'İsraillilerin yaptığı Nazilerinkinden de iğrenç'
Arap basınında bugün İsrail eski bakanının açıklamaları, İsviçre’de minarenin yasaklanması, Filistinlilere yapılan Netenyahu’nun teklifini kabul etme çağrısı gündeme geliyor.
16 Yıl Önce Güncellendi
2009-12-04 13:53:00
Arap gazeteleri bugün 81 yaşındaki İsrail eski bakanının İsrail’den razı olmadığını ifade eden sözlerini ön plana çıkarıyor. İsrail’in bugün Filistinlilere yaptığının Nazilerin Yahudilere yaptığından çok daha iğrenç olduğu vurgulanıyor. Öte yandan İsviçre’de yeni inşa edilecek camilerin minareli olmasının yasaklanmasının ileride diğer Avrupa ülkelerinde de ırkçı eylemlerin önünü açabileceği uyarısında bulunuyor. İngiliz bir Ortadoğu uzmanının kaleminden çıkan makalede ise Filistinliler Netenyahu’nun yerleşimin kısmen dondurulması teklifini kabul etmeye çağrılıyor. Aksi taktirde İsrail’in yerleşimi tam tekmil devam ettirmek için büyük bir fırsat yakalamış olacağı ifade ediliyor.
Londra’dan yayımlanan El-Kudsü’l Arabi gazetesi bugünkü “İsrailliler gerçekten kötü, bakan abartmadı” başlıklı yorumunda şu ifadelere yer verdi; İsrail eski bakanı Shulamit Aloni 81. doğum gününde “İsrail devletinden razı değilim. Bu devlet hakkında iyi sözler söyleyebilmem zor. Biz ahlaki ve sosyal çöküntü hali yaşıyoruz. Evet, bizler kötüyüz. Batı Yaka’da yaptıklarımızsa kötülüğün zirvesidir ve başkalarının Yahudilere yaptığından çok daha fazladır” dediğinde abartmadı.
Halil kenti yakınındaki Kiryat Arba yerleşim biriminde İsrailli bir yerleşimcinin, yerleşimcilere saldırmakla suçlanan yaralı bir Filistinli genci arabasıyla ezerken kim görse –İsrail ikinci kanalının yayımladığı görüntüler- bir insanın bu kadar iğrenç bir suça teşebbüs edeceğine inanamaz.
Bahsi geçen yerleşimci, silahla ateş edip birkaç yerinden yaraladığı, yerde uzanan Filistinli gencin bedenini, gencin kanını durdurup hayatını kurtarmaya çalışan ambulans görevlilerinin şaşkın bakışları arasında arabasıyla 2 kere çiğnedi.
İsrail polisi bu cürümü izliyordu ve İsrailli bu eylemi bu işi güpegündüz yapıyordu. Bu suçu işleyenin İsrailli bir yerleşimci, kurbanın da Arap olmasının meseleyle bir ilgisi yoktu ancak durdurmak için kıpırdamadı bile.
Bu suç Avrupa’da Yahudi bir vatandaşa karşı işlenmiş olsaydı dünya sarsılırdı. Medyanın ve özel televizyon kanallarının da caniye karşı kamuoyunu doldurmak için aynı görüntüleri onlarca defa verdiğini görürdük. Ancak cellat İsrailli bir yerleşimci, kurban da Filistinli, Arap Müslüman bir vatandaş olduğu için Batı’da bu olay üzerine yazılmış bir satır göremedik.
İsrailli bakan İsraillilerin Filistinlilere, başkalarının Yahudilere yaptığından çok daha fazlasını yaptığını söyledi. Sonra “Naziler hariç” eklemesi yaptı. Ancak biz böyle bir ekleme yapmıyor ve dolu dolu söylüyoruz; “Filistinlilere yaptıkları Nazilerin Yahudilere yaptıklarından daha iğrenç. Nazilerin Yahudilere karşı işlediği suç iğrençliğiyle beraber bitti ve Almanya İsrail’e 100 milyar doların üzerinde tazminat ödedi. Buna ek olarak Yahudilere Filistin’de, faturası Filistin halkına kesilen bir vatan kuruldu. Oysa İsrailli Nazilerin Filistinlilere karşı işlediği suçlar, uygar Batı’nın gözleri önünde ve utanmaz Arapların sessizliği, hainliği gölgesinde 60 yıldır devam ediyor."
Minare yasaklandı ya sonra?
Mısır’dan yayımlanan El-Ehram gazetesi yazarlarından Dr. Muhammed Hamdi Zakzuk, bugünkü “İsviçre’de minare inşasının yasaklanmasının ardından ne gelecek?” başlıklı makalesinde şu ifadelere yer veriyor; “İsviçre’de minare inşasının yasaklanması girişimlerinden bahsedilmeye başlandığından beri Kahire’deki İsviçre büyükelçisi, vakıflar bakanlığına tekrar tekrar yaptığı ziyaretlerinde hükümetinin ve parlamentoda bu girişimi reddedenlerin, radikal sağın başlattığı bu girişime karşı konumunu açıklamaya çalıştı. 2 hafta kadar önce İsviçre’nin yeni büyükelçisi beni ziyaret ederek bu konumu vurgulayarak İsviçre hükümetinin vatandaşları 29 Kasım’da yapılacak referandumda bu girişimi reddetme çağrısında bulunduğuna işaret etti. Bu referandumun yapılmasına ise Halk Partisi’nin, anayasada öngörüldüğü üzere 100 bin vatandaştan imza toplamasının ardından karar verilmişti. Referandum yapıldı ve seçmenlerin %57’sinin minare yapımının engellenmesini onayladığı ortaya çıktı. Buna istinaden anayasal değişiklik kaçınılmaz bir durum oldu.
Referandumdan önce yapılan tartışmalar sadece minare inşasına odaklanmıyordu. Aynı şekilde bu girişimi destekleyen “minare inşasının önüne geçilmesi, İslam’ın İsviçre’ye hakim olmasını, İslam şeriatının bu ülkede uygulanması talebini engellemeyi hedefliyor” sözleri ve peçeli bir kadın ve arkasında birkaç minare resimli pankartların kaldırılması arasında tüm Müslümanları kapsıyordu.
Minare inşa edilmesinin engellenmesinin ya da yeni camilerin minaresiz olmasının İsviçre’deki Müslümanların ibadetlerini yerine getirmeleri önünde bir engel teşkil etmediği söyleniyor. (İsviçre’de şu anda yaklaşık 200 cami bulunuyor. Bu camilerin dördünün mütevazı minaresi var) Nasıl ki kiliselerin tepelerindeki haç işareti Hıristiyanlığın rumuzu ise tepesinde hilal bulunan minareler de İslam’ın sembollerinden biridir. Müslümanların bu sembolden mahrum bırakılmaları ise ırkçılığın ve dini baskının göstergesidir. Nasıl olur da orada; anayasada dini özgürlük ve eşitlik adına bentler bulunurken anayasal değişiklik minare inşasının engellenmesi ile uyuşabilir? Bu hiç şüphesiz Müslümanlar adına noksan bir eşitliktir.
Özel olarak İsviçre’de genel olarak da Avrupa’daki Müslümanların korktuğu İsviçre’de minare yapımının yasaklanmasının Müslümanlara baskı yapmak için girişilecek daha başka baskıların başlangıcı olmasıdır. Avrupa’da nüfuzları giderek büyüyen diğer radikal sağcı partilerin, Müslümanlara baskı yapma yolunda İsviçre’dekilerin yolundan gitmesi ve Müslümanların hayatlarını zorlaştırmaları uzak bir ihtimal değildir. (Tüm Avrupa’a yaşayan Müslümanların sayısı Jenkins’e göre 23.8 milyondur. Yani toplam nüfusun %4.6’sı).
Bu yeni koşullar altında Müslümanların yapması gereken ders çıkarmak, durumlarını, yasal haklarını korumak için ne yapmaları gerektiğini sakince, kanunlar çerçevesinde akıllı bir üslupla düşünmektir. Avrupalılara, yeni vatanlarının çıkarlarını gözeten vatandaşlar olduklarını ispatlamalılar.
Bundan daha önce ise Avrupa’da yaşayan Müslümanlar Avrupalılarda İslam ve Müslümanlar hakkında oluşan yanlış fikirleri ortadan kaldırmak için ellerinden gelen tüm çabayı sarfetmelidir."
Filistin Netenyahu’nun teklifini kabul etmeli
Londra’dan yayımlanan Daru’l Hayat gazetesi yazarlarından Ortadoğu uzmanı Patrick Seale bugünkü “Filistinlilerin İsrail’le müzakerelere girmesi gerekli mi?” başlıklı makalesinde şu ifadelere yer veriyor; “Filistinliler, İsrail başbakanı Bünyamin Netenyahu’nun geçen 25 Kasım’da ilan ettiği işgal edilmiş Filistin topraklarında İsrail yerleşiminin 10 ay süreliğine kısmi olarak dondurulması esası üzerine müzakerelere katılmayı reddetti. Zira onlar yerleşimin tamamen dondurulmasını istiyor.
Bu, Filistin sultasının başkanı Mahmut Abbas ile baş müzakereci Saib Arikat’ın ilan ettikleri konumdur. Bu konuda en son sözlerinin bu olmaması umulur.
Nitekim Arikat, Netenyahu’nın bildirisinin ardından şöyle konuştu; “Yerleşim tamamen dondurulmadıkça güvenilir müzakereler gerçekleşmeyecek, makul bir barış sürecine de varılmayacak. Uluslar arası Kanun’a göre yerleşimler sadece gayrimeşru değil. Aynı zamanda iki devletli çözüm karşısında en büyük tehlikeyi oluşturuyor ve Ortadoğu’da barışın, temelleri üzerine kurulduğu “barış karşılığında toprak” anlayışıyla da ters düşüyor. Ayrıca başkenti Doğu Kudüs olmayan bir Filistin devletinin kurulması da söz konusu olamaz.”
Bu konum, özellikle şu anki uluslar arası ilişkiler aşamasından doğan bir taktik olabilir mi? Bu noktada şu sorunun sorulması gerekir; “Filistinliler, Netenyahu’nun ilan ettiği gibi yerleşimin kısmi olarak dondurulması esasına dayalı müzakereleri reddederek önemli bir fırsatı kaçırmış olmaz mı? Şüphesiz bu durumda Filistinliler nihai çözüme gidilememesinden sorumlu tutulacak. Ayrıca Amerika ve diğer ülkelerin değerli iyi niyetini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. 10 ay içinde de İsrail, barış için bir ortağı olmadığı bahanesiyle tam kapsamlı olarak yerleşim çalışmalarını yeniden başlatacak.
Bu halde en iyisi Filistinlilerin Netenyahu’yu vaat ettiğini yerine getirmeye çağırması ve Obama yönetiminin teşvik ettiği gibi müzakerelere girmeye hazır olduklarını ifade etmesidir.”
SON VİDEO HABER
Haber Ara