Dolar

34,8885

Euro

36,7597

Altın

3.043,31

Bist

10.058,47

Başörtüsü eylemleri tam gaz devam

Yıllardır devam eden başörtüsü mücadelesi, Ramazan ayında İstanbul'dan gelen destekle bu hafta da daha gür çıktı. İşte bu haftadan ayrıntılar...

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-08-30 15:02:00

Başörtüsü eylemleri tam gaz devam

Haber Merkezi/TIMETURK

Yıllardır bazı illerde her hafta, bazı illerde her ay yapılan 'Başörtüsüne Özgürlük Eylemleri'ne bu hafta da devam edildi.

Ramazan boyunca her Cumartesi Fatih Saraçhane Parkı'nda başörtüsü mücadelesine omuz vereceğini beşinci kez açıklayan Özgür-Der'in de yaptığı eylemle bu hafta sesleri daha gür çıkan Başörtüsü ve İnanç Özgürlükleri Platformları'nın eylemlerinden bu haftaki ayrıntılar şöyle:

İstanbul

Başörtüsüne özgürlük için Ramazan ayı boyunca her Cumartesi Fatih Saraçhane Parkı'nda toplanan Özgür-Der mensupları; başörtüsünün yanı sıra geçen hafta Kürt sorununu gündeme getirmişlerdi. Bu haftaki eylemde eğitim adı altında askeriyede hayatlarını kaybedenlerin sorumlularının hesap vermesi gerektiği ifade edildi. Topluma ve siyasete had bildirmeye kalkan Genelkurmay'ın, kışladaki cinayetlerin hesabını vermesi gerektiği yüksek sesle dile getirildi.

Murat Ayar'ın sunumunu yaptığı eylemde "Genelkurmay Had Bildirmeyi Bıraksın; Kışladaki Cinayetlerin Hesabını Versin!" ve "Herkes İçin Adalet Başörtüsüne Özgürlük!" yazılı pankartlar açıldı. Ayrıca eylemde "Yasakçılar Silivri'de Yasakları Yürürlükte!", "Hak ve Adalet Temelli Çözüme Evet!", "İnancına Örtüne Kimliğine Sahip Çık!" yazılı dövizler taşındı.



İlkav Genel Başkanı Mehmet Pamak eylemde yaptığı konuşmada Kürt açılımı konusunda gündeme gelen tartışmalarda liberal, muhafazakar ve ulusalcı kesimlerin açmaz ve çelişkilerine dikkat çekti. Pamak adalet ve özgürlük talebinde çifte standartlardan uzak ve birbirini engelleyen değil destekleyen siyasal duruşlara ihtiyaç olduğunu vurguladı. Darbe sürecinin yaşandığı bir vasatta sözde özgürlük yanlısı aydın ve akademisyenlerin "Ne şeriat ne darbe!" söylemi ile mazlum durumdaki Müslümanlarla darbecileri aynı kefeye koymaya kalkıştıklarına işaret eden Pamak "Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün 'hayat tarzıma ilişkin İslami bir müdahale olursa dağlara çıkarım' söylemi ile MHP genel başkanı Devlet Bahçeli'nin Kürt meselesinin çözümü yolunda atılacak bazı adımlar konusunda düştüğü endişe ile '50 yıl boyunca dağlarda mücadele etmeye hazırız' sözü aslında egemen zihniyetin zorba zihniyetinin dışa vurumudur. Dağlarda kime karşı, ne adına mücadele edeceksiniz? Halka karşı zorba resmi ideoloji adına mı savaş yürüteceksiniz? Oysa işte biz Müslümanlar burada, her zaman olduğu gibi meydanlarda apaçık bir biçimde mücadele ediyoruz. Sözümüz ve duruşumuz hakkı temsil ediyor ve hiçbir kimseyi kimliğinden dolayı tasallut altına alma niyeti taşımıyor. Ayrım yapmaksızın herkes için adalet istiyoruz. Silahla, mahkemeyle kimseyi kendini inkara zorlamıyoruz. Esasen bir Müslüman için böyle bir durum da asla vaki değildir. Sözümüz hak, mücadelemiz adalet üzerinedir."

