Dolar

34,8729

Euro

36,6419

Altın

3.048,51

Bist

10.058,47

Aynı beste aynı nakarat

Türkiye, demokratikleşme adımlara karşı başlatılan "Sivil dikta kampanyası"nı 20 yıl öncesinden hatırlıyor. Aynı isimler, aynı gazeteler ve aynı gazeteciler aynı manşetlerde...

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-01-19 11:47:00

Aynı beste aynı nakarat
Medyada bir süredir devam eden “Sivil dikta” iddiaları Türkiye’ye Deja Vu duygusu yaşattı. Bugün iddianın bayraktarlığını yapan isimler, 20 yıl önce aynı nakaratı Turgut Özal için seslendirdi. İsimler aynı, iddialar aynı, gazeteler aynı...

Türkiye “Sivil diktatör” ‘dejavu’su yaşıyor. İddialar, iddia sahipleri ve yayın organları aynı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Aynı oyunu Menderes’e de, Turgut Özal’a da oynadılar” diye uyardığı “sivil diktatör” nakaratının Hürriyet gazetesinin 21 Ekim 1989 ve 13 Ocak 1990 tarihli sayılarının manşeti olduğu ortaya çıktı. 21 Ekim 1989’daki Hürriyet’te SHP Genel Sekreteri Deniz Baykal’ın, Özal için yaptığı “sivil diktatör” nitelemesi manşette yer alıyor. 13 Ocak 1990’daki Hürriyet’te de gazetenin Ankara Temsicisi Ertuğrul Özkök imzalı “Özal’ın tek adam olma hevesi” manşeti bulunuyor. Her iki manşetin atıldığı dönemlerde başyazar Oktay Ekşi, benzer iddiaları köşesinde sürdürüyor.

ÖZKÖK, HÜRRİYET VE BAYKAL

14 Ocak 2010... Gazete yine Hürriyet. Yazar yine Ertuğrul Özkök. Senaryo yine aynı: Sivil dikta korkusu. Hürriyet’in birinci sayfasından da anonslanan Özkök’ün “Şahsi facebookumdam portreler” başlıklı yazısında, “Son günlerdeki sivil dikta

tartışmalarını izlerken, o sahne yine gözümün önüne geldi” diyerek Ergenekon sanıklarını savunmasını yapıyor. Aynı medyada başlayan “sivil dikta” iddialarına 20 yıl önce Hürriyet’e “Özal sivil diktatör” suçlamasıyla manşet olan Deniz Baykal sahip çıktı. CHP lideri Deniz Baykal’ın Hürriyet’ten ilhamla dile getirdiği “Askeri vesayetten kurtuluyoruz diyerek sivil diktaya gidiliyor” sözleri yine Hürriyet’e haber oldu.

Hürriyet’in başyazarı Oktay Ekşi’nin 15 Ocak 2010’da yazdığı ‘Referandumun arkası’ başlıklı yazıda, şu ifadeler yer alıyordu: “Zaten son günlerde tam da bu nedenle bir “sivil darbe” yahut “sivil dikta” tartışmasıdır gidiyor. Nitekim bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan da tartışmaya katılarak, bu konuda görüşünü soran gazeteciye, ‘Hiç kimse üzerinde baskı yok. Baskıya izin vermeyiz. Seçimle geldik. Vakti zamanı geldiğinde ve milletimiz emaneti bizden aldığında baş göz üstüne der hemen yerimize gideriz’ yanıtını verdi. Verdi de... Bizzat Yargıtay Birinci Başkanı’nın yargıya yapılan baskılara bakarak ‘Alev bacayı sardı’ dediği; ülkenin en büyük ve bağımsız medya grubunun ölüm mangası önüne dikildiği... Özgürlüklerimizin her gün daha fazla daraldığının uluslararası örgütler tarafından da ilan edildiği bir Türkiye’de yaşıyorsak, ‘sivil dikta tehlikesi yok’ mu diyeceğiz?”

50 YILLIK SENARYO AKTİF

27 Mayıs darbesi ile idam edilen Başbakan Adnan Menderes’in oğlu Aydın Menderes, bugün AK Parti için yapılan sivil dikta yakıştırmasının aynısının 27 Mayıs öncesinde darbe zeminini hazırlamak için yapıldığını söyledi. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın torunu Prof. Emine Görsoy Naskali de “O gün ile bugün arasında bir paralellik görüyorum. Yassıada davaları sırasında ortaya bugünkü sivil dikta meselesi atılıyordu” diye konuştu.

Vatan başlattı Baykal sürdürdü

Sivil dikta tartışmasını Hürriyet’in kardeş gazetelerinden Vatan’da yayımlanan bir röportaj başlattı. Nuray Mert’in “Demokrasi diye diye tek parti rejimine doğru koşuyoruz” sözlerini yazı dizisine çeviren Vatan’a gelen tepkiler, Ertuğrul Özkök’e yazı malzemesi oldu. Bazı kadın köşe yazarlarının da adını veren Özkök, sivil dikta iddialarına köşesinde yer verdi. Aynı gruba ait diğer gazeteler ve köşe yazarları da sivil dikta yazıları kaleme aldı. CHP lideri Deniz Baykal da partisinin Meclis grup toplantısında, bu iddiaya dayanarak hükümeti “sivil faşizm”le suçladı.

1989







Star gazetesinin iki yazarı İbrahim Kiras ve Şamil Tayyar da "kampanya"yı köşelerine taşıdı. İşte iki farklı isim ve yolu bir iki akıl...

İbrahim Kiras / Sivil vesayet kumpanyası

Deniz Baykal, Ertuğrul Özkök, Oktay Ekşi... Biri yakalamış, biri pişirmiş, biri manşet yapmış.
Aradan yirmi sene geçmiş. Yine aynı Baykal, yine aynı Özkök, yine aynı “başyazar”, yine aynı manşetler... İnsan yazarken yoruluyor.

Çevrenize bir bakın, yirmi senedir “aynı işi” yapan insan azdır. Bunların içinde yirmi senedir “aynı işi aynı şekilde” yapmaya devam edenler daha da azdır. Bu bakımdan “sivil vesayet kumpanyası” olağanüstü bir örnek. Yirmi yıldır aynı işi, aynı kadroyla, aynı şekilde yapmaya devam ediyorlar.

İşleri millet iradesiyle mücadele etmek. İşleri sandıktan çıkanı sandıktan çıktığına pişman etmek.

Niye bunu yapıyorlar? Bir defa “ilke olarak” beğenmedikleri halkın siyasi tercihlerini de beğenmiyorlar. Dağdaki çobanın, köydeki Memo’nun oyuyla işbaşına gelen adamların ülkeyi yönetmesini kabullenemiyorlar. Burası ideolojik/psikolojik motivasyonlarını açıklıyor.

Bundan daha da önemlisi ise sivil siyaset güçlendikçe birilerinin iktidar alanı ister istemez daralıyor. Yalnızca asker ve sivil bürokrasinin iktidar alanından söz etmiyorum. Sermaye gruplarının ellerindeki sermaye gücünü kullanarak politik alanda etkinlik kurma kabiliyetleri de azalıyor.

Zaten ideolojik anlamda yakınlık içinde olan gruplar çıkar ortaklığı bakımından da yakınlaşarak ortak hareket etmeye başlıyorlar. Neticede ya zayıf iktidarlar ülkeyi yönetiyor ve bizimkiler işlerini yürütmeye devam ediyorlar ya da güçlü iktidarlar bir yolu bulunarak alaşağı ediliyor.

***

Güçlü iktidarların alaşağı edilmesinin yolları fazla değil zaten. 27 Mayıs’tan bu yana 10 yılda bir gerçekleştirilen müdahaleler bunun bir yolu. İkinci yöntem iktidar partisinin yoğun taciz atışları altında iş göremez hale getirilmesi. Bunun için tabiatıyla medya ayağı devreye giriyor.

İktidar partisine yöneltilen suçlamalar o kadar büyük bir gürültüyle ve yoğunlukla sürdürülüyor ki iktidar savunma pozisyonuna geçmek zorunluluğu hissediyor. Elbette bu gürültülü patırtılı havadan asıl beklenen, bir “müdahale” için uygun ortamın oluştuğunun kanıtlanması.

Ortalığı ayağa kaldırmak üzere ortaya atılan suçlamalar de değişmiyor. 60 sene önce Menderes hükümeti için söylenenler ile 40 sene önceki Demirel hükümetine veya 20 sene önceki
Özal hükümetine yöneltilen suçlamalar neredeyse tıpatıp aynı. Sadece eskiden “irtica” dediklerine şimdi “mahalle baskısı” diyorlar.

Hafızası güçlü bir toplum değiliz. Onun için bu arkadaşlar rahatlar. Yirmi sene önce Özal’a karşı attıkları manşetin aynısını yirmi sene sonra Erdoğan için de atabiliyorlar. Yeni bir argüman bulmak, yeni bir suçlama konusu düşünmek için uğraşmıyorlar bile.

“Sivil diktatör” suçlamasının ilk muhatabı Özal da değil. Menderes’ten itibaren bütün sivil iktidarlar bu suçlamadan paylarını aldılar. Mezkûr zevatın gözünde sivil olunca ister istemez diktatör oluyorsun. Daha doğrusu seçimle gelirsen “sivil diktatör” oluyorsun. Ama askeri darbe yoluyla iktidarı ele geçirmeyi başarırsan kimse seni “diktatör” olmakla suçlamıyor.

***

Bir de şu var: Menderes gelmiş gitmiş. Demirel, Özal, Erbakan gelip gitmişler. Gün gelecek Erdoğan da gidecek. Hepsinin nihayetinde bir süresi var.

Ama Deniz Baykal’ların, Ertuğrul Özkök’lerin, Oktay Ekşi’lerin iktidarlarının “süresiz” olması tuhaf değil mi?

Sanki burada kilit konu “değişen iktidar” ile “değişmeyen iktidar” arasındaki çelişki.

Değişenlere ve değişmeyenlere baktığınız zaman hangi iktidarın “demokratik” hangi iktidarın “oligarşik” olduğunu da görüyorsunuz.

Şamil Tayyar / Naftalinli senaryo

Yakın siyasi tarihi hatırlayanlar, Ertuğrul Özkök ve lejyonerlerin başlattığı “sivil vesayet” veya başka bir ifadeyle “sivil diktatör” tartışmalarının “naftalinli senaryo” olduğunu göreceklerdir.
Geçen hafta partisinin meclis grup toplantısında “Aynı oyunu Adnan Menderes’e de Turgut Özal’a da oynadılar” diyen Başbakan Erdoğan’ın bu iddiasının gerisinde yatan temel bulgu da senaryonun naftalin kokusudur. Hatırlayalım.

21 Ekim 1989 tarihli Hürriyet Gazetesi’nin manşetinde SHP Genel Sekreteri Deniz Baykal’ın şu sözü var: “Özal sivil diktatör”

O tarihte Özal’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı tartışılıyo rdu. SHP şiddetle bu adaylığa karşıydı. Özal seçildikten sonra boykot sürdü. Ne Erdal İnönü ne Deniz Baykal ne diğer arkadaşları, Özal’ın elini sıktı.

CHP ile birlikte Hürriyet de boykota katıldı. 13 Ocak 1990 günü manşete şu sözler taşın dı: “Özal’ın tek adam olma hevesi”

Gerekçesi ise Özal’ın ABD gezisinde IMF, Dünya Bankası ve iş çevreleriyle tek başına görüşecek iddiasıydı.

Aynı senaryo naftalinli kutudan çıkarılıp piyasaya sürüldü. Bu kez hedef, AK Parti hakkında “sivil dikta var” iddiasıyla kapatma davası açtırmak. Sivil vesayet, sivil dikta, sivil faşizm gibi gerekçeler, muhtemel bir kapatma davasının teorik altyapısını oluşturma ve kamuoyunu buna hazırlamaya yöneliktir.

Planın bir diğer hedefi ise art arda yapılacak milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini etkilemektir.

Tutar mı? Göle maya çalan Nasreddin Hoca misali, ya tutarsa...

Kaynak: Star
SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara