Kayıp Sembol’den sonra Kayıp Kafatası
Dan Brown’un “Kayıp Sembol” isimli kitabının ardından, şimdi de “Kayıp Kafatası” tartışması. İlk kez belge fotoğraflarıyla, tarihin en gizemli örgütünün şaşırtıcı hikayesi...
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-01-04 19:07:00
Gazeteci Mustafa Yılmaz’ın yazdığı “Dul Kadının Oğulları-Tapınağın Türk Şövalyeleri” isimli kitap oldukça ilginç iddiaları gündeme taşıyor.
1979 yılında İpekçi`nin katili olarak yakalandığında üzerinde `mavi` kazak vardı. 1981 yılında San Pietro meydanında Papa`yı vurduğunda üzerinde `mavi` kazak vardı. 1983 yılında Papa Ağca`yı ziyaret ettiğinde, üzerinde yine `mavi` kazak vardı. 12 Ocak 2006`da Kartal cezaevinden tahliye edildiğinde, GATA`ya çürük raporu almaya geldiğinde, Ve nihayet önceki gün tekrar tutuklandığında üzerinde hep `mavi` kazak vardı. Peki ne olabilirdi bu mavi kazağın sırrı?
TBMM BİNASINI YAPAN MİMARIN BÜYÜK SIRRI
Viyana tren garındaki fötr şapkalı ve uzun siyah paltolu adam herkesten daha fazla tedirgindi. İstasyondaki alman askerlerinin gözleri üzerine çevrilmiş gibi hissediyordu. Zaman geçmek bilmiyordu. Tek isteği vardı, bir an evvel trene binip viyana’dan olabildiğince uzaklaşmak.
Paltosunun Yakasına iliştirdiği küçük “mine çiçeği” rozetini eliyle bir kez daha yokladı. Düzeltir gibi tekrar üzerinde oynadı. Trenin ince bir çığlığı andıran hareket sesini duyunca biraz olsun rahatladı.
Almanlar’da mine çiçeği; “Beni unutma” anlamına geliyordu.
Naziler Avrupa’da özellikle iki kesimin peşine düşmüştü; Yahudiler ve Masonlar. Bu yüzden nazi iktidarlarının hakim olduğu ülkelerden kaçanların büyük çoğunluğu ya “Yahudi asıllı” ya da masondu.
Naziler, Holtzmeier’in de ofisini basmış, hatta yaptığı anıtı bile yıkmıştı. Belliki arananlar listesinde ilk sıralarda yer alıyordu. Bu nedenle Nazilerden kurtulmak için ülkesini terk etmek zorunda kalmıştı. Sığındığı ülke ise Türkiye’ydi!
150 YIL SONRA HORTLAYAYAN ESRARENGİZ ÖRGÜT
1851 yılında kurulan ve ilk açılışı büyük bir debdebe ile bütün Devlet Erkanı’nın önünde yapılan Encümen-i Daniş sadece 12 yıl faaliyette kaldı. Encümen’in adı Devlet Salnamelerinde en son 1862 yılında yer aldı. 1862’den sonra birden bire ve sessiz sedasız yok oldu. Ne lağvedildiği ne de kapatıldığına ilişkin en ufak bir bilgi bulunamadı.
Peki ne olmuştu? Encümen gerçekten faaliyetlerine son vermiş miydi?
Bunu anlamak için aradan tam 147 yıl geçmesi gerekecekti!
1862’de gizemli bir sessizliğe bürünen bu esrarengiz oluşum 2009 yılında Türkiye gündemine bomba gibi düşecekti.
İNGİLİZ AJANI MR. JOHN-DİĞER ADIYLA BEKTAŞİ HALİFESİ MUHAMMED ALİ.
O'nun görevi Bektaşi tarikatına sızmaktı. O'da tıpkı John gibi yetiştirildi. Sünniliği, dört mezheme ait bilgileri öğrendikten sonra Konya'ya gönderildi. şiire meraklı herbert, türkçe, Arapça, Farsça bir çok kaside ve mersiyeyi ezberine aldı. Konya'da her akşam kahvehane, meyhane ve bozahanelere devam etti. Orada rastladığı adamlarla dost oldu. buralarda tanıştıklarına her gece ikramlarda bulundu. Çok paralar sarfetti. Bilgisiyle olduğu kadar rindmeşrebliğiyle çevresinin sevgi ve dostluğunu kazandı. Bektaşi erenlerinin arasında hızla çevre edindi. Sonunda Bektaşi Tarikatında Halife derecesine kadar yükseldi. Ancak Herkes O'nu Muhammed Ali olarak bildi.
VE MECDELLİ MERYEM’İN SEMBOLÜ “M”
TBMM’deki esrarengiz işaretlerden biri de “M” şeklindeki semboldü. Bu esarengiz semboller arasında “üçgen” ve “kadeh” sembolünden sonra en fazla yer verilen sembol buydu. Peki bu esrarengiz harfin anlamı neydi? Neyi anlatmak istiyordu? İşte burada da çarpıcı bir ayrıntı bizi yakalıyor. Çünkü Masonların köklerini dayandırdığı Tapınakçı inanışa göre “M” harfi; Mecdelli Meryem’in sembolü idi. (Hristiyan dünyasında Madgelenalı Maria olarak anılıyor)
Vatikan’ı sarsan son yılların en popüler kitabı Dan Brown’un Da Vinci Şifresi’ne göre, Kutsal Kase sırrına sahip Sion Tarikatı, bu sırrı korumalarının yanı sıra yaptıkları eserlerde İsa’nın soyunu taşıyan Mecdelli Meryem’e saygılarını gösteren gizli sembollere yer veriyorlardı.
NASIL MASON OLDUM!
Bir gün bir arkadaşım yanıma sokuldu ve gizli bir sesle kulağıma fısıldadı: - "Seni de birader yapmak istiyoruz!" Bu, hiç aklımda, hayâlimde olmayan şeydi& Benim haberim yok. Tahkikat yapılmış. Bir gün arkadaş: - "Gidiyoruz." Beyoğlu`na geçtik. Parmakkapı taraflarında dar bir sokağa saptık; yürüdük, gene saptık; gene yürüdük, gene saptık. Acaba bu sapışlar bana yolu şaşırtmak için mi? Nihayet, daracık bir sokakta bodur kapının önünde durduk. Arkadaş kapıya işaret verir gibi vurdu. Girdik. Arkadaş benden ayrıldı. Aksak adamla yalnız kalmıştım.
28 ŞUBAT’IN KİLİT İSMİ BİR MASONDU!
Kırmızı Kitap olarak bilinen ve Türkiye’nin “gizli anayasası” olarak nitelendirilen kitabın hazırlayıcıları arasında yer aldı. 28 Şubat sürecinde özellikle fişlemelerle gündeme gelen ve özel görevi irticai faaliyetleri izlek olan Başbakanlık Takip ve Koordinasyon Kurulu’nda görev yaptı.
Görev süresince 10 başbakan, 5 cumhurbaşkanı değişti. Ama o değişmedi.
28 şubat’ın kilit ismi bir masondu! Ankara’da kurulu Defne Mason Locası’nın üstad-ı Muhteremi yani loca başkanıydı.
ONLAR YAHUDİ DİYARININ KURTARICILARI
"Büyük Üstad: Kimden sakınmalıyız?
1. Nazır: Düşmanlarımızdan ve kardeşlerimizden.
Büyük Üstad: Kardeşlerimizden sakınmamızın sebebi nedir?
1. Nazır: İsrailoğulları esarettedir. Biz onların kurtulmaları maksadını takip ediyoruz. Lakin yeni kardeşlerimiz bizim bu projemizi anlamayacaklar ve tatbikini engelleyeceklerdir.
Büyük Üstad: Kardeşlerim! Nizam vaziyeti alalım. Yahudi diyarının kurtarıcısını selamlayalım." (15. Derece Çalışma Rehberi, shf-24)
1935 YILINDA KAYBOLDU BİR DAHA BULUNAMADI
Kitaptaki ilginç iddialardan biri de, Mimar Sinan’ın kafatası ile ilgili...
Kitaptaki iddiaya göre dünyanın gelmiş geçmiş en büyük mimarı Mimar Sinan’ın kafatası kayıp. Bu gerçek 1940 yılında mezarda yapılan inceleme sonucu ortaya çıktı. 1940 yılında uzman bir heyet tarafından açılan mezarda şaşırtıcı bir gerçekle karşılaşıldı. Çünkü Mezarda Mimar Sinan’ın bütün kemikleri bulunmasına rağmen kafatası yoktu. Bunun üzerine başlatılan araştırmada mezarın daha önce 1935 yılında bir kez daha açıldığı belirlendi.
Mezarın açılış gerekçesi, Mimar Sinan’ın Türk olduğunu ispat etmekti. Ancak incelemeden sonra Sinan’ın kafatası yerine konulmadı. Bir çok araştırmacı kayıp kafatasının peşine düştü ancak bir türlü bulunamadı. Kafatasının 1935 yılında “Antropoloji müzesinde” sergilenmek üzere alındığı iddia edildi. Ancak burada da tuhaf bir durum vardı. Çünkü kitaptaki iddiaya göre Türkiye’de hiçbir zaman antropoloji müzesi olmadı.
SİNAN’IN KAFATASI MASON LOCASINDA (MI)
Bu noktada kitap ilk kez gündeme gelen şaşırtıcı bir iddiayı ortaya attı. Mustafa Yılmaz’ın “Dul Kadının Oğulları” isimli kitabına göre sinan’ın kafatası masonlar tarafından alındı. Ve Mason Locası’nda bulunan ve mason adaylarının kabul töreninin yapıldığı “Tefekkür Odası” denilen bölüme konuldu. Masonlukta kafatası inancı bulunuyor. Bir kişi mason olurken, Karanlık ve duvarları siyah örtü ile kaplı bir odaya kapatılıyor. Tefekkür odası denen bu odada sadece bir masa ve kafatası bulunuyor.
MUSTAFA YILMAZ KİMDİR?
1969 yılında Balıkesir-Kepsut’ta doğdu. ilkokulu Kepsut’da orta ve lise öğrenimini ise Balıkesir’de tamamladı. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünden mezun oldu. Üniversite yıllarında gazeteciliğe başladı. Uzun yıllar TBMM’de parlamento muhabiri olarak görev yaptı. TBMM binasındaki esrarengiz masonik sembol ve işaretleri Türk medyasında ilk kez yayınlayarak önemli bir gazetecilik başarısının altına imza attı.
Araştırma, inceleme, röportaj ve TV programlarının yanısıra, Türkiye ve yurt dışında yüzlerce konferans verdi. Bu konferanslarda masonik örgütlenmeler ve bu örgütlenmelerin ülke ve dünya siyasetine etkilerini deşifre etti.
10 yıllık bir araştırmanın ürünü olan “Dul kadının oğulları-Tapınağın Türk Şövalyeleri” isimli bu kitap ilk eseri.
Yazar evli ve iki çocuk babası.
SON VİDEO HABER
Haber Ara