Gazal-ı Hürriyet
Resneli Niyazi’nin hikayesinden yola çıkılarak yazılmış bu yazı aslında bir Ergenekon yazısıdır. Okuyunca anlayacaksınız ve yaklaşık bir asırdır devam eden ‘Ergenekon ruhu’nu tanıyacaksınız.
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-08-03 10:41:00
İkinci Meşrutiyet cumhuriyetin laboratuarıdır, der Tarık Zafer Tunaya. Devrin tartışmaları, darbeler, ayn-el yakin cumhuriyette de karşımıza çıktı. Parlamento, seçim, darbe, cuntacılık... Hele 1912’deki sopalı seçimler tam bir trajedi. Cumhuriyetin de mesela silahlı seçimleri var; 82 Anayasasının seçildiği.
İşte bu Meşrutiyet için tarihçiler, romancılar çok şey yazdı. Bu dönemin bir de gizli ve sahici bir kahramanı vardı. Hürriyet geyiği. Resneli Niyazi derler ittihatçı bir zabitin, yamacından ayrılmayan bu geyik, tarihe “gazal-ı hürriyet” ya da “rehber-i hürriyet” diye geçti. Tabii bu geyiğin hicranına gelmeden evvel biraz Resneli’yi tanıyalım:
Bir ‘vatan fedaisi’
Resneli, II. Meşrutiyet’i ilan eden kadrodadır. Enver Bey’in yoldaşıdır ve Enver henüz paşa değildir. Onun paşalığı da ayrı hikâyedir. Resneli, 1873’te Makedonya’da elmasıyla meşhur Resne’de doğar. Elma, muhallebi ve tulumba tatlısıyla büyüyen Resneli, Manastır Askerî İdadisi ve Harbiye mezunudur.
Makedonya dağlarında Bulgar/Makedon komitacılarını kovalıyor; kanlı çatışmalara giriyordu. Bir yandan da saraya, “meşrutiyeti ilan edin” telgrafları çekiyordu. Resneli’yi yakalamak için gönderilen birlikler Resneli’ye katılıyor ve bu durum sarayı çileden çıkarıyordu.
Resneli’nin önü açılmıştı. Kalpağında “Hürriyet ya da ölüm” yazıyordu. Bu, savaşırken etkilendiği Makedon çetelerinin sloganıydı: “Sloboda ili smrt”.
İşte bu günlerde dağlarda zarif bir geyik zuhur etti. Niyazi geyiği sahiplendi. Halk, bu geyiğin Allah tarafından “hürriyet yoluna ışık” diye gönderildiğine inanıyordu. Takvimler Temmuz 1908’i gösterirken Meşrutiyet kazanı kaynamaya başlamıştı. Niyazi ve Enver Beyler, Balkanlarda meşrutiyet ateşini yakmıştı. Gizlice örgütlenen ittihatçı subaylar da bu ateşe odun atınca 23 Temmuz’da Selânik’te Meşrutiyet’i ilan ettiler. Abdülhamid-i Sâni naçar bu düzeni kabul etti. Geyiğiyle dağlardan inen Resneli, Selânik’te “kahraman-ı hürriyet” olarak karşılandı. Geyik de meşhur olmuştu. Kartpostalları imparatorluk ücralarına, İstanbul sokaklarına çoktan ulaşmıştı. Resneli de ‘hürriyet’ten sonra, geyiğiyle birlikte yüz görümlüğü kabilinden İstanbul’a geldi fakat makam derdine düşmeyip geri döndü. Burada kalan geyik ise İstanbul’a ve ittihatçılara emanetti.
Hürriyet ‘geyiği’
İşte bu günlerde Kıbrıs’ta bir adam ikiz babası olmuş ve evlatlarına Niyazi ile Enver ismini koymuştu. Eylül 1908. Niyazi Berkes çok sonra İngiltere’de
sürgünde ölecekti. Çünkü ismini aldığı ittihatçıların torunları onu akademiden de ülkeden de sürecekti. Tarih bazen şakacıdır. Hikâyenin bundan sonrası, özgürlük ve bu geyik arasındaki trajik ve elem yüklü bir alegoriden ibarettir. Tarih bazen de acımasızdır.
Tıpkı ittihatçıların hürriyet projesi
gibi bu geyik de çabuk silindi. Abdülhamid-i Sani’yi aratan ittihatçı karanlığını bu gariban ve bigünah geyiğin akıbetinde okudu tarih.
Geyik, ittihatçı çapulcuların eline geçti ve Direklerarası’ndaki Letafet Apartmanı’nın bodrumuna kapatılıp 1 kuruşa halka seyrettirildi; tıpkı tüylerinde Allah yazan koyunlar gibi. Zamanla ilgi kesildi ve geyik bir gün ‘kayboldu’. Dava bir rivayet muhtelifti. Kimi “bir gûşede tarmar kaldı” kimi “Beyoğlu’nda bir lokantaya satıldı” dedi. Geyik kartpostallarda silik bir anı olarak kaldı.
Niyazi mi? O da Balkan Harbi sonrası İstanbul’a gelirken; hürriyeti çabuk unutmuş ittihatçılar tarafından öldürüldü. Koruması, Resneli’yi Avlonya’da vurdu. Onca savaş, çetecilik, komitacılık, darbecilikte ölmeyen Niyazi, ne şehit oldu ne de gazi. Geyiğe reva görülen akıbet Resneli Niyazi’nin de kaderiydi.
[Aziz okuyucu, bu yazıyı bir de “geyik”leri “özgürlük”le yer değiştirerek okuyunuz.]
Refik Halid ittihatçılara duyduğu kinle ama külliyen yitirmeden insani tarafını, “Bir Ömür Boyunca” adlı hatıratında bu geyiğin hicranını üzülerek anlatır.
Söylem bugün de aynı
Peki, Resneli ve taifesinin hikâyesinden bugüne dair hisseler var mıdır? Olmaz mı? Resneli, kendi envanterindeki silah ve cephaneyi zimmetine geçirmiş ve bunları “devrim süreci”ni hızlandırmak için provokasyonlarda kullanmıştı.
Bu iş sadece askerle olmaz deyip, vatandaşa mitingler yaptırmışlardı.
Retorik olarak iki söylemleri vardı: “Vatan elden gidiyor” ve” irtica hortladı”. Yedikleri haltları temizlemek için hep kendilerine yakın mahkeme ve savcıları kullandılar.
Terörle mücadeleden geliyorlardı. Ülkenin kuzey batısında kan döken çetelerle savaştıkları için her şeyi kendilerine hak olarak görüyorlardı. Vatanı sadece onlar “seviyordu”. Özgürlük, eşitlik, milliyetçilik, laiklikle flört ettiler ama aşkları kısa sürdü. Çünkü asıl onlar için demokrasi bir tramvaydı.
Hürriyet için ayaklanıp diktatörlük kurdular. Abdülhamit’e rahmet okuttular. Hocaları Tevfik Fikret bile İttihat Terakki için “irtikâp ve tedenni” [yiyicilik ve gericilik] dedi. Yok mu şimdi bir Fikret? Nerede cumhuriyet şairleri? İnce mısralardan, köşe yazmaktan vakit mi gelmiyor bu Fikret ahlakına?
Nasıl, tanıdık değil mi? Demek,
Ergenekon’u Orta Asya dağlarında değil Balkan dağlarında aramak gerekiyor. Asıl önemlisi bunlardan habersiz ve masum hürriyet geyiğini kalbimizde yaşatmak.
(star)
SON VİDEO HABER
Haber Ara