Dolar

34,8660

Euro

36,6016

Altın

3.044,19

Bist

10.058,47

Dünya Basınında Bugün

Dünyada meydana gelen olaylarla ilgili gazete ve dergilerde yer alan haber, yorum ve analizler...

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-01-29 09:04:00

Dünya Basınında Bugün
Dünya basını turuna Amerika Birleşik Devletleri ile başlıyoruz.

New-York Times Gazetesi, Amerikan güçlerinin Afganistan’daki Taliban kuvvetleri ile mücadelesini ele almış.

Haber özetle şöyle: Taliban’a karşı en büyük Afgan kabilelerinden destek arayan Washington yönetimi, karşılığında para yardımı öneriyor. En önemli Afgan Peştun kabileleriyle görüşen Amerikalı askeri yetkililer anlaşmaya vardı.

Washington, geliştirme projelerinde kullanmak üzere doğrudan kabile liderlerine 1 milyon dolar aktarmayı vaad ediyor.

Afgan kabileleri ise Afgan yönetimine destek verecek, Taliban’la savaşacak. Taliban’a yardım edenlerin evleri yakılacak. Kabileler, her aileden askerlik yaşı gelen bir erkeğin Afgan ordu veya polis güçlerine katılmasını sağlayacak.

Topyekün bir Peştun kabilesinin Taliban’a karşı savaş açması bir ilk. Fakat ümit vaad etse de anlaşmanın kırılgan olduğuna dikkat çekiliyor. Çünkü Afganistan tarihi bu tür anlaşmaların kolaylıkla bozulabildiğinin örnekleriyle dolu. Eğer Amerikan yönetimiyle herhangi bir pürüz çıkarsa ya da vaad edilen ödemelerde sorun olursa kabileler çabucak anlaşmadan dönebilir.

Öte yandan Taliban da boş durmuyor. Kabile liderlerini ölümle tehdit ediyor. Hatta bir liderinin bölge valisi olan kardeşi öldürüldü. Afgan hükümeti de Taliban militanlarını kendi tarafına çekmeye çalışıyor. Planın başarısı ise ancak zamanla görülebilecek.

Time Dergisi, Haiti’de depremin ardından yaşanan insanlık dramına dikkat çeken bir makaleye yer veriyor.

Yazıda Mia Pean adlı bir güvenlik danışmanının gözlemlerine değiniliyor. Mia Pean, depremin vurduğu Haiti sokaklarında, kamyonetle gezen bir adamın "Yemek, yemek" diye bağırdığına ve ardından her seferinde 4-5 aç çocuğun kamyonetin arkasına atlayıp gittiğine şahit olmuş.

Pean, birkaç gün sonra aynı şahsı görünce çocuklara ne olduğunu sormuş. Aldığı cevapsa, "Merak etme, onları güvenli evlere yerleştiriyoruz" olmuş.

Pean, bu sözlerin arkasında ise korkunç bir gerçeğin olduğundan endişe ediyor. Pean’e göre depremin vurduğu ülkenin aç çocukları, seks ticaretinin hedefinde. Üstelik Pean durumdan endişe eden tek kişi değil.

Haiti Başbakanı, Jean Max Bellerive, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkelerine gitmesi gündemde olan yetimlerin koruyucu aileler dışında başka amaçlarla götürülmeleri konusunda endişelerini seslendirdi.

Daha kötüsü, Haiti’deki gelenek ve kültürler de bu konuyu daha da vahim hale getiriyor.

Depremden önce Haiti hükümeti, 300 bin çocuğun ülke içi ve dışında zengin ailelerin yanına gönderildiğini kaydediyor. Bu kavrama ülke dilinde "restavek" yani "yanında kalmak" deniyor.

Bu çocukların köle gibi kullandıldığı ve çoğu zaman fiziksel, duygusal ve cinsel suistimale uğradıkları biliniyor.

Sivil toplum kuruluşları, depremden önce restavek gerçeğine karşı gelişme kaydetmiş, fakat depremin durumu çok daha vahim hale getireceğinden korkuluyor.

Yazı şu yorumla bitiyor: "Depremden önce Haitili çocuklar için hayat zordu. Depremden sonra ise ailelerini kaybetmenin yanında çocukluklarını da kaybetmekle karşı karşıyalar."

Newsweek Dergisi ise, Obama yönetimin İran’ı nükleer silahlar konusunda köşeye sıkıştıracak bir planına yer ayırıyor. Obama yönetimi, İran ekonomisini zora sokacak bir dizi yaptırımı içeren bir planı onayladı.

Plana göre, Amerikan Hazinesi, İran Devrim Muhafızlarının elindeki onlarca şirketi hedef alacak. Devrim Muhafızları en son İran Telekomünikasyon Şirketini satın aldı.

8 milyar dolarlık anlaşmayla Muhafızlar, ülkenin telefon ve internet sistemlerindeki kontrolünü daha da arttırmış oldu.

Washington’a göre, Devrim Muhafızları İran ekonomisinin büyük şirketlerini ele geçirerek diğerlerini devre dışı bırakıyor. Amerikan Hazinesi, bu şirketlerle iş yapan uluslararası ortaklara baskı yapacak. Bu şirketlere ya İran’la iş ilişkilerinizi kesin ya da Amerikan yaptırımlarına hazır olun denecek.

İngiltere’deyiz...

Guardian Gazetesi, Davos’ta Dünya Ekonomik Forumu sürerken, Kopenhag’da yapılan İklim Zirvesi’nde çıkan yardım kararına dikkat çeken bir habere yer veriyor.

Haber özetle şöyle: Zengin ülkeler, az gelişmiş ve fakir ülkelere karbon salımını azaltmaları konusunda anlaşma için milyarlarca dolar vaad etmişti. Şimdi ise zenginler bu yardımı finanse etmek için Afrika ülkeleri gibi ülkelerdeki gelişim projeleri için ayırdıkları fonlara göz dikti.

Önde gelen gelişim projesi şirketlerinden birinin yöneticisi olan Jamie Drummond, batılı ülkeleri "dürüst olmamakla" suçladı.

Drummond, gelecek 3 yıl için vaad edilen 10 milyar dolar için ilave hiçbir bütçe ayrılmadığını, bu miktarın Afrika için ayrılan sağlık ve eğitim fonlarından çekilerek Asya ve Latin Amerika’daki altyapı çalışmalarına aktarılacağını söyledi. Davos’ta konuşan Drummond, büyük ülkelerin liderlerini "temiz oynamaya" çağırdı.

Aynı kaygılar, servetinden Afrika’daki sağlık programlarını finanse eden Bill Gates tarafından da dile getirilmişti. Drummond, küresel kriz ortamında büyüklerin yaşadığı zorluğun da farkında olduklarını belirterek, çözüm için bazı bankacılık ve uçak yolculuğu gibi alanlarda vergiler getirilmesini ve IMF’nin altın rezervlerinden bir kısmının satılmasıyla fon sağlanmasını önerdi.

Guardian’da yer alan bir diğer haber yorum ise askeri darbe ile sarsılan Honduras’ı ve yeni yönetimini ele alıyor.

Yazı özetle şöyle: Honduras’ta 7 aydır devam eden politik kriz sona erdi. Sonuçta devrik lider Zelaya taraftarları ve darbe karşıtları kaybetti.

Önceki gün muhafazakar ve eski bir toprak ağası olan Porfirio Pepe Lobo yemin ederek Devlet Başkanlığı görevine başladı. Tartışmalı bir sürece rağmen seçimi kazanan Lobo’nun görevdeki meşruiyeti de çok tartışıldı.

Seçimi darbe karşıtı hiçbir adayın katılmadığı bir ortamda kazanan Lobo’nun hükümeti, halen Brezilya ve Arjantin gibi ülkeler tarafından tanınmıyor.

