Bahçeli, Erdoğan'ı ilk kez övdü
MHP lideri Devlet Bahçeli, Başbakan'ın 'Bizi gaza getirmek isteyenler var' şeklindeki açıklamasına değinerek, 'Erdoğan 7 yılın en doğru konuşmasını yaptı' dedi.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-01-29 14:18:00
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan’ın Salı günkü grup konuşmasına dikkat çekerek, “Başbakan 7 yıldır en doğru konuşmasını yaptı. ’Beni gaza getirmeyin’ dedi. Bunu fark etmesi önemli. Türkiye’yi, AKP’yi ve Recep Tayyip Erdoğan’ı kurtarır. Altı çizilecek bir açıklamadır” dedi
MHP Lideri Devlet Bahçeli, “Ya çözüm ya seçim” çağrısında bulundu. Başbakan Erdoğan’ın son grup toplantısında dile getirdiği “Bizi gaza getirenler var” sözlerini ilginç yorumla değerlendiren Bahçeli, “7 yıldır en doğru konuşmasını yaptı. Altı çizilecek bir açıklamadır. Bunu farketmesi önemli. Çünkü bu Türkiye’yi, AKP’yi ve Recep Tayyip Erdoğan’ı kurtarır” dedi. VATAN’ı makamında kabul eden Bahçeli çarpıcı yorumlar yaptı. MHP liderinin gözünden açılımdan Balyoz iddialarına kadar gündemdeki konuları şöyle değerlendirdi:
* Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu nasıl özetlersiniz?
Bu 7 yıllık dönemin siyasi analizinin her yönüyle yapılması lazım. Toplumsal sistemlerin oluşturduğu kurum, kural ve davranışlar vardır. Bu toplumsal sistemin kurumları arasında aile kurumu, hukuk kurumu, inanç, ekonomi, siyaset kurumu geliyor. Listeyi uzatabilirsiniz. Bunlar arasında tahrip edilmeyen kurum kalmadı. Aile kurumu televizyonlarda görüyorsunuz tahrip ediliyor. Devletin tüm kurumları çatışma halinde. Bunun izahının yapılması lazım. Demokrasi tahribatta önemli bir araç mıdır, Türkiye’nin bugünkü durumunu görmek lazım. Ne kadar yalan, iftira var bunu görmek lazım. Bu kadar kışkırtıcılığın, zihniyet bunalımının olduğu ortamda bakıyorsunuz bir de günde 7-8 kişi çıkıyor televizyonlara konuşuyor...
* Erdoğan son grup toplantısında yine sizi eleştirdi...
Aslında o toplantıda Başbakan 7 yıldır en doğru konuşmasını yaptı. ’Beni gaza getirmeyin’ dedi. Bunu farketmesi çok önemli. Çünkü bu birincisi Türkiye’yi, ikincisi AKP’yi, üçüncüsü ise Recep Tayyip Erdoğan’ı kurtarır. Altı çizilecek bir açıklamadır.
Krizin sonu tehlike
* Cumhurbaşkanı’nın MGK’yı toplamasını istediniz. Bunca kavga ortasında işe yarayacak mı?
Ben bugün yaşananları ’devlet krizi’ olarak isimlendirdim. Ekonomik krizler, tedbirler alınarak aşılabilir. Ancak devlet krizleri çok tehlikeli sonuçlar ortaya çıkartabilir. Siyasal tarihimizdeki gelişmeleri gözden kaçırmamak lazım. Değişik kavramlarla kafa karıştırılacak yerde bir sonuca varılması gerekiyor. Bir eksik varsa düzeltilmesinde fayda var. İstikrar için tüm bunlar ön şarttır. Devlet kirizini de oluşturduğu unsurlar çözer. Cumhurbaşkanı’nın Anayasal görevi budur. Israrcı olması gereken kişi de Cumhurbaşkanı’dır. Sonuca doğru götürmesi gerekiyor. Herkes medya aracılığıyla çıkıyor temel atma töreninde gelişigüzel değerlendiremeler yapıyor. Dinleyenlerden kim, ne kadar ve ne anlıyor peki? ’Cami bombalaması’deniyor. Farklı olaylar farklı anlatılabiliyor. Bunun mütedeyyin bir Müslüman üzerindeki etkisini düşünebiliyor musunuz? MGK’da bunların ele alınması gerekli. Zirveyi kucaklayan kurum MGK’dır. Ben MGK üyelerine ek olarak TBMM’nin de bu toplantıya davet edilmesini istedim. Meclis’i de MGK’ya alıp konuşsunlar. Sonra buradan çıkacak sonuç TBMM’ye gelsin ve Meclis son kararı versin. İki yol var: Ya devletin kurumlarını biraraya getirip sorunu çözeceksiniz ya da Türkiye’yi seçime götüreceksiniz. Askere yapılan şeyler toplumda etkili oluyor. Çünkü Türk milletinin TSK’ya saygısı çok yüksektir. Ordu-millet sevgisi vardır. Bir de bakıyorsunuz televizyona çıkanlar müdahale olacak diye kesin yorumlar yapıyorlar. Aslında bu televizyon konuşmaları sorgulama kapsamına alınmalı. Darbe yapılacak diyorsun, bilgiyi belgeyi getir demek gerek.
* Cami bombalaması gibi olayların yer aldığı raporları nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu planlar ne kadar gerçekçi?
Açıkçası çok ciddiye alınacak gibi görünmüyor. Ancak bu belgeleri görme imkanımız olmadığı için ne kadar doğru ne kadar yanlış bilemiyoruz. Analiz yapma imkanımız da yok. Fakat yargı sürecini uzun tutmamak gerekiyor. Gece gündüz çalışıp bunu sonuca bir an önce bağlamak gerekiyor. Bu Türkiye’nin bir yerindeki toprak, kiracı davası değil. Türkiye’nin rejimini, mukadderatını alakadar eden kurumlar bunlar.
* Doğu ve Güneydoğu’ya gidememeniz çok defa eleştirildi...
Evet, Başbakan bir çok defa çıkıp ’Sivas’ın ötesine gidemezler’ dedi. Başbakan bir şeyi iki kere söylüyorsa şuurludur demiştim. Neden durmadan Sivas, başka bir il değil, diye biz de araştırdık. Sivas, Birleşik Kürdistan haritasında Türkiye topraklarının en son sınırı çıktı. Bu haritaları zaten güvenlik raporlarından, internet sitelerinden bulabilirsiniz. Aynı zamanda Barzani’nin haritasında da bu var.
* O bölgenin fiili olarak kaybedilmiş olması durumu var mı? Çünkü seçimlerde yarış AKP ve DTP arasında geçiyor...
Orada siyasi partilerin oy oranlarına göre bölgenin siyasi kimliğini tanımlamak büyük bir yanlıştır. Bu yanlış da birilerine büyük fayda getiriyor. Oysa gerçek bu değil. Tüm seçimlere baktığınızda: Bölücü terörü enstrüman olarak kullanan parti ve onun karşısındaki yoğunlaşmayı görürsünüz. Orada sinsi bir propaganda yapılıyor. ’Şu kazansın, şuraya verelim’ telkini yapılıyor. O kim? Şimdi AKP. Yani ölümden korkup sıtmaya razı gösterilen telkin oylarıdır. Eskiden de aynı şey FP için söylenirdi. Hepsi Türkiye üzerine yazılmış olan senaryoların milimetrik alanlar dahil yerleştirilmiş planlarıdır. Hiçbir cümlenin altını boş bulamazsınız. Halkı bu kadar yanıltan, o senaristlere figüran haline gelmiş insanlara bakınca görüyoruz. AKP hangi özelliğinden dolayı oy alıyor? Mahalli seçimlerde gördük ki diğer parti bir çok yer kazandı. AKP propagandasını orada kim yapıyor? Şu olmasın, bu olsun kim diyor? AKP’nin propagandistleri mi çok başarılı yani? Kömür, makarna bir yere kadar tamam ama o kadar da değil. Biz her şeye rağmen o bölgelerden oy alıyoruz. Bölge normalleşsin bakalım AKP oradan ne oy alıyor. Bir de o bölgeden seçilen AKP’liyle DTP’den girenin arasındaki bariz fark nedir, biri bana bunu anlatsın. Dün orada başka partilere oy verilmiş, bugün başkasına. Siyasiler bunu bilir ama dürüst konuşmuyorlar. Oy kaynaklarım şunlardır, demiyorlar. Bir dönem CHP, bir dönem ANAP bir dönem FP şimdi de AKP. O bölgeye en az gelişmiiş bölge diyeceksin, Türkiye’nin en fukara bölgesi diyeceksin, eğitimi en düşük bölgesi diyeceksin. Ama demokratik hak kullanımında İzmir seçmeninden çok daha değişken olacak. Bunu siyaset biliminin izah etmesi gerekiyor.
