Dolar

34,8896

Euro

36,6457

Altın

3.046,15

Bist

10.058,47

Balkanlarda kan kokusu

Bosna'da 14 yıllık barış sonrası yeni bir savaşın çanları çalıyor. Türkiye, üçe bölünme tehlikesini önlemek için sessiz bir diplomasi yürütüyor. Bu süreçte taraflar konuştu.

16 Yıl Önce Güncellendi

2009-11-10 11:23:00

Balkanlarda kan kokusu
Özellikle diplomasi alanındaki uzmanlığını, çıkardığı işlerle her geçen gün daha fazla kanıtlayan Akşam gazetesinden Şenay Yıldız, bir hafta Bosna-Hersek'te kaldı, çok önemli görüşmeler yaptı. Yıldız yeni dizisine Ahmet Davutoğlu'nun son bir ayda üçüncü kez bir araya geldiği Bosna Hersek Dışişleri Bakanı Sven Alkalaj ile başladı.

Bosna-Hersek Devleti'nin Dışişleri Bakanı Sven Alkalaj: Sırp ve Hırvatların ayrılma hayalleri gercekci değil...

Şenay Yıldız'ın yazı dizisi...

Bosna-Hersek Dışişleri Bakanı Sven Alkalaj, Bosnalı Sırpların veto güçlerini kullanarak, ülkedeki karar alma mekanizmalarını işlemez hale getirdiklerini söyledi. Sırbistan'dan yeterince destek göremediklerini anlatan Alkalaj, 'Bosnalı Sırpların yeri Bosna-Hersek'tir. Sürekli olarak nehrin öte yakasına yani Sırbistan'a bakmaları ve büyük Sırbistan hayali kurmaları yanlış' dedi
Bosna-Hersek'te 250 bin kişinin can verdiği savaşı bitiren Dayton Anlaşması'nın imzalanmasının üzerinden tam 14 yıl geçti. Acı dolu tecrübelerinin ardından, ülkenin savaş sonrası sessizliği dünyanın ilgisinin azalmasına yol açtı. Ancak Bosna-Hersek'te 1995'ten beri gittikçe derinleşen bir siyasi bunalım yaşanıyor.

Ülkeyi Bosna ve Hersek Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti olarak ikiye bölen Dayton Anlaşması'nın savaşı bitirmek için mükemmel ama bir devlet kurmak için oldukça başarısız olduğu artık herkes tarafından açık bir biçimde kabul ediliyor. Çünkü, Dayton sonrası ülke bütünleşmek yerine aslında bir ayrışma sürecine girdi. Dayton'ın kendilerine sağladığı ayrı entite (özerk bölge) imkanını zaman içinde neredeyse devlete dönüştürmüş olan Bosnalı Sırplar, Bosna-Hersek'in bütünleşmesi değil, parçalanması için açıkça büyük bir çaba içindeler. Buna bir de ülkenin üç kurucu grubu arasında sesi en cılız çıkan Hırvatların Bosna ve Hersek Federasyon yapısı içinde 'bizim de kendi entitemiz olsun' talepleri eklenince, ülke için yeniden parçalanma veya savaş ihtimalleri tartışılmaya başlandı bile...

AB VE ABD DEVREDE

Bosna-Hersek'i sevmediklerini, ülkenin sadece Sırp tarafının umurlarında olduğunu açıkça söylemekten çekinmeyen Bosnalı Sırp siyasetçiler, kendi bölgeleri için bağımsızlık referandumu istiyorlar. Bu nedenle, ülkenin ortak geleceği için alınması gereken tüm süreçleri bloke edip, işlemez hale getiriyorlar. Hedefleri önce Bosna-Hersek'in dağılması, ardından da Sırbistan'la birleşerek, Büyük Sırbistan'ı kurmak...

Bu nedenle ülkedeki en yüksek otorite olan ve barış sürecinin yolunda gitmesini gözleyen Yüksek Temsilcilik makamından de bir an önce kurtulmak istiyorlar. Serebrenitzka'nın acı hatıralarını asla unutamayacak olan Boşnaklar ise, Sırplarla başbaşa bırakılmaktan bir hayli endişeli.

Uluslararası toplum, ülkenin ve özellikle karar alma mekanizmalarının yeniden şekillendirilmesi için taraflara baskı yapıyor. AB ve ABD'nin tarafları uzlaştırmak için başlattığı Butmir sürecinde henüz pek de başarı elde edilmiş değil.

ANKARA TEDİRGİN

Tabii Avrupa'nın göbeğinde yaşanan tecavüzler ve soykırıma sessiz kaldığı 90'lı yılları çok iyi hatırlayan Türkiye de bu gelişmeleri yakından takip ediyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun 10 Ekim'de İstanbul'da Sırbistan ve Bosna-Hersek Dışişleri Bakanları ile savaş sonrası ilk kez üçlü toplantı yapması, hemen ardından 16 Ekim'de Saraybosna'ya uçması, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 21 Ekim'de Sırbistan'a gitmesi de Bosna-Hersek'te kopan sessiz fırtınanın parametreleri açısından bir hayli önemli. 1986'dan beri cumhurbaşkanı düzeyinde gerçekleşen ilk Sırbistan ziyareti sırasında Gül'ün 'Balkanlar'ın istikrarı ve huzuru için Türk-Sırp tarihi uzlaşması ve beraber hareket etmesi çok önemli' sözlerine de bu denklem içinde dikkat etmek gerek. Cumhurbaşkanı Gül, Belgrad'a 'Bosna-Hersek'in toprak bütünlüğünün korunması konusunda Sırbistan'dan işbirliği beklendiği' mesajı verdi. Ankara, bir süredir Bosna-Hersek'te gerilim tırmanmasın ve eski günlere dönülmesin diye yoğun bir diplomasi trafiği içinde. Bu çerçevede, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, dün Sırbistan Dışişleri Bakanı Vuk Jeremic ve Bosna-Hersek Dışişleri Bakanı Sven Alkalaj ile yeniden bir araya geldi.

İşte biz de böylesi bir siyasi ortamda ülkede olup bitenleri hem siyasetçilerle konuşmak hem de halkın nabzını tutmak için foto muhabiri arkadaşımız Cem Türkel ile beraber Bosna-Hersek'e gittik. Barut fıçısı Bosna-Hersek dizimizin ilk gününde Bosna-Hersek Dışişleri Bakanı Sven Alkalaj ile yaptığımız röportajı sunuyoruz.

Saraybosna'daki ofisinde görüştüğümüz Bosna-Hersek Dışişleri Bakanı Sven Alkalaj, ülkede Hırvat, Sırp veya Boşnak kökenli olmayan ender siyasetçilerden. Yahudi kökenli olan Alkalaj, bize ülkedeki Sırp-Hırvat ve Boşnak dengelerinin yanı sıra, dış politikadaki hedeflerini anlattı. Alkalaj'ın AKŞAM'ın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

- Dayton sonrası ülkede ortaya çıkan sorunlar neler?
Dayton Anlaşması, ülkeyi Bosna-Hersek Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti olarak ikiye ayırdı. Entitelerin veto kullanma yetkileri var. Sırp entitesinin sürekli veto kullanması nedeniyle pek çok karar alınamıyor. Bir de ülkedeki etnik dağılımı savaş öncesine göre çok değiştirdiler. Sırp Cumhuriyeti'nde savaş öncesi nüfusun yüzde 55'i Sırp iken, şu anda yüzde 95'e ulaştı. Yerlerinden edilen kişilerin geri dönüşüne de izin vermiyorlar. Ülkede etnik olarak oy verildiği için de, bu entite vetosu, etnik vetoya dönüştü. Sırplar, 1995'ten bu yana 262 yasa ve kararı veto etmiş durumda.

- Ülkede işleyen bir siyasi mekanizma var mı?

Dayton'un eksiklikleri problemli. Mesela entitelerin veto hakkı en temel sorun sistem açısından. Devlet mülklerinin kime ait olacağı ise ikinci büyük sorun. Sırplar, entitelerin devlet mallarına sahip olmalarını ve sadece birkaç binanın devlet mülkü kabul edilmesini istiyor. Tabii bu arada petrol, madenler, ağaç gibi ortak zenginlikler de olmasın istiyorlar.

- Bosnalı Sırpların amacı ne tüm bunlarla?

Şimdikinden daha fazla otonomi istiyorlar. Entiteden devlete güç devrini gerçekleştirmemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Zayıf devlet, güçlü entite yaratmak onların temel hedefi.

- Savaş sonrası Bosna-Hersek'te etnisite ve dinin rolü arttığı yorumlarına katılıyor musunuz?

Etnisite bence dinden çok daha büyük önem taşıyor. İnsanlar etnik kimliklerini dinleri ile beraber tanımlıyor zaten. Ama anayasamızın etnik temele göre düzenlenmiş olması, nedeniyle etnik kimliklere daha çok vurgu yapılıyor. Bundan kurtulmamız ve dinin tamamen kişisel bir şey olduğu bir sivil topluma geçmemiz lazım.

- Ülkede Sırp entitesi ile Boşnak-Hırvat entitesi arasındaki kutuplaşma sizi daha önce olduğu gibi savaşa veya dağılmaya götürür mü?

Büyük bir kutuplaşma yaşandığı doğru. Ama bence, yeni bir savaş, ihtimal dışı. Böyle bir şeyi düşünmek istemem. Bu ülkede insanlar bu kelimeyi duymaya tahammül dahi edemiyorlar. Uluslararası toplumun da gözü üzerimizde. Bu kutuplaşma bizim işleyebilir devlet yapısına dönüşmemizi yavaşlatacak diye düşünüyorum.

- Geçen ay İstanbul'da Sırp, Bosna ve Türkiye Dışişleri Bakanları olarak üçlü bir araya gelmenizin önemi nedir?

Bosna-Hersek'in geleceği ve istikrarı açısından bu üç ülkenin birbirini anlaması son derece önemli. Sırpların Osmanlı İmparatorluğu döneminden beri Türkiye karşısında özel bir tutumları var. Boşnaklara 'Türkler' diye hitap ediyorlar. Sırbistan'ın Türkiye ile iyi ilişkilerinin olması, önemli.

AB VE NATO TEMEL HEDEF

- Bosna-Hersek'i gelecekte nerede görüyorsunuz?


AB ile İstikrar ve Ortaklık Anlaşması'nı imzaladık. Seneye üyelik başvurumuzu resmen yapacağız. Bosna-Hersek'in istikrar ve güvenliği ancak AB ve NATO'ya üye yapılırsa sağlanabilir. Bu çerçevede bizim BM Güvenlik Konseyi'nin geçici üyeliğine seçilmiş olmamız da bugüne dek elde ettiğimiz en büyük diplomatik başarılar arasında. Burada Türkiye ile beraber önleyici diplomasi üzerine çalışıyoruz. Bizim yaşadığımız gibi problemler patlamaya dönüşene dek beklenmemeli. Bosna'da 250 bin kişi bu yapılmadığı için öldü.

- AB'nin Sırbistan, Karadağ ve Makedonya vatandaşlarını Schengen vizesinden muaf tutarken, aranan kriterleri yerine getirmedikleri gerekçesiyle Balkanların Müslüman ülkeleri olan Bosna-Hersek, Arnavutluk ve Kosova'yı dışarıda bırakması eleştrilere neden oldu. Bu durum Bosna-Hersek'i nasıl etkiledi?

Ülkede, Hırvatlar Hırvatistan, Sırplar da Sırbistan pasaportu alabiliyorlar. Ama Sırplara aynı imkanı veren bir ülke yok. Bu nedenle özellikle Boşnaklar ikinci sınıf vatandaş durumuna düşürüldü. AB'nin bu konuyu çözeceğini düşünüyoruz.

BELGRAD'A MESAJ

- Sırbistan sizin Sırp Cumhuriyeti ile yaşadığınız sorunları aşmanıza yardımcı oluyor mu?


Şu ana kadar bize ettikleri yardımdan çok da memnun değiliz. Daha fazla bilgi vermeleri ve bastırmalarını bekliyoruz. Bosnalı Sırpların yeri Bosna-Hersek'tir. Kendilerine yüksek standartlar sağlayacak hayatı burada kurmaları gerekli. Sırpların sürekli olarak nehrin öte yakasına, Sırbistan'a bakmaları, büyük Sırbistan hayali yanlış. Ülkedeki Hırvatlar gibi, Sırpların da kaderi Bosna-Hersek'te yaşamak. Bosna- Hersek birleşik bir devlet olarak kalmalı.

Yarın: Bosna-Hersek Federasyonu Başbakanı Mustafa Mujezinovic ve Saraybosna halkının görüşleri

Konuyla ilgili bugün bir yazı kaleme alan Akşam gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya'da Bosna'ya dikkat çekerek Türkiye'nin yürüttüğü sessiz diplomasiyi anlattı.

Bosna'ya dikkat

Kamuoyunun dikkatinden uzakta gerçekleşen ama çok sıcak bir gelişme...

Aynı sahne bir ay aradan sonra ikinci kez tekrarlandı.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu 10 Ekim'de görüştüğü Bosna Hersek Dışişleri Bakanı ve Sırp Dışişleri Bakanı ile dün İstanbul'da bir kez daha üçlü bir zirve gerçekleştirdi.

Geçen aya dönelim...
11 Ekim'de yazmıştım. Davutoğlu'nun, Ermenilerle tarihi protokolün imza töreni için Zürih'e uçmasına sadece birkaç saat kalmıştı. Bakan bizlere bilgi verecekti. Conrad Otel'e girdiğimde sıradışı bir diplomasi trafiği ve güvenlik önlemi dikkatimi çekmişti. Sonradan 'Üçlü Balkan Zirvesi' yapıldığını öğrenmiştik.

İşte dün bir kez daha Türk-Boşnak-Sırp Dışişleri Bakanları toplantısı yapıldı. Bu zirveler, bir süredir Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri Bakanı ve diplomatların alarm durumunda takip ettikleri ama sessiz biçimde sürdürdükleri Balkan müzakerelerinin yansımasıydı.

Rumeli, Balkanlar benim içimde, bütün Türkler gibi ince bir sızıdır.

Oraya gitmek veya oralardan konuşmak hepimizin yüreğinin derinliklerini ve bamtelimizi titretir.

Dört ay önceki bir yazı uzun süredir aklımda...
18 Temmuz'da Nihal Kemaloğlu, 'Avrupa Birliği ırkçılığı' başlıklı yazısıyla 21. yüzyıl dünyasında anlamakta çok zorlanacağımız bir çifte standardı gündeme getirmişti.
O yazıda, 'Avrupa Birliği Komisyonu'nun Sırbistan, Karabağ ve Makedonya'nın AB ülkelerine girişlerindeki vize uygulamasını kaldırdığı, buna karşın Bosna Hersek, Arnavutluk ve Kosova'nın bu kapsama alınmadığı' anlatılıyordu.

Avrupa medeniyeti açısından utanç verici bu karara göre Bosna Hersek'te yaşayan Sırplar ve Hırvatlar, kolayca alabildikleri Sırbistan ve Hırvatistan pasaportuyla Avrupa'da serbestçe dolaşabilecek ama aynı ülkenin Müslüman Boşnakları vize uygulamasına tabi tutulacaklar.
Neredeyse 50 yıldır mücadele veren Türkiye'nin AB macerasını bir tarafa bıraktık, Avrupa'nın göbeğindeki bu akılalmaz uygulamaya kim hak verebilir bunu anlamak mümkün değil.

Ankara, Balkanlar'daki gelişmelerden çok endişeli
Bugünlerde Sırp Kasabı Radovan Karadzic'in yargılaması başladı. İnsanlık vicdanı 20. yüzyılın en son günlerindeki büyük katliamı yeniden hatırlıyor ve masumların dökülen kanları için ağlıyor.

Ama tehlike bitmiş değil.

Balkanlar'da 'gizli tansiyon' çok yükselmiş durumda.
Bosna Hersek her an patlamaya hazır bir bomba gibi.
Ankara riskin farkında. Aylardır sürdürülen yoğun diplomasinin arka planında ülkenin bölünmesi ve yeniden etnik çatışma yaşanması korkuları yatıyor. Ankara, bu dehşet senaryolarını önlemek için devrede.
Dışişleri Bakanı işte bu nedenle Boşnak ve Sırp mevkidaşlarıyla sık sık görüşüyor.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün geçtiğimiz hafta yaptığı Sırbistan gezisi de yaklaşan savaşın önlenmesine dönüktü.
Son bir ay içinde Davutoğlu'ndan kaç kez 'çok endişeliyiz' sözünü duydum.

Bosnalılar Avrupa'ya güvenmiyorlar, haklılar. Çünkü apaçık ayrımcılık yapılıyor.

Dayton Anlaşması'nın süresi doluyor, çözüm için yeni mekanizmalar zorunlu. Ülkede siyasi bunalım derinleşiyor.
Birleşmiş Milletler askerlerinin görev süresi de bitiyor, yeni çatışmalara karşı güçlü, güvenilir misyonlara ihtiyaç duyuluyor.

Irak dönüşü Bakan Davutoğlu ile biraz baş başa kaldık, Bosna Hersek'teki gelişmeleri sordum. 'Çok çabalıyoruz' dedi. 'Sırbistan dönüşü Cumhurbaşkanı ile görüştünüz mü?' dedim, 'Evet, iyi geçti, üzerinde çalışmak lazım' yanıtını verdi. Bazı detayları konuştuk ama onları yazamıyorum.
Ama şu kadarını söyleyeyim. Türkiye çok derinlemesine bu konunun takipçisi...

Kaynak: Akşam
SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara