Dolar

34,8709

Euro

36,6486

Altın

3.047,27

Bist

10.058,47

Siyonizm: "Anormal" Bir Milliyetçilik

İslam dünyasının merkezinde Batının başat ileri karakolu ve Yahudi diasporanın siyasi merkezi olarak İsrail’i İslam dünyasına karşı tasarılarında daha saldırgan hale getirecek güçlü ve yeni bir diyalektik yarattı.

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-08-28 12:36:00

Siyonizm:

M. SHAHID ALAM*

“Nihai amaç, zaman içerisinde, İsrail toprağını almak ve Yahudilere iki bin yıldır hak ettikleri bağımsızlığı yeniden iade etmektir… Yahudiler yeniden yükselecekler ve (gerekirse) elde silahlarla kadim vatanlarının sahibi olduklarını ilan edeceklerdir.” Vladimir Dubnow, 1882.

Bu tekil gerçek –Batılı devletler ittifakına baş tutan- İsrail ile genel anlamda İslam Dünyası arasında derinleşen çatışmalar tarihini ortaya çıkarmıştır. Yahudi milliyetçiliği iki sebepten dolayı anormaldir. İlk olarak yurtsuzdu, bir vatanı, toprağı yoktu. Avrupa Yahudileri Yahudi devletinin temeli olabilecek hiçbir yerin kontrolünü elinde tutmuyorlardı veya çoğunluk da değildiler. Son dönemlerde bu şekilde toprak noksanı olan yani bir yurdu olmayan başka bir milliyetçilik görmüyoruz. Hatta muhtemelen Yahudi milliyetçiliğinin bir ulusu da yoktu. Yahudiler farklı cemaatlerden oluşan, pek çok ülke ve bölgeye dağılmış, bazıları birbiriyle yüzeysel şekilde ilişkili ve Yahudiliğe bağlı bir kimlikten gelen dini gelenekleri paylaşan dini bir topluluktu.

Yüzyıllar boyunca Yahudilere ilahi olarak görevlendirilen Mesih’in onları Siyon’a yeniden yerleştireceği öğretilmişti, ancak böyle bir Mesih ortaya çıkmadı veya çıktığı zaman bunu gerçekleştirememesi onun yanlış Mesih olduğunun ispatı oldu. Hatta Yahudiler Mesih’in ortaya çıkması için dua ederlerken bile bunun ne zaman olacağını bilmiyorlardı. Bununla birlikte, on dokuzuncu yüzyıldan beri, Reformcu Yahudiler seçilmişliklerini sadece metaforik olarak yorumlamaya başladılar. Reformcu Yahudilerden şikâyet eden Max Nordau şöyle diyordu “Siyon kelimesinin dağılma kelimesi kadar bir anlamı yok. Üyesi olduğu bir Yahudi halkının olduğunu dahi inkâr ediyor.” Siyonizm yurtsuz ve halksız bir milliyetçilik olduğu için savunucuları bunun her ikisini de yaratmak durumundaydılar.

İlk noksanı gidermek için, Siyonistlerin bir yurt bulmaları gerekiyordu: başka insanlara ait bir toprağa el koyacaklardı. Diğer bir deyişle, yurtsuz bir milliyetçilik, mecburen, fetih ve –eğer dışlayıcıysa- etnik temizlik için bir ruhsattır. Aynı zamanda, Siyonistler yeni icat ettikleri vatanlarında toplayabilecekleri, heterojen Yahudi kolonilerinden Yahudi devleti yaratmaya başlayacaklardı. Sonunda, Filistin’e yerleşmeye istekli bir çekirdek Yahudi toplumu yaratmak ve Filistin’de bir Yahudi devlet ve toplumunun alt yapısını kurmaya adayacaklardı.

Yıllarca bu çekirdek topluluk, Yahudiler genellikle, Filistin’i kolonileştirmektense Avrupa’da asimilasyon ve devrimi tercih ettikleri için çok küçük sayıdaydı. Bir Yahudi ulusu ancak Siyonistler projelerinin bir umacı olmadığını ispat ettikleri zaman bu küçük çekirdek etrafında gelişebilecekti. Siyonist planın hayalden gerçekliğe geçişi üç olayla sağlanacaktı: 1900’lerden başlayarak Batılı ülkelerde sıkı göç sınırlamalarının getirilmesi, 1917’deki Belfour Deklarasyonu ve 1933’te Nazilerin iktidara gelişi. Sonuç olarak, Avrupalı Yahudiler Nazilerin kovuşturmasıyla karşı karşıya kalınca pek çok Yahudi’nin Filistin’den başka gidecek yeri yoktu.