Fakat Lobo, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere 19 ülkeden onay alarak kritik tanınma eşiğini geçti. Darbe karşıtlarıyla beraber aynı zamanda Honduras’ta herkes kaybetti.

Ülke her yönden perişan durumda. Uluslararası yardım, turizm ve ticaretten mahrum kalan ülkede, ekonomi yüzde 3 ila 4 küçüldü. Bu rakam, 1998 yılındaki tayfun felaketindeki küçülmeden bile fazla. Ülkede her zaman olduğu gibi asıl kaybedenler fakirler oldu.

Hükümet sadece 19 ülkece tanınıyor, bu da uluslararası izolasyon anlamına geliyor.

Ayrıca ülkenin derin şekilde bölündüğü de düşünülürse darbenin bedelinin ne kadar ağır olduğu görülecektir. Eskiden bu coğrafyada darbe yapıp birkaç protestocuyu öldürerek yolunuza devam edebilirdiniz. Fakat Honduras örneği artık bunun böyle gitmediğini göstermiş oldu.

Haftanın son gününde İngiltere gazetelerinin hemen hepsi tek bir konuya ağırlık veriyor: Irak soruşturması

Bilindiği gibi İngiltere'nin eski Başbakanı Tony Blair bugün Irak'ın işgali kararı konusunda ilk kez kamuoyunda önünde ifade vermeye hazırlanıyor.

Blair, yaklaşık altı saat boyunca 2003 yılındaki işgalin öncesi ve sonrasına ilişkin soruları yanıtlayacak.

Chilcot soruşturmasında şimdiye kadar ifade veren bazı üst düzey yetkililer, 2003 yılının Mart ayındaki işgalin hemen öncesinde ellerine geçen istihbaratın; "Saddam Hüseyin'in sahip olduğu iddia edilen kitle imha silahlarının çoktan imha edildiğine işaret ettiğini" anlatmıştı.

Financial Times gazetesi "Irak'ın baş aktörü sahneye çıkıyor" başlığını kullanırken Guardian "Blair için Irak konusunda karar günü" demiş.

Guardian gazetesine göre eski başbakan, Irak'ın İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri önderliğindeki işgalinin, Saddam Hüseyin'in kitle imha silahlarına sahip olma girişimlerini engellediğini söyleyecek. Eski başbakan, binlerce Iraklının hayatını kaybetmiş olmasına rağmen, Saddam Hüseyin'i engellemiş olmalarının haklı olduğunu savunacak.

Blair, savaşta ölenlerin 40 yakını karşısında soruları yanıtlayacak. İngiltere'de ilk kez hükümete çalışmış bir yetkili bu şekilde sorgulanıyor.

Guardian, Independent ve Times gazeteleri, Blair'in mutlaka yanıtlaması gereken on soru başlığı altında yanıt bekledikleri soruları sıralıyor. Bu gazetelerden bazı soruları özetleyerek aktaralım:

- Irak'a asker gönderme taahhüdünü ne zaman verdiniz? Bush ile savaştan hemen önce 2003 Ocak ayında buluştuğunuzda size "ikinci bir BM kararı gerektiği yolunda gelen tavsiyeyi" aktardınız mı? Yanıtınız hayır ise sebebi nedir?

- George Bush'a gönderdiğiniz mektupların içeriği neydi?

- Askeri harekâtın temel amacının rejim değişikliği olduğuna mı inanıyordunuz yoksa silahsızlanma mı?

- Savaş sonrası sürece nasıl hazırlandınız?

- Neden istihbarat net değilken, Irak'ın kitle imha silahlarına sahip olduğunun şüphe götürmediğini söylediniz?

- Savaşın meşruiyeti konusu neden çok az tartışıldı?

- Bu savaş kaybedilen binlerce hayata değdi mi?