* AKP’ye oy propagandasını kim yapıyor?
Ben kısaca okyanus ötesi diyorum. Bakın önce sorun askeri yöntemlerle çözülmez dendi. Siyasi çözüm oltasına herkes takıldı. Sonra birçok rapor yazıldı. Hak-İş yazdı diğer kurumlar yazdı. Sonunda bir bakıyorsunuz ki siyasi çözümler PKK’nın talepleriyle bire bir örtüşüyor. AB sürecini, AB’nin tam üyelik için yapılması gerekenleri, demokrasi ve insan hakları konusundaki taleplerini de üstüste koyduğunuzda PKK, sivil toplum kuruluşları ve AB dayatmaları, ABD’nin o bölgedeki beklentileri iskambil kağıdı gibi hiç taşmıyor. Diyelim ki en alttaki sinek 10. Bütün çözümler o sinek 10 ile tamamen örtüşüyor, hiçbir taşma yok. Ne Abdullah Öcalan ne de Recep Tayyip Erdoğan bu kadar örtüşmeyi başaramaz.
Sizce yakın mı erken seçim?
Bence erken seçim ülkeyi rahatlatır. Bazı tartışmalar ötelenir. Yeni bir Meclis, öncesinin hatalarını gözden geçirecektir. Kamplaşmalar yumuşayacaktır. Seçim demokrasilerde sihirlidir. Tıkandığında oraya başvurmak lazım.
Genelkurmay’ın açıklamaları “tatminkar değildir” dediniz...
Daha net ve anlaşılır açıklamalar, cevaplar şekilde açıklamalar yapmaları gerektiğini düşünüyorum
Açılımın geldiği noktayı nasıl görüyorsunuz?
Açılım olarak bir şey göremiyoruz ve ne kadarı açılımdır anlamakta güçlük çekiyoruz. Açılım adlandırmasını kitapçık haline getirdiler. Başta söyledikleriyle farklılıklar var. Bu bir tıkanmanın ve yanlıştan dönüşün kıvrımları olarak yorumlanabilir
Bu gerginlikte yeni bir Anayasa olmaz
* Anayasa değişikliğiyle ilgili tavrınızı ortaya koydunuz. Uzlaşabileceğiniz maddeler olabilir mi?
Hükümetin bütün söylemlerini, uygulamalarını gözden geçirip üst üste koyduğumuzda devletin temel niteliklerine yönelik gelişmeleri görüyoruz. Yüce Divan’da netliğe kavuşacak meseleler var. Bugünkü Meclis’te ortaya çıkan bu gerginlik ortamında yeni bir Anayasal süreci konuşmak değil, yeni oluşmuş bir Meclis’te konuşmak gerekiyor. Hangi değişiklikler yapılacaksa bunların yeni oluşmuş TBMM’de gündeme gelmesi gerekiyor. Eskiden beri söylüyorum. Ama nedense iltifat bulmadı. 1999 seçimlerinde 21. Dönem Meclis’i oluşuyordu. 21. Yüzyılı kucaklayan bir Meclis olsun dedik. İlk 5 yılı 21. Dönem’e tesadüf ediyordu. 21. dönem TBMM 21. Yüzyılı kucaklasın istedik. 1876’dan bu yana Anayasa, 1946 yılından bu yana ise çok partili rejimi konuşuyoruz. 21. yüzyıla bunların unsurlarıyla gözden geçirildiği, sağlıklı bir toplum yapı ve ülke yönetimiyle girmeliyiz dedik. O gün bunu başarabilseydik bugün hala bu tartışmalar son bulmuş olurdu. Siyasilerin geleceğe yönelik planlar yapabildiği bir dönem yaşardık. Parlamento’nun 21. yüzyıl vizyonu olurdu. 100 küsur senedir anayasa tartışıyoruz. Ne yazık ki 21. yüzyılın ilk 10 yılı heba edildi. 7 yıl boyunca da Türkiye Recep Tayyip Erdoğan’ı hava ve havaalanında dinledi. Şunu anladık ki eğer Başbakan bir görüşü iki defa vurguluyorsa konuşmalarında şuurlu konuşuyor demektir. Zihniyetinin arka bahçesini ortaya koyuyor demektir.
* Referandum tartışmaları...
AKP’nin sayısal çoğunluğu mevcut. Eğer bunu sayısal olarak söylüyorlarsa kullanmaları mümkün. Ancak referandumu başka amaçların üzerini örtmeyi düşünerek, açılımın unsurlarını bunun içine takıp götürmeyi düşünüyorlarsa Yüce Divan’a giden yolda artışları olur. Sosyal dokunun bu kadar parçalandığı bir ortamda referandumdan kim neyi kazanır bunu iyi düşünmek lazım.
* Peki tüm bu süreçte açılımın Türkiye açısından sonuçları ne oldu?
Ayrımcılık derinleşti ve yerleşti. Türkiye genelinde artık fırından ekmek alırken bile tercih yapılır hale geldi. Pazar yerlerinde bile bu hissedilir hale geldi. Herkes kendi kimliğini sorgulama arayışına büründü. Üstelik bunu artırıcı davranışlara da girdiler. Mesela Roman açılımı dendi. Romanların Türkiye ile problemleri yok. Bu insanlar bu milletin mensupları. Sosyo-ekonomik şartlarının iyileştirilmesi, İstanbul’da yaşadıkları yerlerin insani hale getirilmesi apayrı bir şey, Romanları kendi kimliği ile istismar etmek ise başka birşey.
* Alevi açılımı için de geçerli mi bu sözleriniz?
Alevi açılımını bir etnik açılımın yanına katmak doğru değildir. MHP olarak Alevilerin taleplerinin karşılanması gerektiğine yönelik görüşlerimizi söyledik. Aynen koruyoruz.
Biri ülkücü biri devrimci iki kardeş, aynı
sofrada yemek yerlerdi
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, VATAN Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Yuvacan, Ankara Temsilcisi Bilal Çetin ve Deniz Güçer’i partisinin genel merkezinde ağırladı; gündemdeki konuları değerlendirdi.
* Bölgedeki faili meçhuller sürekli gündeme geliyor...
Biz her şeyin açığa çıkarılmasını istiyoruz. Ancak dengeli olmalı. Yani kaybolmuş bir PKK’lıyı ararken o bölgede işine giderken öldürülen bir insanın katilini de, Mehmetçiğin katilinin de bulunması lazım. Ama bir yandan Cumartesi anneleri falan derken diğeriyle ilgili bir şey söylemiyorsunuz. Etnik ayrışma netleşti. Belirsiz olan ise bunu sorguluyor. Mesela sanatçı çıkıyor televizyona ’ben Arnavutum’ diyor. Kimse sormadan bunu söylüyor. Orada bir Arnavutluk devleti var. Yarın biri çıkar, ’Seni burada yaşamaya mecbur bırakan kim? Arnavutluğa git’ derse ne yapacaksın? Ki zaten bunlar söylendi. Bunları da düşününce çok yönüyle karmakarışık bir mesele.
* Kürt-Türk evlilikleri çok yaygın, böyle bir ayrım nasıl yapılabilir?
Elbette. Sağ-sol çatışması böyle değildi. Kardeşlerden biri ODTÜ’ye gitmiş devrimci olmuş, diğeri Gazi Üniversitesi’ne gitmiş ülkücü olmuş. Okuldan eve gelince birbirleriyle konuşmaz ama babalarıyla aynı sofrada oturup yemek yerlerdi. Böyle bir ayrımda çocukları nasıl dağıtacaksınız, kime vereceksiniz? Etnik, inanç temelli ayrımcılığı körükleyen davranışlardan kaçınmak gerekir. Böyle siyaset olmaz. Ama Türkiye’de yapılıyor maalesef.
SON VİDEO HABER
Haber Ara