Bioder markası ve Cihat Dündar'ın başarı öyküsü
Cihat Dündar da genç yaşında yaptığı araştırmalar ve elde ettiği sonuçlarla “başarılı” sıfatını hak edenlerden biri.
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-08-05 14:29:00
Röportaj: Tuğba Akbey İNAN
Şifalı bitkiler kitabından Bioder markasına
Cesur ve girişimci insanlar olmasa; ne teknoloji bu kadar ilerler, ne de şu an sahip olduğumuz imkânlara ulaşabilirdik. Cihat Dündar da genç yaşında yaptığı araştırmalar ve elde ettiği sonuçlarla “başarılı” sıfatını hak edenlerden biri. O, ürünü dünya markası olmadan kendisini hâlâ başarılı kabul etmeyecek kadar da mütevazı. Satışları arkadaş ofisinde başlayıp büyük bir fabrikaya dönüşen Bioder’in ve hayalleri hâlâ devam eden bir iş adamının öyküsünü okuyacaksınız. Cesaret arayanlar için de iyi bir örnek olacak Cihat Dündar’ın hikâyesi…
* Cihat Dündar bize kendinden bahseder mi?
1972 Almanya doğumluyum. Dört yıldır Bioder Genel Müdürlüğü yapıyorum. Evliyim ve iki çocuk babasıyım.
* Sizinle ilgili araştırma yaparken bir başarı öyküsüne de şahitlik ediyoruz. 14 yaşında sivilcelerle tanışan bir gencin şifalı bitkiler kitabından yararlanarak sivilcelerini geçirmesiyle başlıyor öykü… Gerisini sizden dinleyelim…
Başarı öyküsü cümlenizi kabul etmeyeceğim. Çünkü bizim ürünümüz ne zamanki tüm dünyadaki eczane raflarına girer ve bir dünya markası olur o zaman takdire şayan bir iş yapmış oluruz. Sorduğunuz soruya paralel bu işe nasıl girdiğimize gelince; Sizin de söylediğiniz gibi 14-15 yaşında bir gençken yüzümde sivilceler vardı. Gittiğim doktorlardan aldığım ilâçlar fayda etmediğinden evde rafta duran bir şifalı bitkiler kitabına başvurdum. Kitapta sivilcelerle ilgili bal ve yoğurt karışımı tavsiye ediliyordu, iki hafta gibi kısa bir sürede sivilcelerimden kurtuldum. Bu yaşanan bir olay olması nedeniyle bende ciddî bir etki bıraktı. Çünkü ilâçların çözemediği konuyu bal ve yoğurt çözdü. Ondan sonra da o yaşımdan bu yaşıma kadar belli bir zaman amatörce daha sonra profesyonelce bitkilerle uğraştım. Başlangıç hikâyesi böyle.
* Bir kitapta "Bir şeyi başarmak isterseniz onun için her şeyi göze almanız gerekir" diye bir cümle okumuştum. Cihat Dündar’ın hayat öyküsünü dinlediğimizde de her şeyi göze almış birini görüyoruz. Her şeyi göze alma döneminizde etrafınızdaki insanlar size destek oldular mı?
Elbette her şeyi göze alırken helâl daireden ayrılmamak lâzım. Destek konusunda şunu söyleyebilirim. Bu işe ilk girdiğimde her anne gibi benim de annem “Oğlum bu işlerden ne olacak gir bir devlet dairesinde kendini garantiye al maaşlı işin olsun” dedi. Çevremden ailemden de çok fazla destek aldığımı söyleyemem. Nasıl destek olabilirlerdi ki… Bitkilerin faydası değil ailemin ve çevremin, Türkiye’nin bütün kurumlarıyla ve üniversiteleriyle yabancı olduğu bir konuydu. Oysa Türkiye’de dokuz binin üzerinde bitki yetişiyor. İnanılmaz bir kaynak var. Bunları dünya sanayiinde kullanmak mümkün, ama maalesef söylediğim gibi bütün kurumlar buna yabancı. Ama bir şey yapmak için önce hedeflemek, istemek lâzım her şeyden önce. İsteği ben insanın içinde yanan ateşe benzetiyorum. Eğer siz yanmazsanız, kaynamazsanız kapak kıpırdamaz.
* Siz bu işi göze aldığınızda kaç yaşındaydınız?
Bu işe girdiğim zaman 26 yaşındaydım.
* Zaman geçtikçe acaba gerçekten riskli bir iş yapmışım dediğiniz oluyor mu?
Aksine keşke bu riski daha önce alsaydım diyorum. Kaybedilmiş zamana üzülüyorum. Ama çiçek zamanı gelince açar, kış güneşine aldanıp erken açan çiçekler biliyorsunuz erken soluyor. Takdir o zamanaymış. Biz bir Türk markasını her yere yaymayı bir görev kabul ediyoruz.
* Bioder’in serum halinde çıkan ürünleri var. Bundan bahseder misiniz?
Bizim milletimiz biraz sabırsız tabiî. Hemen sonuca varmak istiyor.. Nasıl ki bir kişinin akşamdan sabaha kel olması mümkün değil ise aynen aşırı tüylenmede de tüyleri gidermek için kimse akşamdan kullanıp sabaha yok edeceği bir formül geliştiremez. Bu zaten insanın fizyolojik yapısına da aykırı. O açıdan kıl kökü öyle bir şey ki sürekli müdahale etmeniz lâzım. O yaşayan bir varlık ve çok mahir bir kimyager. İşini o kadar iyi biliyor ki onu etkisiz hale getirmek gerçekten ciddî bir şey. Kıl köküne sürekli etki yapmak için biz daha önce Bioder’i her gün kullanın diyorduk. O zaman sadece krem vardı. Zaten müşterilerden gelen yoğun talep üzerine Bioder serumu geliştirdik. Bioder Serum formunu ayda sadece üç kez kullanarak istenmeyen tüylerden dört ila sekiz ay gibi kısa bir sürede kurtulabilirsiniz. Artık her gün kullanma mecburiyeti ortadan kalkıyor.
* Kıl köklerinin yok edilmesinin insan vücuduna zararı var mı?
Kılların varlığı ya da yokluğu insan vücuduna ne faydalı ne de zararlı. Örneğin bazı insanlarda hiç tüy olmadığı halde gayet sağlıklılar, bazılarındaysa aşırı tüylenme var onlar da sağlıklı. Aşırı tüylenme kadının yaratılışına aykırı olduğu için ve çok fazla erkeksi olduğu için kadında psikolojik sorunlar oluşturuyor. O açıdan sağlık olarak baktığımızda tıp şunu söylüyor. Kılın varlığı veya yokluğu insan vücuduna herhangi bir faydası veya zararı yok; ancak burun deliğindeki kıllar, kulak deliğindeki kıllar veya kaşlarımız istisna…
* Bioder geniş araştırması ve alt yapısı olan bir ürün. Siz bütün bu işlemleri kendi başınıza mı yaptınız yoksa sizi destekleyen, size fikir veren insanlar oldu mu?
Tabiî yalnız başına hiç kimse bir şey yapamaz. Biz de tıkandığımız zaman üstatlara sorduk. Nitekim şimdi de şirketimizde eczacılar, kimyagerler, kimya mühendisleri var. Biz şu an ekip olarak bu sorunlara çözüm arıyoruz.
* Bioder’le ilgili araştırma yaparken formülü üç kişinin bildiğini ve bu üç kişinin dışarıda bir araya gelmesinin yasak olduğunu okudum. Bunun doğruluk payı nedir?
Evet bu doğru. Bu tarz formüller patentle korunmuyor. Bugün patentle korursanız 10 yıl sonra patent açıklanıyor. O açıdan büyük içecek firmaları bile bir formüle sahip değil, formül şirket içinde muhafaza ediliyor. Bizde de öyle. Formülü yönetim kurulundan üç kişi biliyor. Bu üç kişi aynı anda seyahat edemez, bir otobüse binemez, bir araya çok sık gelemez. Kaza olur, uçak düşer, üç kişinin de aynı anda ölmesiyle bu hareket de bitmiş olur. Bu şirketimizin aldığı bir önlem.
*Kozmetik ve estetik sektörü bu kadar büyümüşken siz istenmeyen tüyleri azaltma ve yok etmeyi vaat eden bir ürün çıkarttınız. Bu açıdan diğer sektörlerin sizinle ilgili görüşleri nedir, sinirleniyorlar mı size ?
Epey uğraşıyorlar aslında. Haksız yere resmî kurumlara şikâyet ediyorlar bizi. Resmî kurumlar da gelip inceliyor, bakıyorlar her şey dört dörtlük sonra tabiî bir şey olmuyor. Zaten bir şey olsaydı; üç-dört yıldan beri üretim ve reklâmlar devam ediyor, buna resmî kurumlar izin vermezdi.
Diğer sektörlerden şikâyetler geliyor, ama bu sektörler ya da bu firmalar kimyada boğulmuşlar, kimyanın dışında Dünyada ne var, ne yok kafalarını kaldırıp baksınlar. İnsanı tedavi ederken doğal yöntemlere, bitkisel yöntemlere ihtiyaç var. İnsanın element yapısıyla, toprağın element yapısı doğal yöntemlerin element yapısı bir. Kimyanın element yapısı insan vücuduna hem kısa vadede, hem uzun vadede zararlı. Bizim binlerce araştırma görevlimiz yoktu, şimdi de yok. Belki hiç de olmayacak. Sırf bir konu üzerine araştırma yapan dev binalarımız da yok. Biz insanın ruh yapısının olduğunu, insanın doğal bir varlık olduğunu düşünüyoruz. Yaptığımız bütün araştırmalarda bu gerçeği göz önünde bulunduruyoruz. Bu gerçeği göz önünde bulundurduğunuz, bitkisel yöntemlere müracaat ettiğiniz zaman, binlerce araştırma kadrosuna ihtiyaç yok.
* Dünyada söz sahibi olmadan kendimi başarılı hissetmeyeceğim dediniz röportajımızın başında. Buna yönelik çalışmalar nedir? Bir de ürünlerin üzerinde “Made in Turkey” yazısı ihracatı zorlaştırıyor diyorsunuz. Bu konu hakkında neler söylersiniz?
Dünyada Türkiye’nin imajı, bizim Türkiye’den gördüğümüz gibi değil maalesef. Yabancı basın Türkiye’yi yolsuzlukların yapıldığı, bombaların patladığı azınlıklara haksızlıkların yapıldığı bir ülke olarak lanse ediyor. Bundan bir yıl önce Avrupa’nın en büyük ilâç dağıtım firması olan bir firma bizi dâvet etti. Oradaki firma yetkilileri ürünü çok beğendiler. Bu ürünün kalitesi çok iyi bütün Avrupa’da dağıtabiliriz ancak tek sorun var dediler; “Made in Turkey.” Neden problem, çünkü buradaki insanlar bu tarz medikal bir ürünün Türkiye’de üretildiğine inanmıyorlar. Aslında haklılar, çünkü Türkiye bilimsel konularda ilk 500 üniversite arasına bile giremedi.Turizm ve tekstilde tanınıyor, ama ilâç konusunda Türkiye’nin ismi maalesef anılmıyor. O açıdan Türk imajı bizim dünyaya açılmamız için engel. Özellikle fuarlara gittiğimizde yabancı firmaların daha çok kabul gördüğüne şahit oluyoruz. Ama biz bu tür olumsuzluklara rağmen mücadeleyi bırakmıyoruz. Şu anda sekize yakın ülkeyle anlaşmamızı yaptık. Orta Doğu’daki bütün ülkelerle anlaşmayı yaptık. Almanya ve Hollanda’da da bizimle çalışmak isteyen firmalar var. Biz 2007 yılını zaten ihracat yılı ilân ettik kendi açımızdan. Dünyada çok fazla ilgi görüyor ürünümüz. Ama maalesef Türkiye’de bu kadar ilgi görmüyor.
* Bioxcin’den de bahsetmenizi istesem.
Firmamızın misyonu ve vizyonu sadece istenmeyen tüylerle ilgili çözümler üretmek değil. Biz her türlü güzellik sorununa bitkisel çözümler üretmeyi hedefleyen bir firmayız. Bioxcin ikinci ürünümüz ama hedef kitlesi ve özelliği Bioder’e yüzde yüz zıt. Bioder’de hedef kitle bayandı Bioxcin’de erkek. Uzun yıllar laboratuvarlarda kıl köküne nelerin etki edip etmediğini araştırdığınız zaman nelerin olumlu etki ettiğini de öğreniyorsunuz. Dolayısıyla bizim ikinci ürünün erkeklere yönelik bir ürün olması tesadüf değil.
Bioxcin iki üründen oluşuyor. Bir şampuanı bir de serumu var. Şampuanı günlük hayatta herkes rahatlıkla kullanabilir. Saç dökülmesini önlüyor. Saç dökülmesi problemi olan insanların problemden kurtulmaları için Bioxcin şampuanı kullanmaları yeterli. Ama daha önce dökülmüş bölgeler ve cılızlaşan saçlar için de Bioxcin serum var. Bunu da iki günde bir akşam yatmadan önce saçlarını yıkadıktan sonra masaj yaparak saçına sürüyor ve bir daha yıkamıyor. Bununla ilgili de klinik çalışmalar yapıldı. Buradaki çıkan sonuçlar da son derece olumlu. Düşünebiliyor musunuz klinik çalışmaya katılanların yüzde doksanında saç dökülmesi durdu. Yüzde sekseninde de yeni saç çıktığı görüldü. Zaten ürünümüz devrim niteliğinde. Biz bir yıl önce tanıtımını yaptığımız zaman “Hedefiniz ne, pazar lideri olmayı hedefliyor musunuz?”diye sordular bize. Pazar lideri olma gibi bir hedefimiz yok şu an için. Bir yıl sonra ikinciliği hedefliyoruz dedik. Aradan bir yıl bile geçmedi şu an ilk sırada Bioxcin.
* Bioxcin’in tamamen dökülmüş saçlar için de bir etkisi var mı?
Saç kökleri etkisiz hale gelirse oradan bir daha saç çıkartmak mümkün değil. O açıdan dökülmeden kullanılması gerekir. Bir insan dazlak gibi kel olmuşsa artık ondan saç çıkartmak gerçekten çok zor. Böyle bir buluş değil bu ürün. Eğer saç kökleri ölmemişse canlıysa ama dökülmeye başlamışsa herkesin rahatlıkla kullanabileceği bir ürün. Bayanlar da rahatlıkla kullanabilir.
* Son olarak hedeflerinizden ve yeni çalışmalarınızdan bahsederek sohbetimizi noktalayalım.
Bioder’den sonra Bioxcin’i piyasaya çıkardık. Akabinde Bioder Serum çıktı. Çalışmalarımız, ürünlerimiz, hizmetlerimiz bu ürünlerle sınırlı kalmayacak. Bundan sonra da insanların ihtiyacı olan farklı sorunları çözen yeni ürünlerimiz de piyasaya çıkacak. 2007 yılında marketlerde satılacak bir ürünü piyasaya vermeyi düşünüyoruz. Ama bununla beraber de yine psikolojik sorunlar oluşturan bazı güzellik sorunlarına yönelik yine bitkisel çözümler aramaya, formüle etmeye ve piyasaya sunmaya devam edeceğiz. İnsanlar şunu biliyor ki bu firma piyasaya sunduğu ürünü muhakkak araştırma yaptıktan sonra çıkartıyor. Ve ürünlerinin etken maddeleri bitkisel. Bu iki şey insanların bizim ürünleri gönül rahatlığıyla kullanmasını sağlıyor. Biz de şunu söylüyoruz biz bitkisel yöntemlerden ve klinik çalışmalardan vazgeçmeyeceğiz. Ancak bu çalışmalar gerçekleştikten sonra ürünlerimizi piyasaya çıkartacağız.
SON VİDEO HABER
Haber Ara