Baykal'dan Kürt açılımına itiraz
Başbakan Erdoğan'ın Kürt açılımı yönündeki sözlerini eleştiren CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "Halbuki sen önce 'söz ola kese savaşı' noktasına gel onun ötesine de geçme" dedi.
17 Yıl Önce Güncellendi
2009-07-23 20:57:00
KÜRT AÇILIMI
Deniz Baykal, "Kürt açılımı" tartışmalarına ilişkin olarak da bu konudaki görüşlerini daha önce ayrıntılı olarak aktardığını anımsattı.
"Açılım" kapsamında yapılabilecek en önemli işlerden birinin, Güneydoğu'daki çocukların nitelikli ve kaliteli eğitimi alabilmesine yönelik düzenlemeleri hayata geçirmek olduğuna işaret eden Baykal, sorunların ayrıştırıcı değil, bütünleştirici önlemlerle çözülebileceğini vurguladı.
Bölgede ekonomik kalkınmayı entegre etmenin, işsizliği önlemenin gerektiğini belirten Baykal, "Gizli gizli ayrıştırmaya yönelik önlemler doğru değildir. Kimse için doğru değildir. O bölgede yaşayanlar için de Türkiye için de doğru değildir" dedi.
Başbakan Erdoğan'ın "söz ola kestire başı" sözünü de değerlendiren Baykal, şöyle konuştu: "Öyle bir bekleyiş yaratıyorsunuz ki öyle bir havaya giriyorsunuz ki öyle bir izlenim bırakıyorsunuz ki birileri sizin o konularda bir şeyler yapacağınız, bir şeyler söyleyeceğiniz bekleyişi içine giriyor. Bunu siz yaratıyorsunuz, bekleyiş yaratıyorsunuz. Sonra o bekleyiş doğrultusunda birileri harekete geçmeye başlayınca 'söz ola kestire başı noktasına bizi getirmeyin' diyorsun. Halbuki sen önce 'söz ola kese savaşı' noktasına gel onun ötesine de geçme.
Yanlış bekleyiş yaratıyorsun, yanlış izlenim veriyorsun. Sonra ortaya çıkan dağılma karşısında tepki gösteriyorsun, bundan uzak durmak lazımdır. Yanlış istikamette yeni bekleyişler yaratmaktan önce, cumhurbaşkanı, başbakan ve hükümet uzak durmalıdır. Oralardan başlayarak bekleyiş yaratılmıştır ve sonra da anlaşılmaktadır ki bu bekleyiş bir koordinasyon sonucunda yaratılmaktadır. Bizim de dışımızda bir takım unsurların harekete geçeceğiyle ilgili bekleyişler, planlamalar, sözler, taahhütler vardır. 'Falan tarihte İmralı'dan şu açıklama gelecek. Hayır ondan önce biz yapalım'... Bu sistemin içine girersen böyle olur ne giriyorsun buraya? Bugüne kadar neredeydin? Ne düşündüğünü söyle ve gereğini yap."
Teröre karşı ödünsüz, kararlı net bir tavır sergilemek gerektiğini belirten Baykal, "Terörün kesin, net, inandırıcı bir şekilde ortadan kalkacağını görmeden hiç bir biçimde bir temasa, müzakereye, ilişkiye sakın girme" dedi.
"Başbakan yalancı çoban"
Baykal, Başbakan Erdoğan'ın, "meşhur hikayedeki yalancı çoban rolünü üstlendiğini" iddia ederek, şöyle konuştu: "(Kurt geliyor, kurt geliyor) der ya çoban. Başbakan da (kurt geliyor) deyip yargıyı, (kurt geliyor) deyip silahlı kuvvetleri, (kurt geliyor) deyip vatandaşı, ekonomik sıkıntıya teslim edilmiş, zamların altında ezilmiş, işsizlikten bunalmış vatandaşları korkutmaya, yıldırmaya çalışıyor. Bu anlamda kendisi yalancı bir çobandır."
Baykal, açıklamalarının ardından bir gazetecinin, terör sorununun çözümü yönündeki değerlendirmelerini anımsatarak, bunun geçmiş uygulamalardan farklı bir af önerisi anlamına gelip gelmediği sorusuna, "Hayır değildir" karşılığını verdi.
Baykal, terör örgütü elebaşının açıklayacağı iddia edilen yol haritasının, sorunların çözümü yönünde katkısı olacağını düşünüp düşünmediği sorusunu ise "Hayır düşünmüyorum" şeklinde yanıtladı.
HSYK TARTIŞMASI
Bir davanın hukukiliğinin, belli bir savcının ve hakimin elinde gerçekleştirilmesiyle değil, savcı ve hakim kim olursa olsun hukukun gereğinin yerine getirilmesiyle ölçüleceğini belirten Baykal, bazı davaların savcı ve hakimlerine dokunulmaması gerektiği yönünde bir tavır ortaya çıktığını savundu.
Baykal, "(Falan, falan davalara kimse dokunmasın. Biz oraya zorla zaten bir savcı bulduk. Sakın dokunmayın. Biz ona göre işi kurguladık mı) diyorsunuz. Bu nasıl iş? Kendine güvenen insan, 'kim gelirse gelsin hukukçu olsun, dürüst olsun yeter. Hukukun gereğini yapacak olsun yeter' diyebilmelidir. Davana inanıyorsan böyle diyeceksin. Hakim, savcı seçmeyeceksin. 'Bir kere seçtim dokunmayın kardeşim bunlara' demeyeceksin" diye konuştu.
Hükümetin bazı iddialara konu olan kişilere yönelik olarak soruşturma izni vermediğini ileri süren Baykal, "Mesela Zahid Akman ile ilgili olarak işletmiyorsunuz. Niye izin vermiyorsunuz? Hangi amme yararı, hangi halk, hangi demokrasi yararı? Söyler misiniz bana Zahid Akman niye yargılanmıyor? Var mı bir cevabı? Yok. Yargılayamıyoruz, niye? İzin vermiyorsunuz çünkü. Şimdi ben sana mı emanet edeceğim hukukun hassasiyetini koruma görevini? Hukukun şerefini sana mı emanet edeceğim?" dedi.
Baykal, hükümetin bazı kişiler ve konular hakkında önce soruşturma izni vermediğini, sonra da "hakkında açılan soruşturma yok" sözleriyle savunma yaptığını ifade ederek, gerçeklerin er geç ortaya çıkmasına kimsenin engel olamayacağını söyledi.
Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) çalışmalarına ilişkin sözlerini de eleştirerek, "Anayasa açıktır, hakim atamalarını HYSK yapar. 'Adalet Bakanlığı'nın hazırladığı listeyi onaylar' Başbakan'ın tercihidir, dünya görüşüdür, hukuk zihniyetidir, demokrasi zihniyetidir. Ama gerçek değildir, Anayasa değildir, hukuk değildir. Hukuk ortadadır. Sorun da zaten buradan kaynaklanmaktadır" diye konuştu.
ÖSS değişikliği
Baykal, eğitimdeki yeni düzenlemelere de değinerek, "AK Parti iktidarında eğitimin ideolojik ve siyasi açılardan gündemde olduğunu" iddia etti.
Kamunun eğitime yönelik yatırımlarının azaldığını, eğitimin, dershanelere ve özel eğitim kurumlarına emanet edildiğini savunan Baykal, "İktidarın derdi, kaygısı ideolojiktir, siyasaldır. İktidar kendi siyasi taahhütlerine yönelik düzenlemeleri gerçekleştirmiştir. Ama eğitim birliği ilkesi tahrip edilmiştir" dedi.
Baykal, eğitimin "bir takım özel yapılanmalara, tarikat, cemaat ya da çıkar yapılanmalarına dayalı olarak kim tarafından götürülse götürülsün" anlayışı içinde ele alındığını iddia etti.
TSK'YA İLİŞKİN İDDİALAR
CHP Genel Başkanı Baykal, "kısa bir süre önce Türk Silahlı Kuvvetlerine ilişkin önemli suçlamaların ve iddiaların gündeme geldiğini" belirterek, şunları söyledi:
"Aşağı yukarı bütün partiler, kamuoyu ve medya şu noktada kararlılık sergiledi: Başbakan'ın da söylediği gibi ortada ciddi bir komplo, tertip varsa, Türk Silahlı Kuvvetlerinin içinde bir cuntanın varlığını ortaya koyan belgeler gerçekten bulunmuşsa, derhal bunun gereği yapılmalıdır. Derhal bir an bile tereddüt etmeden TSK içindeki bu cunta açığa çıkarılmalıdır, irtibatları ortaya konulmalıdır ve onlar hakkında derhal gecikmeden gereği yapılmalıdır. Ve Türkiye sadece onlarla ilgili olarak değil gelmiş geçmiş bütün darbe girişimleriyle de gerekirse anayasa değişikliğini gerçekleştirerek hesaplaşabilmelidir. Böyle bir şey olamaz, böyle bir şey kabul edilemez."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "konuya ilişkin araştırmalar yapılacağını ve bunun üzerine kararlılıkla yürüyeceğini" söylediğini belirten Baykal, "Ne oldu sonra, bu konuyu unuttuk galiba. Yani Türkiye'yi bu kadar derinden sarsan, Genelkurmay Başkanı açıklama yapıyor; 'Derhal konuya ilişkin girişimler yapılmasını Başbakan istiyor', 'Başbakan mahkemeye başvuruyor'. Ne oldu bunlar? Bütün Silahlı Kuvvetler ayakta, bütün Türkiye, Hükümet ayakta. orduda darbe planlayan cunta ele geçirildi. E, ne oldu, bu ne biçim iştir?" diye konuştu.
Bu ortaya atıldığında, "bu gerçekten olduysa ortaya çıkarılmasını" istediklerini ve bunun ortaya çıkarılması durumunda Genelkurmay'ın kendisini sorgulayacağını belirten Baykal, şunları kaydetti:
"Ne hiyerarşik bir düzen içinde askeri bir darbe hazırlığı vardır. Ne silahlı kuvvetlerin unsurlarının işin içine girdiği bir darbe, cunta söz konusu değildir. O zamanda Başbakan'ı günlerce konuşturan, parti kongrelerinde silahlı kuvvetlere karşı ağır ithamları içeren değerlendirmeler yapmasına yol açan ve medyada silahlı kuvvetlerde karşı kampanya fırsat veren bu olayın altında ne yatıyor? Bu nasıl bir komplodur? Bunun iç yüzü nedir? Kimler bu iddiaya mesnet olarak gösterilen kağıdı, belgeyi ortaya çıkarmıştır. Kimler hazırlamıştır? Hazırlayanlar devletin hangi birimlerinde yer tutmuşlardır? Devletin bu belgeyi ciddiye alması için kimler yardımcı olmuşlardır? Devletin istihbarat ve güvenlik birimleri bu konuda hangi işlevi yerine getirmişlerdir? 'Bunlar sistematik olarak incelensin ve gereği yapılsın' dedik. Ve Genelkurmay Başkanı da 'evet' dedi. 'Eğer bu komplo olarak yapılmışsa bütün Türkiye bu komplonun aydınlığa çıkarılması için ne yaptığımızı görecektir' dedi, biz de bundan büyük bir ferahlık duyduk."
Baykal, "bu olayın yaşanmamış gibi, rüyada gibi" olduğunu ifade ederek, "Bunlar konuşuldu, geldi geçti, Geldi geçti ama yıktı da geçti. Çökertti de geçti. Kurumlar, güvenilirlikler, saygınlıklar perişan olduk. Amaç bu muydu? kim planlamıştı bunu?" diye konuştu.
VESAYET TARTIŞMALARI
Deniz Baykal, vesayet tartışmalarına da değinerek, "Bugün Türkiye'de Başbakan'ın şahsında ortaya çıkan bir vesayet manzarası vardır. Demokratik süreçler, hukuk ilkeleri hepsi anlamını, bu vesayet karşısında kaybetmektedir. Devletin bütün kurumları tehlike altındadır. Kadrolaşma bunun temel dayanağı olarak düşünülmüştür" dedi.
Bütün kurumlara yönelik böyle bir uygulamanın net bir şekilde ortaya çıktığını öne süren Baykal, bu konudaki sınırların netleştirilmesi gerektiğini söyledi. Baykal, silahlı kuvvetlerin, Anayasa'nın, kanunların, hukukun koyduğu çerçeve içinde kendi kurallarıyla işlemesi gereken bir kurum olduğunu belirterek, "Buraya yönelik vesayet arayışlarının fevkalade yanlış olacağına herkesin dikkatini çekmek istiyorum" dedi.
Asker-sivil ilişkilerinde yeni bir dönemden geçildiğini ifade eden Baykal, şunları söyledi:
"Hala aydınlatılmamış Dolmabahçe buluşması söz konusu. Acaba bu Dolmabahçe buluşması asker-sivil ilişkilerinde yeni bir mutabakatı şekillendiren bir buluşma olarak da bir anlam taşıyor muydu? Eğer öyleyse herkes tarafından önem taşıyor. Ama manzaraya dışarıdan bakınca ciddi bir çatışma ortamının şekillenmekte olduğunu görüyoruz. Bunu silahlı kuvvetlerin normal demokratik, hukuk devleti sınırları içine yerleştirilmesi süreci olarak anlamamız ne yazık ki mümkün değildir. Bunun ötesinde bir tablonun ortaya çıktığı açıktır. Herkesin oradan uzak durması lazımdır. Onun için diyorum ki Başbakan'a, 'elini silahlı kuvvetlerden çek. Silahlı kuvvetler senin vesayet arayacağın bir alan değildir'."
Bu konuyu net, demokratik bir şekilde kendi aralarında ortaya koymaları, dışarıdan bakıldığında da güven verici bir tablonun ortaya çıkması gerektiğini anlatan Baykal, çatışmanın silahlı kuvvetlerden yargıya geçtiğini öne sürdü.
YARGIYLA GERİLİM SÜRECİ
Baykal, hükümetle yargı arasında bir gerilim süreci yaşandığını ifade ederek, "Yargıyı sindirme, etkisizleştirme ya da etki altına alma, vesayeti yargıya taşıma mücadelesi sürdürülüyor" dedi.
"AK Parti Hükümeti'nin yargıyı denetim altına alma çabasının çok açık ve gizlenmeyen bir çaba olduğunu" ileri süren Baykal, yüksek yargı kuruluşlarını siyasetçilerin seçeceği insanlarla oluşturma projesinin daima ortaya atıldığını söyledi. Bazı iyi niyetli gözlemci çevrelerin "Başka ülkelerde de parlamentolar yüksek yargı organlarına temsilci seçer, bu o kadar kaygı verici değildir" anlayışı içinde değerlendirmeler yaptıklarını anlatan Baykal, "Doğrudur ama oralarda olmayan bizde olan var. Bizde siyaset yargı ilişkisi, o örnek gösterilen ülkelerde olduğu gibi istikrara, dengeye kavuşmuş, herkesin sınırını bildiği bir ilişki haline dönüşmüş değildir" diye konuştu.
"Türkiye'de en doğal yargı faaliyetleri işlemiyor" diyen Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dokunulmazlıklardan başlayarak, dokunulmazlık konusunda sıkıntıyla karşı karşıya olan, dokunulmazlık zırhına muhtaç olan bir siyasi ekibin kendisinin hukuki geleceğini kararlaştıracak organlara üye seçmiş olması çok şaşırtıcı bir tablodur. Dokunulmazlıkların kalkmadığı bir ülkede, dokunulmazlık nedeniyle mahkemeye hesabını verememiş olan, siyasetçileri mahkemeyle hesabı olan bir ülkede siyasetçilerin eline 'yargıyı siz belirleyin' diye yetki verilmesinin doğuracağı sonucu, bu iyi niyetli gözlemci, gazeteci pek çok kişinin gözden kaçırdığını düşünüyorum. Türkiye'deki gibi bir milletvekili dokunulmazlığı Avrupa'da yok. Tek ülke Türkiye. Neredeyse mutlak bir milletvekili dokunulmazlığı... Yargı hiç bir şekilde işlemiyor Türkiye'de."
ERGENEKON DAVASI
Baykal, "Ergenekon" davasına da değinerek, iddianamenin 5 bin sayfayı bulduğunu, dünyada örneği olmadığını, dava sürecinin uluslararası adil yargılama ölçülerine uymadığını savundu.
Böyle bir süreç işlerken vesayeti yargıya taşıma konusunda sistematik bir çaba yürütüldüğünü ileri süren Baykal, bunun bir yandan da "Ergenekon" davası etrafında kendini net bir şekilde gösterdiğini söyledi.
Baykal, şunları kaydetti:
"Başbakan davadan önce bizzat kendisi 'bu işi götürecek savcı arıyorum' demişti. Anlaşılan savcıyı buldu, yetinmedi kendi savcı oldu, 'evet savcıyım' dedi. 'Bürokratik engelleri aştık, şimdi güvenlik güçleriyle tam ve derin işbirliği içindeyiz' diye kamuoyuna müjdeyi verdi. Arkasından 'durun neler gelecek' dedi. Geçenlerde Başbakan Yardımcısı 'Ergenekon'u ezdik' dedi. Başbakan, 'Ergenekon terör örgütü' dedi. Mahkeme karar aldığı halde Başbakan, 'Ergenekon terör örgütü' demeye devam etti. Hüküm vermiş Başbakan. Daha ortada hüküm, karar yok, ifade yok. Duruşmalar daha sanıkların tümüyle ilgili gerçekleşmiş bile değil. 5 bin 800 sayfalık iddianame şu aşamada, kim bilir kaça gider? Böyle bir tabloda böyle bir davanın yürütüldüğü, haklı haksız yüzlerce insanın mağdur edildiği, usule aykırı şekilde geçe yarısı baskınlarıyla ifadelerinin alındığı, alınanların bir kısmının cezaevlerinde öldüğü, ölüm döşeğine düştüğü, insani boyutları eksik bir tablo yaşanırken yargı üzerinde denetim konusunu tartışıyoruz."
MAYINLI ARAZİLERİN TEMİZLENMESİ
Basın toplantısı sürerken Anayasa Mahkemesi'nin mayınlı arazilerin temizlenmesi konusundaki yasaya ilişkin kararının iletilmesi üzerine Baykal, mahkemenin yasanın tarımsal faaliyetlerde kullanım süresine ilişkin hükmünün yürürlüğünü durdurduğunu söyledi. Baykal, CHP'nin itirazının da bu maddeye ilişkin olduğunu anımsatarak, "Elbette ihaleye çıkarsın, istediğine verirsin, ver... 49 yıllığına bunu yapan firmaya verme işi yanlış. Bak, yanlış Anayasa Mahkemesi'nden döner. Ama ben size garanti edebilirim, eğer parlamentodan üye seçilecek olursa Anayasa Mahkemesi'ne, yapısı değiştirilecek olursa bu kararlar artık çıkamaz hale gelir" dedi.
"Hukuka, yargıya tasallut var" diyen Baykal, bunun bir kez daha sistematik olarak ortaya çıktığını ileri sürdü.
"Savcıya endeksli, hakime endeksli dava" olmayacağını anlatan Baykal, "Hukuk gayri şahsidir. Dosya içeriğine göre bazen bir savcı, bazen başka bir savcı hukukun kuralları doğrultusunda dosyanın içeriğini göz önünde bulundurarak, gereken kararı alır. Dava vardır 30 yıl sürer. 30 yılda kaç defa hakim, savcı, avukat değişir, tapu davalarında yaygındır, öyle anlaşılıyor ki Ergenekon da böyle olacak."
EKONOMİ
Bu yıl olağan dışı, sıra dışı bir yaz yaşandığını, aşırı sıcakların ve sel felaketlerinin yaşandığını ifade eden Baykal, "Galiba olay sadece meteorolojik bir olay değil, siyasal meteoroloji açısından bakınca da gene çok sıra dışı olağan dışı, inişli çıkışlı özel bir dönem yaşamakta olduğumuzu görüyoruz" diye konuştu.
Bu dönemde yaşanan bazı olaylara kamuoyunun dikkatini çekmek istediğini dile getiren Baykal, ekonomide görülen yeni tablo, AK Parti siyasetinin çeşitli yeni aşama ve açılımları, "Silahlı Kuvvetlere ve yargıya yönelik sindirme ve yıpratma politikaları", eğitim konusu ve "Kürt açılımı" konularından oluşan 5 noktada değerlendirmede bulunacağını söyledi.
Baykal, uzun bir süreden beri ekonominin daralmakta olduğunu, büyüme döneminin geride kaldığını ifade ederek, şunları kaydetti:
"İş yerlerinin kapanmakta olduğu, işsizliğin dünyada ikinci ülke olarak rekor noktasına çıktığı bir süreden beri yaşanan temel gerçekler. Fakat şimdi yeni bir aşamaya geldik. Ekonomideki küçülme, vatandaşın ekonomik durumunu ciddi etkiler biçimde, zamlarla elle tutulur şekilde ciddi somut aşamaya geldi. Bir süreden beri 2008'den beri Türkiye artık küçülen bir ekonomiye doğru dönüşmeye başlamıştır. 2009'da çok çarpıcı bir biçimde ekonomik daralma ortaya çıkmıştır.
İlginç olan AKP'nin uzun süre kararlılıkla sürdürdüğü mali istikrar politikasını bir kenara bıraktığı ve olağanüstü harcamalara yöneldiği, siyasi amaçlarla önce 2008, sonra 2009 seçimi dolayısıyla büyük siyasi harcalar yaptığı, seçim kazanmak için olağanüstü bir harca dönemine girdiği ve bunun sonucunda da bütçenin delik deşik olduğu, bütçenin yaşanmamış düzeyde açık veren bir bütçe haline gelmiş olduğu gerçeğidir. Gerçekten bütçe ilk bu düzeyde açıklar vermeye başlamıştır. Yıl sonunda 50 milyar liralık, 50 katrilyonluk bir açığa doğru Türkiye yönelmiş durumdadır."
"Bütçe harcamaları arttı, gelir azaldı"Baykal, bütçe harcamalarının artış gösterdiğini, diğer yandan bütçe gelirlerinin azaldığını ifade ederek, bu tablonun zamların ardındaki tablo olduğunu öne sürdü.
Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Zam dalgasının geliyor olması, akaryakıt ürünlerine, KDV'ye, ÖTV'ye zam yapılmış olması, harçların, öğrenci harçlarının yükseltilmiş olması, lokantalarda KDV'nin yüzde 8'den 18'e çıkartılmış olması ve değerli kağıtlara ciddi bir şekilde zam yapılmış olması ve bundan sonra yeni pek çok konuda zam hazırlığının yürütülmekte olması AKP'nin seçimlerde oy almak için yaptığı harcamanın bedelini vatandaştan çıkarmak üzere uyguladığı seçim politikasıdır. Anlaşılmasını istediğim temel nokta budur. Niçin zamla muhatap oluyor Türkiye? Çünkü 2007 seçimleri için, arakasından da 2008 seçimleri için AKP bol kepçe harcama yapmıştır, para harcayarak seçimleri etkilemeye çalışmıştır. Elinden gelen her şeyi esirgememiştir ve bunun sonucunda da şimdi vatandaş ciddi bir ekonomik sıkıntının içine sürüklenmiştir."
Bu zamların bir süre daha devam edeceği görüşünü savunan Baykal, "Milletin kemerinde sıkacak yer kalmamıştır ama yeni delikler sıktıracaklardır, daha da vatandaşı sıkıntıya sokacaklardır. Ama Türk ekonomisi belli bir süre için önümüzdeki dönem için öyle anlaşılıyor ki zam ve borçlanma sarmalına girmiştir" dedi. Baykal, Türkiye'deki vergi düzenini de eleştirerek, "bu düzenin altında AKP'nin partizanlığının yattığı" iddiasında bulundu.
Kaynak.CNN TÜRK
SON VİDEO HABER
Haber Ara