Kürtlere karşı İsrail yöntemi
Darbenin konuşulduğu seminerde generalden tüyler ürperten sözler... Sarıışık, "Olası iç karışıklıkta Güneydoğu’daki olaylara İsrail gibi süratli ve sert tedbirler alınmalı" diyor.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-01-23 11:35:00
SENARYODA BİLE AYRIMCILIK
EGE Ordu Komutanlığı’ndan 2007 yılında emekliye ayrılan Şükrü Sarıışık, 2003’te Birinci Ordu’da yapılan “plan semineri”nde Yunanistan’la savaş senaryosunu anlatırken Güneydoğu ve İstanbul’a özel vurgu yapıyor.
İRTİCA ÜLKEYE YAYILABİLİR
Sarıışık’ın senaryosu şöyle: Özellikle bu iki bölgedeki olaylara İsrail örneğinde olduğu gibi kesin, süratli ve sert tedbirler alınmadığı takdirde bilhassa İrticai olayların ülkeye yayılma potansiyeli mevcuttur.
POWER POİNT DARBE
Seminerde yapılan power point sunumunda, Üçüncü Kolordu’nun Sıkıyönetim Planlarına yer verildi.
Genelkurmay Başkanlığı, Balyoz Harekât Eylem Planı'yla ilgili yaptığı açıklamada 5-7 Mart 2003 tarihli 1. Ordu'daki plan seminerinden haberi olduğunu açıklamış, dönemin Birinci Ordu Komutanı Çetin Doğan da bu seminerin rutin bir savaş oyunu olduğunu söylemişti.
Taraf, 1. Ordu tarafından ses kayıtları alınan bu seminerin 175 sayfalık dökümlerinden dönemin AKP Hükümeti'ni, AKP'li belediye başkanlarını ve gerçek kişileri hedef alan bölümlerini içeren geniş bir özet yayımlamıştı.
Soruşturmayı yürüten savcılara talep üzerine teslim edilen seminer ses kayıtlarında daha pek çok tartışma yaratacak ifade, gerçek kişilerle ilgili yorum ve bunun sadece bir savaş oyunu olmadığını gösteren konuşma yer alıyor.
Dönemin 5. Kolordu Komutanı olan ve daha sonra MGK Genel Sekreterliği de yapan Korgeneral Şükrü Sarıışık'ın seminerde yaptığı sunumda kullandığı ifadeler onlar arasında en dikkat çekici olanlardan.
Tatbikatta var olduğu kabul edilen en kötü senaryoyu anlatan Sarıışık "Bu konudaki bir başarısızlık Türk Silahlı Kuvvetleri'nin pasifize olmasına, bunun sonucu olarak da Atatürk ilke ve inkılâplarının temeli olan Türkiye Cumhuriyeti'nin ortaçağ taassubuna bürünmüş bir yapıya dönmesine sebep olacaktır" diyerek yapılması gerekeni şu çarpıcı sözlerle tarif ediyor: "Aldığımız istihbarat ve yaptığımız değerlendirmelere göre İstanbul'da yaklaşık 200-210 bin, İzmit'te 21 bin, Adapazarı'nda 12 bin olmak üzere toplam 240-250 bin kişinin irticai ve bölücü unsurlara destek verebileceği değerlendirilmektedir. Özellikle İstanbul ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki olaylara İsrail örneğinde olduğu gibi kesin süratli ve sert tedbirler alınmadığı takdirde bilhassa irticai olayların ülke geneline yayılma ihtimali mevcuttur." Sanşık'ın irticacı bir ayaklanmaya karşı acı reçetesi sadece İsrail gibi yapmakla sınırlı değil. Konuşmasının devamında Sarıışık irticai tehdidin tamamen ortadan kaldırılmasının yolunu da açıklıyor: Kurtuluş savaşından sonra olduğu gibi gerekli tedbirler alınmalı ve irtica sempatizanları da asimile edilmelidir.
"Efendim dağlınız falan yok, tepelemek var"
Seminerde bu konuda Sarıışık ile hemfikir olan dönemin 1. Ordu Komutam Çetin Doğan ise stratejinin adını koyuyor: Tepelemek. İşte Doğan'ın o sözleri: "Toplumsal olaylarda artık acıma, bilmem ne yapma filan yok. Ülkeyi götürmek isteyen bayrak açmış adamlar, yeşil bayrakla dolaşan insanlara karşı öyle tavizdir bilmem nedir efendim dağılınız bilmem ne dağılma değil toparlanma var. Tepeleme var. Başka bir şey yok. Yani bu olaylar yani bu hale gelmez inşallah gelmez. Biz her türlü olasılığa karşı hazırlıklı olma bakımından söylüyorum. Böyle bir olay içerisinde efendim kalkanlarımızı elimize alacağız joplarla bilmem ne yapacağız megafonal ay şöyle yap kama düzenidir, hat düzenidir hayır bilmem nedir falan filan değil. Tabii teknikler kullanılır. Parçalanması için gereken şey kullanılır ama büyük ölçüde silahlı kuvvetlerin gücü ortaya konur. Bütün dünyada böyledir bu zaten."
Polis çok sıkı kontrol altında tutulmalı
Askerî yetkililerin "Mutat bir savaş oyunu olduğunu" söylediği seminerde askerin bir sıkıyönetim sırasında birlikte çalışması gereken polise ve MİT'e de güvenmediği, onları kontrol altına almak için planlar yaptığı görülüyor.
Dönemin 1. Ordu Komutanı Çetin f Doğan seminerde polisteki bölünmüşlüğe dikkat çekerek komutanlara şöyle soruyor: "Şimdi polisin önünde de toplumsal olaylarda polisin kontrol edilmesi gerekiyor tabi bu durumda. Onlarda ' yeni silah araç ve gereçler var. Bunları kontrol etme yahut polisi bu bölünmüş olan polisi ya etkisiz bırakma bir bölümüyle ya bir bölümünü etkimiz altına almak için V bir tertip ve tedbiriniz var mı?"
Bu soru üzerine bir komutan "Komutanım biz de bunların jandarma nezaretinde kullanılmasını, ve çok sıla kontrol altında tutulmasını düşünüyoruz" diye cevap verirken, toplantıya katılan generallerden biri "4000 polisi böyle * bir durumda kontrol altına alma imkânımız var komutanım. Ama polisin özellikle istihbarat, narkotik * vb. şubelerinde faaliyette bulunanlarının ne yapacağı konusunda ben şahsen tereddütteyim" diye cevap veriyor. ( Bir diğeri ise "Bizim yanlımız olmayan bir tutum içindeler. Bunu kullanırken sizin sorunuz sıkıyönetim şemsiyesi altında polisi kullanırken EMASYA görevlerindeki hiyerarşik diziyi kullanamayacağız" diyor.
Bu sırada Doğan bir hatırasını anlatıyor: "Mesela ben şimdi görüyorum şimdi Ankara şey İstanbul içerisinde bazen resmi fors çekerek ender olmakla beraber dolaştığım oluyor. Bir kısım polisler afedersiniz k...nı dönüyor. Böyle belli ki silahllı kuvvetlere po...suyla bağlı tamam mı öyle bir yakınlık gösteriyorlar bize."
Söz alan başka bir komutanın hedefinde ise doğrudan Başbakan Erdoğan var: "Ben Ankara'da seneler önce görev yaparken Mehmet Aydın, Fehim Adak, Hasan Aksay, Necmettin Erbakan ile aynı apartmanda oturdum. Bu kişiler bu ekip işbaşına geldiği zaman bunların koruması için apartmana polisler geliyordu. Bunların hepsi masa üzerlerinde namaz kılan, takunyayla J gezen apartman içinden kişilerdi. Komutanım seçimlerden sonra gazetelerde şöyle bir haber geçti kırıntı gibi bilmiyorum arkadaşlardan da okuyan var mı ben okudum Tayyibi tebriğe gidenlerin arasında çok sayıda emniyet mensubunun olduğuna dair şöyle bir iki haber vardı."
MİT'in başında asker yok, güvenemeyiz
"Savaş oyunu" denen seminerde askerlerin MİT'e de güvenmediği anlaşılıyor. Bir komutan "Biz geçmişte 12 Eylül harekâtında listelerini elimizde hazır bulduk. O listeleri de hazır bulmamızın altında yatan neden istihbarat kuruluşlarının ki bunların başında ,y gelen milli istihbarat teşkilatının başında askerin bulunmasından kaynaklanıyordu. İçinden bulunduğumuz ortamda bu listeleri ,; sağlıklı bulup bulamama konusunda ben şahsen endişe taşıyorum" diyor.
İstanbul ilinden sorumlu başka komutanın sözleri ise bahsedilen şeyin bir oyun olmaktan çıkıp kuvveden fiile geçtiğine işaret ediyor: "Klasörler burada yanımızda getirdik komutanım İstanbul ili için daha çok bilgiye ihtiyacımız olmasına rağmen elimizde yeterli bilgi var. Yani fırınlarından pastanelerine kadar hepsini çıkardık. Listelerimiz hazır örgütlerin nerelerde olduğu, vakıflar nerelerde, sinagoglar kiliseler, nereleri korunacak, yeterli bir çalışma yaptığımızı sanıyorum. Gelişmeye muhtaç komutanım. Çünkü bazı noktalarda gelip tıkanıyorsunuz karşı tarafta muhatap olduğunuz kişiler neden acaba bu bilgiyi istiyor diye soru işareti ile size geldiğinde o zaman şu çalışmamızın gizlilik derecesi ifşa olma durumuna geldiği için emir verdik. Kolordu komutanımızda aynı şekilde emir verdiler, durduk."
Kaynak: Taraf
SON VİDEO HABER
Haber Ara