İsrail Nereye Koşuyor?
Hırçın politikalarıyla Türkiye gibi bir ülkeyi bile karşısına alan mevcut İsrail yönetimini, neocon mantığını değiştirmedikçe hem dünyada hem de bölgede zor günler bekliyor.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-01-19 10:12:00
Irak Savaşı'nı başlatan Amerikalı neoconların yerinde artık yeller esiyor. Beyaz Saray'daki saltanatları (2000-2008) paranteze alındı ve tarih oldu. Kürkçü dükkânlarına geri döndüler. Cebini dolduranlar istirahate çekilirken geri kalanlar, çalıştıkları eski düşünce kuruluşlarıyla üniversitelerdeki akademik pozisyonlarında yeniden işbaşı yaptı.
Ancak, Amerikan yönetiminden uzaklaşsalar da neoconlar Ortadoğu'da hala iktidardalar. Çünkü şu anki İsrail yönetiminin dizginleri, Bush ve çevresinin finanse edip yol yordam öğrettikleri Ortadoğulu öğrencilerinin ellerinde.
Zaten birçok uzman, İsrail'in dünyanın gidişatına ayak uyduramamasının nedeni olarak, Shalem Center'da kümelenen ve iktidarı ellerinde tutan bu neocon/yeni muhafazakâr kadroları gösteriyor. Nitekim, Obama yönetimi başta olmak üzere Türkiye'yle de büyük sorunlar yaşayan Netanyahu hükümetinin bazı bakanlıklar da dâhil en etkili mevkilerini, Amerikalı neoconların İsrail'deki bu talebeleri işgal ediyor.
****
Yazar Ofri Ilan, 19 Mayıs 2009 tarihli Haaretz gazetesindeki makalesinde İsrailli neoconların mevcut Tel Aviv yönetimindeki nüfuzunu şu çarpıcı cümlelerle anlatmıştı:
"İsrail'in en etkili düşünce kuruluşu Shalem Certer'a ev sahipliği yapan Kudüs'ün Beit Nativ'deki binasında şimdi in cin top oynuyor. Hemen paniklemeyin. Shalem Center'ın bu tenhalığının nedeni, çalışanların kurumu terk etmesinden değil, yeni kurulan Netanyahu hükümetinin en etkili pozisyonlarına terfi etmesinden kaynaklanıyor. Shalem'de çalışan akademisyen ve araştırmacılar, kitap ve makale yazmak yerine yönetimde görev alarak soyut düşüncelerini somut politikalara dönüştürmeye uğraşacak."
10 Şubat 2009'daki seçimleri kazanan aşırı sağcı Likud Partisi lideri Benyamin Netanyahu, 31 Mart'ta koalisyon hükümetini kurmuştu. Ilan'ın yazısının tarihinden, neoconların bir buçuk ay içinde postlarını hükümetin en önemli makamlarına tamamen serdikleri anlaşılıyor.
BOP'UN TEORİSYENLERİ
Shalem'in çalışma odalarından hükümetin gösterişli mevkilerine transfer olan bir çok tanınmış isim bulunuyor.
Bu isimlerin başında,"diplomatik süreç bekleyebilir" tezinin ateşli savunucularından İsrail eski genelkurmay başkanı Moşe Yaalon var. Yaalon şimdi Stratejik İşler Bakanı. Yaalon'un yazı ve makalelerinde işlediği en baskın tezi ise, "Filistinlilerin artık yenilmiş bir halk oldukları bilincine ulaşmaları gerektiği…"
Hükümete geçen Shalem'in en şöhretli simalarından biri de Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP) teorisyenlerinden Natan Sharansky. Sharansky, şu an ülkenin önemli kurumlarından, İsrail'e Yahudi göçünü teşvik etmeyi ve İsrail'i dünya üzerindeki Yahudilerin anayurdu olarak yeniden inşa etmeyi amaçlayan Jewish Agency for Israel'in başında. Uluslararası nitelikteki bu kurum, dünyaya dağılmış ve sayıları 30 milyonu bulan Yahudi nüfusunun sosyal, kültürel, ekonomik ve demografik özellikleriyle yakından ilgileniyor.
Sharansky'nin 2004 yılında Ron Dermer ile ortaklaşa yazdıkları, "Demokrasi: Terör ve Diktatörlüğü Alt Edecek Özgürlüğün Gücü" adlı çalışması, kitap okumamasıyla tanınan dönemin ABD Başkanı George W. Bush'un övgülerine mazhar olmuştu. Kitap, Bush'un o yıl açıkladığı ve 24 İslam ülkesini 'demokratikleştirmeyi' öngören Büyük Ortadoğu Projesi'nin felsefi manifestosu niteliğindeydi.
"Demokrasi" kitabının diğer yazarı Ron Dremer ise Başbakanlık Enformasyon Ofisi'nin direktörlüğünü yapıyor.
*****
Shalem'in Ekonomi ve Sosyal Politika Bölümü'nde yer alan ve kurumun aylık yayın organı Azure dergisinde, çalışanlar için iş güvencesi ve sosyal korumacılığın zararları üzerine yazdığı makaleleriyle tanınan Omer Moav da, şimdi Maliye Bakanı'nın başdanışmanı.
Shalem'in ağır toplarından, modern Ortadoğu'ya yol vermenin Siyonist düşünceden ferağat etme anlamına geleceğini savunan tarihçi Michael Oren ise, Washington'a büyükelçi olarak gönderildi.
