Merhum İbrahim Canan'ın son isteği!
Dün gece yarısı Yalova'dan dönerken geçirdiği trafik kazasında vefat eden Prof. Dr. İbrahim Canan'ın Eşinden son isteği ne olmuştu? İşte cevabı!
16 Yıl Önce Güncellendi
2009-10-15 10:25:00
Metanetini koruyan eşi Zarife Canan, vefat etmeden önce telefonda konuştuklarını söyledi. Eşinin cemaatle namaz kılmaya büyük önem verdiğini ifade eden Zarife Canan, telefonda kendisine 'Ben gelmeden namaz kılma, cemaat olalım.' dediğini belirtti. "Gece 02.30'a kadar bekledim. O sırada bir patlama sesi duydum, apartmanın girişindeki camlar kırıldı. İçimden bir ses 'İbrahim Canan' öldü diyordu. Kaza gibi bir şey olduğunu hissettim.
Sürekli Kur'an, namaz, hadis derdi. Tek işi kitapları ve namazıydı." şeklinde konuştu. Geceleri kitaplarıyla ilgilenen eşine 'yeter yoruldun' dediğinde ise "Benim ömrüm ne kadar kaldı ki, bu yaşa geldim, bırakın hizmet edeyim.' diye cevap verdiğini, hep şehit olmayı istediğini söyledi.
Risale-i Nur eserlerinin müellifi Bediüzzaman Said Nursi'nin çok az sayıdaki fotoğraflarından birini 1959'da Ankara'da Beyrut Palas Otel'den çıkarken İbrahim Canan çekmişti.
'Babam hayatını 'namaz kılın' diye geçirdi'
İbrahim Canan'ın 38 yaşındaki kızı Ayşe Elif Sanlı, babasının hayatını 'namaz kılın' diyerek geçirdiğini, kendilerini küçüklüklerinden beri namaz için teşvik ettiğini söyledi. Babasının hoparlör sistemi kurup sabah namazlarında eve ezan sesi verdiğini belirten Sanlı "Namaza o sesle uyanırdık. Babam, Erzurum'da görev yaparken de çok kar olurdu. Sabah namazına kar üzerinde yürüme sesleriyle uyanırdım. Sabah evimizin önünde ilk babamın ayak izleri olurdu. Uyurdum uyanırdım babam hep çalışırdı. Kur'an ve hadislere adamıştı kendisini." diye konuştu. 1999 yılında da babasıyla bir kaza atlattıklarını belirten kızı Şule Şenel de "Arabayı babam kullanıyordu. Kötü bir şofördü. Araba kullanmasını bu yüzden istemezdik." dedi. Gıda mühendisi olan kızı Belkıs Canan ise küçükken babasının hiç uyumadığını sandığını, karanlıktan korkup uyandığında ışığını yanarken gördüğünü, namaz ve zaman kullanımı konusunda çok ciddi ve prensipli olduğunu kaydetti. Yol Arkadaşı Hasan Candan'a 'ölüm moduna girdiğini' söylemiş
İbrahim Canan, Yalova'ya birlikte gidip geldiği arkadaşı Hasan Candan'a yolda 'Artık ölüm moduna girdik.' demiş. Bunun üzerine 'Daha erken' diyerek rahatlatacak birkaç hikaye anlattığını söyleyen Hasan Candan, İbrahim Canan'ın kâmil ve fazıl bir insan olduğunu ve ilminin büyüklüğü kadar mütevazı ve gerçekçi bir kişiliğe sahip bulunduğunu belirtti. Candan, "Peygamber Efendimiz'in hayatında okuduğu her şeyi kendi hayatına uygulayan bir insandı. Kur'an ve hadisteki her şeyi birebir uyguluyordu. 69 yaşında olmasına rağmen dinamik biriydi." dedi.
'Aile okulu kuracaktı'
İbrahim Canan'ın son zamanlarda aile kurumunu tamir etmek ve yükseltmek amacıyla 'aile okulu' kurma projesi olduğunu da dile getiren Candan şöyle konuştu: "Sertifika veren resmî bir okul niteliğinde olacaktı. Yalova'ya giderken bu okulu bir türlü açamadık diye hayıflanıyordu. Bu projesini yazdığı kitaplarda dile getirmiş, müfredatına kadar ortaya koymuştu."
Hasan Candan, İbrahim Hoca'nın ikinci hedefinin ise 'Tıbb-ı Nebevi Fenn-i Nebevi Enstitüsü' kurmak olduğunu belirtti. Bu enstitüyle ilmin ve fennin ötesinde hadislerdeki önemli bilgileri laboratuvar ortamına inmesini ve üzerinde ilmî tahliller yapılmasını hedeflediğini kaydeden Candan, "Bu vesileyle insanlığa hadis ve ayetlerin keşfedilmemiş yönlerinin açılmasını istiyordu. Hadislerdeki sırrı dünyada en iyi bilen sayılı insanlardandı." dedi.
Hocalıktan emekli olmamıştı
Prof. Dr. İbrahim Canan, 1940'ta Karaman'ın Ermenek ilçesi Küçükkarapınar köyünde doğdu. Kayseri ve Akşehir'de orta dereceli okullarda öğretmenlik yaptıktan sonra, 1972'de Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi'nde öğretim üyesi oldu. Uzun yıllar Paris'te eğitim gördü. En önemli eserleri arasında hadis ilminin en temel kaynağı kabul edilen 'Kütüb-ü Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi' bulunuyor. Canan, 'Resulullah'a Göre Okul ve Ailede Çocuk Terbiyesi' adlı eseriyle 1979'da Türkiye Milli Kültür Vakfı Ödülü'nü aldı. İki yıl önce Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden emekli olan Canan, yurtiçi ve yurtdışında konferanslar vermeye devam ediyordu. İbrahim Canan, bugün Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii'nde öğle vakti kılınacak cenaze namazının ardından Eyüpsultan Mezarlığı'na defnedilecek.
Kaza nasıl oldu?
Prof. Dr. İbrahim Canan'ın vefatına sebep olan kaza Sancaktepe Samandıra Yakacık Caddesi Metro Turizm tesisleri önünde meydana geldi. Yalova Üniversitesi'ndeki öğretim üyesi arkadaşlarını ziyaret eden ve Ahilik Haftası etkinliklerindeki panele katılan Canan, dönüşte lodos sebebiyle feribot seferleri iptal edildiği için otobüsle yola çıkmıştı. Saat 01.00 sularında Metro Turizm Samandıra tesislerinde otobüsten inen Canan, arkadaşlarına cep telefonunu kaybettiğini söyledi. Prof. Dr. Ali Rıza Abay ve Hasan Candan, firma yetkililerine başvurarak cep telefonunun bulunması için yardım istedi. Arkadaşları bir süre sonra İbrahim Canan'ın yanlarında olmadığını fark ederek kendisini aramaya başladı. Bu sırada Hasan Candan, tesislerin önünde meydana gelen kazayı fark etti. Olay yerine giden Abay ve Candan, İbrahim Canan'ın kaza sonrası otobüsün altında kaldığını gördü. 112 sağlık ekipleri, itfaiyenin çalışması sonucu otobüsün altından çıkartılan Canan'ın olay yerinde hayatını kaybettiğini belirledi. Yine de arkadaşlarının yoğun ısrarı sonucu Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılan Canan'ın öldüğü, burada kesinleşti.
İddialara göre, Prof. Dr. İbrahim Canan Üsküdar'daki evine gitmek için servis beklediği sırada cep telefonunu Yalova'dan geldiği otobüste unuttuğunu fark etti. Hareket eden otobüse yetişmek için koşarken ayağı kayarak yere düştü. Bu sırada arkadan gelen Erol Çelik'in kullandığı servis otobüsünün altında kaldı. İbrahim Canan'ın yol arkadaşı Hasan Candan olay yerinde ışıklandırmanın yetersiz olduğuna dikkat çekti. Otobüs şoförü Erol Çelik, polis tarafından gözaltına alındı. CİHAN İSTANBUL
Arkadaşları O'nu anlatıyor
Prof. Dr. Hayrettin Karaman: Merhumu gerçekten tanıyarak, iyi bilenlerdenim. Birçok ilmî, içtimaî toplantıda beraber olduk.
Halim, selim, çalışkan, hedefi olan ve o hedefe ulaşmak için gece gündüz çalışmayı ibadet bilen bir insandı. Elindeki imkanlar ile dinim, halkım, Ümmet-i Muhammed için ne yapabilirim düşüncesiyle yaşadı. Ölümü, kalanlar içir büyük bir kayıp; kendisi için bu bir kavuşma.
Prof. Dr. Ahmet Yücel: Uzun zamandır görüşememiştik. Dün gece rüyamda görmüştüm. Yeni kitabım için hayırlı olsun diyordu. Kitabımı okumuş gibiydi. 'Keşke şu kaynaklara da baksaydın' dedi. Sabah kalktığımda ölüm haberini aldım, şok geçirdim. Hocamız için insan ilişkileri çok önemliydi. Öğrencileri ve meslektaşları ile iyi ilişkiler içerisindeydi.
Doç. Dr. İbrahim Taşpınar: Ömrünü ilme, araştırmaya adamış bir insandı. Yurtdışında bile bir araştırma, konferans olduğu zaman, koşa koşa giderdi. Cehaletin en büyük sorun olduğunu düşünüyor ve cehaleti yok etmek için çalışıyordu. Günümüz insanının din düşmanlığını ortadan kaldırmak için ne yapılması gerekiyorsa yapıyordu. Dindarlığı ve ilmiyle büyük bir boşluğu dolduruyordu.
[Haber Portre] Alimin ölümü!
İbrahim Canan Hoca'yı tanımayanlar için vefat haberindeki ayrıntılar şaşırtıcı gelebilir.
Böylesine değerli bir akademisyenin yolculuğunu şehirlerarası otobüsle yapması, evine firmanın servis arabasıyla gitmesi alışılmış bir durum değil. Canan Hoca'yı bilmeyenler için şaşırtıcıdır belki ama bilenler için asla öyle değildir. Yoksa davet edildiği bir toplantıya 'bana araç yollayın, alıp-bıraksın' dese sanırım herkes koşarak gidecekti. Ama öyle yapmazdı rahmetli Hocamız, araç kullanmaz yürürdü, uzak mesafelerde ise toplu taşıma araçlarını tercih edip, halkla hep iç içe olurdu. Prof. Dr. İbrahim Canan'ı önemli kılan özelliklerden biriydi bu. Mütevazı ve halktan biri oluşu. Şanlıurfa'da dekanlık yaptığı dönemde bile makam arabası kullanmayan biriydi merhum. Hayatını 'Sünnet-i Seniyye'ye göre dizayn eden nadir insanlardan biriydi. Onu sokakta yürürken görenler bir âlimin değil sıradan bir vatandaşın gittiğini zannederdi. Ancak kürsüde asla öyle değildi. Anlattığı hakikatler onun sesini yükseltiyor, cüssesini irileştiriyordu adeta!
İslam âlemi sadece değerli bir akademisyeni değil, aynı zamanda mühim bir âlim ve aksiyon insanını yitirdi. Kaybımız bu nedenle çok büyük. Bediüzzaman Hazretleri ile öğrencilik yıllarından başlayan tanışıklığı ve Üstad'ın 'Seni Zübeyr'in yerine kabul ettim' iltifatına mazhar oluşu, onu farklı kılan unsurlardan biriydi. Keza Üstad'ın meşhur 'Otel çıkışı' fotoğrafını bizzat merhum Canan Hoca çekmişti, ki o makine hâlâ Hoca'nın evinde muhafaza edilmektedir.
Yine bilinmeyen bir ayrıntı: Turan Dursun, Canan Hoca'nın öğrencilerindendi ve henüz öğrencilik yıllarında İslam'a olan karşıtlığı biliniyordu. Ancak çalışkan biriydi Dursun ve Hoca bu öğrencisine asla haksızlık etmedi, sınıfı geçirdi. Bu resmi kendi öz kızını yeterli bulmadığı için sınıfta bırakan bir insanın resmi ile birleştirince anlıyoruz kaybımızın büyüklüğünü.
Risale-i Nurlar'ı hadisler ile mezcederek anlatabilecek kadar nurlara ve hadislere hadislere hakim bir âlimdi Canan Hoca. Hayatının son döneminde ülkemizde ailenin tehdit altında olduğunu düşünüyor ve kitap çalışmalarını bu yöne yoğunlaştırıyordu. Bir de vakıf kurmak gibi bir niyeti vardı. Toplumun çözülmesinin ailenin çözülmesiyle başlayacağını çok iyi biliyor ve anlatıyordu. Güzel hayat yaşadı ve -inşallah- güzel atlara binip gitti. Acımız ve kaybımız büyük.
SON VİDEO HABER
Haber Ara