler) devleti tahrip olacak bir noktaya doğru sürüklüyor.
İsrail’in istikbâldeki EMNİYETİNİ sağlamak için birileri bu iskeleyi bu inşaattan söküp atmalıdır. Başka bir deyişle: Din eşittir millet “beyaz yalanını” gömmelidir! İsrail milleti devletin temeli olarak tanınmak zorundadır.
Şayet bu prensip kabul edilirse, -Yeşil Hat içerisindeki- İsrail’in gelecekte alacağı şekil neye benzeyecek?
Ortada birbirinden ayrı iki model ve bir çok farklı varyasyon var.
A Modeli: Bir tanesi çoklu millet. İki milletten birini oluşturanlar çoğunlukla İsrail vatandaşı. Çoğunluk İbrani milletine ait ve azınlıkta olan Filistinli Arablardır. Her bir millet, kültürel, eğitim ve din gibi belli sahalarda otonomiye geçecek. Otonomi, teritoryal yani bölgesel olmayıp, aksine kültürel olacak (tıpkı Vladimie Ze’ev Jabotinsky’nin bir asır önce Çarlık Rusya’sına teklif ettiği gibi.) Hepsi İsrail vatandaşlığı altında birleşecek ve devlete bağlı kalacak. Arab azınlığın ayrımcılığa tabi tutularak dağıtılması tıpkı “demografik şeytan” gibi, geçmişte kalan bir şey olacak.
B Modeli : Amerikan misalî. Amerikan milleti bütün Amerikalılardan mürekkeptir ve bütün Birleşik Devletler vatandaşları Amerikan milletinin altyapısını oluşturur. Jamaika’dan göç etmiş ve ABD vatandaşlığını kazanmış bir göçmen otomatik olarak Amerikan milletinin bir üyesi olmakta ve, George Washington ile Abraham Lincoln’e mirasçı olmaktadır. Okullarda öğretilen bütün bililer öz olarak aynıdır ve aynı tarih dersleri okutulur.
Bu iki modelden hangisi daha tercih edilebilir? Benim görüşüme göre ikincisi, yani B Modeli daha iyidir. Ancak bunun gerçekleşmesi, İbrani çoğunlukla, Arab azınlığın diyaloğuna bağlıdır. Nihayetinde, Arab vatandaşlar genel İsrail milletinin eşit birer ferdleri statüsüne kavuşmak veya statüleri tanınmış, otonom millî bir azınlık olarak, bir devlet gerçeğini kabul ederek ve kendi kültürlerini bağırlarına basarak, çoğunluk kültürüyle yan yana yaşamak konusunda bir tercih yapmak zorunda kalacaklar.
Önümüzdeki 4 gün içerisinde, İsrail Yüksek Mahkemesi, bu tarihî ilk adımın atılıp, atılmayacağının kararını verecek.
*İsrailli gazeteci–yazar.
Bu makale Fazıl Duygun tarafından www.timeturk.com için tercüme edilmiştir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara