Balbay'ın yalanı ortaya çıktı
“Emekli oramiral Özden Örnek’in günlükleri Nokta Dergisi’nde yayınlanmadan çok önce bize geldi. Ancak doğrulatamadığımız için haber yapmadık...”
16 Yıl Önce Güncellendi
2009-11-24 19:06:00
Cumhuriyet gazetesi Ankara temsilcisi Mustafa Balbay, İkinci Ergenekon davasının 19 kasım tarihli oturumunda yaptığı savunmanın bir yerinde işte böyle demiş. Tahmin edebileceğiniz nedenlerle beni, savunmanın en çok bu bölümü ilgilendirdi.
Balbay’ın bu sözlerini okuyunca, Darbe Günlükleri’ni Nokta’dan önce Cumhuriyet’e ilettiği iddia edilen haber kaynağına uygun düşecek birkaç sıfat geçti zihnimden... Bunlardan biri “şuursuz”du, bir diğeri ise “naif...”
İşin dalgası bir yana, açık söyleyeyim, ben Balbay’ın bu sözlerini hiç inandırıcı bulmadım. Neden inandırıcı bulmadığımı size de anlatayım...
İzninizle önce, Darbe Günlükleri’ni yayımladığımız Nokta sayısına yazdığım “‘Ele geçirdik’ demiyoruz” başlıklı editoryal sunumdan küçük bir bölüm aktaracağım. Haber kaynakları ile gazeteci arasındaki ilişkinin çok temel bir yanına işaret ettiğim o bölüm şöyleydi:
“Türk basınının tatsız klişelerinden biri de ‘ele geçirdik’tir... Ama biz, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek’in (2003-2005) günlüklerini ‘ele geçirdiğimizi’ iddia etmeyeceğiz.
“Ele geçirdik, ulaştık haberciliğinde olan nedir? Bazı haberler aslında ‘ele geçirilemeyecek’ kadar zordur. Ama birileri şu veya bu nedenle, şu veya bu amaçla sözü edilen dosyayı, haberi, sözü edilen yayın organına iletir. Bu kişiler, yayımlanmasını istedikleri kimi enformasyonu hangi yayın organına iletecekleri konusunda son derece titiz davranırlar. Çünkü ilettikleri haber yayımlanmayabilir (ama böylece konu da fâş edilmiş olur) ya da çarpıtılarak yayımlanır; ikisi de onlar açısından istenmeyen sonuçlar doğurur.”
Haber kaynağı (ya da haber) ile gazete (ya da gazeteci) arasındaki bu ilişkinin farkına varmak için öyle derin mesleki bilgiye falan gerek yoktur, son derece basit bir akıl yürütmeyle herkes varabilir bu sonuca... Çünkü haber de insan gibidir; sevileceği, şefkat gösterileceği, kadrinin kıymetinin bilineceği yere gider. Siz “haber kaynağı” olsanız, elinizdeki haberin sonunda çöp kutusunu boylayacağını ya da yüzü gözü yamultulmuş olarak yayımlanacağını bile bile bir gazetenin kapısını tıklatır mısınız?
Düşünün, gazetemizde günlerdir yayımlanan Deniz Kuvvetleri’ndeki cunta haberi Sözcü gazetesine gidiyor! Bu nasıl size inandırıcı gelmiyorsa, Balbay’ın “Özden Örnek’in günlükleri Nokta Dergisi’nde yayınlanmadan çok önce bize geldi” iddiası da bana inandırıcı gelmiyor. (Bakın şimdi aklıma geldi, örnek olarak niye Sözcü’yü verdim ki? Cumhuriyet’i de verebilirdim. Lütfen yukarıdaki cümleyi Sözcü yerine Cumhuriyet’i koyarak okuyun. Gördüğünüz gibi cümle bu haliyle de inandırıcı değil!)
“Şuurlu” haber kaynağı: Şener Eruygur
Haber kaynağı-gazeteci ilişkisinin “abc’si” niteliğindeki bu bilgi doğruysa, “Darbe Günlükleri”ni “Nokta’dan çok önce” Cumhuriyet’e ulaştıran haber kaynağı, bu günlüklerin gazetede yayımlanmayacağını biliyor olması gerekir. Peki, bir haber kaynağı bir bilgiyi, belgeyi bir gazeteciye yayımlanmayacağını bile bile neden iletir? Cevap: Onu, o konu hakkında bilgilendirmek için.
Cumhuriyet gazetesinden son 15 yıldan bu yana yayılan kesif kışla kokusuna ve Mustafa Balbay’ın bilgisayarından ele geçen “notlar”a baktığımda, aklıma sadece şu geliyor: Darbe Günlükleri’ni “Nokta’dan çok önce” Cumhuriyet’e ulaştıran bir haber kaynağı varsa gerçekten, bu kaynak elindeki bilgileri “yayımlanması için” değil, “bilgi için” ulaştırmış olmalıdır.
Şimdi size 7 Ekim 2009’da “T24” adlı internet sitesinde Selin Ongun imzasıyla yayınlanan bir haberi aktaracağım. Okuduğunuzda, benim şu yukarıda yaptığım tahminle ilgili olarak “adam biliyormuş neyin ne olduğunu, tutup bize ‘olsa olsa böyledir’ diye hava atıyor” diye düşünebilirsiniz. Fakat inanın, birazdan okuyacağınız bilgiye sahip olmasaydım bile, a) Darbe Günlükleri’ni Cumhuriyet’e götürecek şuursuzlukta bir haber kaynağının olamayacağını, b) böyle bir kaynak varsa, bu kaynağın Darbe Günlükleri’nde yazılanlara sempatiyle yaklaşan bir kaynak olması gerektiğini, Balbay’ın bunları yayımlamayacağını bildiğini ve sadece “bilgi için” verdiğini düşünecektim.
Neyse, inanan da sağolsun inanmayan da... Gelelim, Selin Ongun’un Ergenekon davasının delil klasörleri arasında giriştiği kazı çalışmasının eseri olan haberinin ilgili bölümüne... Şöyle:
“Özden Örnek’in günlüklerinin kapsamlı olarak Türkiye gündemine girme tarihi (29 Mart 2007 / Nokta dergisi) ile Ergenekon davasına ‘resmi’ olarak dahil olması (Mart 2009 / İkinci iddianamenin kabul edilmesi) arasında tam iki yıl var. Ergenekon iddianameleri üzerindeki çalışmaları sırasında T24, darbe günlükleri konusunda bu süreçten daha önceye uzanan bir tarih daha tespit etti. Bu tarih, Ergenekon davasının tutuklu sanıkları arasında yer alan Mustafa Balbay’ın dizüstü bilgisayarına ilişkin olarak soruşturma makamlarınca tutulan kayıtlarda dikkat çekiyor. İkinci Ergenekon iddianamesinin 204 numaralı ek delil klasörünün 336’ncı sayfasında yer alan ve soruşturma makamlarınca yazılan ‘değerlendirme’ raporuna göre, darbe günlüklerinin ‘giriş tarihi’, 15 Temmuz 2006, kayıt saati 13:20. Bu kayıtlara göre, günlükler Nokta’da yayımlanmadan sekiz ay önce Balbay’ın bilgisayarına girmiş.”
Peki, nereden ve nasıl girmiş? Haberde o da var: Ergenekon davasının en önemli sanıklarından emekli orgeneral Şener Eruygur’un odasında ele geçirilen 7 No’lu CD’de yer alan “Özden’in bilgisayarı / Özden günlük” adlı dosyadan...
Mustafa Balbay, “bize çok önce gelmişti” derken, Şener Eruygur’a ait CD’den Balbay’ın bilgisayarına kaydedilen bu dosyayı mı kast ediyor? Savunmasının bu bölümünde bir açıklık yok. Eğer bunu kast ediyorsa, şöyle bir manzarayla karşı karşıyayız demektir:
Sarıkız ve Ayışığı darbe girişimlerinin bir numaralı aktörü, darbe girişimlerinin başka bir aktörü tarafından kaleme alınan ayrıntılı bir dökümünü gazeteciye veriyor... Fakat gazeteci, “doğrulatamadığı için” haberi yayımlamıyor.
Sürreel bir gazetecilik pratiği...
Neden şimdi açıkladı?
Balbay’ın Silivri Cezaevi’nden kaleme aldığı ve yaklaşık bir ay boyunca Cumhuriyet’te yayımlanan “Gerilimli Yıllar” dizisini hatırlayacaksınız... Bilgisayarından ele geçirilen “notlar”a dayanarak yazılan bu dizi pek tatsız tuzsuz olmuş, hiçbir etki yaratamamıştı. Hatta ben sırf “Balbay Günlükleri” ile gûya bunlara dayanarak yazılmış bu dizi arasındaki “heyecan” farkını anlatmak, dizinin tatsız tuzsuzluğu izah etmek için bir yazı yazmış, keyfiyeti kendimce şöyle izah etmiştim:
“Çünkü Balbay Günlükleri, ‘Hadi paşam, daha ne bekliyorsunuz’ ruh haliyle hareket eden bir gazetecinin kaleminden çıkmıştı; o metinlere dinamizmini veren bu ‘ruh’tu. Oysa, sözde bu ‘notlar’a dayandırılarak kaleme alınmış ‘Gerilimli Yıllar’ dizisinin sahibi, bütün enerjisini, bizi o yıllarda ‘demokrasiyi korumak’ için gazetecilik yaptığına inandırmak için sarf ediyordu... Günlükler’deki ‘ruh’ hakiki olduğu için o metinler ilginçti... Oysa ‘Gerilimli Yıllar’ bir tiyatroydu ve dizinin sade suya tirit hali de buradan kaynaklanıyordu.”
Aklıma takılan iki soru var...
Birincisi: Mustafa Balbay, 2003-2004’ü anlatmak için kaleme aldığı uzun dizide neden Özden Örnek Günlükleri’nin “Nokta’dan çok önce” kendilerine geldiğini anlatmamıştı? Günlükler’in gazeteye gelişi, doğrulatma çabaları, bu çabalar sırasında ortaya çıkan olgular, sözler, itirazlar, vb., diziye acayip bir dinamizm katmaz mıydı?
Bu nasıl gazetecilik, hiç anlamadım... Yayımlandıktan sonra ülkenin gündemini geri dönüşsüz bir biçimde değiştirecek bir haber, “doğrulatılamadığı” için yayımlanmıyor... Hadi bunu geçtik, üç yıl sonra, o günleri yazarken de gazetecinin aklına, ilk kez kendisine gelen bu metinlerden söz etmek gelmiyor.
Balbay’ın gazeteciliğinin bu kadar kötü olabileceğine kimse inandıramaz beni. Onun yerine hakikati söylemediğine inanmayı tercih ederim.
İkinci soru: Balbay’ın “Bize daha önce gelmişti” açıklamasını, Darbe Günlükleri’nin gerçekten de Nokta’da yayımlanmasından çok önce Şener Eruygur üzerinden kendisine ulaştırıldığı ortaya çıktıktan sonra yapması ilginç değil mi?
ALPER GÖRMÜŞ-TARAF
SON VİDEO HABER
Haber Ara