Dolar

34,9500

Euro

36,7165

Altın

2.994,43

Bist

10.056,57

Almanya sağa kayıyor

Almanya'da geniş tabanlı büyük koalisyon yerini 11 yıl aradan sonra tekrar merkez sağ koalisyonuna bırakıyor. İşte seçim sonuçları ve Avrupa basınının değerlendirmeleri...

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-09-28 13:11:00

Almanya sağa kayıyor
İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en kötü seçim sonucunu elde eden Alman sosyal demokratları tarihi bir yenilgi yaşarken, Liberaller ve Sol Parti oy oranını arttırdı.

Seçimlerden önce yapılan tüm anketlerde yakın sonuçların çıktığı 17. dönem Federal Parlamento (Bundestag) seçimlerinde Hıristiyan Birlik Partileri CDU ve CSU oyların yüzde 33,9'unu, Sosyal Demokrat SPD yüzde 23'ünü alarak 1949 yılından bu yana en düşük oy oranına ulaştılar. Seçimlerin galibi olarak çıkan Liberal Demokrat Parti (FDP) yüzde 14.6, Sol Parti (Die Linke) yüzde 11.9 ve Yeşiller (Die Grünen) yüzde 10.7 oy aldılar.

Böylece CDU-CSU ve FDP birleşiminden oluşan Siyah-Sarı Koalisyonu Almanya'yı 4 yıllığına yönetmeye yetecek çoğunluğa ulaştılar.

SPD’NİN YENİLGİSİNİN NEDENLERİ

Kuşkusuz seçimlerin en dikkat çeken yöni ise sosyal demokratların durumu. SPD, 1949 yılında bu yana aldığı en düşük oy oranıyla büyük bir darbe yedi. SPD'nin yenilgisinin altında yatan en önemli neden partinin Yeşiller ile birlikte iktidarda olduğu 1998-2005 yılları arasındaki hükümet politikaları. Sosyal demokrat çizgiyi terk eden, halktan çok devletin partisi olmaya giden SPD, sol seçmenin küsmesinde önemli bir rol oynadı.

Seçimlere katılım oranının 1949 yılından bu yana en düşük orana düşmesinde SPD'nin payı oldukça yüksek. SPD, 1998 yılında iktidara geldiğinde devletin kasasının boşaldığını söylemiş, ancak halkı ilgilendiren sağlık, eğitim ve diğer kamu hizmetlerinin yürütülebilmesi için yine halkın cebinden kesintiler yaparak bu açığın kapatılması politikasını izlemişti.

SPD'nin çalışanlar arasında tepki çeken emeklilik yaşının 65'ten 67'e çıkarılması ve sosyal yardımları düzenleyen Hartz IV ile devlet partisi olduğunu ispatlamış ve seçmenin güvenini kaybetmişti. ABD'nin Afganistan'da Talibanlara karşı başlattığı savaşa ilk destek verenlerin başında da dönemin SPD-Yeşiller koalisyonu geliyordu.

SEÇMEN CİDDİYE ALMADI

SPD'nin bu yılki seçim programına koyduğu ve sol çizgiye dönüş olarak adlandırılan vaatler de partinin seçmen nezdinde zedelenen imajı nedeniyle ciddiye alınmadı. Seçim programının açıklandığı Mart ayında, başta diğer siyasi partiler ve medya olmak üzere birçok kesim SPD'nin 1998'den bu yana izlediği politikaları affettirmek istediğini söylemişti. Zenginlerden kısmen daha fazla vergi alınması, Borsa Vergisi, dar gelirli ailelere daha fazla sosyal yardım yapılması, atom enerjisinden orta vadede vazgeçilmesi, öğrencilere 11 yaşından itibaren burs verilmesi ve üniversite harçlarının kaldırılması gibi sözler karşılık bulamadı.

SPD, Yeşiller ve Sol Parti'nin toplamda yalnızca yüzde 45,8 oy aldığı Almanya'da sandığa gitmeyen seçmenlerin çoğunluğunun sol seçmen olduğu tahmin ediliyor. 2005 seçimlerinde her üç partinin toplam oyları yüzde 51,1 olarak gerçekleşmiş, ancak SPD sol koalisyon yerine birinci parti olan CDU'nun teklifini kabul ederek büyük koalisyonda yer almıştı.

SPD'nin bir diğer sorunu da halk tarafından tanınmayan ve popüler olmayan başbakan adayı Frank-Walter Steinmeier oldu. Steinmeier, son haftalarda kısmen artan popülaritesine rağmen, Alman seçmenler arasında Merkel'a karşı oldukça zayıf bir rakip olarak görülüyordu.

SOL PARTİ'Yİ DIŞLAMAK SOLU DARALTTI

Sol oyların düşüşündeki en önemli nedenlerden biri de seçim sonrasında sol bir koalisyon kurulması ihtimalinin olmamasıydı. SPD daha önce seçimlerden sonra hiç bir şekilde Sol Parti ile koalisyona gitmeyeceğini, Yeşiller ve gerektiği takdirde liberal FDP ile koalisyon kurmak istediğini duyurmuştu. Ancak, sol programla halkı karşısına çıkan SPD, zenginlere karşı dar gelirlilerin haklarını savunma amacıyla ortaya çıkan Sol Parti'yi liberal FDP'ye değişerek sol seçmenin beklentilerini boşa çıkarmış oldu.

MERKEL'İN İKİNCİ YENİLGİSİ DE İKTİDARLA SONUÇLANDI

CDU'nun başına geçtiği 2000 yılından bu yana başbakan adayı olduğu iki seçimde de oy kaybı yaşayan Angela Merkel, her iki seçimden de başbakan olarak çıkmanın sevincini yaşıyor. 2005 yılında SPD'nin yardımıyla başbakan olan Merkel, bu yılki seçimlerde ise FDP'nin seçim zaferi sayesinde tekrar başbakan olarak görev yapacak.

CDU'nun 1949 yılından bu yana aldığı en düşük oy oranına ulaşmasında, klasik muhafazakar söylemden bıkan sağ seçmenin liberal söylemiyle dikkat çeken FDP'ye kaymasının etkili olduğu söylenebilir. Federal Almanya'nın kurulduğu 1949 yılından itibaren 1969'a kadar, daha sonra ise 1982-1998 yılları arasında FDP ile hükümet olan CDU özellikle orta sınıf seçmen arasındaki desteğini kaybetti. Bu seçmen tabanının ağırlıklı olarak FDP'ye oy verdiği biliniyor.

CDU ve kardeş partisi CSU yalnızca muhafazakar kimliği ile bilinen Bavyera eyaletinde yüzde kırkların üzerinde oy alabildiler. Zira CDU'nun hiçbir çalışmasının bulunmadığı ve yalnızca CSU'nun katıldığı bu eyalette de muhafazakar oylar ciddi bir bölünmeye uğramış durumda.

1998 yılından bu yana SPD karşıtlığı ile siyaset yapmaya çalışan CDU, seçmenini son yıllarda giderek daha liberal söylemleri ile dikkat çeken FDP'ye kaptırmaktan pek de şikayetçi değil. Çünkü bu partiye kayan oyların ciddi bir bölümü de şehirli SPD seçmeninden geliyor.

SOL PARTİ EN ÖNEMLİ MUHALEFET PARTİSİ OLABİLİR

Seçimlerin bir diğer galibi Sol Parti ise aldığı yüzde 12 oy oranı ile muhalefetteki konumunu daha da güçlendirdi. Siyasi partilerin ve medyanın tüm anti propagandalarına rağmen 2005 seçimlerine oranla yüzde 3,3 daha fazla oy alan Sol Parti'nin oyları özellikle eski 6 doğu eyaleti ile Saarland eyaletinde yüzde 18-27 arasında gerçekleşti. Bunda, doğu eyaletlerinin sosyalist geçmişi ve halen batıya oranla ekonomik geri kalmışlığı ile Saarland eyaleti eski başbakanlarından Oskar Lafontaine'nin parti lideri olması rol oynadı.

Sol Parti'nin daha büyük bir oy patlamasından çekinen başta SPD olmak üzere diğer partiler, bu partiye karşı ciddi bir yıldırma politikası izlemişlerdi. Sol Parti'nin eski sosyalist düzeni geri getirmeye çalıştığı medyada da bolca yer almıştı.

Partinin özellikle zenginlerden daha fazla vergi alınmasını, Nato'dan tümüyle çıkılmasını ve yüz milyarlarca euroluk devlet yatırımı ile krize önlem alınmasını istemesi seçmenler tarafından abartılı bulunan bazı noktalar olarak dikkat çekiyor. Sol Parti, yıllık 85 bin euronun üzerindeki tüm gelirlerin yüzde 53 oranında vergilendirilmesini ve Varlık Vergisi uygulamasını isteyerek iş çevrelerinin de tepkisini üzerine çekmişti.

Ancak, SPD'nin büyük darbe aldığı bu seçimlerden sonra parlamentoda en etkili muhalefeti de yine Sol Parti'nin yapması bekleniyor. Bu sonuçlardan sonra SPD'nin sağ koalisyonun kriz nedeniyle zorlu geçecek 4 yıl içerisindeki olası uygulamalarını da bahane ederek tekrar sol çizgiye kayması da muhtemel. Sol Parti'nin bundan sonra hükümetten çok anamuhalefet SPD ile de mücadele etmesi gerekecek.

YEŞİLLER UMDUĞUNU BULAMADI

2005 yılındaki seçimlere oranla yüzde 2 civarında oy arttıran ve kazanan partiler arasında yer alan Yeşiller ise aldığı oy oranından pek memnun değiller. Yeşiller'in özellikle küresel ısınmaya karşı önlem alınmasını öngören politikaları ile büyük şehirlerde önemli bir seçmen tabanı bulunuyor. Berlin, Stuttgart, Hamburg ve Köln gibi büyük şehirlerde yüzde 15 ila 25 civarında oy almalarına rağmen kırsal kesimlerdeki seçmenler arasında ciddi bir etkinliği bulunmuyor.

Yeşiller'in özellikle 2001 yılında Alman askerlerinin Afganistan'a gönderilmesinde etkili olması, Hartz IV kanunlarının tümden kaldırılması yerine, bu kanunlar uyarınca öngörülen sosyal yardımların arttırılmasını vaat etmesi seçmeni sandığa götürememesinde etkili oldu.

CEM ÖZDEMİR SEÇİLMEDİ

Bu seçimlerin kaybedenlerin de biri de şüphesiz Yeşiller'in Türk kökenli eşbaşkanı Cem Özdemir oldu. Özdemir, Stuttgart bölgesinden katıldığı seçimlerde yüzde 29 oy aldı ve CDU adayına karşı seçimi kaybetti. Özdemir böylece parlamentoda temsil edilen partiler arasında milletvekili seçilemeyen tek parti lideri oldu. Sevim Dağdelen ise Sol Parti’den yenden parlamentoya girmeye hak kazandı.

Alman basınında seçim değerlendirmeleri

Alman gazeteleri, Berlin'i bekleyen yeni siyasi tabloyu değerlendiriyor. Olası Hrıstiyan Birlik - Hür Demokrat ortaklığını değerlendiren gazeteler, Başbakan Angela Merkel'ı bekleyen zorluklara da işaret ediyor.

Frankfuter Allgemeine Zeitung:
"Başbakan Angela Merkel’in ikinci hükümeti, karşısında bu ülkede şimdiye dek görülmemiş boyutta sol bir cephe bulacak. Peki bu muhalefet gücü, muhafazakar Hrrstiyan Birlik partileri ile Sosyal Demokratlar’dan oluşan büyük koalisyonun kabuk bağlamış hatalarıyla birlikte Merkel’in gerçek iç yüzünü ortaya çıkarabilecek mi? Yeni koalisyon ortağı Hür Demokratlar, reform amacı güden bir Merkel’in yolunu tıkamayacaktır. Ve böylece Hrıstiyan Demokrat Birlik'in lideri, istediği gibi bir başbakan olabilecek."

Die Tageszeitung:
"Sis perdesinin kalkmasıyla gelecek dört yılın nasıl olacağı gün ışığına çıkıyor: Sosyal eşitlik azalacak, yüksek kazanç sahiplerinin vergi yükü hafifleyecek ve bunun için gereken kaynaklar Katma Değer Vergisi ile yaratılacak. Hür Demokratlar işte bunun için seçildi ve Merkel’e baskı yapacaklar. Merkel 2005 yılında ilk kez başbakan olduğunda aralıksız birkaç dönem iktidarda kalmanın hayalini kuruyordu. Bunun için Merkel’in eline en büyük fırsat geçti, çünkü Sosyal Demokratlar canlı ve kendine güvenen bir ana muhalefet oluşturamayacak."

Stuttgarter Nachrichten:
"Hrıstiyan Demokratlar, Sosyal Demokratlar’dan kurtuldu. Ancak Başbakan Angela Merkel’i geçen dönemden çok daha büyük sorunlar bekliyor. Artık Merkel sadece arabulucu olmanın ötesinde bir şeyler yapabileceğini göstermek zorunda. Seçim sonuçları ve ekonomik kriz nedeniyle uzlaşma arayışları için yeterince zaman yok."

Westdeutsche Allgemeine Zeitung:
"Hrıstiyan Birlik Partileri ile Hür Demokratlar arasındaki koalisyonun işi zor olacak. Sosyal Demokratlar, büyük koalisyonun ortağı olarak yaptığı gibi kendini frenlemeyecek ve gerekli gördüğünde saldıracak. Böylece Sosyal Demokratlar özlerine dönecekler ve kendileriyle barışık olacaklar. Başbakan Angela Merkel’in yanında ise sendikaları da yumuşatacak bir koalisyon ortağı olmayacak. Bu arada sokağın da baskısı artacak."

İngiliz basınında da seçim geniş yer buldu

Almanya Başbakanı Angela Merkel'in ülkede dün düzenlenen genel seçimin galibi olması İngiltere basınında geniş yer buluyor.

Merkel'in 4 yıldır koalisyon ortağı olan Sosyal Demokratlar son 60 yılın en büyük yenilgisini aldı. Buna karşılık liberal eğilimli Hür Demokratlar, oylarını yüzde 50 arttırarak Merkel'in Hristiyan Demokratlarının doğal ve olası koalisyon ortağı haline geldi.

Bu yeni tabloyla Merkel'in hedefine ulaştığını vurgulayan Guardian, Başbakan'ı özellikle dış politika alanında bekleyen zorluklara şu satırlarla dikkat çekiyor:
"Dün gecenin en büyük galibi, yüzde 15 oy alarak tarihindeki en iyi seçim sonucunu elde eden Hür Demokratlar oldu. Bu sonuç Merkel'in Hür Demokratlar ile koalisyona gidip, biraz daha sağa kaymasına olanak tanıyacak. Böylece Almanya'nın ulusal çıkarlarını daha kuvvetli bir şekilde savunabilecek."

"Avrupa Birliği açısından bunun anlamı, İrlandalıların Cuma günkü referandumda 'doğru' oyu kullanması durumunda Lisbon reform anlaşmasını yürürlüğe sokmak olacak."

"Mali kriz cephesinde ise, Merkel Amerika Birleşik Devletleri'nden gelen, ihracata verdiği önemi azaltıp iç tüketimi arttırma baskısına daha rahat direnebilecek. Ekonomiyi canlandırma paketlerini küçültüp, büyüyen kamu harcamalarını dizginleyerek, krizden daha hızlı çıkış yollarına yönelebilecek. Ancak bu tercihler Londra ve Washington ile arasındaki sürtüşmeyi arttıracaktır."

"Angela Merkel'in yeniden seçilmesinde, mali kriz döneminde güvenilir bir lider olduğu algısını yaratması önemli rol oynadı. Ancak seçimden sonra bu algı ciddi bir sınavdan geçecek."

Times ise Merkel'in Hür Demokratlar ile kurması beklenen merkez sağ koalisyona daha olumlu bakıyor. Bunun hem iç hem de dış politikada olumlu gelişmeleri beraberinde getireceğini savunan gazete şu satırlara yer vermiş:
"Merkel artık Sosyal Demokratlar ile kurduğu büyük koalisyona son verip, daha kararlı planları olan, ideolojik açıdan daha uyumlu ve Almanya'nın ihtiyacı olan reformları gerçekleştirme şansı olan bir hükümet kurabilir. Bu sonuç, hem Almanya açısından hem de Avrupa açısından iyi bir sonuçtur."

"Kazandığı zafer, Merkel'in Avrupa'daki ve Atlantik ittifakı içindeki otoritesini da arttıracaktır. Bunun, temkinli tarzını ve uzlaşı ile hükümet etme tercihini değiştirmesi beklenmemeli. Ancak kuracağı koalisyonun parlamentodaki çoğunluğu, Almanya'nın resesyondan kararlı bir şekilde çıkışıyla birleştiğinde, görüşleri Berlin'in iki kilit müttefiki olan Paris ve Washington'da daha fazla kabul görecektir."

Merkel'in kurması beklenen sağ koalisyonunun doğuracağı olumlu gelişmeleri böyle sıralayan Times, "Almanya'nın yeni hükümet yapısı karşısında en büyük kaybeden Türkiye olacak" diye de ekliyor. Gazete bu görüşün gerekçesini şöyle açıyor:
"Alman Sosyal Demokratları 11 yıldır, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesinin en büyük savunucusu oldu. Önce Yeşiller ile kurdukları ittifakla, son dönemde de Hristiyan Demokratlar ile kurdukları büyük koalisyonla. Ancak Sosyal Demokratlar artık muhalefette ve Paris ile Berlin'de, Ankara'nın üyeliğine şüpheyle yaklaşan hükümetler var."

FT: YENİ KOALİSYON DEĞİŞİKLİK GETİRMEYECEK

Financial Times yazarlarından Quentin Peel ise, Almanya'daki seçim sonuçlarını değerlendirdiği yazısında, Hristiyan Demokratlar ile Hür Demokratların kuracağı bir koalisyonda, dış politikada çok fazla bir değişiklik olmayacağını şu ifadelerle savunuyor:
"Hür Demokratların lideri Guido Westerwelle, büyük bir ihtimalle dışişleri bakanlığı görevini Sosyal Demokratların lideri Frank-Walter Steinmeier'den devralacak. Ancak dış politikada büyük bir değişiklik beklenmemeli."

"Öncelikle iki parti de, Atlantik ötesi ile ilişkilerin önemine yürekten inanıyor. Hür Demokratlar, Afganistan'daki Alman askerlerinin çekilmesi konusunda kesin bir tarih belirlemeye daha az meyilli olsa da."

"Öte yandan, Westerwelle Rusya ile ilişkiler konusunda daha sert bir tutum benimseyebilir. Frank-Walter Steinmeier daha pragmatik bir tutum sergiliyor ve insan hakları, komşularıyla ilişkileri gibi konularda Moskova'ya yönelik eleştirilerini fazla yüksek perdeden dile getirmemeye özen gösteriyordu."

İNDEPENDENT: ŞEYTAN AYRINTIDA GİZLİDİR

Independent yazarlarından Mary Dejevsky de, "Şeytan ayrıntıda gizlidir" mantığıyla, seçimin çok da fark edilmeyen bazı sonuçlarına değinmiş. Dikkat çeken satırları şöyle:
"Sosyal Demokratlar kötü bir sonuç elde etmiş olsalar da, ikinci parti konumlarını sürdürüyorlar. Diğer partiler ile birlikte solun toplam oyu da yüzde 46. Yani galip gelen sağ bloktan sadece iki puan gerideler."

"Dolayısıyla Almanya, 4 sene önce olduğu gibi ve birçok modern demokraside görüldüğü gibi bölünmüş durumda. Dolayısıyla yeni hükümet yasal düzenlemeleri parlamentodan geçirmekte zorlanmayabilir, ama kamuoyunu ikna etmesi o kadar kolay olmayacaktır."

Kaynak: ANF / DW / BBC
SON VİDEO HABER

Petrol kuyusundaki yangında itfaiye eri helallik istemiş

Haber Ara