İran'ı tehdit etmek
İsrail Ortadoğu’ya hakim olmak istiyor. İsrail’in hedefi Filistin’i ve Güney Lübnan’ı “Büyük İsrail”e ilhak etmektir. ABD ise kaynak akışını kontrol ederek dünyaya egemen olmak istiyor.
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-08-10 02:33:00
Paul Craig Roberts*
Japonya Pearl Harbor’a saldırdığında askeri açıdan ne kadar güçlü olduğunu ortaya koyabilmek ve kamuoyunu buna hazırlamak için yıllarını harcamamıştı. Japonya kendi bakış açısına göre, Birleşik Devletlerin kendisinin enerji ve hammaddeye erişimini engellemesiyle Pasifik’teki rolünü yok saymasını bir dünya sorunu haline getirmemişti.
Aynı şekilde Hitler Rusya’ya saldırdığında işgalini sonsuz tehditlerle ve İngiltere ile savaştan kendisini sorumlu tutan halka önceden haber vererek yapmamıştır.
Bu eylemler psikolojik harekâtlar döneminden önceydi. Bugün Amerika ve İsrail’in şiddetle savaşı yıllar süren bir propaganda dönemi ve uluslar arası toplantılar aşamasından geçtiğinden saldırı anı geldiğinde açık bir barbarlık olarak nitelendirilebilecek canavarca saldırı sürprizi değil, bilakis beklenen bir olay halini alıyor.
Yıllardır İran’ı saldırmakla tehdit eden Birleşik Devletler görevi İsrail’e devretmiş görünüyor. Temmuz’un üçüncü haftasında ABD başkan yardımcısı ve Dışişleri Bakanı İsrail’e yeşil ışık yakmıştır. İsrail Süveyş Kanal’ından savaş gemilerini geçirerek büyük bir propaganda yapmıştır. “Müslüman” Mısır, İsrail Donanma Kuvvetlerinin Amerika’nın dünyaya empoze ettiği Nuremberg standartlarına göre Süveyş Kanalından geçerek cinayete doğru yola çıkmasına hiçbir itiraz göstermeyerek suça iştirak etmiştir.
Bu saldırı gerçekleştiğinde, modası geçmiş, beklenen bir olay olmanın da ötesinde İran’ın ihanetine yönelik yıllar süren propaganda neticesinde de mazur görülen bir olay olacaktır.
İsrail Ortadoğu’ya hakim olmak istiyor. İsrail’in hedefi Filistin’i ve Güney Lübnan’ı “Büyük İsrail”e ilhak etmektir. ABD ise hangi ülkeyi kimin yöneteceğine karar vererek ve kaynak akışını kontrol ederek dünyaya egemen olmak istiyor.
ABD ve İsrail’in etkili psikolojik harekat yürütmesi nedeniyle başarılı olmaları da muhtemeldir. Dünya basını genellikle Amerikan ve İsrail hükümet çizgilerini takip eden Amerika basınını takip etmektedir. İşin aslı, Amerikan medyası her iki ülke için de psikolojik harekatın bir parçasıdır.
İsviçre gazetesi Zeit-Fragen’den Thierry Meyssan’a göre CIA İran seçimlerinde, Guardian Konsey’inin Musevi’nin seçimleri kazandığı yönündeki haber de dahil olmak üzere, SMS ve diğer yazılı mesajları kullanarak bilgi dezenformasyonunu yaymıştır. Gerçek seçim sonuçları ilan edildiğinde Ahmedinecad’ın yeniden seçilmesinde hile varmış gibi algılanmıştır.
İran’ın kaderi beklemede. İran’ın Rafsancani’si ve Musevi’sinin İran’da güç kazanmak için Amerikan liginde bulunup bulunmadıklarını test edecek mantıklı bir hipotez üzerinde kafa yorulmalıdır. Her ikisi de İran’da devlet gücü yarışında kaybetmişlerdir. Nihayet her ikisinde de egoistlik ve ihtiras bulunuyor. Belli ki İran’ın 1979 devrimi onlara kişisel güç kazanma şansı dışında bir anlam ifade etmiyor. Batı Ortadoğu’yu her zaman devlet dışında kalan siyasileri satın alarak ve bağımsız hükümetleri devirmek için destekleyerek kontrol etme yoluna gitmiştir. Biz bu gün bunu Sudan’da da görüyoruz.
İran konusuna gelince, Rafsancani’yi Amerika ile aynı safta buluşturacak ilave bir faktör daha var. Cumhurbaşkanı Ahmedinecad İran’ın en zengin insanlarından biri olan eski Cumhurbaşkanı Rafsancani’ye yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle saldırmıştır. Eğer Rafsancani bu saldırı karşısında kendini tehlikede hissederse o zaman mevcut hükümeti devirmeyi denemekten başka çaresi kalmayacaktır. Tam olarak işte bu onu Washington’un aranan adamı haline getiriyor.
Belki de İran elitinin iki önemli ismi Rafsancani ve Musevi’nin İran hükümetinin meşruiyetinin sorgulanmasını isteyen Washington’un elini güçlendirecek biçimde seçimlere hile karıştırıldığı yönünde ısrar etmelerinin başka bir açıklaması vardır. İran cumhurbaşkanlığının süper güçlerin hesabına çalışmaması nedeniyle Cumhurbaşkanlığı ofisinin böyle bir bedele layık olduğu söylenemez.
Rafsancani ve Musevi olmadan batı medyası İran seçimlerinin “çalındığı” yönündeki ABD hükümetinin İran’a olası saldırısını kolaylaştıracak biçimde İran’ın daha fazla izole edileceği ve kredisinin bitirileceği orkestrayı organize edemezdi. Normal şartlarda elit içerisinde iyi bir yere sahip şahsiyetlerin, kendi ülkelerine saldırmayı planlayan yabancı düşmanlara yardım etmeleri söz konusu olamaz.
İsrail’in İran’a saldırması Washington’un da bu çatışmaya girmesini doğuracak intikamı doğurabilir. Rafsancani ve Musevi’nin şahsi ihtirasları ve sosyete sınıfının şımarık İranlı protestocu gençleri İran’ı yıkıma mı hazırlıyorlar?
Haritaya bir bakın ve göreceksiniz ki İran, Amerikan üstlerinin olduğu onlarca ülkeyle çevrili. Neden İranlı birisi İran’ın yeni bir Irak, Afganistan veya Pakistan olma yolunda olduğundan ve sonuçta Amerikan kuklaları ve petrol şirketleri tarafından yönetileceğinden şüphe eder?
Ruslar ve Çinliler kendi kapsama alanlarında Amerika’nın başarılı müdahaleleri sonucu, tehdidin ve bu tehdide nasıl karşılık verileceğini bilmeksizin saf dışı kalmış vaziyetteler. Rusya, İran’a gelecek bir saldırıyı önleyebilirdi fakat Washington’un baskısıyla Rusya, İran’ın satın aldığı füze sistemlerini teslim etmemiştir. Yükselen ekonomik bir güç olarak Çin ise kendi kaprislerinin cezasını çekerek İran’daki enerji yatırımlarını İsrail ve Amerika’ya karşı kaybetmek üzere. Çin Amerika’nın şiddete karşı savaşını borç vererek finanse ediyor, Rusya ise Afganistan’da kukla yönetim oluşturulmasında Amerika’ya yardım ederek Orta Asya’daki eski Sovyetleri ABD’nin hegemonyasına açıyor.
Dünya o kadar güçsüz ki Amerika’nın iflası bile şiddete karşı yeni bir savaş açmasına sebep olabiliyor, kadın hakları, barış ve demokrasi adına özgürlük için yapılmış onurlu bir eylemmiş gibi kabul görebiliyor.
*Paul Craig Roberts Reagan yönetiminde Hazine Müsteşarlığı asistanlığı yapmıştır, The Tyranny of God Intentions’ın yazarlarından biridir.
Bu makale Oğuzhan Ulaş tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara