Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Çorum'da darbe planları protesto edildi

Balyoz Darbe Planı ve Anayasa Mahkemesinin askerlerin sivil yargıda yargılanmasının iptali ile ilgili kararı Özgür-Der Çorum Şubesi ve İlke-Der tarafından düzenlenen bir basın açıklaması ile protesto edildi.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-01-23 17:32:00

Çorum'da darbe planları protesto edildi
Haber Merkezi / TİMERTURK


“Mızrak Çuvala Sığmıyor! Sarıkız, Yakamoz, Eldiven, Ayışığı, Kafes ve Şimdi de Balyoz! Darbeciler Yargılansın! “ yazılı pankart açan Müslümanlar, “ Emasya Protokolü İptal Edilsin !” ,” Anayasa Mahkemesi Militarizmin Hukuk Bürosu mu?”, “Kemalist Zihniyetle Hesaplaşmadan Darbe Planları Bitmez !”, “ Neden Herkese Aynı, Askere Ayrı Yargı ?”, “ Balyozcu, Kafesçi Paşalardan Hesap Sorulsun! “, “ İç Hizmet Kanunu 35.Madde Kaldırılsın!” , “ Genelkurmay Kanlı Oyunlara Son Ver !”, “ Militarist Bataklık Kurutulsun,” , “ Darbecilerin Balyozu Üzerimizde Dolaşıyor!”, “ Üzülme Gevşeme Allah Bizimle!” yazılı dövizler taşıdılar.

Özgür-Der Şube Bşk. Bülent Gökgöz Balyoz Darbe Planı hakkında basın açıklamasında, geçtiğimiz yıl ardı ardına ortaya çıkan darbe planları, ülkeyi kaosa sürükleyip kirli tezgâhlarını devam ettirebilmek adına ordunun, kesintisiz darbe sürecini ısrarla sürdürmekte olduğuna değindi.

Balyoz Darbe planı hakkında bilgiler vererek, diğer darbe planlarında olduğu gibi Balyoz planının da işaret ettiği öncelikli hedefin ‘irtica’ olduğunu vurgulayan Gökgöz, bu ülkenin darbe geleneğinde hedeften hiç düşürülmeyen irtica yaftasıyla asıl hedeflenen ise, İslami duyarlılıklar ve kimliklerin bastırılması, susturulması ve hatta yok edilmesi olduğunu ve aynı zihniyet 28 Şubat’ta başörtüsünü, İmam-Hatip okullarını da yasakladığını ve muhalif unsurları sindirmeye çalıştığını belirterek konuşmasını tamamladı.

İlke-Der üyesi Selim Özkabakçı’da Anayasa mahkemesinin sivillere askerleri yargılama yolu açan düzenlemeyi iptal edişi hakkında basın açıklamasında, anayasa mahkemesi bu kararıyla kendisinin Türkiye’deki askeri vesayet rejimine ait bir darbe kurumu olduğunu belirtti.

Anayasa mahkemesinin aldığı bu kararla halka değil on iki eylüle, sarıkıza, yakamoza, eldivene, ay ışığına, kafese ve balyoza adeta sahip çıktığını vurgulayan Özkabakçı, halka aba altından sopa göstererek anayasa mahkemesinin cuntacıların arkasında durduğunu ispatladığını belirterek sözlerini son verdi.

Basın açıklaması süresince Müslümanlar “ Darbeci Karargah Dağıtılsın” , “ Başörtüsü Yasak, Darbeciler Serbest” , “ Darbeciler Halka Hesap Verecek” , “ Tevhid Adalet Özgürlük” gibi sloganlar atılarak basın açıklaması sona erdi.




Basın Açıklaması Tam Metni


Mızrak Çuvalı Delik Deşik Etti!
Genelkurmay Balyoz’un Hesabını Vermelidir!
20 Ocak günü Taraf gazetesinin manşetiyle Türkiye, bir kez daha vahim bir planın varlığına şahit oldu. Artık mızrağın sığmadığı ve delik deşik olan çuvaldan boşalan darbe planlarına, böylelikle bir yenisi daha eklendi. Geçtiğimiz yıl ardı ardına ortaya çıkan darbe planları, ülkeyi kaosa sürükleyip kirli tezgâhlarını devam ettirebilmek adına ordunun, kesintisiz darbe sürecini ısrarla sürdürmekte olduğunun aleni işaretleri oldu. Sarıkız, Yakamoz, Eldiven, Ayışığı, Kafes ve şimdi de Balyoz darbe planları, açıkça ülke insanı üzerinde oluşturulacak korku paranoyası üzerinden, nasıl bir iktidar devşirmeye çalıştıklarına ibretlik örneklerdir. En ince detaylarına kadar hazırlanmış Balyoz Harekât Planı ise, insanın kanını donduracak türden bir vahşet içeriğine sahip.

4-6 Mart 2003 tarihinde, İstanbul'da dönemin 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan önderliğinde hazırlanan, Birinci Ordu Plan Semineri kamuflajı ile 29'u general 162 subayın katıldığı, 12 Eylül'ü model alan ve Balyoz adı verilen darbe toplantılarının en dehşet bölümü, darbe şartlarının oluşturulması için yapılacaklar listesinde yer alıyor. Cuntacı zihniyet, gözü dönmüş iktidar hırsı ve vahşet duygusuyla, Cuma namazı vaktinde cep telefonu düzenekli bombalarla, Fatih ve Beyazıt camilerinde katliam yapmayı, kendi savaş uçağını düşürmeyi ve bu vesile ile komşumuz Yunanistan ile ülkeyi savaşa sürüklemeyi, ülkeyi ve halkı faşizan bir diktatörlükle baskı altına almak için bir dizi kirli, karanlık eylem ortaya koymayı hedefleyebilmiştir.

Plan çerçevesinde oluşturulacak sıkıyönetimle yaklaşık ikiyüzbin kişi tutuklanacak, muhalif kabul edilen ve isimleri tek tek zikredilen gazeteciler susturulacak, devletin önemli kademelerinde yer alan kadrolar tasfiye edilecek ve yerlerine muvazzaf subaylar ya da generaller yerleştirilecek, ülkedeki tüm yayın organları kontrol altına alınacak veya susturulacak, tüm bunlar gerçekleşirken yararlanılacak yandaş gazeteci-yazar kadrolarından da destek alınacak. İsim isim belirlenmiş ve en ince ayrıntıların ortaya konulduğu plan 5000 sayfadan daha uzun.

Balyoz Harekâtı’nın “icra” safhasında yapılması öngörülenler arasındaki ilk eylem tarifi aynen şöyle:“Bölücü Terör Örgütü ve El Kaide’nin büyük şehirlerde, özellikle İstanbul’da eş zamanlı büyük eylemleri ve anılan eylemler sonrası icra edilecek, Sivil Toplum Kuruluşu ve üniversiteler ile koordine ederek yönlendireceğimiz çok geniş katılımlı toplumsal gösteriler ve eylemler neticesinde, oluşan kaos ve karmaşa nedeniyle öncelikle olağanüstü hal ve sonrasında sıkıyönetim ilan edilecek.”

Bu irkiltici ifade, ordu içinde PKK ve El Kaide’nin eylemlerine sadece “araç” değil “garanti” gözüyle bakan, bu eylemleri kışkırtma ya da örgütleme gücüne sahip olduğunu düşünen bir grubun varlığını ima ediyor.

El Kaide’nin, Balyoz Planı’nın masaya yatırılmasından dokuz ay sonra İstanbul’da tam da plandaki ifadesiyle “eş zamanlı büyük eylemler” gerçekleştirmiş olması, HSBC, İngiltere Konsolosluğu ve sinagog saldırılarının hafızalarımızdaki dehşetini büsbütün arttırıyor.

Diğer darbe planlarında olduğu gibi Balyoz planının da işaret ettiği öncelikli hedef yine ‘irtica’. Bu ülkenin darbe geleneğinde hedeften hiç düşürülmeyen irtica yaftasıyla asıl hedeflenen ise, İslami duyarlılıklar ve kimliklerin bastırılması, susturulması ve hatta yok edilmesi. Aynı zihniyet 28 Şubat’ta başörtüsünü, İmam-Hatip okullarını da yasaklamış, muhalif unsurları sindirmeye çalışmıştı.

Diğer taraftan tüm bu ifşaat ve henüz açığa çıkarılamamış diğer planlar Türkiye'de militarizmin bir-iki emekli paşanın yargılanması ile ortadan kaldırılamayacağı gerçeğini ortaya koymaktadır. Darbelere bahane kılınan Anayasa ve kanunlardaki maddeler dahi henüz değiştirilmemişken askeri vesayetin sona erdiğini iddia etmek nice darbeler görmüş bu ülke insanının hafızasıyla dalga geçmektir.

Camilere bomba koyarak Olağan Üstü Hal ve Darbe yolunu açmayı planlayan bir gözü dönmüşlük içeren Balyoz darbe planlarıyla ilgili olarak Genelkurmay'ın örtme tavrı kamuoyunu asla tatmin edemez.

Genelkurmay deşifre olan komploları, darbe planlarını türlü entrikalarla gizlemeye çalışıyor. "İrtica ile mücadele eylem planı"na kâğıt parçası diyen Genelkurmay, daha önce de yeraltından çıkarılan lav silahlarına da "boru" demişti. Gelinen noktada "irtica ile mücadele eylem planı"nın gerçek olduğu anlaşıldı. İmzanın ıslak olduğu tespit edildi. Artık bıkkınlık veren "TSK'ya karşı asimetrik savaş yürütülüyor!" edebiyatına sığınma saçmalığı durumu kurtaramaz. "TSK'nın her kademesinde böyle planlar, oyunlar vardır!" masalının müşterisi kalmamıştır. 29'u general 162 subayın katıldığı darbe toplantılarıyla ilgili olarak ordunun yaptığı açıklamalar, Balyoz Darbe Planı'nın silahlı kuvvetlerin bütünü tarafından desteklendiğini, organize edildiğini ve icra edilmek istendiğini göstermektedir.

Türkiye toplumunun adalet, barış ve güven içerisinde olabilmesi için, cuntacılar, darbe planlayıcıları ve onları himaye eden tüm kurumlardan hesap sorulmalı ve yargılanmaları sağlanmalıdır. Bu kadar sıklıkta darbe planlarının açığa çıkması, artık gizli kalması mümkün olmayan sayıda darbe planının varlığı izlenimini oluşturmakta. Dahası ordu içerisinde çöreklenmiş cuntacıları saran darbe hastalığının ulaştığı boyutun, onları ‘benim darbe planım seninkini döver’ rekabeti ve teşviki içerisinde olduğu kanısını da güçlendirmekte.

Açığa çıkan tüm kirli planlar, militarizmin ülkeyi ne derin bir hukuksuzluğa, ahlaksızlığa, çürümüşlüğe mahkûm ettiğini ortaya koymaktadır. Bu süreç aynı zamanda militarizmin kendisini hızlı bir biçimde imha sürecine soktuğunun, ama sadece askerlerle sınırlı kalmayıp politikacısıyla, akademisyeniyle, gazetecisiyle militarizmin arkasında saf tutmuş tüm kesimlerin de bu batağa giderek daha fazla saplandığının da ifadesidir.

Bu vesileyle Genelkurmay'ın tutarlılıktan uzak ve hiçbir inandırıcılığı olmayan açıklamalarla bu kirli, karanlık gidişatı örtemeyeceğinin bir kere daha altını çiziyor; darbeci, cuntacı oluşumları koruma-kollama tutumunun altında ezilmekte olduklarını hatırlatıyoruz.

Ülkede ne zaman iyilik ve barış üzere, görece de olsa değişimler yaşanmaya başlansa, yine aynı senaryo devreye girmekte ve ülke insanı karanlıklara mahkûm edilmekte. İşte bundan dolayı şunu çok iyi anlamalıyız artık; toplumun geleceğinin dinamitlendiği provakatif eylemlerin ardında, bu darbeci zihniyeti veya onların karanlık işbirlikçi çetelerini aramalıyız ve hesap sormalıyız.

TCK'nın "anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs" olarak nitelendirdiği Balyoz darbe planı için savcılar harekete geçmek zorundadır. Bu anlamda Ergenekon soruşturması kapsamında darbe planları ve Özden Örnek'e ait darbe günlükleriyle ilgili olarak 5 Aralık 2009'da emekli generallerden Aytaç Yalman, İbrahim Fırtına ve Özden Örnek'in ifade verdiği soruşturma genişletilerek Balyoz Planı'nda ismi geçen tüm komutanlar yargılanmalıdır.

Hükümet, ilk fırsatta kendisini ortadan kaldırmayı öncelikli görev bilen cuntacıların yargılanması için, gerekli yasal düzenlemeleri bir an önce yapmalıdır. Tüm duyarlı insanlar da insanlık onurunu ve İslami değerleri hedef alan bu tür kirli planlara karşı sesini yükseltmeli, hesap sormalıdır!



ÖZGÜR-DER ÇORUM ŞUBESİ/ İLKE-DER

ANAYASA MAHKEMESİNİN KARARINI PROTESTO EDİYORUZ

Anayasa mahkemesi sivillere askerleri yargılama yolu açan düzenlemeyi iptal etmiştir. Böylece anayasa mahkemesi bu kararıyla kendisinin Türkiye’deki askeri vesayet rejimine ait bir darbe kurumu olduğunu ortaya koymuştur. Sürekli brifinglerden geçen mahkeme, halkın ve İslam’ın değerlerinin karşısında bir tutum izlemektedir. Mahkeme cumhurbaşkanlığı konusunda, başörtüsü konusunda daha birçok konuda askerden aldığı balans ayarını ortaya koymanın bir yolunu buluyor. Açıkçası şu ki, vermiş olduğu bu kararla da askerin sivil mahkemelerde yargılanması maddesini iptal ederek Türkiye’nin diktatörlük rejimine doğru yol almasından yana olmuştur.

Mahkeme almış olduğu bu karar ile askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasını önlemiş oldu. Asker hem sivil halka karşı suç işleyecek hem de cezasını kendisi kesecek. Bu bir çifte standarttır. Halk halka karşı suç işleyince sivil mahkemede yargılanacak, asker halka karşı suç işleyince asker kendi kendini yargılayacak. Bu büyük bir adaletsizliktir, çelişkidir, haksızlıktır, zulümdür. Biz herkesin hukuk önünde eşit olması gerektiğine inanıyoruz. Mahkemeler tam bağımsız olmalı ve herkes nerede yargılanacağını bilmeli.

Yoksa bu tavırlarıyla anayasa mahkemesi kendisine istiklal mahkemelerini mi örnek almak istiyor. Oysa yürürlükteki anayasa cunta eseridir. Bu yasalar darbecilerin bu ülkeye kötü bir mirasıdır. Eşitlik ve adalet üzere doğru bir iş yapıldığında anayasa mahkemesi bunu engellemenin her türlü yolunu denemektedir. Darbeciler her zaman hem Allah’ın kanunlarına karşı gelmişlerdir hem de insanların beşer aklı ile de olsa yaptıkları kanunları tanımamışlardır. Cuntacıların tavsiyesi ile hazırlanan seksen anayasası halkımıza adalet getirmemiştir. Cuntacılar ordu içerisinde kaldığı müddetçe yeni anayasanın eskisinden ne farkı olabilir ki?

Anayasa mahkemesi aldığı bu kararla halka değil on iki eylüle, sarıkıza, yakamoza, eldivene, ay ışığına, kafese ve balyoza adeta sahip çıkmıştır.

Halka aba altından sopa göstererek anayasa mahkemesinin cuntacıların arkasında durduğunu ispatlamıştır. Yine birileri Camileri bombalayacak, uçakları düşürecek, iki yüz bin insanı hapsedecek, Müslümanların üzerinden eylemler yaparak İslam’ı karalayacak, suçsuz insanlar telef edilecek, ocaklar sönecek ve sonunda da o birileri villasında resim çizecek.

Biz artık bu hilelere kanmayacağız. Onlar ne kadar plan program yapsalar da eskiden olduğu gibi ellerini kollarını sallayarak bu planlarını uygulayamayacaklar ve uygulatmayacağız. Biz Müslümanlar beşeri sistemlerle mutlu olamayacağımızı biliyoruz ama bize dayatılan hükümlerde de adil olunmasından yanayız ve çifte standardı da kabul etmiyoruz. Artık ikide bir Müslüman halkın hedef alınarak sürü mantığı ile güdülemeyeceği gerçeğini her kes anlamalıdır.
Anayasa mahkemesi askere, sivil mahkemelerde yargılanma yolunu kapatarak açıkça halkın iradesini hiçe saymıştır. Sürekli çözümün sandıkta olduğunun altını çizen demokratlar bir kez daha putlarını yemiş, sandıktan çıkan iradeyi yok sayarak sandığın çözüm olmadığını ortaya koymuşlardır. Dünyanın hiçbir çağdaş ülkesinde böyle bir çifte standardı yoktur. İstediğimiz şudur: Biz halk olarak artık darbe görmek istemiyoruz. Sudan bahanelerle doğru şeylerin heder edilmesine de karşıyız. Halkın üstünde ve halkın ulaşamayacağı kurumların varlığı bizi rahatsız ediyor. Bu kurumlar halkın ulaşacağı kadar halka yakın ve halk için olmalıdır.

Anayasa Mahkemesi, 12 Eylül Darbesi sürecinde de, kendisinin varlık sebebi olan Anayasayı darbeyle yürürlükten kaldıran darbecileri tebrik etmiş, Anayasası olmayan bir devletin Anayasa Mahkemesi olmayı rencide olmadan sürdürmüş ve bu mahkemenin üyeleri, mesnedi ve işlevi olmayan bir görev gereği maaşlarını almışlardır. Kısacası Anayasa mahkemesi, darbecilerin ve resmi ideolojinin bağımlısı olmak bakımından ciddi sabıkaları olan bir yargıdır.

Hükümet eğer gerçekten iktidarsa ve halkın oyları ile iktidara geldiyse, askeri cuntaya ve yargı oligarşisine dur demelidir. Hükümet bu kanunu mahkemenin ret edemeyeceği bir şekilde yeniden düzenlemelidir ve bunda ısrarcı olarak kararlılığını ortaya koymalıdır.

Eskiden beri cunta korkusundan TBMM ve hükümetler halkın kendilerine teslim ettiği iradeyi hakkıyla temsil edememişlerdir. Darbeler yapanların yanına kar kalmıştır. Bu sebeple daha fazla geç kalınmadan, başta TSK, Yargı ve eğitim sistemi olmak üzere bütün devlet tüm kurumlarını, hukuk ve insan hakları ekseninde, topyekûn değiştirmeli ve yeniden yapılandırmalıdır. Hükümet halka vaad ettiği adalet ve özgürlük getirme sözlerinin arkasında durmalıdır. Taahhüt ettikleri sistem içi değişikliği gerçekleştirerek, bir takım kurumların halk üzerindeki tahakkümüne artık son vermelidir.
Bizler bütün bu ideolojik baskı ve dayatmalara, hukuksuzluklara, haksızlıklara, adaletsizliklere, keyfiliklere, darbelere, cuntalara, çetelere ve onların katliamlarına, katliam planlarına karşıyız. Biz haksızlığa ve zulme itiraz ediyoruz. Hiçbir kurumu yıpratma, aşağılama amacı gütmeden, tam tersine bu tükenmişliğe, bu derin çürümeye, bu büyük cinnete sebep olanların zulmünü ifşa ediyoruz. Halkımızı yıpratan, aşağılayan ve kendi kurumlarını da çürütenlere karşı onurumuzu, haklarımızı, özgürlüklerimizi savunuyoruz.

Yaklaşık seksen yıldır, bizi ve halkımızı aşağılayan, yıpratan, hırpalayan güce, artık yeter diyoruz. Bir yandan halkı düşman ilan edip, diğer yandan darbeler yaparak, cuntalar kurarak, çete faaliyetleriyle kan dökerek, faili meçhul cinayetler işleyerek bizi yıpratan, hırpalayan kadroları üreterek, savcıları brifingleyip ideolojik keyfi kararlarla üstümüze salanlara artık yeter diyoruz.

Bilmeliyiz ki, hak ve özgürlüklerimize sahip çıkıp zulmedenlere itiraz etmedikçe, haksızlıkların, keyfiliklerin hesabını sorup, bedeli neyse ödemeyi göze alan mücadeleler vermedikçe, hak ve özgürlüklerimizi elde edemeyiz. Susarak ve zulme rıza gösteren zilleti kanıksayarak zulmedenleri geriletemeyiz. Bu sebeple ısrarla ve korkusuzca haklarımızı gündemleştirip, adaletin ikamesi için çaba sarf etmeliyiz.

Yeter artık halkımız üzerine oynana oyunlar!

SON VİDEO HABER

Suriye'deki dehşeti anlattı: İşkenceden derimiz yüzülüyordu

Haber Ara