HEDEF AKADEMİ DEĞİL MECLİS
Ofri Ilan, 1994 yılında Amerikalı Yahudilerin bağışlarıyla açılan Shalem Center'ın hedefini, "Amerikan yeni muhafazakârlık düşüncesini İsrail'in kültürel ve siyasi hayatında kökleştirmek" şeklinde tanımlıyor. İlk açıldığında çoğu kimse Shalem'in tutunamayacağı ve düşüncelerinin İsrail entelektüel çevrelerinde marjinal kalacağına inanıyordu.
Ancak Shalem'in kurucusu ve Başbakan Netanyahu'nun önceki danışmanı Yoram Hazony, daha en başından beri bu noktaya geleceklerine inandığını vurguluyor: "Shalem'in açıldığı yıllarda, İsrail 'ideolojik yozlaşma' içindeydi. Amacımız buna 'dur!' demekti."
Shalem'in sadece akademik araştırmalar yapmakla yetinmediğini belirten Moav, bir röportajında "Shalem'in en önemli özelliği siyaseti de şekillendirmeye çalışmasıdır. Eğer Shalem'de çalışmasaydım zaten bugün hükümette danışman olamazdım" itirafında bulunuyor.
Siyasi analizci ve edebiyat eleştirmeni Nissim Calderon da, 2007 yılında Haaretz gazetesinde Shalem'in amacını şu cümleyle özetlemişti: "Shalem Center, sol entelektüellerin aksine, üniversiteleri değil Knesset'i (İsrail meclisi) fethetmeyi amaçlıyor."
****
Shalem'in kurucularından ve şu anki başkanı Daniel Polisar, kendilerini maraton koşucularına benzetiyor:"Bizim vizyonumuz 50 yıllık projeleri içeriyor." Shalem yetiştirdiği insanları medya, siyaset, iş ve sanat dünyasının öncüleri olarak niteliyor.
Tel Aviv Üniversitesi'nden Sarit Ben Simhon, diğer düşünce kuruluşlarının aksine Shalem'in ülke siyasetinde bu denli belirleyici olmasını, görüşlerinin gücünden çok düşünce kuruluşunun sahip olduğu inanılmaz mali imkânlara bağlıyor.
Shalem'in savunduğu temel siyasi argümanlar şöyle özetlenebilir: Serbest piyasa ekonomisi ile silahlı demokrasi ihracı.
Amerikan yeni muhafazakârlığını İsrail düşünce ve siyaset dünyasına hâkim kılmayı amaçlayan Shalem Center, Yahudi kültürü ve Siyonizm'i (Filistin'i Yahudiler için yeniden bir vatan haline getirme düşüncesi) temel referans olarak alıyor. Amerikalı düşüncedaşları neoconların "bir istikrarsızlık kaynağı olarak görülen İslam dünyasına, kapitalist ve demokratik değerlerin zorla benimsetilmesi" anlayışına tam destek veriyorlar. Shalem, İsrail'in güvenliği ve geleceğini İslam dünyasının bu dönüşümünde görüyor.
OBAMA İLE KAN UYUŞMAZLIĞI
Bütün bu manzara, Ortadoğu'nun şu an küçük çaplı bir 'Bush yönetimi' ile karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Barack Obama ve Netanyahu'nun kan uyuşmazlığı da buradan kaynaklanıyor.
Çünkü Amerikan yönetimi Filistin'i ve İslam dünyası ile ilişkilerini tamir etmeyi ulusal bir güvenlik meselesi olarak görüyor. Amerikalı yöneticilerde artık ülkelerine yönelik 'terör eylemleri'nin kangren haline gelen Filistin sorunu ve İslam dünyası ile yaşanan krizlerden kaynaklandığı algısı yerleşmiş durumda. Bu yüzden terörle savaşta, Filistin sorununun çözülmesi ve İslam dünyasıyla bozulan ilişkilerin tamir edilmesi, Obama yönetiminin önceliklerini oluşturuyor. Ancak şu anki İsrail yönetimi, bu iki konuda da Obama'nın politikalarına karşı bir tavır içinde. Bu zıtlaşma sürdükçe, Amerika ile İsrail arasındaki makas daha da açılacak.
Netanyahu ve çevresini frenlemede zorlanan Amerikan yönetimi, Tel Aviv'e artık sopa göstermeye bile başladı. Geçen hafta İsrail'i ziyaret eden ABD'nin Ortadoğu elçisi George Mitchell, "Filistin barış görüşmelerine yanaşmaması durumunda ABD'nin İsrail'e ekonomik ve siyasi ambargo uygulama ihtimalinden" bahsetti.
****
ABD ve dünyayı endişelendiren bir risk de, çevresi neoconlarla kuşatılan Netanyahu yönetiminin bir oldu bittiye getirip İran'a saldırması. Ancak bu konuda ABD ve AB'nin desteğini arkasında bulamayan İsrail, giderek yalnızlaşıyor.
Hırçın politikalarıyla Türkiye gibi kendisine en büyük desteği veren Müslüman bir ülkeyi bile karşısına alan mevcut İsrail yönetimini, neocon mantığını değiştirmedikçe hem dünyada hem de bölgede zor günler bekliyor.
*Gazeteci-Yazar.
SON VİDEO HABER
Haber Ara