Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Arap ve Müslümanlar neden susuyor ?

Arap basınında bugün İsrail’in en son saldırıları, Mısır Cumhurbaşkanının Türkiye ziyareti ve Körfez İşbirliği Konseyi toplantısı gündeme geliyor.

16 Yıl Önce Güncellendi

2009-12-16 11:17:00

Arap ve Müslümanlar neden susuyor ?
Hamza Muhammed / Timeturk

Arap gazeteleri bugün, İsrail’in Yasuf camisine saldırısından Haham Afodia’nın hakaretlerine ve Filistinli esirlerin öldürülmesini mübah kılan fetvalara Müslümanlara yönelik son saldırılarını gündeme taşıyor. Müslümanların ve Arapların bu saldırılar karşısında suskunluğu sorgulanarak bu sessizliğin saldırıları artırmaktan başka bir işe yaramayacağı ifade ediliyor. Gündemin önemli konularından bir diğeri ise Mısır cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in Türkiye ziyareti. Mübarek’in ziyareti büyük ilgiyle karşılanarak ziyaretin gündeminde yer alan siyasi ve ekonomik konular açıklanıyor. Bunların dışında Kuveyt’te toplanan Körfez İşbirliği Konseyi zirvesinden çıkan “düşmana karşı birlik” kararı değerlendiriliyor. Körfez ülkelerinin karşı karşıya oldukları gerçek düşmanı çok iyi bildikleri, bu düşmana karşı Suudi Arabistan’a destek olacakları ifade ediliyor. Bu karşı koyuşta da Kuveyt zirvesinin başlangıç noktası olması temenni ediliyor.

Birleşik Arap Emirlikleri’nden yayımlanan Daru’l Haliç gazetesi bugünkü “Fetvalar, saygısızlık ve hakaret” başlıklı yorumunda şu ifadelere yer veriyor; “Birkaç gün içinde Siyonist varlıkta bir grup Araplara ve Müslümanlara karşı suçlar işledi. Bunların en önemlisi hahamların Filistinli esirlerin öldürülmesi yönünde fetvalar vermesi, Yasuf köyünde bir camiye yapılan hürmetsizlik ve haham Afodia Yusif’in İslam’ı ve Müslümanları kötüleyerek onlara küfür etmesidir.

Araplara ve Müslümanlara ne oldu? Bu küstahlık ve küçümseme karşısında neredeler? Kimse onu aciz bırakamadıkça, karşı çıkanların da sözleri hemen uçup gidecek kadar az oldukça, her yöne ve her yönde kendilerine yeşil ışık yandığını varsayıp ısrarla yaptıklarına devam eden bu katiller tarafından maruz kaldıklarına ne zamana kadar gözleri kapalı, kulakları tıkalı ve dilleri bağlı kalacaklar?

Bu ne acı? Ne olacak? Kendilerini durduran, her düzeydeki terörüne, ırkçılığına ve tüm mukaddesata hürmetsizliğine karşı koyan kimse olmadıkça bu katiller nasıl olup da hatalarından ve tecavüzlerinden vazgeçecek? Tüm sınırları ve “kırmızı” diye adlandırdıkları hatları aşmalarından sonra onları deliklerinde kuşatmak için tüm gücünü ve kudretini kim seferber ediyor?

Daha fazla saygısızlığı engellemek için Arap ve İslam çevrelerinde bu perişan gerçeklik gözden geçiriliyor mu? Yoksa durum, Filistin ve Filistinliler ortadan kalkmadan gelmesi mümkün olmayan çözüm veya da işgali desteklemesinden başka bir şeyi artmayacak Amerika’nın değişmesi beklenerek olduğu hal üzere mi kalacak?

İslam dünyasının iki büyüğü buluştu

Mısır’dan yayımlanan El-Ehram gazetesi bugünkü “Mısır ve Türkiye ve bölgedeki değişiklikler” başlıklı yorumunda şu ifadelere yer veriyor; “Başkan Hüsnü Mübarek’in Türkiye ziyareti, resmi düzeyde olsun, medya ve halk düzeyinde olsun her kesimin büyük ilgisi ve onayı arasında geliyor. Aynı şekilde Osmanlı İmparatorluğu günlerinden bu yana iki ülkeyi bağlayan tarihi ilişkiler ve ikisinin de İslam dünyasının büyük devletlerinden olması nedeniyle büyük önem taşıyor.

Yine bu ziyaretin sebepleri arasında Mısır ve Türkiye taraflarının, siyaset, ekonomi, ticaret ve yatırım alanlarının hepsinde; özellikle de ekonomi alanında iki ülke halkının çıkarlarına hizmette yeni ufuklar açacak, bölgesel ve uluslar arası forumlarda ortak koordinasyonu destekleyecek ilişkilerin geliştirilip desteklenmesine azmetmesi yer alıyor. Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek ile Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasında yapılacak görülmelerin gündeminde iki esas dosya var. Bunlardan ilki Ortadoğu’daki gelişmeleri; bilhassa Filistin’in çıkarlarının tahkiki için Mısır’ın harcadığı çaba çerçevesinde Filistin meselesini ve iki ülkeye etkisi olan, bölgenin güvenliği ve istikrarı ile bağlantılı önemli bir dizi konuyu içeren siyasi dosya.

İkincisi ise ekonomik dosya. Bu dosya iki ülke arasındaki ekonomik faaliyetlerin artmasına işaret ediyor. İki ülke arasında serbest ticaret antlaşmasının imzalanıp uygulanmaya başlamasından sonra Türkiye Mısır’ın önemli ekonomik ortaklarından biri haline geldi. Bu antlaşmanın uygulamaya konulması iki ülke arasındaki ikili ticaretin 3 milyar dolara ulaşmasını sağladı. Bu antlaşma aynı zamanda Mısır’da Türk yatırımının bir patlama yaşamasına da neden oldu. Öyle ki çok kısa bir süre içinde Mısır’da 260 Türk sanayi porjesi ile 5.1 milyar dolara ulaştı. Mısır’da bunların dışında proje kurmayı planlayan 100 Türk şirketi isminin yer aldığı bir liste de bulunuyor.

Son olarak Türkiye eğer Mısır’a dayanışma elini uzatıyorsa bölgede güç dengelerinde meydana gelen değişikliği çok iyi fark eden Mısır’ın da siyasi ve ekonomik düzeyde çıkarlarına hizmet edecek şekilde Türkiye ile ilişkilerini yeniden şekillendirmelidir. Bu ilişkinin ayrıca sorunlu birçok konunun çözümüne destek olması mümkündür.”

Gerçek düşman belli

Suudi Arabistan’dan yayımlanan El-Cezire gazetesi bugünkü “Körfez düşmanlarına karşı” başlıklı yorumunda şu ifadelere yer veriyor; “Kuveyt emirinin hatta Kuveyt’in, topraklarına sızan düşmanlara karşı koymasında Suudi Arabistan’ın yanında durması ve onu desteklemesi garip bir durum değil.

Bu, Kuveyt devletinin, topraklarına sızan düşmanlara karşı koymada, onları bu saldırıya itenlerin planlarını boşa çıkarmakta Suudi Arabistan’ı yaptığı her şeyi desteklemesinin bir tekrarıdır. Kuveyt Emiri Şeyh Sabah Ahmet El-Sabah, otuzuncu zirvenin başkanı sıfatıyla konsey ülkelerinden herhangi birine saldırıyı kesinlikle reddeden tüm Körfez ehli adına konuşarak Suudi Arabistan’ın güvenlik ve istikrarına dokunmanın tüm konsey üyesi ülkelerin toplu güvenliğine dokunmak anlamına geldiğini vurguladı.

Bu söz, gerçeğin kendisi ve böylesi önemli bir forumda Kuveyt devleti emiri tarafından onaylanmasıdır. Zira işbirliği konseyinin ülkelerini tehdit eden ve gizli olmayan tehlikelere karşı koymada konumun ve kelimenin birliğini ortaya koyarak vurgulamaktadır. Bu tehlikeleri kimin türettiği, büyük bir Arap ülkesinin, Arap Körfez bölgesinin egemenliğine ve onuruna saldırıyı teşvik ettiği de gizli değil. Bu durum işbirliği konseyi ülkelerinin sözü amelle birleştirip harekete geçmesini, saldırıları teşvik eden, Arap ülkelerinde; özellikle de Arap Körfezi ülkelerinde terör eylemleri yapmaları için isyancıları eğiten ve Körfez’in güvenliğini tehdit etmek için kendilerinden saldırmaları istendiğinde harekete geçecek uyuyan terör hücrelerini eken, mezhebi olarak kandırılmış zayıf iradelileri kışkırtanlara karşı icraatlarda bulunmasını gerekli kılar. Bunun yanında Körfez ülkeleri Arap Körfezi sınırında şer imparatorluğu kurmak isteyip tüm küstahlıklarıyla topraklarımızı ilhak edip devletlerimizi ortadan kaldırmaya çalışanların hedef ve niyetlerini ortaya çıkarmalıdır. Bunun için üzerimize düşen onlara karşı koymak, planlarını açığa çıkarıp sahip olduğumuz her şeyle kendilerine karşı koymaktır ve Kuveyt Zirvesi de başlangıç noktası olmalıdır.”

Haber Ara