Başbakan'ı canlı yayında duygulandıran şiir
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ATV'de canlı olarak yayınlanan "Başbakan ile Özel" adlı programda, hangi şiirin klibini gözleri dolarak izledi?
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-09-19 17:13:00
Recep Tayyip Erdoğan'ın katıldığı, ATV'de canlı olarak yayınlanan "Başbakan ile Özel" adlı program, sanatçı Neşet Ertaş'ın seslendirdiği türküyle başladı. Ertaş, bu yıl 72 yaşına girdiğini ve türkülerinde kardeşlik ve barış temalarını işlediğini söyledi.
BAŞBAKAN'IN GÖZYAŞLARINI TUTAMADIĞI AN (VİDEO)
Başbakan Erdoğan da programa "Ana" türküsüyle başlamanın ayrıca bir zenginlik kattığını belirterek, "Ana gibi yar, İstanbul gibi diyar olmaz" dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde başlattığı ev gezmeleri ve Ramazan ayına yönelik soru üzerine Başbakan Erdoğan, İstanbul'da belediye başkanı olduğu andan itibaren bu geleneği başlatmayı bir görev telakki ettiklerini söyledi.
Beş yıldızlı otellerin salonlarında verilen iftarlarda işin manevi hazzı ve tadının alınamadığını ifade eden Erdoğan, "Çünkü Ramazan aslında yoksulluğu, yoksulları tanımayı size öğreten bir ay, bir paylaşım ayı. Fakir fukaranın, garip gurebanın hatırlanması gereken bir ay. Onun için orucu tutuyoruz. Onun için açlık nedir bunu anlıyoruz. Bunun için dedik ki; bu tür otellerde verilen iftarlara gitmeyelim. Onlara Ramazan'dan sonra da gideriz. Ramazan boyu biz fakir fukaranın evine gidelim" şeklinde konuştu.
Özellikle ayrım yapmaksızın, çat kapı, önceden haber vermeksizin iftara yarım saat kala ev ziyaretlerini yaptıklarını anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Gidilen evlere ev demek için binlerce şahit lazım. Çöktü çö kecek. Bir evde olması gereken şartlar yok. Kimisi özürlü çocuklarıyla birlikte orada yaşıyor. Kimisi yaşlı karı-koca yaşıyor. Bakanı yok. Onlarla beraber aynı sofrayı paylaşmak veya arkadaşlarımızla, kadın kollarımızla bir sofra oluşturmak... O iftarlar bize farklı zevk vermeye başladı. Buna ben eşimi de dahil ettim. 'Sen de ayrıca git' dedim. 'Bunu devam ettirelim, burada da bırakmayalım' dedik. 'Yaşanmaz koşullardan o insanları kurtaralım' dedik. Yoksa duymakla bu iş olmuyor, bu yaşanır. 'Bunları medyaya, şuraya buraya da vermeyeceğiz' dedik. Kim, nerede, ne oldu asla böyle bir şey de bilinmeyecek. Bunları bu şekilde yaptık."
Başbakanlığı döneminde ise bu süreci aynen devam ettirmeye karar verdiklerini vurgulayan Erdoğan, bu geleneğin 7 yıldır sürdüğünü kaydetti.
Erdoğan, "Ama biz bunları konuşmayız, anlatmayız. Sadece bu evlere gideriz. İstisnadır bizim Ramazan'da bu tür beş yıldızlı otellerde verdiğimiz iftarlar. Bu yıl sadece NATO Genel Sekreteri Rasmussen ve Suriye Devlet Başkanı Esad ile bunu yaptık. Bunun dışında sadece bu evleri dolaştık" şeklinde konuştu.
Erdoğan, bu yıl Ramazan'da Ankara ve İstanbul'da bu tür 20'ye yakın evi dolaşma fırsatı bulduklarını belirterek, arkadaşlarına da sürekli tavsiyelerde bulunduğu ve Türkiye genelinde bunu yapmaya çalıştıklarını söyledi.
Başbakan Erdoğan, "Çünkü bizim geleneklerimizde kendini bilmek, fakir fukaranın, garip gurebanın derdinden anlamak var. Bizim en büyük zenginliğimiz bu değil mi? Bu zenginliğimiz olmasaydı, Arjantin'e, Meksika'ya dönerdik. Onlarda isyan var, bizde isyan yok. Bizde daha yoksuluna, daha fakirine bakıyorsunuz, haline hamd ediyor. Aynı sofrayı paylaşmak çok önemli şey" diye konuştu.
Vatandaşların birçoğunun, onlara tanıdıkları hakları tam olarak bilmediğini, dolayısıyla da kullanamadığını ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Başbakan olduğumun ilk yılında 14 milyon yeşil kartlıya bakım yaptık. Fakat baktık ki burada suiistimaller var. Yeşil kart sahibi olmaması gereken de yeşil kart kullanmaya başladı. Çünkü sigortalı veya Emekli Sandığı mensubu olanlar belli bir katkı payı ödüyordu. O zaman yeşil kartlının katkı payı yoktu. Onu ödememek için yeşil kart çıkartanları tespit ettik. Bu tür sıkıntılar oldu. Şu anda 10 milyonun üzerinde yeşil kartlı var. Tabii ki genel sağlık sigortası yla artık her doğan şu anda sosyal güvence altında doğuyor."
Erdoğan, ayrıca özürlülere bakım ücreti sağladı klarını, özürlülerin annelerine, yaklaşık olarak asgari ücret kadar bakım ücreti verdiklerini kaydetti.
Başbakan Erdoğan, bir soru üzerine çocukluk yıllarından da bahsederek, zengin bir ailenin çocuğu olarak doğmadığını, çok ciddi bir hayat mücadelesi veren bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldiğini söyledi.
Okula başladığında, daha çocuk yaştan itibaren kendi ekmeğini kazanma mücadelesi verdiğini anlatan Erdoğan, "Yeri geldi simit sattık, yeri geldi şeker sattık. Yatılı okudum ve okulda arkadaşlarıma kartpostal satardım. Bu şekilde bir mücadele vardı" dedi.
Erdoğan, orta öğretim yıllarında amatör kümede futbol oynamaya başladığını ve aldığı ücret ve transfer paralarıyla üniversite eğitimini tamamladığını kaydetti.
Sosyal yaşamı, eğitim yaşamı ve daha sonra siyaset yaşamı içinde mücadeleler verdiğini dile getiren Erdoğan, "Ardından bu kapılar açıldı ve buralara kadar geldik. Ama bütün arzumuz; ülkemize nasıl hizmet vereceğiz. Milletimize hizmeti çok önemsiyoruz, çünkü biliyoruz ki halka hizmet hakka hizmettir. Bu anlayışla bu süreci devam ettirdik ve ettireceğiz" diye konuştu.
"Çocuklara aşığım" diyen Erdoğan, gittiği yerlerde çocuklara hediye verme alışkanlığının, belediye başkanlığı döneminden beri devam ettiğini söyledi.
Erdoğan, tüm illerdeki çocukların bunu öğrendiğini belirterek, "Çocuklar, Başbakan amca demiyorlar, Tayyip amca diyorlar ve Tayyip amcanın onlara hediye vermesi lazım. Onları sevindirmek bambaşka bir duygu" şeklinde konuştu.
ŞİİRİNİN KLİBİNİ GÖZLERİ DOLARAK İZLEDİ
Başbakan Erdoğan, "Başbakan ile Özel" adlı programda, "Zindandan Mehmed'e Mektup" şiirini okuduğu şair Necip Fazıl Kısakürek'in "Ben yazdım, o okudu" biçimindeki sözlerle övgüsü nü aldığı günü şöyle anlattı:
"Tabii, ben şair değilim. Sadece şiiri okuma noktasında, şiire yö nelik bir sevgim var. Allah rahmet etsin, üstada olan muhabbetimiz de farklıydı. Onun kendisiyle ilgili yaptığımız bir jübilede ona takdim yapılacak. Tabii takdimini kim yapacak?. Bunun için seçme yapılıyor. Ve o seçmede o zaman birkaç arkadaş varız. Üstat da orada. Neticede benim üzerimde karar kıldılar. O zaman şimdiki Lütfi Kırdar, spor sergi sarayıydı, orada jübilesini yapacağız. Hazırlıklar yapıldı, her şey tamam. Ve o jübileyle ilgili olarak 'Hangi şiir okunacak?' derken, benden o zaman 'Zindandan Mehmed'e Mektup" şiirini okumamı istedi. Ben bunu jübilesinde okudum. Şiiri okuduktan sona da gerçekten çok ciddi bir ilgi ve alaka uyandırdı. Ertesi gün Milli Türk Talebe Birliği'nde genel başkanın odasında oturuyoruz, soruyorlar üstada, hanımefendi de Allah rahmet eylesin, o da orada, "Nasıl buldunuz, nasıl oldu, konuşmalar nasıldı, gece nasıldı? Şiire gelince şiiri nasıl buldunuz?' diye, Üstat, 'Ben yazdım, o okudu' dedi."
Erdoğan, o dönemlerde, 1980 öncesi, şiirin gençler arasında çok revaçta olduğunu, ilgi uyandırdığını ifade etti.
Programda, Başbakan Erdoğan'ın şiir albümünde seslendirdiği, k ısa bir süre önce vefat eden şair Erdem Bayazıt'a ait "Sana, Bana, Vatanıma, Ülkemin İnsanlarına Dair" şiirinin klibi yayımlandı.
Klibi gözleri dolarak izleyen ve bunun kendisi için güzel bir sürpriz olduğunu belirten Erdoğan, hazırlayanlara teşekkür ederek, şunları kaydetti:
"Erdem Bayazıt Bey de kısa bir süre önce, kendisi kanserden rahatsızd ı, ebediyete intikal etti. Kendisine Allah'tan rahmet diliyorum. Gerçekten vatanımı, Anadolumuzu, Anadolu topraklarımızı ve insanımızı bu kadar güzel dile getiren bir şiirdi. Onu seçtik ve bu kasetimizi hazırlarken de o şiiri de okumuştuk ve okurken de yine çok duyguluydum. Her dinlediğimde yine aynı duyguları tekrar yaşıyorum. Çünkü Anadolu toprakları gözümün önüne geliyor. Ne bileyim, o tarlalarda çapasını yapan o Anadolu kadınının o cefakar ellerini, o yüreklerini gördüğünüz zaman, o hayatla verdikleri mücadeleyi gördüğünüz zaman, o zaman diyorsunuz ki Anadolu'nun yetiştirdiği ana bu. O anaya saygı duyulmaz da kime duyulur? Nasıl olacak da bizi birbirimizden ayıracaklar, mümkün mü bu? Kim olursa olsun? Hangi etnik unsurdan olursa olsun bunlar bizim anamız, bacılarımız, kardeşlerimiz. Bunlara saygı duymak bizim için en önemli görev."
Diyarbakır'da bir hastane ziyaretinde yeni açılan yanık servisinde çoğunlukla 3-4 yaşında çocukların bulunduğunu görerek, doktorlara sebebini sorduğunu anlatan Erdoğan, "Ya pekmez kazanına düşüyor ya da süt kazanına düşüyor" cevabını aldığını anlattı.
Erdoğan, "Meğerse sırtına alıyor, bağlı, aynı anda öbür tarafta diğer çocuklar, onu da ağlamasın diye sırtına alıyor. Karıştırırken çocuk orada bir hareketle düşüveriyor. 'Geneli böyledir' diyor. Ve soruyorum tabi.
Anneler de tabi okuma yazma, bu tür şeylerin eğitimini almamış ve bunun bedelini ödeyen o yavrular var. Anadolu bu çileleri de yaşıyor. Onun için bizim dayanışmamız, bizim paylaşımımız çok farklı ve birbirimizi bu noktada çok iyi anlamamız lazı m" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, bir soru üzerine, uzun yıllardır etrafındaki insanlara sigarayı bıraktırmak için verdiği mücadeleyle ilgili düşüncelerini dile getirdi.
Sigara içmeye adeta "ölüm öncesi ölüm", "intihar" şeklinde baktığını, sigaranın hem keseye hem sağlığa zararlı olduğunu söyleyen Erdoğan, belediye başkanlığından beri bu tarz girişimleri olduğunu anlattı.
Sigara içenlere, kendilerini sevdiği için sigarayı bırakmalarını istediğini söylediğini kaydeden Erdoğan, bazı durumlarda pasif içici olan eşlerin de kendilerinden ricada bulunduklarını ifade etti.
Enine boyuna müzakere ederek yasa oluşturduklarını, büyük bir parlamento desteği de aldıklarını hatırlatan Erdoğan, bazı eksikliklerin olduğunu, bundan sonra onları da gidereceklerini belirtti.
Bazı kahvehanelerde, kafelerde, restoranlarda atılması gereken adımlar olduğunu söyleyen Erdoğan, yurt dışında sigara içilen odalar oluşturulduğuna ya da binanın dışına çıkıldığına işaret etti. Erdoğan, "Dünyayı inceleyerek yasayı bu şekilde çıkardık. Şu anda iyi bir gelişme var, iyi gidiyor, aileler huzurlu" diye konuştu.
Bir cuma namazında 8-9 yaşındaki bir çocuğun yanına gelerek, "Başbakanım, babama da sigarayı bıraktırır mısınız?" şeklinde ricada bulunduğunu söyleyen Erdoğan, şunları anlattı:
"Çocuğun arkasından gelen babasıyla orada görüştük. 'Bak çocuk böyle diyor' dedim. Demek ki evde bir psikoloji oluşmuş. 'Gel sen şu sigarayı bırak' dedim. 'Bıraktım' dedi. 'Bak, bu iş lafla olmaz' dedim. Hemen telefonunu sigara paketinin üzerine yazdık. Sigarayı kendisinden alıp, beyefendiyi uğurladık. Çocuk tekrar dönüp, 'Başbakanım, bana telefon numaranızı verir misin?' dedi. 'Niye?' dedim. 'Babamın sigarayı bırakıp bırakmadığını size ben haber vereceğim' dedi."
Erdoğan, Kasımpaşa'da spor kulüpleri vesilesiyle birçok sigara ve madde bağımlısı genci ıslah etmiş olduğunun hatırlatılması üzerine de "Zaten futbola kendimi verişim biraz da bundandı" diye konuştu.
Sanatçı Neşet Ertaş'ın, sigara içenlerin de haklara sahip olduğunu belirtmesi ve artık havalandırmaların olduğunu ifade etmesi üzerine Erdoğan, "İnsanın kendi kendisini öldürmesini de insan hakkı olarak kabul etmeyelim" dedi.
Bayram için temennileri sorulan Başbakan Erdoğan, bir rahmet, bereket ayının gidişinin kendileri için bir hüzün olduğunu belirterek, ardından gelen Ramazan Bayramı'nın birlik, beraberlik, kardeşlik, barış, sevgi ve dayanışmanın kutlandığı güzel bir bayram olduğunu söyledi.
Erdoğan, "Bayramın, milletimiz ve tüm İslam alemi için birliğe, beraberliğe vesile olmasını, tüm insanlığın barışına, dayanışmasına vesile olmasını temenni ediyorum. Özellikle de şu dönemde milletimizin buna çok ihtiyacı var. Bunu milletimizden özellikle istiyorum. Bu sadece idarecilerden beklenmemeli. Milletçe el ele vermeliyiz. Biz biriz, beraberiz, bütünüz. Kimse bize ayrılık tohumları atmamalı, atamaz diye bakmalıyız. Çünkü bu topraklar ayrılık tohumlarına asla bir bereket kaynağı olmayacaktır. Ben buna inanıyorum" şeklinde konuştu.
Programın sonunda Neşet Ertaş, Başbakan Erdoğan'ın isteği üzerine, "Gönül Dağı" türküsünü söyledi.
Erdoğan, daha sonra sanatçı Zekai Tunca'nın söylediği "Beraber yürüdük biz bu yollarda" şarkısına eşlik etti.
SON VİDEO HABER
Haber Ara