Rus askerlerden ABD'ye Afganistan dersi
Afganistan’da savaşan Rus askerler, ABD’nin bu ülkede başarıya ulaşmasının güç olduğunu söylüyor ve ekliyorlar: “Biz komünizmi siz de demokrasiyi dayatmaya çalışıyorsunuz.”
16 Yıl Önce Güncellendi
2009-12-25 17:38:00
Afganistan’da savaşmış Rus askerleriyle konuştuğunuzda, ABD’nin bu savaşı kaybetmesini istediklerini düşünmemek zor. Çuvalladıkları bir işi NATO’nun başardığını görmek, bu gururlu adamların mağlubiyetten duydukları utancı daha da derinleştirecektir. Sovyetler Birliği oradaki savaşı kazanamadıysa kimsenin kazanamayacağı fikrini öne sürmek onlar için daha kolay. 1982-1983’te Sovyet güçlerine komuta eden General Victor Yermakov, “Biz başaramadık, siz de başaramayacaksınız” diyor. “Bize güvenmediler. Size de güvenmeyecekler.” İşgal yıllarında Afganistan’da görev yapan ve dört yıl süren Kabil büyükelçiliği görevini henüz tamamlayan Zamir Kabulov da pek iyimser değil. “Biz komünizmi dayatmayı denedik, siz de demokrasiyi dayatmaya çalışıyorsunuz. Sovyetler Birliği’nin yapıp da uluslararası toplumun tekrarlamadığı hiçbir hata kalmadı.”
Başarısızlığı böyle amansızca çağırmak hiç de cesaret verici değil. Sovyet deneyimi Başkan Barack Obama’nın, Afganistan’a yeni asker sevkıyatında kesinlikle yankı buluyor. Obama bugüne kadar hiçbir yabancı gücün başaramadığını yapmak yani Afgan isyanını bastırıp arkasında istikrarlı ve meşru bir rejim bırakmak için girişimlerini yoğunlaştırıyor. Sovyetler’in 30 yıl önceki Noel arifesinde başlayan talihsiz Afganistan macerası da birçok benzer sorunla karşılaşmıştı. Aşiret politikalarını idare etmek, direnişçilere Pakistan sınırından gelen desteği kesmek, Kabil’de itibarlı bir hükümet kurup iş görebilecek güvenlik güçleri tesis etmek ve sivil kayıpları kontrol altına almak gerekiyordu. Arada yine de çok derin farklılıklar var ve bunlar zor da olsa Amerika’nın Sovyetler’in sınıfta kaldığı derslerden geçebileceğini gösteriyor, bunun yolu da kısmen hem kendilerinin hem de Sovyetler’in hatalarını anlamakta gizli.
Moskova’nın Afganistan’da yaşadığı sıkıntılar savaşın neredeyse ilk günlerinde başladı. Bunlara Sovyet liderlerin tahminlerinin de ötesinde bir uluslararası kınama bombardımanı eşlik etti. ABD ticari yaptırım uyguladı ve 1980 Moskova Olimpiyatları’nı boykot etti. Obama bugün çok farklı bir pozisyonda. NATO harekâtının arkasında –Rusya’nın en azından fikren dahil olduğu- geniş bir uluslararası destek var. O dönemle bugün arasındaki en önemli fark, Taliban’ın mali destek ve ölümcül silahlar sağlayan bir süper güç tarafından desteklenmemesi. Bu onları Amerika ve Pakistan’ın hevesle destekleyip silahlandırdığı 1980’lerin mücahitlerinden daha zayıf bir düşman yapıyor. Washington haklı olarak, hâlâ savaşan eski isyancıların çoğunun –en çok da Taliban komutanı Celalettin Hakkani’nin- Pakistan Gizli Servisi’ndeki (ISI) birimlerden örtülü destek aldığından şüpheleniyor. Bu doğruysa bile, özellikle Pakistan hükümetinin Taliban’a resmen karşı olduğu, hatta tek tük de olsa ona karşı savaşa giriştiği düşünüldüğünde, ISI’nın meseleye bugünkü dahli, geçmişteki faaliyetleriyle kıyaslanamaz.
Bir kuşak önce, 1986 sonrasında ABD’li Kongre üyesi Charlie Wilson’ın kampanyası sonucunda isyancılara sağlanan çok sayıda Stinger füzesi, Sovyetler’in havadaki üstünlüğüne ciddi bir darbe indirmişti. Bugünün Taliban’ı böyle bir teknolojik avantaja sahip değil ve çok az dostu var. Rus-Afgan ilişkilerini geliştirmeyi amaçlayan Rusya Bölgesel Kalkınma Enstitüsü’nün direktörü Yuri Krupnov, sonuç olarak “Amerikalılar bizim hiç olmadığımız denli iyi bir pozisyonda” diyor. “İkinci bir Vietnam yaşanmayacak.”
Muhtemelen haklı olduğu bir başka gerekçe de NATO’nun, Moskova’nın hatalarından Sovyetler’e nazaran daha iyi ders çıkardığını kanıtlaması. Sivil kayıplarına bakalım. Hem Sovyetler’in hem de NATO’nun ilk askeri zaferi neredeyse zahmetsizce gelmişti. Ama her iki güç de çok geçmeden aynı hatayı yaptı, kazara sivil hedefleri vurarak insanların sevgi ve güvenini kaybettiler. Yermakov 1983’te askerlerine Gardez kasabası çevresindeki sulama kanallarını mayınlama emri verdiğini hatırlıyor. Çok sayıda ‘düşmani’nin (mücahit yerine kullanılan küçültücü yerel söz) yanı sıra çiftçiler için hayati önem taşıyan kanallar da havaya uçtu. 1980’lerde siyasi ve askeri danışman olarak on yılını Afganistan’da geçiren ve Peştun ve Farsça’yı gayet akıcı konuşan Alexander Shkirando, “Birileri doğru talimatları almadığından, bir noktada hava kuvvetlerimiz Kandahar’ın yarısını yok etti” diyor. NATO da aynı şekilde tökezledi (en çok da Kunduz ve Uruzgan’da iki düğünün bombalanmasında) ama bunlar aynı çapta değildi. Sovyet işgalindeki sivil Afgan kayıplarının kesin sayısını bilmek zor olsa da tahminler 700 binden başlayarak 1 milyonu aşıyor. Birleşmiş Milletler’e (BM) göre son savaş nedeniyle doğrudan ya da dolaylı yollardan ölen sivil sayısı ise 12 binle 30 bin arasında.
Amerikalılar yalnızca savaş alanında değil mahkûmlara karşı davranışlarında da, Sovyetler’in kontrolsüz vahşiliğinden sakınmaya özen gösterdi. 2004’teki Ebu Gureyb skandalı, ABD’nin Afganistan’daki komutanı General Stanley McChrystal’ın bu yılın başında hazırlattığı rapordan bile önce, ABD’nin Bagram’daki sorgu kampındaki tutukluların koşullarının iyileşmesini sağlamıştı. Bagram’da koşullar ne kadar ağır olursa olsun, bunlar 27 bin siyasi mahkûmu Poliçarki’deki meşhur gözaltı merkezinde öldüren Sovyet güdümündeki Afgan gizli polisinin kötü muameleleriyle kıyaslandığında hiçbir şey değildi. Ruslar, Sovyet ve Amerikan işgallerini kıyaslamayı seviyor. “Kim daha emperyalist, Sovyetler mi Amerikalılar mı” diye soruyor
Krupnov. Ama gerçekte iki ordunun tutumu arasında dağlar kadar fark var.
Sovyetler 1984-85’te yeni bir sevkıyat sonucu, aşağı Pençşir Vadisi ve Host kentine giden stratejik yol gibi isyan bölgelerini temizlemek için asker sayısını 118 bine kadar çıkarsa da sonuç alamadı. Litvanya kökenli çavuş Paulius Purickis, “mücahitler sis gibi dağılıp kayboluyordu” diyor. “Onlarla hiç kafa kafaya çarpışamadık.” General McChrystal tahsis edilecek fazladan askerlerle bu sorunun üstesinden gelmeyi umuyor. Bu kuvvetler, yerli halkı kazanmak ve onlardan istihbarat toplamak için kullanacağı küçük ileri karakollarla, bütün vilayetleri “temizleyip elinde tutmasına” imkân verecek. Şüphesiz Sovyetler de ülke halkının sevgi ve güvenini kazanmaya çalıştı. Ama bu işi KGB’ye bıraktı ve ortaya üzücü sonuçlar çıktı. Bugün Devlet Başkanı Hamid Karzai’nin, Sovyet güdümündeki Muhammed Necibullah’ın yaptığı gibi gizli işkence merkezleri şebekesi yönetmek yerine kendini ABD’nin kontrol ettiği hapishanelerde tutulan Afganlar’ın haklarının savunucusu olarak konumlandırması, halkı olumlu etkiliyor.
Sovyetler aşiret liderleriyle ilişki kurma sürecini de yüzüne gözüne bulaştırdı. 12 yılını Afganistan’da geçiren ve Kandahar’daki en yüksek KGB görevlisi konumuna yükselen Vasily Kravtsov, bölgede Afgan güvenlik ve istihbarat teşkilatını tesis etmekten sorumluydu. Kravtsov’un başı, uzmanı olduğu Peştun aşiret siyasetiyle beladaydı. Sorun kısmen, dini okullar yerine seküler eğitim getirerek Afganlar’ı aydınlatmayı ve yerel mollaların otoritesini sarsmayı amaçlayan komünist gündemdi. Afgan savaşında en çok madalya alan komutanlardan General Ruslan Aushev “Aptalca ideolojik hatalar yaptık” diyor. “Müslümanlar’a dinin kitlelerin afyonu olduğunu söyledik!” Amerikalı yetkililer kültürel açıdan daha hassas davranmaya çalışıyor. McChrystal’ın geçenlerde sızan bir raporda söylediği gibi Amerikan ordusu, “Afgan halkıyla ilişki kurabilmek için, aşırı savunma konumundan” uzaklaşıyor.
Çizilebilecek en yakın paralel -ve günümüzde Washington’un en fazla ders çıkarması gereken nokta- yerel hükümete destek yönteminden geçiyor. Bu konuda da iyimser olmak için nedenler var. Moskova’nın kuklası Necibullah zayıftı ve popüler değildi. Sonu da patronları eve döndükten sonra bir sokak lambası direğinde sallanmak oldu. Karzai de çok sevilmiyor. Fakat sıkıntılara sebep olsa da selefine göre çok daha iyi bir durumda; üstelik seçimlere hile karıştırdığı ve yolsuzluk yaptığı iddialarına rağmen ülkedeki diğer tüm siyasetçilerden de daha popüler.
Bu çok önemli. Çünkü başarı ya da başarısızlığın nihai unsuru muhtemelen yerel hükümetin hale yola sokulması olacak. Bunu halletmek için, Washington’un belki de Ruslar’ın tavsiyelerini dikkate almaması gerekiyor. Eski Rus askerleri bugün, başarısızlıklarının arkasında yatan temel neden olarak asırlık aşiret bağları üzerine yabancı bir zihniyeti dayatmalarını gösteriyor. “Afganistan’a demokrasi getirme fikrini aklınızdan çıkarın” diyor Yermakov. Fakat asıl sorun komünizm değildi, demokrasi de değil. Demokrasi aslında çözüm olabilir. Necibullah hükümeti laik ve sosyalist olduğu için değil, ikiz musibete, yani aşiretçilik ve yozlaşmaya tutulduğu için çöktü. Moskova, mücahitlerle baş etmesi mümkün olmayan, dar görüşlü, baskıcı ve epey nefret edilen Peştun aşiret hizbinin üzerine komünizm cilası çekmişti. Bu, bugün için en önemli unsurun mümkün mertebe kapsayıcı, demokratik ve hesap verebilir bir hükümeti desteklemek olduğunu ortaya koyuyor. Yani Washington’un Karzai’nin kendine çeki düzen vermesi için elinden geleni yapması gerekiyor. ABD hızlı bir adaptasyonla, önceki işgalcilere nazaran Afgan savaşını kazanmak için daha iyi durumda olduğunu şimdiden gösterdi. Şimdi, Sovyetler’in ülkeden çekilirken yaptığı hataları tekrarlamamak ve Afganistan’ı bulduğundan daha iyi durumda terk eden ilk yabancı güç haline gelmek için uğraşacak.
Kaynak: Newsweek Türkiye
SON VİDEO HABER
Haber Ara