Dolar

34,8673

Euro

36,6659

Altın

3.022,65

Bist

10.055,90

Krizin odağı 82 Anayasası

Türkiye'de yaşanan krizlerin, darbe kalıntısı 1982 Anayasası olduğuna işaret eden hukukçular ve siyasiler, sivil ve demokratik bir anayasa için zamanın geldiğine inanıyor.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-01-10 08:18:00

Krizin odağı 82 Anayasası
Son dönemlerde kamuoyunu günlerce meşgul eden Danıştay kararları, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) kaynaklı yargıdaki atama krizi ve CHP itirazlarıyla yasama ve yürütmeyi adeta kilitleyen Anayasa Mahkemesi'nin yapısı yeniden tartışma konusu oldu. Vakit'e konuşan Turgut Özal dönemi bakanlarından Vehbi Dinçerler ve Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Mustafa Kamalak tüm sorunların üstesinden gelmenin yolunun Anayasa değişikliğinden geçtiğini belirttiler.

ANAYASA'NIN DEĞİŞTİRİLMESİ GEREKİR

Hükümetin sorumlu ve millete hesap verme konumunda olduğunu, ancak üst mahkemelerin halka hesap verme gibi bir dertleri olmadığından millet iradesini hiçe sayarak kriz üretme merkezi durumuna geldiklerini belirten Prof. Kamalak, “Türkiye'de sorunların kaynağı mevcut Anayasa'dır. Anayasa'nın değiştirilmesi gerekir. Türkiye'de anayasayı değiştirmeden hiç bir sorunu çözemezsiniz. Birtakım krizler çıkıyor. Kriz elbette çıkar. Mevcut anayasa ile kriz çıkmazsa ben o zaman şaşarım” dedi.

ANAYASA, BİZATİHİ KRİZİN KAYNAĞI

“Zaten mevcut Anayasa bizatihi bir kriz döneminin ürünü değil mi? Milli iradeye darbe vuranların, sonra Meclis'in kapısına kilit vuranların eseri değil mi?” diye soran Kamalak, “Mevcut anayasa kriz üretme merkezidir. Krizin odağıdır. Eğer Türkiye'de işler bu anayasa ile muntazam yürürse, o zaman hayret etmek lazım, şaşırmak lazım. Anayasa krizin bizatihi kaynağıdır” diye konuştu.

İDARİ MAHKEMELER BU YAPISIYLA ADİL OLAMAZLAR

İdari mahkemelerin, mevcut yapılarıyla adil davranamayacağını söyleyen Kamalak, “Mesela idari mahkemelere, Danıştay'a üyeler seçiliyor. Nasıl oluyor bu iş? Örneğin emekli bir vali Danıştay üyesi olarak atanıyor. Vali zaten devleti temsil eden kişi, devletin işlerini yürüten kişi. Belki de kendisinin geçmişte yürüttüğü işlere birçok dava açılmıştır. O kişi getiriliyor, Danıştay'a hakim olarak atanıyor. Bu kişi idari mahkemede yapılan işlerin adil olup olmadığını denetleyecek. Bu sistem içerisinde verilen kararların adil olduğunu, tarafsız olduğunu, hukuka uygun olduğunu düşünmek mümkün olabilir mi? Bunları kim düzenlemiş? Mevcut Anayasa. Mevcut Anayasa'yı kim düzenlemiş? Bir darbeyle iş başına gelen askeri yönetim. Mesela bir Ferhat Sarıkaya olayını düşünün. Ne geldi Ferhat Sarıkaya'nın başına? Adam bir iddianame düzenledi diye Yüksek Kurul (HSYK) sorgusuz sualsiz görevinden aldı. Bunları düşündüğümüz zaman krizin kaynağı ortaya çıkmış olur” ifadelerini kullandı.

DİNÇERLER: ÖZAL BÜROKRASİYİ AZALTMAK İSTEDİ

Rahmetli Turgut Özal'ın yakın arkadaşı ve eski bakanlarından Vehbi Dinçerler ise Özal'ın her zaman bürokrasiyi azaltmaktan yana tavır takındığını kaydederek, yasama, yürütme ve yargının birbirine dengeli olması gerektiğini söyledi. Sorunları çözmek ve millet iradesine başvurabilmek için bazı konuları referanduma götürmenin yolunun tamamen açık olmadığını söyleyen Dinçerler, Anayasa değişikliği yaparak tartışmalı konuları millete götürmenin ülke için faydalı olacağını kaydetti. Dinçerler, yargının hukuka bağlanması gerektiğini belirterek, “Yargının asla ideolojik bağlantıları olmamalı. Yargı her şeye tarafsız bakabilmeli. Hakim karşısında kim olursa olsun ideolojiden tarafsız karar verecek. Yargının bağımsızlığı iyi de, öncelik tarafsızlıkta olmalıdır. Hakim ve savcılar dar çerçevede kalarak karar vermemelidir. Müstakil ve hür olsun ama önce tarafsız olsun” dedi.

YARGIÇLAR, İDEOLOJİK DAVRANIYOR

Son dönemlerde üst mahkemelerin ideolojik davrandığına dikkat çeken Dinçerler, “Sizin gazeteniz bu konuya çok önem veriyor. Yargıçların ideolojiden uzak durmasına geniş yer veriyor. Yargının millet adına karar vermesi gerekir. Millet adına karar verenlerin, milletin ve devletin hedeflerinin dışında karar vermemeleri gerekir. Verirlerse, belli bir ideoloji adına karar vermiş olurlar” şeklinde konuştu.

HER ÖNÜNE GELEN AYM'YE MÜRACAAT EDEMEMELİ

AYM'nin işlevini azaltacak bir mekanizmaya ihtiyaç olduğunu belirten Dinçerler, şöyle dedi: “Mesela bu da dar kapsamlı senato olabilir. Bu şekilde AYM'ye müracaat, yasama erkini dağıtmadan yapılır. Her önüne gelen de AYM'ye müracaat edemez. Bu daha derli toplu hale getirilmelidir. Bu, parlamentonun bir sorunu. Bu sadece bir partinin sorunu olmaktan öte parlamentonun ana konusudur. Parlamento bütünlük içinde çalışabilmelidir. Muhalefet sadece muhalefet etmek için doğrulara ‘yanlış' dememelidir.”

HALKA GİTMENİN YOLU AÇILMALI

Bazı sorunları çözmek için referandumun önemli bir yol olduğunu, ancak mevcut Anayasa'nın buna engel olduğunu belirten Dinçerler, “Bu mesele hep tartışıldı. Ama bizim Anayasamız ile parlamentonun referanduma gitmesi engellenmiştir. Bu kapı kapatılmıştır. Sadece sınırlı olaylarda işte anayasa meseleleri gibi... İsviçre'de olduğu gibi her konuda referanduma gidilemez. Bir terör kanunu çıktı. Bunu sorma hakkı yok. Önce anayasa değişikliği yapılmalı. Bazı önemli kanun ve görüşlerin, sadece Anayasa değil, demokratik açılım gibi, HSYK ve diğerleri gibi. HSYK basit bir şey. HSYK gibi 50 konu var. Sadece onla kısıtlanamaz. Milletin geleceğini ilgilendiren konuları referanduma götüreceksin. Bugün demokratik açılım var. Referandum mümkün olsa halka sorulacak ve konunun AYM'ye götürülmesine gerek kalmayacak. Ama olmuyor işte. İşte Anayasa Mahkemesi'nin yapısı değiştikten sonra yeniden AYM'ye götürülmemesi için halka gidilebilir” diye konuştu.

VAKİT

Haber Ara