Filistin’de bir Yahudi devleti yaratma çabalarında Siyonistler işi yarı tedbirlerde bırakmadılar. Fethedilen topraklarda Yahudileri sadece nüfusun bir unsuru olarak görmek istemiyorlardı. Siyonistler Filistin’de bir Yahudi devleti kurmak istediler, hedefleri hep bu oldu. Resmi olarak Yahudi devletinin yaratılmasının devamında veya eş zamanlı olarak etnik temizliğin gerçekleşeceğini ifade etmediler.

Ancak, şu anda elde bulunan kayıtlardan Siyonistlerin Filistin’in “İngiltere ne kadar İngilizse o kadar Yahudi” olmasını istedikleri açıktır. Eğer Filistinliler rüşvetle topraklarını terk etmezlerse zorla çıkarılacaklardı. Siyonistler yirminci yüzyılın ortalarında önceki çağlardan kalma sömürgeciliğin dışlayıcı yerleşimciliğini yeniden hayata geçirdiler. Amerika ve Okyanusya’da beyaz kolonicilerin üstünlükçü tarihlerini tekrar etmeye başladılar. Herhangi bir tarihi dönemle kıyaslandığında Siyonist projenin Filistinliler için planladığı şey oldukça radikaldi: Filistinlilerin Filistin’den tamamen veya neredeyse tamamen çıkarılması.

Bu kadar korkunç, radikal ve çağdışı bir proje ancak sınırsız kibir, Filistinlilere karşı derin ırksal hor görüden ve ‘ilkel’ Filistinlilerin onların mallarını mülklerini zapt etmelerine karşı koyma kapasitesinde olmadıklarına karşı inançtan kaynaklanabilirdi. Siyonistler başka bir sorunla karşı karşıya idiler. Yahudileri bir ulus- Yahudi ulusu- olduklarına ve –Yahudilerin kadim tarihleri sebebiyle- dünyadaki her ulustan daha fazla kendi devletlerini –Filistin’de bir Yahudi devletini hak ettiklerine ikna etmeleri gerekmekteydi. Bu nedenle Siyonistleri destekleyerek ve özellikle Filistin’e göç ederek Yahudi devletinin kuruluşu için çalışmak Yahudilerin göreviydi.

Gelişmiş Batı ülkelerindeki Yahudilerin çoğu Filistin’de Yahudi zorba olmakla ilgilenmiyordu, yaşamları son iki veya üç nesil boyunca ciddi biçimde gelişmişti ve anti Semitizm de ciddi bir tehdit teşkil etmemekteydi. Doğu Avrupa’daki Yahudiler anti-semitlerden can ve mallarına yönelik tehditlerle karşılaşmışlardı ancak onlar da Batı Avrupa, Amerika, Güney Afrika ve Avustralya’da daha güvenli ve müreffeh yerlere taşınmayı tercih etmişlerdi. Yahudileri Filistin’e göç etmeye ikna etmek Filistin’i sınırsız Yahudi sömürgesine açmaktan daha zor bir işti. Siyonizmin anti-Semitlerden 1930’ların başına kadar olandan daha büyük ve güçlü bir itkiye ihtiyaçları vardı.

Siyonistler hareketlerinin Yahudilerin anti-semitizm korkularıyla ilerleyeceğini anlamışlardı. Özellikle Doğu Avrupa’daki anti-Semitlerden böyle bir yardımın olmayacağından emindiler. Şimdi Siyonistler Avrupa’yı Yahudilerinden kurtaracak bir siyasi program açıklamışlarsa, anti-Semitler bazı Yahudiler kendilerinin Avrupa’dan çıkarılmaları için yardımlarını isterken nasıl davranacaklardı? Bu anti-Semitler için cennette yapılmış bir eşleşme idi. Siyonistler anti-Semitleri kurtarıcı örtüsüyle –Hıristiyan Siyonistler- ortaya çıkarınca, bu ittifak daha geniş tabanlı ve dayanıklı hale geldi.

Birlikte İsrail’i yaratarak ve desteklemeye devam ederek, bu müttefikler İslam dünyasına karşı derinleşen çatışmanın temellerini de döşeyeceklerdi.

Siyonizm, Filistin’deki Yahudi koloniler kendi kolonyal yerleşimci devletlerinin temellerini atınca ortaya çıktığı gibi emperyalizme karşı küresel direniş tarihinde ağır bir tecavüzdü. Siyonistler önceki on üç yüzyıl boyunca İslam tarafından kurulan Orta Doğu’daki temel gerçeklikleri ortadan kaldırmaya çalıştılar. Filistin’in nüfus yapısını değiştirmeye, İslam Dünyasının kalbine Avrupalı varlığını sokmaya ve Orta Doğu’ya tahakküm etme niyetindeki Batılı güçler için ileri karakol olarak hizmet etmeye çalıştılar.

Siyonistler bunu Ortadoğu’daki İslam Dünyası halklarını marjinalize etmek için yeni ve çağdaş bir Haçlı seferi olarak görülebilen bir oyunda Hıristiyan ve Yahudi güçlerini birleştirerek başarabilirlerdi.

Siyonistlerin İslam Dünyasına meydan okumalarının karşılıksız kalacağını düşünmeleri kuruntuydu. Siyonistler kendilerinin menfaatine olan diğer etmenlerin yanı sıra zamanlamadaki şanslarından dolayı İslam dünyasına Yahudi devletini dayatma konusunda başarılı olabildiler. İslam dünyası Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasından sonraki en zayıf dönemindeydi, hatta ciddi bir şekilde zayıflamış Osmanlı İmparatorluğu bile Siyonistlerin Filistin’de kendilerine Yahudi devleti yaratmak için toprak bahşetmeleri yönündeki baskılara yirmi yıldan fazla karşı koymuştu. İsrail’e karşı –yeni doğran burjuva sınıfından seküler milliyetçilerin ön ayak olduğu - ilk Arap direniş dalgası halkların savaşını yürütecek yapılardan yoksundu. Arapların bu zayıflığından yararlanan İsrail Arap ulusalcı hareketini çabucak tasfiye etti ve iktidardaki kesimler İsrail’le ve Batılı müttefikleriyle iş birliği yapmaya başladılar. Direnişteki bu aksilik geçici oldu.

Arap milliyetçi direnişinin yerini yavaş yavaş İslami köklerden yararlanan bir başkası alacaktı; yerli fikirlere ve yapılara bu dönüş daha geniş, daha derin, çok katmanlı ve daha dayanıklı bir direnişin temellerini atacaktı. İsrail’in –İslam Dünyasının merkezi topraklarında hegemonyasını kurmak için- arzusu bu yeni tepkinin ortaya çıkışını garantiledi. Arap milliyetçi direnişinin çabucak çökmesi en kısa zamanda daha derin bir İslam dünyası tepkisinin ortaya çıkmasını sağladı.

Sonuç olarak, İsrail bugün –Arap yöneticilerle ittifak halinde tüm İslam dünyasıyla ve bu ittifakı yıkmaya azimli büyük bir insanlık kitlesiyle karşı karşıyadır. Eğer İslam Dünyasının artık –Moritanya’dan Mindanao’ya bölgede demografik olarak baskın olan- ve büyüme hızı her topluluktan daha fazla ve bir buçuk milyara ulaşan küresel bir topluluk olduğu hatırlanırsa, Siyonist dayatmaya karşı bu İslam dünyası direnişinin boyutunu anlamaya başlayabiliriz.

Nazilerin iktidara gelmesinden önceki dönemde, Siyonist fikir –Yahudi bakış açısından bile- kendi tarihlerinin iki bin yılından fazlasına aleni bir hakaret idi. Yahudiler Mabedin ikinci yıkılışından çok önce Akdeniz’in en uzak noktalarına göç etmeye başlamışlardı ve buralara yerleşip yerli halkları Yahudi inancına döndürmüşlerdi. Zamanla, Yahudiliğe ihtidalar Akdeniz dünyasının ötesinde uzak alanlarda Yahudi topluluklarının oluşmasına sebep oldu.

Ancak 1890larda Avrupalı Yahudilerin küçük ama azimli bir grubu dünyadaki Yahudi topluluklarının tarihini ortadan kaldıracak bir plan ileri sürdü. En kötü anti-Semitlerin yapamadığı şeyi tamamlamaya karalıydılar: Avrupa’yı ve Orta Doğu’yu Yahudi nüfustan temizlemek ve –tıpkı Bangladeş, Bosna ve Burkina Faso’daki Müslümanların Mekke ve Medine ile olduğu gibi- manevi olarak bağlantılı oldukları ancak ırksal ve tarihsel bağlantılarının olmadığı veya en iyi ihtimalle çok yüzeysel olduğu Filistin’e taşımak.

Avrupa’daki Yahudilerin 1890lardan önce gördüğü zulüm dünyanın Yahudi nüfuslarının insani coğrafyasını bu kadar radikal bir şekilde yeniden düzenlemeyi gerekçelendirmek için yeterli bir sebep olabilir miydi? Daha meşum bir çıkarım Siyonizmin bir diğer özgünlüğünden ortaya çıktı.

Diğer beyaz yerleşimcilerin aksine Yahudi yerleşimcilerin doğal bir anavatanı Filistin’i kolonileştirmelerini destekleyecek bir Yahudi devleti yoktu. Bu noksanlık karşısında herhangi bir yerleşimci koloniciliğin ilerlemesi olgunlaşmadan sona erecekti. Ancak bu noksanlığın üstesinden gelmek için Siyonistler batı dünyasının çoğundan finansal, siyasi, ve askeri destek aldılar. Bu bir komplonun neticesi değildi, fakat bu Yahudilerin –on dokuzuncu yüzyılın sonunda- Batı dünyasının muhayyile, coğrafya, ekonomi ve siyasetinde işgal ettiği özel yerden kaynaklanmaktaydı.

Siyonistler ilk destekleri Batılı Yahudilerden aldılar. Bunların çoğu on dokuzuncu yüzyılın ortasında Batı toplumlarının en etkili kesimlerinin üyesiydiler. Zaman içerisinde, Batılı Yahudiler Siyonizme yöneldikçe, onların fevkalade finansal ve entelektüel varlıkları Filistin’deki Yahudi koloniler için erişilebilir olmaktaydı. Yahudi koloniciler siyaset, ekonomi, sanayi, sivil ve askeri teknoloji, örgütlenme, propaganda ve bilimdeki liderliklerini Avrupa’nın en iyi havuzundan çektiler.

Yahudi kolonicilerin komşu Araplara ve Filistinliklere karşı mücadelelerinde karşı konulamaz avantajları olduğu konusunda kimsenin şüphesi yoktur. Siyonistlerle çağdaş olan veya on dokuzuncu yüzyıldaki hiçbir sömürgeci yerlilere karşı bu avantajları müesseselerine taşımamıştır.

Siyonizm yanlısı Batılı Yahudiler Siyonizmin uzun vadeli başarısına oldukça önemli bir katkı sağlamıştır. Batılı toplumların finansal, entelektüel ve kültürel seçkinlerinin iyi yerlerdeki mensupları olarak İsrail’in eleştirilmesini engelleyerek ve Batılı güçlerin İsrail’e desteğini devam ettirmek için yerel siyasi baskı oluşturmak konusunda kaynaklarını seferber etmişlerdir. Diğer bir deyişle, Siyonistlerin Batılı müttefikler edinme yeteneği, Yahudilerin Batılı toplumların tahayyül, ön yargılar, tarih, coğrafya, ekonomi ve siyasetinde tuttuğu özel pozisyona ciddi ölçüde bağlı olmuştur.

Yahudilerin Hıristiyan Batı ile daima ‘özel’ bir ilişkileri olmuştur, Hıristiyan nefretinin özel nesneleri olagelmişlerdir. Yahudilik tevarüsle edinilen bir ebeveyn dini olmuştur. Pek çok yüzyıl Hıristiyanlar şimdiye dek Tanrının ‘seçkin insanları’ olan Yahudileri İsa’yı reddetmeleri dolayısıyla küçümsemeyle karşılamışlardır. Ancak Yahudi metinlerini kendi dini kanonlarının içerisine dâhil etmişlerdir. Bu gerilim Yahudilere karşı Batılı kararsızlık ve çelişkinin kalbinde yer almaktadır ve Hıristiyanların Yahudilere karşı nefretinin de temel sebeplerinden birisidir. Bununla birlikte on beşinci yüzyıldan başlayarak Protestanlar Yahudilerle ve Yahudilikle yeni bir ilişki geliştirmişlerdir. Pek çok şekilde Protestanlar İbrani İncil’den ilham almış, lâfzen okumaya başlamış ve ahir zamanlara dair kehanetlerine daha fazla dikkat etmişlerdir. İngiliz Püritenlerin teolojisi Yahudilere ahir zaman düşüncelerinde özel bir rol tayin etmiştir. İsa’nın ikinci gelişinden önce Yahudiler Kudüs’te bir araya geleceklerdir, sonra, bu teoloji bunu ABD’ye taşıyan İngiliz Evanjelistleri tarafından benimsenmiştir.

Zaman içerisinde, Yahudi Siyonizminin artan başarısı ile Evanjelistler onun ABD’deki en hevesli destekçileri oldular. Evanjelikal Siyonizmin karşıtı İslam ve Müslümanlardan öldürücü derecede nefrettir. Daha önemlisi, birkaç kilit Batılı devletin siyasetinde Siyonist etkinin önünü açan şey özellikle on dokuzuncu yüzyılda Avrupa toplumuna Yahudilerin girişi olmuştur. Siyonistler büyük Batılı güçler –İngiltere, Almanya ve Fransa- arasında onların birbirleriyle savaşlarında Yahudi desteğini kazanmak için rekabet oluşturmak ve Yahudilerin baskın olduğu Avrupa’daki radikal hareketleri önlemek üzere Avrupalı seçkin zümrelerdeki Yahudi varlığından maharetli bir şekilde istifade etmiştir.

2. Dünya savaşıyla birlikte Siyonist Yahudiler yavaşça bir örgütler ağı kurmayı, retoriklerini geliştirmeyi ve ABD’nin Orta Doğu’da faaliyet göstereceği parametreleri tanımlama kabiliyeti kazanıncaya dek Amerikan sivil toplumunun önemli sektörlerinde öncü pozisyonlar almayı başarmışlardır.

Ummadıkları şekilde Siyonizm yanlısı Yahudiler kendi projelerine koşacakları Batıda çok çeşitli negatif enerjiyi hazır bulmuşlardır. Kendi menfaatleriyle anti-semitlerin menfaatlerinin birleşmesi belki de en elverişlisi idi. Anti-Semitler de Siyonistler de Yahudilerin Avrupa’dan çıkarılmalarını istiyorlardı. Anti-Semitizm Siyonistlerin yaratmaya çalıştığı Yahudi milliyetçiliğinin de en başat kolaylaştırıcısı olacaktı. Buna ilaveten, Siyonistler Müslümanlara karşı Batılı dini bağnazlığa ve beyaz olmayan ‘aşağılık’ insanlar olarak Araplara karşı ırkçı önyargılarına müracaat ederek kendi projeleri için destek toplayabildiler.

Siyonistler kendi projelerinin Batılı güçlerin Orta Doğu’daki stratejik menfaatleriyle de yakından ilintili olduğunu iddia edecektiler. Bu iddia İngiltere’nin Mısır’a iyice kurulup Hint Okyanusu’nda da baskın güç olduğu on dokuzuncu yüzyılın sonunda geçerliliğini kaybetti. Hatta İslam dünyasının coğrafi matrisine dışlayıcı Yahudi kolonyal yerleşimci bir devlet aşılamanın Müslüman halklardan direniş dalgalarını tahrik edeceği kesindi.

İslam dünyasındaki Batılı menfaatler Siyonist proje ile müspet bir şekilde bağıntılı değildi. Ancak İsrail bir kez kurulunca Orta Doğu’daki Batı karşıtı hissiyatı tahrik edecek ve bu da Siyonistlerin Arap ve İslam dünyasından tehditlere karşı Batılı menfaatleri korumak için İsrail’i destekleme ve silahlandırması için kolayca bir sebep sunmasını ve bunu kuvvetlendirmesini sağlayacaktı.

İsrail görünüşte Batılı Yahudiler ile Hıristiyan Batı arasında pek mümkün olması beklenmeyen bir ortaklığın ürünü idi. Bu ortaklığı üreten ve devam ettiren Siyonist fikrin güçlü simyasıdır. Filistin’de Yahudi devleti yaratmaya dair Siyonist proje iki tarihi düşman olan Yahudileri ve Yahudi olmayanları İslam Dünyasına karşı ortak bir emperyalist girişimde birleşen müttefikler haline getirdi. Farklı zamanlarda Siyonistler Batının tüm negatif enerjilerini – emperyalizmini, anti-Semitizmini- Haçlı hevesini, İslam karşıtı bağnazlığını ve ırkçılığını- kullandılar ve İslam dünyasının merkezinde vasi bir Batılı devletin yaratılmasına dair yeni bir projede odaklandırdılar.

Aynı zamanda, Batı Siyonist projenin başarılı olmasından ciddi anlamda tatmin olabilirdi. Batılı toplumlar bu kolonyal devletin zaferlerine sahip çıkabilir kendilerini Yahudileri kurtarmaktan dolayı tebrik edebilir ve anti-semitizm tarihlerinden dolayı kendilerini yeterli derecede telafi etmiş hissedebilir ve son olarak Hıristiyan topraklarının fethinden dolayı Araplardan ve Türklerden intikam almış hissedebilirlerdi. İsrail Batının bencil ihtiyaçlarının pek çoğunu besleme kapasitesine sahipti.

Dünya tarihi sahnesine Yahudilerin girişini kolaylaştıran bir araç olarak Siyonist proje bir parlaklık göstergesiydi. Yahudiler etkiliydiler ancak kendi devletleri olmadığı için, Siyonistler Batı gücünü kendi gayelerine yönelendireceklerdi. Siyonist plan ortaya çıktıkça ve İslam dünyasının Batıya ve Yahudilere karşı öfkesini tırmandırdıkça iki kadim düşman arasındaki birliktelikler derinleşecek ve zamanla yeni ortaklıklar keşfedilecek veya yaratılacaktı.

ABD’de Siyonist hareket –ahir zaman kehanetlerinin gerçekleşmesi için İsrail’in doğuşunu bekleyen- Evanjelik Hıristiyanları İsrail’in fanatik taraftarları olmaları için teşvik edecekti. Batı bu zamana kadar merkezi fikirlerini ve kurumlarının izlerini Roma ve Atina’da buluyordu.

Siyonist başarıların ardından bu da bir Yahudi-Hıristiyan medeniyeti olarak yeniden paketlenecek ve temel ilke ve prensipleri Eski Ahit’ten ilhamla alacaktı. Bu yeni çerçeve sadece Batı dünyasının Yahudi köklerinin altını çizmiyor aynı zamanda her ikisinin de ezeli düşmanı olan İslam’ın bir yabancı olduğu vurgusunu yapıyordu. Siyonistler Osmanlı imparatorluğuna kendilerine toprak bağışlaması için rüşvet vererek Filistin’de Yahudi devleti kuramamışlardı. Kredi, yatırım, teknoloji tekliflerine ve diplomatik uzmanlığına rağmen Theodor Herzl Osmanlı Sultanı tarafından defalarca reddedilmişti.

Siyonistlerin hiçbir zaman Osmanlı ve Araplara karşı Yahudi bir ordu seferber etmeleri ve Filistin’i işgal etmeleri daha imkân dışı idi. Yahudi devletinin yaratılması için Batıyla Siyonist işbirliği zorunluydu. Bu ortaklık geleceği de etkileyecekti. İslam dünyasının merkezinde Batının başat ileri karakolu ve Yahudi diasporanın siyasi merkezi olarak İsrail’i İslam dünyasına karşı tasarılarında daha saldırgan hale getirecek güçlü ve yeni bir diyalektik yarattı. Bunun sonucunda, İsrail’e karşı her yenilginin ardından daha kızgın, parçalanmış, zayıf ve aşağılanmış bir İslam dünyası kendi haysiyetini, bütünlüğünü ve gücünü yeniden elde etmek ve bu iyileşmeyi İslami fikirlerin gücüne yaslamak için daha radikal fikirleri benimsemeye başladı. Dengeyi bozan bu diyalektik Batının kendisini de İslam dünyası ile doğrudan karşı karşıya getirdi. İsrail’in trajedisi budur. Henüz ortaya çıkmayanlar da dâhil olmak üzere, meşum sonuçları Filistin’de dışlayıcı bir Yahudi devleti fikrinin ta kendisinde yatan bir trajedidir.


*M. Shahid Alam Northeastern University’de ekonomi profesörüdür Bu makale, yakında çıkacak olan “Israeli Exceptionalism: The Destabilizing Logic of Zionism” (İsrail’in Müstesnalığı: Siyonizmin Dengeleri Bozan Mantığı) isimli kitabından bir parçadır.


Bu makale Zeynep Güneş tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.

SON VİDEO HABER

'Suriyeliden acil satılık' ilanları patladı; uzmanlar uyardı

Haber Ara