Pamak'ın ardından söz alan Özgür-Der Yönetim Kurulu Üyesi Rıdvan Kaya ise karşı karşıya olduğumuz sorunlara değindiği konuşmasında özetle şu ifadelere yer verdi: "İşte önümüzdeki ay okullar açılacak ve zulümler, dayatmalar eskisi gibi sürecek. Başörtülü öğrenciler yine başlarını açmaya zorlanacak. Namaz kılan öğrenciler yine kalorifer dairelerinde, çatılarda namazlarını eda etmeye zorlanacak ve medya terörüne maruz kalacaklar. En azından şu aşamada bir adım atmalı ve Milli Güvenlik Dersi adı altında liselerde sergilenen militarist görüntülere son verilmeli.



Son günlerde gündemde yer tutan konulara baktığımızda açılım konusunun nasıl güçlü duvarlarla örülü olduğunu gözlemleyebiliyoruz: Genelkurmay Başkanı anayasadan söz ediyor ve Kürt açılımının anayasal ilkeleri zorlamasına müsaade edilemeyeceğini söylüyor. Peki acaba bu tutumun kendisi anayasaya uygun mu? Mevcut yasalar ve anayasa Genelkurmay Başkanına siyasi konularda böyle had bildirircesine konuşma, siyasi konularda taraf olma hakkını veriyor mu?

Bu açıkça yetki aşımı, had bilmezlik değil midir? Üzerine vazife olmayan konularla uğraşmak yerine Genelkurmay kendisinin asli vazifeleriyle, doğrudan sorumluluk alanına giren konularla ilgili konuşmayı tercih etse ya! Örneğin Elazığ'da 17 Ağustos tarihinde bir komutanın sadizmine kurban giden 4 gencin ölüm nedeninin bugüne kadar neden gizlendiği hakkında açıklama yapsa ya! Ya da 27 Mayıs'ta Hakkari Çukurca'da 6 askerin ölümüne yol açan mayınların ordu tarafından yerleştirildiğine dair iki komutan arasında yapılan telefon görüşmesinin mahiyetini açıklasa ya!
Gayet iyi biliyoruz ki; onlar iktidarları zayıflamasın, tahakkümleri azalmasın diye gizlerler; susarlar; saptırırlar; gerektiğinde tehdit ederler. Bu onların iktidar sürdürme biçimi.

Bu noktada mağdurlar, mazlumlar, adaletten ve özgürlükten yana olanlar ise ısrarla sormalılar, teşhir etmeliler, taleplerinde ısrar etmeliler. İşte bizler bunun için buralardayız! Elimizde silahımız yok, iktidar araçlarına sahip değiliz ama haklı olduğumuzu biliyoruz. Rabbimize dayanıyoruz. Ve inşallah onun yardımıyla bu çarpık düzenin zalimliklerine, haksızlıklarına karşı mücadelemizi sürdüreceğiz."

Konuşmaların ardından Grup Yürüyüş yeni çıkan albümlerinde yer alan "Allahu Ekber" isimli bir parçayı topluluğun da kendilerine eşlik etmesiyle seslendirdi.



Eylem atılan sloganların ardından sona erdi.

Kocaeli

Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu'nun 228. başörtüsü eyleminde açıklamayı MAZLUMDER Kocaeli Şubesi üyesi Medine KÜÇÜK okudu.



Basın açıklamasının tam metni:

Hareketli, hararetli ve hakaretli günleri yaşamaya devam ediyoruz. Pek çoğumuzun ümitlerini yarınlara taşıyan açılım süreci, bütün bu karmaşa içerisinde kendi mecrasını bulmaya çalışıyor. Bizleri güzel yarınlara taşımasını beklediğimiz bu hareket iç siyasi çekişmelere malzeme edilmeye de devam ediliyor. Eğer süreci yürütenler kendilerini iç siyasi çekişmelerin içine çekmeye çalışanların oyununa gelirlerse maalesef başladığımız noktanın çok daha gerisine düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalacağız. Bunun için biz iktidarın mahalle ağzıyla dalaşmak yerine muktedir olmasını bekliyoruz.

Genel temayül bu sürece demokratik açılım ismini veriyor. İtiraz edenler bunun bir demokratik açılım değil bir Kürt açılımı olduğunu söylüyor. İsmin ne önemi var önemli olan yapılan iş değil mi diye düşünebiliriz. İki isimlendirme de yaşanan süreci anlatıyor da diyebiliriz. Ama bir tanesi yaşanan süreci tam anlamıyla anlatmıyor, hatta bir sınırlama çabası taşıyor. Bu süreçten bizim anladığımız sadece Kürt meselesinin çözümü değil. Bize göre bu bir başlangıç. Ülkemizde yaşanan bütün insan hakları ihlallerinin çözüm sürecinin başlangıcı.

Tabii ki en acil ve en öncelikli konu insan hayatıdır. Bütün hakların başlangıcında yaşam hakkı gelir. Bu çabalarla, bir sorunun iki ucunda duranların yaşam hakları korunacaktır. Yaşam hakkıyla beraber insani diğer hakların da korunması ve iade edilmesi sürece dahil olmak zorundadır. Açılama dahil edilmeyi bekleyen daha pek çok ihlal sırada bekliyor. Bu bir insani kurtuluş mücadelesi halini almak zorunda olan bir yolculuktur. Bu topraklarda yaşayan herkes evrensel haklarını elde edinceye kadar açılıma devam edilmelidir. Ve bu yolculuğun sonunda bütün hakların korunduğu sivil bir anayasa olmak zorundadır. Anayasayla korunma altına alınmayan hakların, kazanıldığı söylenemez. Yeni bir sivil anayasayla harcanan çaba ancak yerini bulacak, temel hakların anayasa koruması altında olması ise ülkeyi daha huzurlu bir ortama getirecektir.
Sivil anayasayla taçlandırılacak bu süreçten özelde bizim de beklentimiz; başörtüsü yasağını tüm yaşam alanlarından kaldıracak bir açılım getirilmesidir. Bu açılım gerçekleşene ve anayasayla güvence altına alınıncaya kadar burada bir araya gelmeye devam edeceğiz. 228 hafta oldu. Gerekirse bir 228 hafta daha buradayız. Ama temennimiz eylemlerimizin yeni bir yıldönümünde yasağın son bulmuş olmasıdır. Bu çözümün 229. haftadan önce olmayacağı çok açık olduğu için 229. haftada da burada buluşmak üzere.

Sakarya

Sakarya’da 207. başörtüsüne özgürlük eylemi gerçekleştirildi. Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu adına Vahdet Vakfı Sakarya Çalışma Kolu tarafından yapılan açıklamada ilk olarak Ramazan ayında dahi birçok ülkede Müslümanların katledilmeye devam edildiğine dikkat çekilerek “Batı ve tüm dünya bu katliamlara seyirci kalmaktadırlar.” denildi. Basın açıklamasında Kürt açılımıyla ilgili tartışmalarda görülen seviye düşüklüğünün asıl meselelerin önüne geçmesi eleştirilerek, Kürt açılımının içeriğinin netleştirilmesi gerektiği vurgulandı. Açıklamada ayrıca temel hak ve özgürlüklerle ilgili sorunlara değinilerek, başörtüsü yasağının devam etmiş olduğu ifade edildi.



Açıklamada “İnsanların en temel hakları olan, “düşünce, inanç ve ifade özgürlüğü” sahasında insanımızın önüne çıkarılan tüm engellerin kaldırılması”nın da gerekliliğine vurgu yapılan eylemde “halkımızı tüm özgürlük ve haklarına sahip çıkmaya davet ediyoruz” denildi.

Her Cumartesi saat 12.30′da, Bulvar AKM önünde gerçekleştirilen eyleme katılan platform mensupları, “Ey örtüsüne bürünen! Kalk ve uyar!”, “Tecrit öldürüyor, sessiz kalma!”, “Askeri vesayete son!”, “Kur’an eğitimine özgürlük!”, “Küresel zulme, küresel intifada”, “28 Şubat darbecilerine hakkımızı biz de helal etmiyoruz!”, “Başörtüsüne özgürlük; hemen, şimdi, her yerde!”, “Resmi ideolojiye kul, köle olmayacağız!”, “Zulüm devam ediyor, sessiz kalmayın!” yazılı dövizlerle, “Başörtüsü İslam’ın emri, Müslüman kadının kimliğidir” ve “Zulüm 1000 yıl sürse, inan; 1000 yıl yılmayız! Direniş bir mekteptir, biz de Sakaryalıyız!” yazılı pankartlar taşındı.

Basın açıklamasının tam metni:

Sayın Basın Mensupları, değerli katılımcılar, basın açıklamamıza hoş geldiniz.

Bugün İslam âlemi, Müslümanlarca kutsal kabul edilen; savaşın, kan dökmenin, adam öldürmenin yasak olduğu mübarek Ramazan ayını idrak etmektedir. Ne var ki, kimi gözünü kan bürümüş terörist devletler Irak’ta, Afganistan’da, Filistin’de oluk oluk Müslüman kanı akıtıyor. Pakistan’ın Swat vadisini güya teröristlerin oraya sığındığı bahanesiyle baş terörist Amerika ve yandaşı Batı devletleri tarafından bombalanıyor, yüzlerce insan katlediliyor. Diğer taraftan Çeçenistan’da, Çin’de yine Müslüman kanı akıtılıyor ve medeni, insan hakları savunucusu Batı ve tüm dünya bu katliamlara seyirci kalmaktadırlar.



Diğer taraftan Türkiye, “Demokratik Açılım”, “Kürt açılımı” gibi, sınırları ve içeriği tam netleşmeyen bir tartışmaya kilitlenmiş; iktidar ve muhalefetin zirvesinde sürdürülen tartışmalar, toplumumuzun asla tasvip etmeyeceği seviyesiz ve etik olmayan noktalara kadar götürülmüştür. Endişemiz şudur ki, “cambaza bak, cambaza” dercesine toplumumuzu bu açılım tartışmasına kilitlerken, kendileri de fazla açılıp, bu tartışma içinde boğulup gidecekler. Böylece de toplumun beklediği diğer açılımlar da suya düşecektir… Peki, “Bu açılımlar nelerdir?” mi diyorsunuz? Gerçekleştirilmesi gereken bu açılımlardan hemen aklımıza gelenleri sıralayıverelim:

İnsanların en temel hakları olan, “düşünce, inanç ve ifade özgürlüğü” sahasında yapılması gereken ve insanımızın bu sahada önüne çıkarılan tüm engellerin kaldırılmasına yönelik açılım…

“Kamusal alan”, “hizmet alan, hizmet veren” gibi hukuki zemini olmayan kavramlar icat ederek, kamu kurum ve kuruluşlarında hizmet veren personel ile üniversitede okuyan kızlarımızın mağduriyetine sebep olan “Başörtüsü Yasağı”na açılım…

Kız çocuklarının eğitim haklarının önündeki tüm engeller kaldırılarak, “Haydi Kızlar Okula” sloganının içinin samimi bir şekilde doldurularak, “Eğitimde eşitlik” ilkesinde açılım…

Kimi yazarların haksızlıklar - yolsuzluklar karşısında, “Hakkımı helal etmiyorum” deme hakkına sahip olmaları, bu hakkını kullandıklarında da evinden-yurdundan edilememesi ile alakalı olarak “düşünce ve kanaat belirtme” ve “basın özgürlüğü” ilkelerinde açılım…

İşte bizler “Kürt Açılımı”na kilitlenerek, diğer açılımlar göz ardı edilmesin diyor, halkımızı tüm özgürlük ve haklarına sahip çıkmaya davet ediyoruz. Katılımlarınız için platform adına teşekkürlerimizi sunarız.

