Dolar

34,8687

Euro

36,6412

Altın

3.024,54

Bist

10.033,78

İsrail'in AK Parti'yi devirme planları

Nasuhi Güngör, İsrail'in AK Parti'yi devirme planlarını konu alan yazısında MHP'nin Rahmi Koç Müzesi toplantılarına konuk olmasıyla Ortaylı'nın sözlerine dikkat çekti.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-02-22 11:44:00

İsrail'in AK Parti'yi devirme planları
Haber Merkezi / TIMETURK

İsrail'in AK Partiyi devirme planı çerçevesinde birtakım hizmetler sunmakta tereddüt etmeyeceği ve taahhüt edilen anlaşmaları yerine getirecek yeni bir koalisyon hükûmetini destekleyeceği iddia edildi. Star yazarı Nasuhi Güngör bugünkü yazısında İsrail AK Parti'yi devirme hazırlığında olduğuna ilişkin bir iddia ortaya attı. Prof. Dr. Samir Salha'nın El Cezire'de yayınlanan yorumuna dayanak gösteren Güngör bu plan çerçevesinde son zamanlarda Türkiye'de yaşanan bazı gelişmeleri örnek gösterdi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve ve kurmaylarının 18 Şubat akşamı Rahmi Koç Müzesi toplantılarında önemli işadamlarıyla biraraya geldiğini hatırlatan Güngör, TÜSİAD’ın bir bölümüne ve Koç ailesinin zemininde kendisini anlatan MHP’nin, bundan sonra vereceği mesajlara dikkat çekti.

Güngör'e göre toplantının hemen ardından MHP liderinin yaptığı yazılı açıklama, muhalefet tarzında önemli bir değişim yaşanmayacağının, hatta giderek daha da sertleşeceğinin işareti kabul edilebilir.

Bu gelişmeleri dış dinamiklerle birlikte ele almak gerektiğine işaret eden Güngör önce Cengiz Çandar’ın 13 Ocak 2010’da yaptığı şu değerlendirmeyi hatırlattı:

‘Türkiye ile İsrail ‘itişmesi’nde kim kaybeder? Kim bölgede ve uluslararası planda güç kaybediyor, zayıflıyor ve tecride gidiyorsa, o kaybeder. Kim ‘iç dengeleri’ni sağlam tutuyorsa, o kazanır. Bu arada, bundan böyle, Türkiye’nin içine ‘dışarıdan’ uzanacak parmakları da doğru teşhis etmek dönemi başlıyor.’

Ardından da El Cezire’de yayınlanan Samir Salha imzalı şu analize yer verdi:
‘Ankara ile Tel Aviv arasındaki diplomatik karşılaşma, bundan böyle sadece iki tarafı ilgilendiren bir konu olarak kalmayacak. Bugün Tel Aviv’in kendi konumunu güçlendirmek için Türkiye’nin birden çok iç meselesinde rolü olması ihtimalini de uzak görmüyoruz. Amaç gerektiğinde imajıyla oynayan Erdoğan’dan intikam almak. Tıpkı 100 yıl önce baskılara direnerek Filistin devleti projesinde işbirliğine yanaşmadığı için Padişah Abdülhamit’e yapılanlar gibi.

Tel Aviv’in AK Parti’yi devirme planı çerçevesinde birtakım hizmetler sunmakta tereddüt etmeyeceğini ve taahhüt edilen anlaşmaları yerine getirecek yeni bir koalisyon hükümetini destekleyeceğini biliyoruz.’

‘İsrail AKP Hükümetini Devirme Hazırlığında’ başlıklı bu analizin tamamını Turque Diplomatique’in Şubat 2010 sayısında yayınlandı.

Güngör Rahmi Koç Müzesi’ndeki toplantıdan buraya nasıl geldiğini şöyle cevaplıyor:

"Cevabı o kadar zor değil. Türkiye’nin son 8 yılda şekillenen yeni stratejik kimliğinin, öncelikle kimleri rahatsız ettiğini sıralarsak, İsrail’i listenin başına yazabiliriz. Bununla birlikte görmemiz gereken bir diğer gerçek, bu küçük ülkenin topraklarımız dahilinde sahip olduğu dostluk ve ittifaklardır. Bu gücün siyaseten ete kemiğe bürünmesi için hazırlanan senaryolara bugünden itibaren daha dikkatle bakmak gerekiyor.

Rahmi Koç Müzesi ve Devlet Bahçeli fotoğrafına şimdi bir kez daha bakmayı deneyin. Hatta tabloya İlber Ortaylı’yı eklerseniz daha ilginç bir manzara görebilirsiniz. ‘İsrail, AK Parti’yi devirecek’ diye çığlık atan başka bir ‘profesör’ daha var ama, onun adını anmak bile gereksiz."

Ertdoğan'ın Sonu, 2. Abdülahmit'inkiyle Aynı Olabilir

Turque Diplomatique'te yayınlanan yorumda, AKP lideri Erdoğan'ın, 2. Abdülhamit'le aynı kaderi paylaşabileceği ileri sürüldü. Prof. Dr. Samir Salha tarafından kaleme alınmış yorumda "Bugün Tel Aviv'in kendi konumunu güçlendirmek için Türkiye'nin birden çok iç meselesinde rolü olması ihtimalini de uzak görmüyoruz. Amaç, gerektiğinde imajıyla oynayan Erdoğan'dan intikam almak. Tıpkı 100 yıl önce baskılara direnerek Filistin devleti projesinde iş birliğine yanaşmadığı için Padişah Abdülhamit'e yapılanlar gibi" ifadelerine yer veriliyor.

Makalenin tam metni şöyle:

"Aylar boyunca sarsılıp duran Türkiye-İsrail ilişkilerinin bal küpü sonunda yere düştü ve paramparça oldu. İsrailli çoban, gördüğü hayalde elindeki sopayı Türklerin yüzüne doğrulttu ve İsrail sürüsünü himaye yazgısından günden güne uzaklaştıkları için onlara diz çöktüreceğini iddia etti. Çoban, gerektiğinde kendi lehine yeri doldurulamaz bir garanti olması için senelerdir koruyup kolladığı küpü tekmeledi ve devirdi. Ancak paha biçilemez bu serveti bir çırpıda nasıl harcadığını görünce irkilerek korkuyla uyandı. İsrailli çoban bizi daima odun, kendisini de balta olarak hayal etmekte ısrar etti. Onun için biz tahtaydık, o testereydi, o yukarıda oturandı, bizse aşağıdan bakandık. Öfkelendiğinde bize el uzatmayan ve bütün dünyanın gözü önünde bizi azarlayan, masaya bayrağımızı koymayı reddeden ve bir fincan kahve bile ikram etmeyen yine oydu.

Buna rağmen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Ankara'ya gelen İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak'a bir fincan kahvenin kırk yıllık hatırı olduğunu hatırlattı ve bunu İsrail'deki en büyük hayalpereste, Danny Ayalon'a aktarmasını istedi.

Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. İşte İsrail liderlerinin tiyatrosu, İsrail yönetiminin kendi içinde bile günden güne kızışıyor ve işte Ayalon, hırsını muhalefetten ve Ankara'nın alçak koltuk saçmalığına karşılık olarak verdiği "babıâli" (yüce kapı) dersinden sonra kendisine saldıran medyadan çıkarıyor. Ayalon, içerideki muhaliflere meydan okurken "yol alan kafileden ve havlayan köpeklerden" bahsetti. İsrail'e karşı medyadaki eleştiri kampanyası devam ettiği sürece cebinde, büyükelçiyi kovmak gibi başka sürprizler de olduğunu iddia etti.

Ankara-Tel Aviv gerilimini uzun uzun analiz eden medya son olarak, deneyimli politikacı Şimon Peres'in, Cumhurbaşkanı Gül'ün Çelikkol'u geri çekme ve diplomatik temsil seviyesini düşürme konusunda blöf yapmadığını anlayarak gerilim hattına girdiğinde, İsrail Dışişlerinin ve karar mekanizmalarının yediği yumruğun büyüklüğünü ortaya çıkardı. Pek çok kaynak, İsrail Dışişlerinin Türkiye'ye bir özür taslağı gönderdiğini, Türk Dışişlerinin ise bunu kendisine uygun şekilde düzelterek tekrar İsrail'e ilettiğini ve bu kez İsrail'den resmî özür istediğini aktarıyor. Kimse İsrail'in kendi kurduğu saman evi yakabildiğine ve ardından Türkiye ile ilişkilerinde kolayca telafi edemeyeceği siyasi ve stratejik zararlar bırakabildiğine inanamıyor.

Babıâli aşağılamaya birkaç saatten fazla katlanamadı. Erdoğan ve hükûmetin yanıtı gerçekten sarsıcıydı ve kimileri için politikalarını ve tutumlarını gözden geçirmesi açısından iyi bir fırsattı. Bazıları İsrail'in başarısız oyunuyla dalga geçmeye başladı. Öyle ki kimileri İsrail'i kurtaracak olanın, birinin, olanların bir kamera şakasından ibaret olduğunu ve aslında "sinirlerinizi denemek, kendi tahammül ve karşılık verebilme gücümüzü de ölçmek istedik" demesi olduğunu söylerken, kimileri de aslında İsrail'in bölgesel konumunu güçlendirmek için Türkiye'ye ücretsiz hizmet sunduğunu söylüyor.

Tel Aviv'in kendisine içinden nasıl çıkacağını bilmediği bir çukur kazmış olması makul mı? Netanyahu hükûmeti, büyük çoban Lieberman'a teslim ettiği tüfekten kurşun yedi. Hükûmet, Ankara ile karşılaşmasından kanlı bir şekilde çıkmakla kalmadı, içinde bulunduğu beladan yakın zamanda kurtulmaktan aciz olduğunu da kanıtladı.

İsrailli politikacı ve yazar Yossi Sarid, Haaretz'te durumu şöyle özetliyor: "Tarihte firavunu alt etmeyi başardık fakat bu hükûmeti aşmakta başarılı olup olamayacağımızı bilmiyoruz." Kurtlar Vadisi dizisi, İsrail'in öfkesinin ve Türkiye ile gerilimi tırmandırmasının gerekçesi olmaktan çok uzak. Bununla birlikte İsrailli yetkililerin ziyaretleri de dâhil hiçbir şey Erdoğan'ı, onlardan (İsrailliler) birini, tahtadan da olsa Babıâli'nin yakınındaki koltuklardan birinde ağırlamaya ikna edemedi. Peki Netanyahu hükûmetini bu denli kızdıran ve kışkırtan neydi? Öncelikle İsrail'in öfkesini çeken şeyin, AK Partinin son yıllarda Suriye'ye doğru yaptığı ve askerî iş birliğine kadar giden açılım süreci olduğu kesin. Öfkenin bir diğer nedeni de Türkiye'nin, farklı görüşlere mensup olmalarına rağmen bütün Filistinlilerin yanında durması ve İsrail'in işgal altındaki topraklarda yürüttüğü politikalara karşı çıkması.

Son Gazze durağı bir patlama noktasıydı ve Erdoğan, bir daha Davos'a gitmeyeceğini ancak Riyad'a gidip sergilediği tutumdan dolayı kendisinden önce Türkiye'ye ve Türk halkına verilen Kral Faysal Ödülü'nü teslim alacağını ilan etti. Bütün bunlardan sonra İsrail nasıl kızmasın, nasıl öfkelenmesin? İsrail'in öfkesinin, bir taraftan Türkiye'nin Lübnan açılımıyla da ilgisi var. Bu açılım, İsrail'in Lübnan'ın güneyine düzenlediği saldırıların ardından Türkiye'nin bölgeye yardımlar göndermesiyle çeşitlenmiş ve artmıştı. Erdoğan, Ankara'nın Lübnan halkına yönelik tehdit ve şiddet politikalarını kabul edemeyeceğine dair yaptığı uyarıların adından Tel Aviv nasıl olur da kızmaz?

Erdoğan, İsrail'in İran'ı Türkiye üzerinden vurma olasılığı üzerine de Tel Aviv'e bir mesaj göndermiş ve yanıtın sert olacağını, böyle bir işe kalkışmadan önce bin kere düşünmesi gerektiğini söylemişti. Netanyahu ve arkadaşlarını öfkelendiren şey, Erdoğan'ın, Tel Aviv'in kendisini Ankara'nın stratejik müttefiki olarak görmekle övündüğünü görmezden gelmesiydi. Daha da özetlemek gerekirse, İsrail'i endişelendiren, öfkelendiren ve onu maceraya, kumar oynamaya sürükleyen şey, Türkiye'nin Arap ülkeleriyle ilişkilerinde her gün bir ülkeyle olan vize uygulamasını kaldırması, bu sayede stratejik, coğrafi ve ticari yayılma alanını genişletmesi, askerî ve ticari anlaşmalar yapmasıydı.

Barak'ın Ankara'ya Büyükelçi Çelikkol'u kameraların önünde kucaklamak için geldiğini biliyoruz. Ancak Ayalon'un kendisini izlediğini ve ziyaretin işleri rayına oturtmak için yeterli olmayacağını unutmuşa benziyor. Netanyahu, koalisyon hükûmetinin en zayıf halkası. Netanyahu'ya, kullandığı üslubun İsrail'in imajını ve çıkarlarını tehdit ettiğini hatırlatan Lieberman'ın da kendisine söylediği şey buydu. Tel Aviv, Ankara'nın kendisine sunduğu pek çok fırsatı geri tepti ve gerilimi tırmandırma yolunu seçti. İsrail'in patlattığı son gerilim, kimilerini sevindirdiyse de İsrail Dışişlerinin alçak koltuk olayından sadece birkaç saat sonra özür dilemesi, Tel Aviv'in, Ankara'yı bir sınırda durdurabileceğine bel bağlayanları hayal kırıklığına uğrattı.

Ankara ile Tel Aviv arasındaki diplomatik karşılaşma, bundan böyle sadece iki tarafı ilgilendiren bir konu olarak kalmayacak. Aksine birçok bölge halkına ve rejimine de yansımaları olacak bir kriz hâlini alacak. Buna en iyi kanıt da olayı ve ardından yaşananları yakından takip eden haber ve yorum sayısındaki büyük artış. Kimileri karartmaya, özetlemeye, görmezden gelmeye çalıştıysa da Arap basınının büyük bir kısmı olay hakkında uzun uzun yazdı. Kimileri ise Türkiye'nin Doğu ile ilişkilerini iyileştirmek adına İsrailli ortağı kaybetme ve Batı'dan uzaklaşma riskini göze alamayacağını söylüyordu. Netanyahu ve hükûmetinin, yeniden itibar kazanmak için uygun fırsatı kolladıklarını biliyoruz. Bugün Tel Aviv'in kendi konumunu güçlendirmek için Türkiye'nin birden çok iç meselesinde rolü olması ihtimalini de uzak görmüyoruz. Amaç, gerektiğinde imajıyla oynayan Erdoğan'dan intikam almak. Tıpkı 100 yıl önce baskılara direnerek Filistin devleti projesinde iş birliğine yanaşmadığı için Padişah Abdülhamit'e yapılanlar gibi.

Tel Aviv'in AK Partiyi devirme planı çerçevesinde birtakım hizmetler sunmakta tereddüt etmeyeceğini ve taahhüt edilen anlaşmaları yerine getirecek yeni bir koalisyon hükûmetini destekleyeceğini de biliyoruz. Ancak Türk diplomasisinin Netanyahu'ya verdiği son dersin, uzaktan seyreden ve tereddütte olan pek çok kişiye yararlı olabileceğini de biliyoruz.Burada açıkça söylemek gerekirse Türkiye'nin yeni İsrail diplomasisinin icatlarına ve yöntemlerine yanıtı, İsrail'in tarafsız kıldığı Mısır için de uygun olabilir. Zira Camp David Anlaşması ve ardından gelenler, Tel Aviv'in istediği gibi oynadığı anlaşma maddelerinin yükümlülüklerine bağlı kalmak bahanesiyle Mısır'ın rolünü, nüfuzunu ve hareket kabiliyetini yitirmesine neden olmuştu. Türk gazeteci Abdülhamit Bilici, tavuk yumurtasıyla kartal yumurtasının nasıl birbirine karıştığını anlatıyor. Yumurta çatlayınca içinden kartal yavrusu çıkar ve uzakta uçan kartallara hayranlıkla bakar. Oysa ihtiyacı olan tek şey, birinin ona aslında kartal olduğunu hatırlatmasıdır. İşte bizde de pek çok ülke ve rejim, kendisinin de aynı özelliklere sahip olduğunu unutarak Türk dış politikasını uzaktan seyrediyor."

Bu arada dünyayı biraz daha yakından izlemek istiyorsanız, aylık yayınlanan Turque Diplomatique'yi kaçırmayın. (İrtibat telefonu 0 212 631 01 56)
SON VİDEO HABER

Suriyeli çalıştıran esnaf şaşkın: 'Aha yabancılar da gitti!'

Haber Ara