Blair’i eleştirenler tatmin olmayacak
Times gazetesi, Tony Blair'in bazı hatalar yaptığını kabul edeceğini ama nihayetinde aldıkları kararların haklı olduğunu savunacağını söylüyor. Gazetenin başyazılarından birinde ise "Blair'e akla gelen her soru soruldu; Chilcot soruşturmasında aslında hükümetin işleyişine ve savaş sonrası sürece odaklanılmalı" yorumu yapılıyor.

"Parlamentonun yürüttüğü Hutton ve Butler soruşturmalarından sonra Chilcot soruşturmasının ne tür bir işlevi olduğunu anlamak güç. Blair'in ifadesinden yepyeni gerçeklerin açığa çıkmasını bekleyenlerin, hayalkırıklığına uğramaları muhtemel. Blair'e bugüne dek bu konuyla ilgili sorulmamış soru yok.

"Bazıları yanıtı yeterli bulmamış olabilir, o ayrı bir mesele. Blair'i eleştirenleri, onun suçlu olduğunu itiraf etmesi dışında tatmin edecek pek bir şey yok.

"İngiltere'nin eski başbakanının üzgün olmadığı bir şey - yani ABD yanında Irak'ın işgaline katılma kararı- konusunda özür dilemesi beklenemez.

"Şurası açık ki, bu savaşın gerekçesi, kitle imha silahlarının bulunamaması nedeniyle zayıflamıştır. Ancak Times olarak biz Saddam Hüseyin rejimine terörizmin kuluçkada yattığı bir yer olması ve BM kararlarını ihlal eden bölgesel bir tehdit haline gelmeye başlaması sebebiyle, bu işgale destek vermiştik.

"İngiltere'nin eski Başbakanının savaş sonrası kaos nedeniyle üzüntüsünü dile getirmesi beklenebilir ama Chilcot ve ekibi, bundan daha fazlasını ortaya çıkaramazlarsa, yerden yere vurulmamalılar."

Gizli mektuplar
"Blair'in gizli mektupları gizli kalmaya devam edecek" diyen Daily Telegraph, şöyle devam ediyor: "Tony Blair, Irak'ın işgalinden önce Amerikan Başkanı George Bush'a gönderdiği mektuplarla ilgili olarak sorgulanmayacak. İngiltere'nin eski başbakanı ayrıca 2003'teki işgalden bir yıl önce Irak'ta rejim değişikliği konusunda Amerika’dan gelen talepleri kabul ettiğini gösterdiği düşünülen memolar üzerine de sorgulanmaktan kaçınacak.

Savaşa başından beri karşı çıkan Liberal Demokratların lideri Nick Clegg ise yine Daily Telegraph gazetesine yazdığı makalede Blair'in tanıklığının "milyonlarca İngiliz vatandaşının kendisine hala sorduğu bir soruya yanıt verilmesi anlamında çok önemli bir an olacağı" yorumunu yaptı ve soruyu şu sözlerle ifade etti: "Başka bir ülkenin hukuk dışı işgaline niye ortak olduk?" Clegg, Irak'ın işgalinin "Beyaz Saray'a itaatin alışıldık bir örneği olduğunu söylerken bunun, İngiltere ile Amerika arasındaki özel ilişkiye dair soru işaretlerini doğurduğunu belirtti.

Haftanın son gününde İngiltere gazetelerinde en çok dikkat çeken diğer haber ise edebiyat klasiği Gönülçelen'in Amerikalı yazarı J D Salinger'in 91 yaşında hayata veda etmesi.

Hemen tüm gazetelerin manşetlerini Salinger'in fotoğrafları süslüyor. Independent, "Öfkeli gençliğin sesi haline gelen münzevi yazara veda" derken, Times, "Anti kahramana hayat veren anti yazar" yorumunu yapıyor.

Daily Telegraph gazetesi ise Salinger'ın ölümüyle beraber, tüm ömrünü gizlilik içinde sürdürmesi ve basından kaçmasıyla bilinen yazarın belki de gizli kalmış romanlarının ortaya çıkabileceği umudunu aktarıyor.

SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara