Dolar

34,9440

Euro

36,6106

Altın

3.015,82

Bist

9.992,76

Kemalist rejim isyan ettirdi

Tarihçi Prof. Dr. Kemal Karpat, tek parti döneminde kimlik, geçmiş ve alt kültürlerin inkar edildiğini belirterek bunun Kürtler ve Türkleri isyan ettirdiğini söyledi.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-01-16 10:26:00

Kemalist rejim isyan ettirdi
Osmanlı ve yakın tarih üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Karpat, tek parti rejimiyle empoze edilen fikirler ve kimliklerin Kürtler ve Türkleri isyan ettirdiğini söyledi. Türkiye’de kaynaşmanın, nispeten çok partili hayata geçişle birlikte meydana geldiğini anlatan Karpat, değişimin, tek partili dönemin bitip demokrasi döneminin başlamasıyla gerçekleştiğini belirtti.

IRKÇI MİLLİYETÇİLİK BÜYÜK ZARAR VERDİ

Milliyetçiliğin ırkçılığa dayandırılması halinde menfi olacağına dikkat çeken Prof. Karpat, “Bu neden oldu? Demokrasinin yokluğundan. Eğer Millî Mücadele döneminde, 1923’e kadar olan Cumhuriyetin ilk döneminde ileri sürülen fikirler, Meclisteki tartışmalar göz önünde tutulsaydı ve ona göre bu toplumun geçmişine, kimliğine, kültürüne uygun bir siyaset güdülmüş olsaydı bugün karşılaştığımız birçok sorun yaşanmayacaktı.

OSMANLI ve Türkiye üzerine önemli çalışmalara imza atan İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Karpat, tek parti rejimiyle empoze edilen fikirler ve kimliklerin Kürtleri ve Türkleri isyan ettirdiğini söyledi. Türkiye’de kaynaşmanın, nispeten çok partili hayata geçişle birlikte meydana geldiğini anlatan Karpat, değişimin, tek partili dönemin bitip demokrasi döneminin başlamasıyla gerçekleştiğini belirtti.

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları (SETA) Vakfı’nın aylık yayınlanan “Anlayış” adlı dergisine röportaj veren Karpat, dikkat çekici açıklamalarda bulundu. Milliyetçi olunmasında bir zarar olmadığını dile getiren Karpat, milliyetçiliğin, bir memleketi kalkındırmak, bir halkı eğitmek olarak düşünüldüğünde iyi bir şey olduğunu vurguladı. Milliyetçiliğin ırkçılığa dayandırılması halinde menfi olacağına dikkat çeken Karpat, şunları kaydetti: “Bu neden oldu? Demokrasinin yokluğundan. Eğer Millî Mücadele döneminde, 1923’e kadar olan Cumhuriyet’in ilk döneminde ileri sürülen fikirler, Meclis’teki tartışmalar göz önünde tutulsaydı ve ona göre bu toplumun geçmişine, kimliğine, kültürüne uygun bir siyaset güdülmüş olsaydı bugün karşılaştığımız birçok sorun yaşanmayacaktı. Tek parti rejimiyle yukarıdan belirli fikirler ve kimlikler empoze edildi. Buna karşı Kürt de isyan etti, Türk de. Türk neden isyan etti? Çünkü onun değerlerine, alışmış olduğu cemiyet görüşüne aykırı bir şeydi bu, bir küçük elitin kararına dayanan, zorla gerçekleştirilen bir siyasetti. Türkiye demokrasi sayesinde bütün bu büyük hataları nispeten az zararla atlattı. Bunlar Türkiye’yi çökertebilirdi ama böyle olmadı. Çünkü halk temelde özünü, kültürünü muhafaza etti, iç dinamikleriyle, iç bağlılıklarıyla eski halini devam ettirdi. Siyasî rejim değişti, fakat toplum devam etti. Türkiye’yi kurtaran da bu oldu. Bu toplum hâlâ çok güçlü; kimliğiyle, özüyle Türk. Ama bu, ırkla alakası olmayan kendine mahsus bir Türklük. Hatta o kadar ki Kürt halkının büyük bir kısmı da kimliği bizim anladığımız mânâda anlıyor. Çünkü, Kürtlerin liderlerinin de yapmak istedikleri, Cumhuriyet’in ilk devrinde yapılmak istenilenlerin aynısı. Zorla bir Kürt milleti yaratmak. Ama Kürt halkının büyük bir kısmı bunu kabul etmiyor. ‘Eskiden nasılsam bugün de aynı şekilde Kürt kalmak istiyorum’ diyor, ki kendi dilini konuşmaya, kendi âdetlerini muhafaza etmeye hakkı var.” Türkiye’yi kendi kendini seçmiş, belirli bir felsefeyi kabul etmiş feci bir grubun idare ettiğini anlatan Prof. Dr. Karpat, bu grubun, idare ettiği kitlenin kültüründen kopuk olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Karpat, bunun fecaat ve yabancılaşma olduğuna dikkat çekerek devam etti:

“Türkiye’nin idarecileri, apoletli subayları vs. vatan, millet diyerek ülkeyi savunuyorlar ama bunların bildiğimiz Türk’le hiç alakası yok. Aileleri geleneksel hayat sürerken, bunlar bir elitler kültürüne girmiş, o sayede mevki sahibi olmuş. Askerler o elit kültürü kabul ettikleri için kendilerinin hâkim olmalarını, emir vermelerini adeta doğuştan gelen bir hak olarak kabul ediyorlar. Bu ayrımı anlamadan, sonrasında ne olduğunu anlayamazsınız. Peki, ne oldu? Nihayet politik sistem, demokrasi yavaş yavaş halk içinden çıkan kimseleri devlet mevkilerine, bürokrasiye sokmaya başladı. Eskiden de böyleydi ama devlet bürokrasisine giren kimselerin sayısı ve felsefesi farklıydı. Şimdi girenlerin sayısı da fazla, felsefeleri de halkçı, bunlar kendilerini halktan görüyorlar. Eski elit, gücünü kaybediyor. İşte burada bir yakınlaşma var, devlet ile millet birbirinin aynısı oluyor.”

Kaynak: Yeniasya

Haber Ara