Haftaya direnişimizin beşinci yılında yine burada buluşmak üzere, Allah’a emanet olunuz.

Akyazı

Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu'nun 134. eyleminde basın açıklamasını platform adına Abdulkadir Dinç okudu.



Basın açıklamasının tam metni:

Öncelikle, bir arınma ve diriliş iklimi oluşturan Ramazan ayının sağlık, güven ve adalet vesilesi olmasını yüce rabbimizden niyaz ediyoruz.

Akyazı ilçemizde hak ve adaletin temsilcisi olmak ağır bir sorumluluktur. Bu örnekliği gösteren sizlere destek vermekten onur duyuyoruz. Mazlumder İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği Sakarya Şubesi olarak yanınızda olmayı bir görev biliyoruz. Üç seneye yaklaşan bu istikrarlarından dolayı da Mazlumder şube başkanımız Burhan beyin şahsında bütün katılımcıları tebrik ediyoruz. Rabbimiz katında işlerin az da olsa sürekli olanlarının makbul olduğunu biliyor ve bu ümitle yardımını ve rahmetini umuyoruz.

Bu ülkenin adalet tutkunları ve hususen başörtüsüne özgürlük platformu olarak, 31 Ağustos pazartesi Sakarya Üniversitesinde ve Üniversiteye bağlı Meslek Yüksek Okullarında başlayacak olan öğrenci kayıtlarında her yıl olduğu gibi bu yıl da kurumun kılık kıyafet dayatmasından endişe ediyoruz. Merakla bekliyoruz acaba, kayıt döneminin Ramazan ayına denk düşmesi münasebetiyle öğrencilerin oruç tutup tutmadıkları da kontrol edilecek midir? Yahut üniversitelerimiz, öğrencilerin oruçlarını siyasi bir gerekçeyle mi tutup tutmadıklarını çözümleyecek bilimsel bir yöntem geliştirdiler mi? Üniversite senatosu bu konuda da konjektürü mü kollayacak? Kayıtları iftardan sonra almak gibi geçici formül mü düşünüyorlar!? Değerli arkadaşlar, hala bunların konuşuluyor olması kadar, özgür düşünce ve açılımın merkezi olması gereken, üniversite gibi yüksek öğretim kurumlarının baskı ve dayatma örnekleriyle anılıyor olması kadar utanç verici bir şey olamaz.

Tam da; mutlak demokrasiden, açılımdan bolca bahsedilen şu günlerin; özgürlükten, hak ve adaletten yana tavır koyarak üzerlerindeki bu kara lekeyi temizlemeleri açısından üniversiteler için büyük bir fırsat olduğunu hatırlatıyoruz. Bu ayrımcılığa son vermeyerek bir takım şeytani gerekçelerle zulümden yana tavır alanlar, inisiyatif kullanmaktan korkanlar hep bu kara lekeyle anılacaklardır.

Sorumluluk sahibi insanlar olarak pekala biliyoruz ki, tarih boyunca adaletin şahitliğini yapan Müslümanların haksızlık karşısındaki dirençlerini kontrol altına almak amacıyla uluslar arası hassas ayarlı tezgahlar, makro tuzaklar mütemadiyen sahnelenmektedir. Bunların üstesinden yine bu ülkenin özgün ve özgür bireylerinin gelebileceğine inanıyoruz. Bu yönde sorunların çözümüne yönelik, iç dinamiklerden beslenen aklıselim her düşünceyi, her eylemi desteklediğimizi bir kez daha açıklıyoruz. Bununla beraber demokratik açılım adı altında planlanan değişimin lokal düzenlemelerle sınırlı kalması, Kürt sorunu, alevi meselesi gibi bir kaç özel alana sıkıştırılmasından da endişe ediyoruz. Ülkenin bütün mağdurlarının ihtiyaçlarını karşılamayacak bir düzenlemenin çok ciddi mahsurlar oluşturacağını hatırlatıyoruz.

Bugüne kadar kısmi benzer iyileştirme teşebbüsleriyle aldatılan kesimlerin beklentilerinin mutlaka teminat altına alınmasını bekliyoruz. İstiyoruz ki, ergenekonvari yapılanmalarla bu ülkenin on yıllardır enerjisini heba edenlere, etnik ayrımcılıkla oluşturdukları zaaf alanlarını uluslar arası konjektüre pazarlayanlara, müslümanların en doğal talepleri üzerinden yeni bir pazarlık malzemesi, yeni bir pazar alanı sunulmasın. Bunun en önemli teminatı herkesin düşüncelerini, görüşlerini özgürce ifade edebileceği özgür bir ülkenin oluşturulmasıdır.
İnsanca bir yaşam için mazlumların sesi olma mücadelemizde; aynı ülkenin çocuklarının, kanları, gözyaşları, acıları, çalınan alın terleri üzerine; kendilerine iktidar, servet, mutluluk üretmeye çalışan zalimlerin tehditlerine aldırmayacağız.

Hukuk dışı örgütlenmelerle ülkenin geleceğini karartmaya çalışanların, halkın iradesini kanlı tezgahlar kurma pahasına hiçe sayanların, yıllardır darbelerle canlarından edilen, hakları çiğnenen, aşağılanan, işlerinden atılan, sağlık hizmetlerinden faydalandırılmayan, eğitim hakları engellenen tüm mağdur ve mazlumlar adına bu dünyada olduğu gibi, adaletin şahitleri olarak ahirette de peşlerini bırakmayacağımızı hatırlatıyoruz.

Konya

103. haftasına giren Konya İnanç Özgürlükleri Platformu’nun bu haftaki basın açıklamasını platform üyesi Bayram VANLI yaptı.



Vanlı ‘‘Temizlenme ve arınma ayı olan Ramazan’ı ve onun etrafında şekillenen, tamamen İslam’a ait kültürü yok edip, onun yerine, hiçbir kökeni olmayan, sadece hevalarının putlaşmasından kaynaklanan, azgın bir yaşam biçimi ikame etmek istiyorlar. İslami manadaki örtünmeyi ve örtüyü kendi moda anlayışlarına uygun hale getirme çabasıyla başlayan anlayış, başörtüsünü türbana dönüştürmüş, hicabı kablaştırmış, sonra da bunlara dahi tahammül etmeyerek yasaklar getirmiştir.” dedi ve sözlerine şöyle devam etti:

Rahman, Rahim Allah’ın adıyla

Dinlerini bir oyun ve eğlence edinen dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak! Fakat sen Kuran ile öğüt ver ver ki kazandıkları günahlar sebebiyle kinse helake sürüklenmesin. O nefis için Allahtan başka ne bir dost nede şefeatçi vardır. O,bütün varını fidye olarak verse, artık ondan kabul edilmez. Onlar kazandıkları günahlar yüzünden helake sürüklenmiş kimselerdir… (En’am Suresi 70. Ayet )

Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;

Bir yoldan çıkmışlık ve haddini aşmışlık modeli olarak sekülarizm, hayatın içerisinde iyiyi, doğruyu ve kutsal olanı dönüştürme ve değiştirme ameliyesini gerçekleştirmektedir. Çağın salgın hastalığı olan bu anlayış, elini attığı her şeyi dünyevileştirmekte, dünyayı da bir oyun ve eğlenceden ibaret saymaktadır. Dini değerlere karşı, soğuk olan bu yaşam biçimi, soğukluğuyla yetinmeyip onu dönüştürmeye ve değiştirmeye de talip olmaktadır. Seküler yaşam biçimini kabullenmiş olanlar, kendi hedonist anlayışlarının dışındaki her şeyi ilkel ve basit görmekte, onlarla alay edip aşağılamaktadırlar. Veyl olsun onların aldatıcı ve saptırıcı fikirlerine!

Mübarek Ramazan ayını ve onun kutsal atmosferini, bir festivale dönüştürmek, karnaval havası içerisinde geçmesini sağlamak için; başta medya ve onun içerisinde yer kapmış; birtakım müptezel zevat yarış içerisine girmiştir.

Temizlenme ve arınma ayı olan Ramazan’ı ve onun etrafında şekillenen, tamamen İslam’a ait kültürü yok edip, onun yerine, hiçbir kökeni olmayan, sadece hevalarının putlaşmasından kaynaklanan, azgın bir yaşam biçimi ikame etmek istiyorlar. Vaaz-u Nasihat’i kaldırıp, yerine cümbüş, mukabelelerin yerine, fasıllar koymak istiyorlar. Toplumu irşad eden Hoca efendilerin yerine, dansözler tavsiye ediyorlar. Hangi inançtan olduklarını bilmediğimiz bu adamları kamu vicdanı şiddetli bir şekilde kınıyor ve onların dinimiz üzerindeki habis isteklerini ve bu isteklerini gerçekleştirmek için uzattıkları kirli ellerini çekmelerini istiyor.

Dinin emirleri, üzerinde oynanmaya çalışılan bu oyun başörtüsü tecrübesiyle bildiğimiz bir oyundur. İslami manadaki örtünmeyi ve örtüyü kendi moda anlayışlarına uygun hale getirme çabasıyla başlayan anlayış, başörtüsünü türbana dönüştürmüş, hicabı kablaştırmış, sonra da bunlara dahi tahammül etmeyerek yasaklar getirmiştir. İslami örtüyle, sıkma başlar, Kara Fatmalar diye alay edip, batı tarzı, modern bir giyinmenin de örtü olacağını iddia ederek başlayan bu anlayış, yasaklara kadar varmıştır. Aynı sürecin Ramazan için de tezgâhlanıyor olması ürperticidir.
Müslüman halkımız her türlü dayatmaya, inançlarımız ve yaşam biçimimiz üzerindeki oyunlara karşı uyanık olacaktır. Ve direnişimiz, bu tezgâhların, toplumun içinde yer tutmasına engel olacaktır.

Her şeyin adını ve içeriğini değiştirmeye çalışanlar, ordu içerisinde de aynı anlayışla, baskıcı ve zorba bir disiplin anlayışını, ilkel cezalandırma yöntemlerini ve bunların sonucunda oluşan kayıpları, bazen eğitim zayiatı diye sunmakta ve bazılarını da terör kayıpları diye ilan etmektedir. Yetkililer bu hakikati bildikleri halde, bunu gizlemekte, olayın faillerini cezalandırmayıp, kamuoyundan saklamaktadırlar. Şeffaflık en fazla askeriye için gereklidir. Gücü elinde bulunduran ve kamunun hizmetine sunmak zorunda olan, kamuya karşı daha sorumlu olmak zorundadır. Ülkedeki her meseleye müdahil olanların, ellerindeki güçle, onlara şekil vermeye çalışanların, kendi içlerindeki meselelere bu kadar ilgisiz ve duyarsız olmaları, pek çok soruyu akla getirmektedir…

Adalet ve özgürlük, ancak hak ve ona tabi olmakla mümkün olur. Sınırları çizen ve hadleri koyan, hak olmalıdır. Ve hak söz tüm adalet ve özgürlük taleplerinin kaynağı olmalıdır. Hayata yön veren ve ona dair olan her şeyi belirleyen de, ilahi mesaj olmalıdır. Bu hakikate muhalefet edenler karşısında dimdik ayakta durup, çağın azgın ve sapkın ideolojilerine, onların firavunlaşmış yöneticilerine, hakikati bir çığlık olarak yüzlerine vurmuş ve bedelini kanıyla ödemiş, büyük mütefekkir, müfessir Seyyid Kutub’u şehadet yıldönümünde yad ediyor aziz hatırasının, özgürlük sevdalılarının yolunu aydınlatacağını umut ediyoruz.

Bedelleri ödenerek elde edilmiş hak ve özgürlüklerin hâkim olduğu, hakikatin baskı altına alınmadığı ve onun değiştirilmesi için çabanın sarf edilmediği bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 104. haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah’a emanet ederiz.

SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara