Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Cemaatleri kifayetsiz insanlar mı yönetiyor?

İhvan yönetiminde başlayan kriz tüm dünyadaki islami hareketleri etkiliyor. Yusuf el Karadavi, kifayetsiz insanların cemaati yönetmesini “Davaya, cemaate ve tüm ümmete bir ihanet” olarak yorumladı.

16 Yıl Önce Güncellendi

2009-11-13 17:30:00

Cemaatleri kifayetsiz insanlar mı yönetiyor?
Haber Merkezi / TİMETURK

Moritanya asıllı ünlü Müslüman düşünür Muhammed b. Muhtar eş Şankiti İhvanı Müslimin içindeki tartışmanın dünyadaki İslami hareketlere yansımalarını ele aldı. Şankiti, İslami cemaatlerin kendilerini yenilemelerinin bir zorunluluk olduğunu belirtti. Şankiti'nin yazısını timeturk okuyucuları için tercüme ettik;

MÜSLÜMAN KARDEŞLER, KAPALI BİR ÖRGÜTTEN AÇIK FAALİYETE

Muhammed Bin Muhtar el-Şankiti

Bir Fransız devlet başkanının dediği gibi savaş yalnızca generallere bırakılmaktan daha önemli bir hadisedir. Mısır İhvanı Müslimin (Müslüman Kardeşler) hareketi arasındaki görüş ayrılığı yalnızca Müslüman Kardeşler’e bırakılmayacak kadar önemlidir. Zira İhvanı Müslimin’in öncü bir örgüt olması onlara çağdaş İslam Dünyası’nda ayrıcalıklı bir konum sağlamaktadır.

Durumları herhangi kurucu bir neslin durumu gibidir: Sonra gelenler için taklit ve bağlılık için örnek teşkil ettiği için sevaplarının değeri çok büyük, hataları da çok büyük tehlikeler arzediyor. Zaman zaman İhvanı Müslimin’in “hayati alanlarına” saldırılırdığı günümüzde yaşadıkları ve boyutları Mısır sınırlarını aşan son krizin ne olduğuyla ilgili fikrimi açıklamama izin verin.

Bundan yedi yıl önce aljazeera.net sitesinde “melamih el-me’zak el-qiyadi leday el-ihvan el-müslimin” (Müslüman Kardeşler’de liderlik çıkmazı emareleri) ismiyle bir makalem yayınlanmıştı. Bu makalede Mısır İhvanı Müslimin yönetimindeki katı-sert liderlik ve icraatıyla yönetim meşruiyeti ve içsel esneklik zaafiyetini, tarihi heybet kriterlerinin ve kıdemin liyakat ve iyi performansın önüne geçtiğini ayrıntılarıyla anlatmıştım. O zaman ihvandan bazıları ayağa kalktı, bazıları bana öfkeli tepkiler gösterdi. Bazıları da hareketin gerçeğini yansıttığı için bana destek verdi.

İhvan saflarındaki bu son kriz hareketin bugün bir yol ayrımında olduğunu göstermektedir: Ya yetinme yolunu ve her türlü sosyal değişime karşı ölümcül bir gerileme yolunda ilerlemeye devam edecekler ya da kendilerine hayat ve can verecek olan topluma açılıp değişim yöntemlerini ve özeleştiriyi benimseme yoluna gidecekler.

KRİZE DAHA GENİŞ BİR ÇERÇEVEDEN BAKMAK

Mısır İhvanı Müslimin’in bedeninde görülmeye başlayan çatlaklar Mısır İhvanına özgü bir durum değildir. Tam tersine değişik İhvan hareketlerinin son dönemlerde içinde bulunduğu durumun aynısıdır. Bu hareketlerin içerisinde Cezayir “Barış Toplumu” hareketiyle yakın döneme kadar Ürdün ve Filistin ihvanını şemsiyesi altında barındıran “Biladi Şam İhvanı Müslimin” örgütü de yer almaktadır. Bu hareketlerden önce da Sudan ihvanı arasında kopan fırtına fikir ayrılıklarına ve siyasi projelerinin toprağa gömülmesine neden olmuştu. Oysa Sudan İhvanı Arap Âlemi içerisinde örgütsel, taktiksel ve stratejik bakımdan en olgun hareketiydi. Dolayısıyla Mısır İhvanı arasındaki ihtilafa daha geniş bir çerçeveden bakmak hikmetin bir gereğidir. Zira kriz öncü kuşağın durgunluğu, katılığı, cansızlığı ve yeni kuşağın istek ve arzularından çok daha geniş kapsamlıdır.

Aynı şekilde Mısır İhvanı arasında gün yüzüne çıkan son ihtilafın kişiselleştirilmesi de konuyu anlamaya hizmet etmiyor. Mesele sadece Dr. İsam el-Aryan’ın merhum Muhammed Hilal’in yerine irşad bürosu üyeliğine terfisinden daha derin bir meseledir.

İhvan krizi onlarca konuyu etkilemekte, birçok temel soru ve meselenin yeniden gün güzüne çıkmasına neden olmaktadır. Bu meselelerden biri de örgütlü gizli İslami faaliyet meselesidir. Gizli faaliyet bir değişim hareketi için zaruri mi? Maslahat mı yoksa bir yük mü? Eğer gizli çalışmada bir maslahat varsa bu durumda gizlilik ve açıklığın sınırları nelerdir? Meselelerden biri de İslami bir devlet kurma çağrısı yapanlardan bazılarındaki liderlik fıkhına ilişkin sefil yoksulluktur. Peki, bir hareketi yönetmek konusunda aciz olan bir kadroya ümmet güvenebilecek mi? Diğer bir mesele de bazı İslami hareketlerin kendine özgü bir kimliği olan, insanlarla kendisi arasına yüksek duvarlar ören, kendisini korumak için kendisine has takıntıları olan birer “dini taifeye” dönüşmüş olmasıdır. Peki, bu hareketler duygusal olarak artık bağlı olmadığı bir toplumu değiştirebilir mi?

ÇÖZÜM ÇÖZÜLMEDEDİR TEORİSİ

Bir örgütün kurulmasının amacı toplumsal çabaları ortak bir hedefe doğru koordine etmek, yönlendirmek, düzeltmek ve doğrultmanın yanısıra çabaların dağılmasını, birbiriyle çarpışmasını ya da birbirini kopyalamasından kaçınmaktır. Örgüt üyelerini içine alsın ve çabalarını koordine etsin ki her bir üye kendisini haksızlığa uğramış, dışlanmış ve örgüt işleriyle ilgili olarak kendisini değil de yol arkadaşlarının tercih edildiği hissine kapılmasın, çabalar birbiriyle çarpışmasın, birbirini kopyalamasın. Bu örgütün doğru yolda olduğunu gösterir.

Ancak tam tersi bir durum olursa ve bazı üyeler hedeflere olan inanç zaafiyeti ya da liderliğe olan güven eksikliği ya da haksızlığa uğradığını hisseder veya çabasının yanlış yönlendirilmesi nedeniyle örgüte olan güvenini yitirirse bu örgütün yolundan saptığını, mesajını yitirdiğini ve yönlendirmenin ve doğrultmanın edatı olan bireysel çabalara bağlı hale geldiğini gösteriyor.

Mısır’ın içinde ve dışında İhvanı Müslimin’e mensup birçok kişi örgütlerinin yaptıkları işin örgütün varlık gerekçesi olan çalışmanın bir kaydına dönüştüğünün idrakine varmış durumda. Öyle ki tüm örgütlerin çözülmesi ve onlardan kurtulması yönünde apaçık çağrılar yapılmaya başlandı.

Burada Katarlı müslüman düşünür Dr. Casim Sultan’ın İhvanı Müslimin tarihini okuma konusunda ortaya koyduğu derin tezler aklıma geliyor. Katarlı düşünürün teorisi daha başından gizli örgütlerin işe yarayıp yaramadığını sorguluyor ve günümüz İslami safta egemen olan örfi anlamıyla örgütler olmadan İslami bir kalkınma vizyonununun benimsemesini öneriyor. Dr. Casim Sultan’ın tezlerini “çözüm çözülmedir” teorisinin sınırını aşmaktır.
Aynı şekilde Mısır İhvanı Şura Meclisi eski üyesi Abdüssettar el-Mellici’nin Mısır İhvanına yönelttiği sert eleştirileri de aklıma getirdi. El-Mellici’ye göre İhvanı müslimin cemaatinin örgütsel bir meşruiyeti yok. İrşad bürosu bugün sayı ve hedef bakımından muazzam olan bir cemaatin yalnızca alt zeminini ve alt dünyasını temsil etmektedir. El-Mellici son olarak cemaatin kendisini feshedip karanlıktan aydınlığa çıkmasından sonra yasal esaslar üzerine yapılandırılması amacıyla ihvanın durumunu koordine edecek ulusal bir komitenin oluşturulması çağrısında bulundu.

Dr. Casim Sultan belki de gereğinden fazla olayı genelleştirdi. Ancak ulaşmış olduğu sonuçlar üzerinde düşünülmesi gerekiyor. Bana göre bu çıkarımlar Körfez ülkelerindeki ihvani örgütlenmeler açısından doğrudur. Zira körfez ülkelerinde mevcut iktidarlara meşru bir alternatif olarak gizli örgütlerin varlığı pratik ruhtan ziyade hikmetle de bağdaşmaz. Zira bu ülkeler toplum içerisinde derin kökleri olan ve uluslar arası caydırıcı bir korumayla korunmaya devam eden rejimler tarafından idare edilmektedirler.

Ancak diğer Arap rejimlerinin durumu farklıdır. Bu rejimlerin çoğu askeri rejimler olup toplumla yüzeysel köklere sahiptir. Çözüm çözülmededir teorisiyle ilgili çekincelerim olmasına rağmen bu teorinin tümüyle reddedilmesini gerektirmez. Gizli faaliyet ihtiyacının olmadığı ya da gizli faaliyetin çıkmaz yola götürdüğü bazı sosyal ve siyasi siyaklarda saygınlığı vardır.

Dr. Abdussettar el-Mellici ise ihvanın problemini yasal kabul meselesinin çok ötesine taşıdı. Örgütte iç meşruiyet zaafiyeti şeklindeki sözlerinin çok daha saygın ve dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum. Zira iç meşruiyet olmadan örgüt esnekliğini, dinamizmini, verimlilik ve büyüme gücünü kaybeder.

AÇIK FAALİYET CESARETİ

Bazı islamcılar güvenlik kovuşturması ve kırım kampanyalarına neden olduğu için gizli çalışmanın cesaret gerektirdiğini söylüyorlar. Hâlbuki açık çalışma çok daha büyük cesaret gerektirir. Çünkü bu hakkı haykırırken oklara maruz kalmak ve pepelik olmadan zülumle karşı karşıya kalmaktır.

Bazı ülkelerde özel şartlar nedeniyle gizli çalışmanın zaruri olduğunu farz sayarsak bile islami hareketler kelimenin tam anlamıyla gizli değildir, ne zaruret ne de maslahat gizli kalmalarını gerektirmez. Tüm olması gereken elde olmayan nedenlerden dolayı korunması gerekli bazı sırların olmasıdır. Bu sırlar kişi, program, plan ya da özel kurumlar şeklind eolabilir.

Hareketten beklenen sınırlı sayıda sırrı muhafaza etmesi ve toplumun tümünü veya çoğunluğunu kazanmasıdır. Hareket topluma açıldıkça ve insan sayısı arttıkça okyanusta değerli bir inci gibi bu sırları koruma imkânı çoğalır.
Ancak problem herhalde bazı islamcıların açık çalışma cesaretine sahip olmamalarında saklıdır. Toplumla açık bir alanda karşı karşıya gelmek sosyal değişim hareketindeki yeteneklerin süzgeçten geçmesine, arızaların ve kusurlu yönlerin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Bu insanlar gölgede çalışmayı ve karanlığın kanatları altında hareket etmeye meyillidirler. Zira bu ayıplarını örter, cemaat safları dışında kalan sinsi gözlemcinin ve cemaat safları içerisindeki kurnaz hesapçıların gözünden uzak durmayı garantiler. Karanlıkta çalışmak despotların özelliklerindendir. Abdurrahman el-Kewakibi yüzyıl önce bu duruma dikkat çekmişti: “Eğer despot bir kuş olsaydı halkın değerli şeylerini cehalet karanlığında avlayan bir yarasa olurdu, eğer vahşi bir hayvan olsaydı gece karanlığında insanların tavuklarını kapıp kaçan bir çakal olurdu.”
Gizli faaliyet ortamında kifayetsiz kişilerin liderlik teşebbüsleri daha kolay oluyor. Gizli faaliyetlerin beraberinde getirdiği zihinsel ve pratik olağandışı durumlar kifayetsiz kişilerin herhangi bir liderlik makamında kalmaya devam etmeleri için en iyi yardımcıdır.

İhvanın bazı tarihi önderlerinde bulunan kifayetsizlikler Dr. Yusuf el-Karadavi’nin Dr. İsam el-Aryan’ın irşad bürosu üyeliğine terfi etmesinin önünde kapıların kapanmasına ilişkin anlık bir infialle verdiği tepkiyle “Bu davaya, cemaate ve tüm ümmete bir ihanettir” dedi. Karadavi, tecrübe ve ilim ehlinin bu tür makamları üstlenmesi çağrısında bulundu ve bu güçlü unsurları kaybedilirse cemaatte yalnızca “yukarıdan düşmüş, boynuzlanmış ve canavarlarca yenilmiş kimselerden başkası kalmaz” şeklinde uyarıda bulunmasının nedenidir.

El-Karadavi İhvanı suçlamıyor. Zira kendisi ihvanın şeri ve fikri merciidir. Ona o kadar güveniyorlar ki kendisine genel mürşidlik teklif ettiler. Gördüğüm kadarıyla Şeyh el-Karadavi deprem gibi sarsıcı demeçler vererek gümüzde İhvana egemen olan bu hareketsizlik ve durgunluğu sarsmak istiyor. Belki bu lider kadronun uzun süredir tabandan geri kaldığı hareket saflarında bir uyanış vesilesi olur.

El-Karadavi ihvanın bedeninde çok hassas bir damara bastığı için sözlerine verilen tepkiler de çok duygusal oldu. Zaman zaman nezaket sınırları aşan bu tepkiler hiç beklenmedik kalemlerden geldi. Öyle ki İrşad bürosu üyelerinden biri el-Karadavi’nin demecini “öfkeli bir kampanya” ve “pespaye bir sövgü” olarak nitelendirdi.

AÇIK FAALİYETE DOĞRU

Gizli faaliyet karanlığının olduğu bir yerde liderliğin meşruiyetini muhafaza etmek son derece zor bir husustur. Meşruiyetle gizlilik genel olarak aynı yerde buluşmazlar. Despotizm ve gizlilik genel olarak birbirinin müttefikidir. Despot rejimler diktatöryel tabiatları gereği gizliliğe ve ketumiyete meyilli oldukları gibi gizli hareketler gizlilik tabiatı gereği despotizme meyillidir.

Zeki gözlemciler İhvanın değişim aleyhtarı kanadıyla Hüsnü Mübarek ve onun yıkılmaya yüz tutmuş, veraset yoluyla giderek ayak kendisini ebedi kılmak isteyen rejimi arasında zımni bir koalisyon oluşturulmaya çalışıldığını fark edecektir. Bunu Dr. Muhammed Habib’in Cemal Mübarek’in varis tayin edilmesiyle ilgili kullandığı flörtöz dilden de anlıyoruz. Bu durum batılı devletlere yaklaşıp yetersiz olan siyasi meşruiyetlerini telafi etmek için haklarına karşı bu yakınlaşmadan güç alan bazı Arap liderlerin yöntemine benzemektedir.

İhvan içerisindeki örgütsel tasallüp ve fikri değişmezlik, Mısır siyasi elit tabaka içerisindeki despot ve yolsuzluğa bulaşmış kanadıyla yapılan örtülü koalisyon dışında hareketli tabanına karşı kendisi için bir dayanak bulmayacaktır. Adalet ve özgürlük devleti inşaatı için, her ne mezhep ve inançtan olursa olsun değişim yanlısı tüm güçlere karşı daima pozitif ve açık olan İhvan içerisindeki yenilikçi kanadın önündeyse Mısır’daki reform ve değişim yanlısı güçlerle açıkça safları birleştirmekten başka çare yoktur.

Bugün islami hareketler için öncelikli olan mesele, herkese yetecek kadar açık alanda faaliyet ve herkesin gölgesinde serinlediği eksiksiz adalet için sosyal değişimden yana güçlerle koalisyon kurmaktır. Despot askeri rejimlerle kurulan gizli ve açık koalisyonların ömrü despotluğun ömrü kadar olup hareketin verdiği mesaja ve ümmetin geleceğine zarar vermektedir.

İhvanı müslimin lider kadrosundaki son krizin pozitif yanlarından biri de cemaatin daha çok aydınlığa çıkmasını ve çalışmalarını açık alanda yapmasını sağlamaktır. Nitekim krize ilişkin Mısırlı kalemlerden sayısız derin görüşler ortaya çıktı. İhvanın tabanı daha dinamik, herhangi bir vesayet olmadan kendi fikrini oluşturma ve kendi kaderini kendi tayin etme konusunda daha katılımcı olmasını sağladı.

Dr. İsam el-Aryan’ın yazdıklarına bakılırsa açık alanda faaliyete doğru yönelmek önümüzdeki süreçte çok daha derinleşecektir. Dr. İsam el-Aryan İhvan için takdim ettiği yeni çalışma programında, örgütsel ademi merkeziyetçiliğe, müfekkir ve davetçilerin enerjisini örgütün yüklerinden kurtarmaya, toplumun geneliyle kaynaşmaya ve Mısır’da anayasal ve siyasal reform çabalarına yoğunlaşmaya çağırdı.
Bunu dar bir örgütten açık alana çıkış çağrısı şeklinde özetlemek mümkün. İhvan’ın ve Mısır’ın böyle bir çağrıya ihtiyacı var, bugün İslam ülkeleri diye tabir ettiğimiz krizli toplumların da buna ihtiyacı var.


Bu makale Mehmet S. Direk tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.

Haber Ara