Tarık Ramazan minare krizini değerlendirdi
Avrupa İslam'ı alanında uzman en önemli düşünürlerden Prof. Dr. Tarık Ramazan İsviçre'de minare yasağı getiren referandumu yorumladı. İşte röportajın metni:
16 Yıl Önce Güncellendi
2009-12-11 11:53:00
İsviçre halkının kararı hakkında görüşünüz nedir?
Tarık Ramazan: İsviçreli vatandaşların tepkisi çok ilginçti. Analistlerden bazıları minarenin yasaklanmasında odaklanıp daha derine inmiyor. Oysa referandumun ele aldığı gerçek meselenin İslam’la ve Müslüman göçmenlerin İsviçre’de bulunmasıyla ilgili olduğu açık. Gerçek sorunun İslam’ın yeni görüntüsünde (bu varoluşta) yattığına inanıyorum. Bu varoluş, açık bir şekilde giderek artıyor. Bu durum da tüm Avrupa’da endişeye yol açıyor.
Öyleyse minare herhangi bir sorun teşkil etmiyor?
Tarık Ramazan : Tabi ki hayır. Önceden İsviçre’nin popülist sağı, Müslüman topluluğa karşı mücadele etmek için “helal kesim” ritüelini kullanmaya çalıştı. Ancak kısa sürede bunun, Yahudilerin yiyeceklere ilişkin ritüeli olan “kasiyer”e çok yakın olduğunu fark edince durdular. Sonunda da İslam’ın görünen sembolü olarak minareyi seçtiler.
Minareyi reddetmelerindeki sebep sizce nedir?
Tarık Ramazan : Temel unsur korku. Bu reddediş ekonomik küreselleşmeden ve halklara dayattığı korkudan geçer. Şimdiki Avrupa kimliği krizindeki ana unsurun bu olduğuna inanıyorum.
Ancak göründüğü kadarıyla bir grup Avrupa ülkesi Müslümanların göçüyle çatışma yaşıyor…
Tarık Ramazan : Avrupa’da İslam’ın, Arap ve Müslüman göçünün reddedilmesinin ilgili ülkesine göre çeşitli hususiyetleri var. Fransızlar İslami başörtüden bahsederken Hollandalılar eşcinselliğe hoşgörülü bakılmamasından bahsediliyor. İsviçre’de ise varsayılan bu sorun kendisini minarede gösteriyor. İspanya’da da aynı durum yaşanıyor. Oradaki Halk Partisi de Müslümanlara sanki harici ve makbul olmayan unsurmuşlar gibi davranıyor. Burada 16. Venedik Papa’nın birçok kere Yunanlılarla Romalıların Avrupa köklerinden bahsettiğini ancak İslam’ın önemli katkılarını unuttuğunu da söylemeden geçmeyelim.
Hükümet, siyasi partiler ve basın organları halkı açıkça kabul etmemeye çağırdığı halde oylamadan çıkan sonuç sizi şaşırtmadı mı?
Tarık Ramazan : Beni çok şaşırtmadı. İzin verirseniz öncelikle şunu söylemek istiyorum; “tarafsız” ya da “Müslümanları destekleyen siyasi tabaka” fikrini kabul etmiyorum. Büyük sorun, partilerin çoğunluğunun sağcı popülist hareket girişimlerini takip etmesidir. Zira bu hareketler siyasi çalışma gündemini dolduruyor. Diğer partiler de mümkün olduğunca bu dikteye karşı koymaya çalışıyor.
Sol bile mi?
Tarık Ramazan : “İlerici” diye bilinen partiler bile İslam’dan bahsettiğinizde daima “ama” diyor. Bu da İslam’ın sadece tanımı gereği bile çekişme kaynağı olduğunu gösterir. Siyasiler daima şöyle diyor: “İslam iyi ama biz zoraki evliliğe karşıyız. Kadın-erkek ayrı yüzme havuzuna da karşıyız.” Birçok konuda hal böyle.
Doğrusu bazı gözlemciler, kadın hareketlerine katılanlar ve bu hareketleri destekleyenlerle daha başka ilerici güçlerin girişimin lehine oy verdiğini fark etti. Bu şekilde soldan bir kısım milliyetçi sağın fikirlerini desteklemiş oldu.
Tarık Ramazan : Bu doğru. Kendilerini “ilerici” addeden bir grup insan Müslümanlara karşı oy kullanıyor. Bu, üzerinde durulması gereken bir meseledir. Gerçek tehlikenin radikal sağda değil bu sağın söyleminin geleneksel siyasi parti saflarında normal görülmesinde yattığına inanıyorum.
Fransa’da vatandaşların yüzde yetmiş üçünün ulusal cephenin ortaya attığı görüşleri, bu görüşlerin ulusal cephenin fikri olduğunu bilmeksizin kabul ettiği söyleniyor. Bu da demek oluyor ki Marine Le Pen’in (partinin şimdiki başkanı, kurucusu ve karizmatik lideri olan Jean-Marie Le Pen’in kızı) dile getirdiği bir fikir seçmenlerin yüzde yirmisinin onayını alırken bu fikir başka bir siyasinin ağzından çıktığında daha fazla destekleniyor. Bu da gerçek sorunun, Müslümanlara karşı beslenen düşüncelerle ilgili değil aksine bu fikirleri dile getiren şahsiyetin zatıyla ilgili olduğunu gösteriyor.
Biraz önce işaret ettiğiniz, İsviçre’de tartışmalara yol açan kadın-erkek ayrı havuzlar hakkında görüşünüz nedir?
Tarık Ramazan : Kadın-erkek ayrı havuzlar ve özellikle Müslüman kadınlara tahsis edilmiş havuzlar kanuni bir konu değildir. Ancak bu da neticede psikolojik ve sosyal bir meseledir. Müslümanların abartmamaları ve Avrupa’da aşılması zor bazı sınırlar olduğunu anlaması gerektiği doğru. Müslümanlara şunu da söyledim. 8 yaşındaki küçük kız çocuğunun İslami başörtü giymesi ve kadınlara has yüzme havuzuna gitmesi şart değil. Bu, dini kanunların yanlış anlaşılmasından kaynaklanmaktadır. Buluğ çağına ermeden bunun bir anlamı yoktur.
Orada; Müslümanlar’da özeleştiri ruhunun eksikliği olduğuna inanıyor musunuz? Görüşlerinizi kötü bir şekilde mi iletiyorsunuz?
Tarık Ramazan : Müslümanların tutumlarında bir değişimin muhtemel olduğunu düşünüyorum. Söylem değişmeli ve durumun sıkı ve derin bir şekilde analizi yapılmalı. İsviçre’de olanların, bizi daha fazla sorumluluk ve etkinlikle donanmaya mecbur kılacak uyanış için bir çağrı olduğuna inanıyorum.
Sizce İsviçre 2005 yılında Danimarka gazetelerinden birinde Hz. Muhammed’i (sav) kötüleyen karikatürlerin yayınlanmasından kaynaklanan krize benzer bir krizle karşı karşıya kalmaktan korkmalı mı?
Tarık Ramazan : İsviçre için bir korkunun söz konusu olacağını sanmıyorum. Arap ve İslam dünyasının tepkisi sert olmayacak. Hz. Muhammed’i (sav) karalayan karikatür olayı tamamen farklıydı. Orada dinin temeline saldırıldı. Ancak minare dini ibadetlerin yerine getirilmesi ve namaz kılınması için şart değil. İslam dünyasının sert bir tepki vereceğini ve İsviçre’yi boykot edeceğini sanmıyorum.
Bu röportaj Defne Bayrak tarafından www.timeturk.com için tercüme edilmiştir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara